İngilizce Sözlük

All | # A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W X Y Z | Submit a name
There are currently 6658 names in this directory beginning with the letter S.
Sabbath
(Hıristiyanların pazar/Yahudilerin cumartesi günü olan) dinsel tatil günü

sabbath-day's journey
kısa yolculuk

sabbatical
gezmek ya da öğrenim amacıyla işten alınan verginli izin, (izin) verginli

saber
bkz.sabre

sable
samur, samur kürk

sabot
tahta papuç

sabotage
baltalama, sabotaj, baltalamak, sabote etmek

saboteur
sabotajcı

sabre
süvari kılıcı

sabulous
kumlu

sac
kese

saccate
kese şeklinde

saccharate
sakarat

saccharic
sakarin ile ilgili, sakarik

saccharic acid
sakarik asit

saccharide
sakarit

saccharification
şekere çevirme

saccharify
şekere çevirmek

saccharimeter
şekerölçer, sakarimetre

saccharimetry
şekerölçüm, sakarimetri

saccharin
sakarin

saccharine
çok tatlı, aşırı tatlı

saccharose
sakaroz

saccule
kesecik

sacculus
kesecik

sachet
(içindeki nesne bir defada kullanılıp biten) küçük plastik kutu/torba

sack
çuval, torba, kahverengi büyük kesekağıdı, bir çuval dolusu miktar, çuval benzeri giysi, bol ve biçimsiz giysi, (İİ) kovma, sepetleme, işten atma, (Aİ) yatak, işten atmak, kovmak, sepetlemek, yağma, çapul, talan, (bir kenti) yağma etmek, yağmalamak, talan etmek

sackcloth
çuval bezi, çul

sacking
çuval bezi

sacral
kuyruksokumu sümüğüne ait

sacred
dinî, mukaddes

sacred cow
eleştirilemez fikir

sacredness
mukaddeslik

sacrifice
kurban, özveri, fedakârlık, kurban etmek, feda etmek, uğrunda harcamak, gözden çıkarmak, zararına satmak

sacrificial
kurbanla ilgili, kurban edilen, kurbanlık

sacrosanct
çok önemli, mukaddes

sacrum
sakrum,kuyruksokumu sümüğü

sad
üzgün,üzüntülü,gussalı,kederli,hüzünlü,acınacak,hazin,acıklı,üzücü

sad sack
miskin

sadden
üzmek, üzülmek

saddle
eyer, semer, sele, oturak, (koyun/vb.) sırtın alt ucundan kesilmiş et, bel, boyun, eyerlemek, eyer ya da semer vurmak, (tatsız bir iş) vermek, yüklemek

saddle backed
beli çökük

saddle joint
sırtlı kenet

saddle key
bindirme kama

saddle roof
beşik çatı

saddlebag
eyer çantası, heybe, (bisiklet/vb.) sele çantası

saddler
saraç

saddlery
saraçlık, saraçhane

sadism
sadizm

sadist
sadist

sadistic
sadistçe, sadist

sadly
üzüntüyle, ne yazık ki

sadly mistaken
büyük yanılgıya düşmüş

sadness
keder, üzüntü, gam, neşesizlik

sadomasochism
sadomazoşizm

safari
safari

safe
güvenlikte, emniyette, emin, sağlam, güvenilir, güvenilir, önemli, ihtiyatlı, tehlikesiz, atlatmış, kurtulmuş, kesin, olumlu sonuçlanacağı kesin, kasa, yiyecek dolabı

safe and sound
sağ salim

safe area
güvenli alan

safe custody
kasa, depo, saklama

safe custody charge
saklama vergini, depo vergini

safe deposit
kasa dairesi, çelik kasa

safe deposit box
kiralık kasa

safe guard
himaye, muhafız, teminat, garanti, korumak, himaye etmek, temin etmek

safe load
güvenli yük, emniyetli yük

safe port
güvenli liman

safe-conduct
geçiş izni

safeguard
koruyucu şey, koruma, korunma, koruyucu

safeguarding duty
koruyucu gümrük resmi

safekeeping
koruma, saklama, korunma, saklanma, güvenlikte olma

safelight
karanlık oda ışığı

safely
emniyetle

safeness
emniyet

safety
güven, güvenlik, emniyet

safety belt
emniyet kemeri

safety bolt
emniyet cıvatası

safety brake
emniyet eğleci

safety catch
kabza emniyet mandalı

safety chain
emniyet zinciri, kar zinciri

safety circuit
emniyet devresi

safety device
emniyet tertibatı

safety factor
emniyet faktörü

safety fence
korkuluk, bariyer

safety fuse
emniyet tapası, sigorta

safety glass
dağılmaz cam, kırılmaz cam

safety goggles
emniyet gözlüğü, koruyucu gözlük

safety island
rofüj, emniyet adası

safety lamp
emniyet lambası, güvenlik ışıtacı

safety lock
emniyet kilidi

safety match
emniyet kibriti

safety measure
emniyet tedbiri

safety measures
güvenlik önlemleri

safety pin
emniyet pimi, çengelliiğne

safety rail
korkuluk

safety razor
tıraş makinesi

safety rod
emniyet çubuğu

safety stripe
rofüj, ortakaldırım

safety switch
emniyet şalteri

safety tyre
emniyet lastiği

safety valve
güvenlik subapı, emniyet supabı

saffian
bir tür deri

safflower
yalancısafran, papağanyemi

safflower oil
yalancısafran yağı

saffron
safran

sag
eğilmek, bükülmek, çökmek, sarkmak, bel vermek, (neşe/mutluluk/vb.) azalmak, kaybolmak, kaçmak, çöküntü, eğilme, bel verme, sarkma

saga
destan

sagacious
akıllı, sağ görülü

sagacity
anlayış, sağgörü, dirayet, öngörü

sage
akıllı, ağırbaşlı, bilge, bilge, adaçayı

saggy
sarkık

Sagittarius
Yay (burcu)

sagittate
ok başı biçiminde

sago
hintirmiği, sag

said
adı geçen, sözü edilen

sail
yelken, yelkenli, yelkenli gezintisi, deniz yolculuğu, yeldeğirmeni kanadı, yelkenli, gemi, /vb.ile gitmek, su üzerinde seyretmek, gitmek, (yelkenli/gemi/vb.) yönetmek, götürmek, yelken açmak, yola çıkmak, süzülmek, kolayca geçmek

sail under false colours
kuzu postuna bürünmek

sailboard
rüzgâr sörfü

sailboat
yelkenli kayık

sailcloth
yelken bezi

sailer
yelkenli gemi

sailing
gemicilik, yelken kullanma, yelkencilik, deniz yolculuğu, sefer

sailing boat
yelkenli kayık

sailing orders
sefer talimatı

sailing ship
yelkenli gemi

sailing vessel
yelkenli gemi

sailmaker
yelkenci

sailor
denizci, gemici, bahriyeli, denizci

sainfoin
evliyaotu, eşekotu

saint
aziz, evliya, ermiş, eren

sainted
merhum, ölmüş

saintlike
evliya gibi, çok sabırlı

saintliness
azizlik

sake
hatır, amaç, not for the sake of money

sal
tuz

sal ammoniac
nışadır, amonyum klorür

salability
satılabilme

salable
satılabilir

salacious
açık saçık, müstehcen

salacity
şehvet

salad
salata

salad days
gençlik çağı

salad dressing
salata sosu

salamander
semender

salami
salam

salaried
aylıklı, aylık vergin alan/veren

salaried employee
aylıkçı

salaried staff
aylıkla çalışan personel

salary
aylık, maaş

salary account
maaş hesabı

salary roll
aylık bordrosu, maaş bordrosu

salary scale
aylık skalası, maaş baremi

sale
satış, satım, sürüm, istek, talep, indirimli satış, indirim, açık artırma, mezat

sale at retail
perakende satış

sale by auction
artırmayla satış

sale by description
tanımlama ile satış

sale by sample
numuneyle satış

sale for cash
peşin satış

sale of shares
esham plasmanı

sale on account
kredili satış

sale on credit
taksitli satış, veresiye satış

sale price
satış fiyatı

saleable
satılabilir, satışı kolay

saleroom
açık artırma ile satış yapılan yer, mezat salonu

sales
satışla ilgili, satış

sales account
satış hesabı

sales agent
satış acentesi

sales budget
satış bütçesi

sales contract
satış kontratı, satış sözleşmesi

sales department
satış bölümü

sales engineer
satış mühendisi

sales girl
tezgâhtar kız

sales lady
bayan tezgâhtar

sales letter
satış mektubu

sales manager
satış müdürü

sales promotion
satış promosyonu

sales sample
eşantiyon

sales slip
satış fişi

sales talk
esnaf ağzı, satıcı ağzı

sales tax
satış vergisi

sales technique
satış tekniği

sales warranty
satış garantisi

salesclerk
tezgâhtar

saleslady
bayan tezgâhtar

salesman
satıcı, satış memuru

salesmanship
satıcılık

saleswoman
satıcı, satış memuresi

salicin
salisin

salicyl
salisilik asidin kökü

salicylate
salisilat

salicylic
salisilik

salicylic acid
salisilik asit

salience
dikkati çekme, çıkıntı, göze çarpma

saliency
çıkıntı, göze çarpma

salient
göze çarpan, çarpıcı, önemli, belirgin

saliferous
tuzlu, tuz içeren

salina
tuzla, tuzlu bataklık, tuz madeni

saline
tuzlu, tuzla ilgili

salinity
tuzluluk

salinometer
salinometre, halometre, tuzölçer

saliva
tükürük, salya

salivary
tükürük getiren, salya ile ilgili

salivary gland
tükürük bezi

salivary glands
tükürük bezleri

salivate
tükürük salgılamak, ağzı salyalanmak

salivation
tükürük salgılama

sallow
(ten) soluk, sağlıksız, bodur söğüt

sally
çıkış hareketi, çemberi yarma, saldırı, nükteli söz, nükte, gezme, dolaşma, gezinti

sally port
çıkış kapısı

salmon
som balığı

salmon trout
kırmızı etli alabalık

salol
salol

salon
salon

saloon
büyük araba, bar, meyhane, salon bar

saloonkeeper
bar patronu

salsify
tekesakalı çiçeği

salt
tuz, tuzluk, tat, tat tuz, çeşni, heyecan verici şey, ilginç şey, tuz koymak, tuzlamak, tuzlayarak saklamak, heyecan katmak, ilginçleştirmek, renklendirmek, tuzlu, tuzlanmış

salt away
ilerisi için para biriktirmek

salt bath
tuz banyosu

salt content
tuz içeriği, tuz muhtevası

salt dome
tuz domu, tuz tümseği

salt fish
tuzlu balık

salt lake
takır, tuzlu göl

salt marsh
tuz bataklığı

salt meadow
tuzlak

salt out
tuzla çöktürmek

salt pit
tuz madeni

salt solution
tuz çözeltisi, tuzlu eriyik

salt spring
tuzlu su kaynağı

salt-water
deniz suyuna ait

saltation
hoplama, sıçrama, fırlayış, ani değişiklik

saltcellar
tuzluk

salted
tuzlu

saltern
tuzla

saltiness
tuzluluk

saltless
tuzsuz, tatsız, nüktesiz

saltpan
tuzla

saltpeter
güherçile

saltshaker
tuzluk

saltwater
tuzlu suya ait, deniz suyuna ait

saltwater fish
tuzlu su balığı

saltworks
tuzla

salty
tuzlu, tuzlanmış

salubrious
sağlığa yararlı,sağlıklı,iyi,yakşı

salubrity
sağlık, sağlamlık

salutary
etkileyici, geliştirici, akıllandırıcı, ders verici

salutation
selamlama, selam

salute
selamlamak, selam vermek, top ya da bayraklarla selamlamak, karşılamak, selam, selam verme, selamlama, karşılama

salvable
kurtarılabilir

salvage
(yangından/batan gemiden/vb.) mal kurtarma, kurtarılan mal, kurtarma parası, (yangından/kazadan) kurtarmak

salvage crane
kurtarma vinci

salvage lorry
kurtarma kamyonu

salvage vessel
kurtarma gemisi

salvage work
kurtarma çalışması

salvation
kurtarma, kurtarılma, kurtuluş, selamet, kurtarıcı

salve
merhem, rahatlatmak, yatıştırmak

salver
gümüş tepsi

salvia
ateş çiçeği

salvo
(selamlama/vb.amacıyla) yaylım ateş, top ateşi, salvo

salvor
kurtarıcı

Samaritan
Samiriyeli

samarium
samaryum

samba
samba

same
aynı, aynı şey, aynısı, aynı şekilde

same here
ben de, aynen

same to you
sana da, size de, aynen

sameness
aynılık, benzerlik, sıkıcılık, tekdüzelik, monotonluk

Samian
Sisam adasına ait

samite
altın veya gümüşle dokunmuş ipekli kumaş

samlet
yavru alabalık

Samos
Sisam adası

Samothrace
Semadirek adası

samovar
semaver

sample
örnek, model, mostra, örneklemek, örnek seçmek, örnek olarak denemek, tatmak, tadına bakarak kalitesini saptamak

sample bottle
numune şişesi

sample size
numune büyüklüğü

sampler
numune alıcısı, pancar delici

sampling
örnekleme, numunelik, seçme, numune alma

sampling error
örnekleme hatası

sampling spoon
numune kaşığı

sampling tube
numune tüpü

samurai
Japon savaşçısı, samuray

sanatarium
bkz.sanatorium

sanative
sağlığa yararlı, şifa verici, sağlığa faydalı

sanatorium
sanatoryum, sağlıkevi

sanatory
şifa verici, sağlığa faydalı

sanctification
kutsama

sanction
onay, onaylama, izin, kabul, tasdik, yaptırım, ceza, onaylamak, uygun görmek, tasdik etmek, kabul etmek, izin vermek

sand
kum, ç.kumsal, kumlu çimerlik, plaj, ç.kum saatiyle ölçülen zaman, kum serpmek, kumla örtmek, zımparalamak, zımparayla düzeltmek

sand asphalt
kum asfaltı

sand bath
kum banyosu

sand box
kum kutusu

sand catcher
kum tutucu

sand filter
kum filtresi

sand fly
tatarcık

sand grouse
bağırtlak, istep tavuğu, çöl tavuğu

sand martin
kum kırlangıcı

sand pit
kum ocağı

sand pump
kum pompası

sand screen
kum eleği

sand smelt
gümüş balığı, platerina

sand-dune
kumul

sandal
sandal, sandalet, burnu açık terlik

sandalwood
sandal ağacı, kahverengi tonda bir renk

sandbank
kumsal sığlık

sandbar
kıyı dili, kıyı kordonu, sahil kordonu, sığlık

sandblast
kum püskürtmek, kum püskürterek temizlemek

sandbox
kumluk

sandcastle
kumdan yapılan kale

sander
zımpara makinesi

sanderling
deniz çulluğu

sandfly
tatarcık

sandfly fever
tatarcık humması

sandglass
kum saati

sandiness
kumlu olma

sanding machine
zımpara makinesi

sandpaper
zımpara kâğıdı, zımparalamak

sandpiper
su çulluğu

sandpit
(uşaklar için) kum havuzu

sands
kumsal, çimerlik

sandstone
kumtaşı

sandstorm
kum fırtınası

sandwich
sandviç, sandviç yapmak, iki şeyin arasına sıkıştırmak

sandwich film
sandviç film

sandy
kumlu, (saç) kum rengi

sandy marl
kumlu marn

sane
aklı başında, akıllı, makul, mantıklı, akla yatkın

saneness
akıllılık

sanforizing
sanforizasyon

sangfroid
özüne hakimiyet, özdenetim, soğukkanlılık

sanguification
kan oluşumu

sanguinary
(savaş/vb.) kanlı, kana susamış, kan dökücü, zalim

sanguine
umutlu, iyimser, ümitli, neşeli, kan renginde, kırmızı

sanguineous
sanguin

sanidine
sanidin

sanies
kanlı irin

sanitarian
sağlıkla ilgili

sanitarium
sanatoryum

sanitary
sağlığa ilişkin, sağlıkla ilgili, sağlıksal, temiz, sağlıklı, sıhhi

sanitary napkin
âdet bezi

sanitary towel
âdet bezi

sanitation
sağlık koruma

sanitize
sterilize etmek

sanitorium
bkz.sanatorium

sanity
akıl sağlığı

sanserif
düz harfler

sap
besisuyu, özsu, canlılık, dirilik, güç, aptal, lağım, sıçanyolu, sıçanyolu kazmak, temelinden yıkmak, altını kazmak, çökertmek, azaltmak, zayıflatmak

sapid
lezzetli, çekici, sevimli, tatlı

sapidity
çeşni, tat, tatlılık

sapience
akıl, zekâ

sapling
fidan, delikanlı

saponaceous
sabun gibi, sabunlu

saponifiable
sabunlaşır, sabunlaşabilen

saponification
sabunlaşma

saponify
sabunlaşmak, sabunlaştırmak

saponin
saponin

saponite
saponit

sapphire
gökyakut, safir, mavi renk

sapphirine
safirin

sappy
özlü, güçlü, hareketli, (Aİ) aptalca, saçma, aşırı derecede romantik, fazla duygusal

sapro-
(önek) çürük

saprogenic
çürüten, çürümüş maddede yetişen

saprophile
çürükçül, saprofit

saprophyte
çürükçül, saprofit

saprophytic
çürükçül, saprofit

sapwood
yalancı odun, kabuk altı tabakası

sarcasm
acı alay, küçümseme, alay, iğneleme

sarcastic
iğneleyici, alaylı, küçümseyici

sarcolemma
kas zarı

sarcoma
sarkom

sarcophagous
etobur

sarcophagus
lahit

sarcoplasm
sarkoplazma

sard
bir tür kuvars

sardine
sardalya

sardonic
acı, alaylı, şeytanca

sardonyx
kırmızı akik

sari
sari, Hint kadınlarının giysisi

sartorial
terziliğe ait

sash
kuşak, pencere çerçevesi

Satan
şeytan

satanic
şeytan gibi, şeytanla ilgili, şeytani, zalim, acımasız, melun

satanism
şeytana tapma

satchel
sırtta taşınan okul çantası

sate
gidermek, tatmin etmek, doyurmak, tıka basa yedirmek

sateen
saten taklidi pamuklu kumaş

satellite
uydu, yapay uydu, bağımlı ülke

satellite broadcast
uydu yayını

satellite communications
uydu iletişimi

satellite computer
uydu bilgisayar

satellite office
uydu şube

satellite station
uydu istasyonu

satellite television
uydu sınalgısı

satellite town
uydukent

satiable
doyurulabilir

satiate
doyurmak, tatmin etmek, tam doyuma ulaştırmak, tıka basa yedirmek, bıktırmak, usandırmak

satiety
doymuşluk, tokluk

satin
saten, atlas

satin wood
Hint ağacı

satinet
satinet

satinwood
Hint ağacı

satiny
saten gibi parlak

satire
taşlama, yergi, yerme, hiciv

satirical
taşlamalı, yergili, yerici, hicivli

satirist
taşlamacı, yergi yazarı, hicivci

satirize
taşlamak, yermek, hicvetmek

satisfaction
memnunluk, memnuniyet, hoşnutluk, tatmin, doyum, tazmin, ödeme

satisfactory
doyurucu, tatmin edici, memnun edici, yeterli, elverişli

satisfy
memnun etmek, hoşnut etmek, sevindirmek, doyurmak, tatmin etmek, gidermek, karşılamak, -e uymak, yetmek, inandırmak, ikna etmek

satisfying
doyurucu, tatmin edici

satsuma
bir tür ufak portakal, satsuma

saturable
doyurulabilir

saturant
doyuran, emici şey

saturate
doyurmak, doymuş hale getirmek, ıslatmak, sırılsıklam etmek, (kafasını) iyice doldurmak, sindirmek, yutmak, iyice doldurmak

saturated
doymuş, doygun

saturated compound
doymuş bileşik

saturated layer
doymuş tabaka

saturated solution
doymuş çözelti, doygun çözelti

saturation
doyma, doygunluk, doyum

saturation point
doyma çekidi

Saturday
cumartesi,şembe

Saturn
Satürn

saturnalia
sefahat âlemi, cümbüş

saturnine
gülmez, soğuk, asık suratlı

satyr
gövdesinin yarısı insan yarısı teke olan tanrı, satir, şevhet düşkünü adam

satyriasis
şehvete düşkünlük

sauce
salça, sos, terbiye, yüzsüzlük, arsızlık, pişkinlik, şımarıklık, küstahlık, saygısızlık, küstahça karşılık vermek, yüzsüzlük etmek, arsızlık etmek

saucepan
kulplu tencere

saucer
çay tabağı, fincan tabağı

sauciness
sırnaşıklık, yüzsüzlük, saygısızlık

saucy
saygısız, terbiyesiz, küstah

Saudi Arabia
Suudi Arabistan

sauna
sauna

saunter
sallana sallana yürümek, aylak aylak gezinmek, tembel tembel gezinmek

sausage
sucuk, sosis

sausage roll
sucuklu sandviç

savage
yabanıl, yabani, vahşi, yırtıcı, canavar ruhlu, acımasız, zalim, vahşi, çok sinirli, öfkeli, tepesi atmış, gözü dönmüş, vahşi adam, zalim, acımasız, gaddar adam, saldırıp ısırmak, paralamak, parçalamak

savagery
acımasızlık, merhametsizlik, vahşilik

savanna
ağaçsız büyük ova, bozkır, savan

savannah
bkz.savanna

savant
bilgin, alim

save
kurtarmak, (pul) biriktirmek, artırmak, korumak, saklamak, idareli kullanmak, kazanmak, saklamak, ayırmak, korumak, -den başka, hariç

save face
zevahiri kurtarmak

save for
hariç

save on
israfından kaçınmak, idareli kullanmak

save one's breath
çenesini yormamak

save one's skin
postu kurtarmak

save-all
şerbet tutucu

saver
kurtarıcı, korucuyu, para biriktiren kimse

saving
koruma, kurtarma, tutum, tasarruf, kurtarıcı, koruyan, tutumlu, bkz.save

saving fund
tasarruf sandığı

savings
birikmiş para, tasarruf

savings account
tasarruf hesabı

savings bank
tasarruf bankası, tasarruf sandığı, tasarruf bankası

savings bond
tasarruf bonosu

savings deposit
tasarruf mevduatı

savings rate
tasarruf oranı

saviour
kurtarıcı

savoirfaire
beceri, maharet

savor
bkz.savour

savory
(Aİ) bkz.savoury

savour
tat, lezzet, çeşni, koku, ilginçlik, tadını çıkarmak, hoşlanmak

savourless
tatsız

savoury
(et/peynir/sebze/vb.) çok tatlı olmayan, hoş, küçük tuzlu yiyecek

savoy
bir tür kış lahanası, kıvırcık lahana

savvy
çakmak, çakozlamak, işi uyanmak, ustalık, beceriklilik

saw
testere, bıçkı, testere ile kesmek, doğramak, biçmek, atasözü, özdeyiş

saw blade
testere ağzı

saw file
testere eğesi, üç köşeli eğe

saw horse
testere tezgâhı

saw log
kereste kütüğü, kereste tomruğu

saw pit
bıçkı çukuru

saw set
çapraz, testere çaprazı

sawbones
cerrah

sawdust
talaş

sawfish
testere balığı

sawfly
yaprakarısı

sawmill
bıçkı fabrikası

sawtooth
testere dişi

sawyer
bıçkıcı

saxifrage
taşkırançiçeği

saxophone
saksafon

say
demek, söylemek, okumak, varsaymak, farzetmek, tutmak, söz söyleme/karar verme hakkı/ gücü, söz sahibi olma

say one's piece
diyeceğini demek

say right to sb's face
yüzüne karşı söylemek

say the word
izin vermek, onaylamak, bırakmak

say uncle
pes demek

saying
söz, özdeyiş, atasözü

scab
yara kabuğu, greve katılmayan/grevcilerin işini yapan işçi, grev kırıcı

scabbard
(kılıç/vb.) kın

scabbiness
kabukluluk, uyuz

scabies
uyuz

scabious
uyuzlu, uyuzotu

scabrous
kabuk bağlamış, pürüzlü, açık saçık

scaffold
yapı iskelesi, darağacı

scaffolding
yapı iskelesi malzemesi

scagliola
alçıdan yapılmış mermer taklidi

scalage
çekme payı

scalar
skaler, sayıl, yönsüz, basamaklı

scald
haşlamak, kaynar su ya da buharla temizlemek, (süt/vb.) kaynatmak, haşlanma sonucu oluşan yanık

scalding trough
haşlama teknesi

scale
terazi gözü, kefe, ç.tartı, terazi, ölçek, taksimat, bölüntü, ölçü, çap, cetvel, gam, skala, ıskala, derece, kademe, balık/yılan/vb.pulu, taş, kefeki, tortu, tırmanmak, çıkmak, tartmak, (belli bir orana göre) artırıp düşürmek, dengelemek

scale buying
toptan satın alma

scale insect
kabuklu bit

scale off
pul pul dökülmek

scale-of-ten
ondalık skala

scale-of-two
ikili skala

scaled
pullu, orantılı

scaleless
pulsuz

scalene
çeşitkenar

scalene cone
eğik koni

scalene muscle
skalen kası, kaburgaları kaldıran kas

scalene triangle
çeşitkenar üçgen

scaler
kantarcı, kazıyıcı

scales
tartı, terazi

scaling
pullarını çıkarma, yükselme

scall
kepek

scallion
yeşil soğan

scallop
tarak, tarak kabuğu şeklinde oya

scallywag
başbelası, haylaz, yaramaz

scalp
kafa derisi, kafa derisini yüzmek, karaborsa bilet satmak

scalpel
küçük bıçak, skalpel, bistüri

scaly
pulsu, kabuksu

scam
dolap,sahtekârlık,kelek,fırıldakçılık,fırıldak,kelekbazlık,deleduzluk

scamp
hızla koşmak, kaçmak, seğirtmek

scamper
koşuşturmak

scampi
büyük karides (yemeği)

scan
inceden inceye gözden geçirmek, iyice incelemek, süzmek, şöyle bir göz gezdirmek, göz atmak, üstünkörü bakmak, dizeleri duraklara ayırmak

scandal
skandal, rezalet, kepazelik, kara çalma, iftira, dedikodu

scandalize
rezalet çıkarmak, mahcup etmek

scandalous
rezil, kepaze, lekeleyici, utanılacak

Scandinavia
iskandinavya

Scandinavian
İskandinavyalı, İskandinavya'ya ilişkin, İskandinav

scandium
skandiyum

scanner
tarayıcı, saner

scanning
tarama

scanning coil
tarama bobini

scanning disk
tarama diski

scanning line
tarama çizgisi, tarama satırı

scant
az, kıt, zar zor yeten

scanties
bayan külotu

scantiness
kıtlık, yetersizlik, kifayetsizlik

scantling
küçük kereste

scanty
az, yetersiz, kıt

scape
sütun gövdesi, yapraksız çiçek sapı, duyarga

scapegoat
başkasının suçunu yüklenen kimse, şamar oğlanı, abalı

scapula
küreksümüğü

scapular
küreksümüğüyle ilgili

scar
yara izi, yara izi bırakmak

scarab
bokböceği

scarce
nadir, seyrek, az bulunur, kıt

scarce commodity
nadir bulunur mal

scarcely
güç bela, anca, zar zor, hemen hemen hiç, pek az

scarceness
kıtlık, nadirlik, azlık

scarcity
azlık, kıtlık

scare
ani korku, ürkü, panik, korkutmak, korkmak, (off/away ile) korkutup kaçırmak, korkutucu, korkunç

scare away
korkutup kaçırmak

scare off
korkutup kaçırmak

scare stiff
ödünü patlatmak

scare the living daylights out of
duman attırmak

scarecrow
bostan korkuluğu

scared
korkan, korkmuş

scarf
eşarp, atkı, kaşkol

scarfing
kusur yakma

scarification
deriyi kazıma

scarifier
tırmık, kazıcı

scarify
kazımak, (toprağı) taramak, canını yakmak

scarlatina
kızıl

scarlet
al, kırmızı

scarlet fever
kızıl

scarlet woman
orospu, yosma

scarp
uçurum, bayır, dikine kesmek

scarped
dik, sarp

scary
korkutucu, ürkütücü, korkunç

scathe
zarar, yara, zarar vermek, yaralamak

scatheless
zararsız

scathing
sert, kırıcı

scatological
müstehcen, açık saçık

scatology
açık saçık yazılar

scatter
saçmak, serpmek, dağıtmak

scatter diagram
saçılım diyagramı, saçılım çiziti

scatter to the winds
çarçur etmek

scatterbrain
unutkan, dağınık kafalı kimse

scattered
dağınık, yayılmış

scattering
saçma, serpme, saçılma, saçılım

scatty
(İİ) hafif kaçık, üşütük, düşünmeden hareket eden, dikkatsiz, unutkan

scavenge
çöp karıştırmak, işe yarayacak şeyler aramak/bulmak, (hayvan) leş yemek

scavenger
leş yiyen hayvan, çöp karıştıran kimse

scavenger beetle
leşle beslenen böcek

scavenging
çürük gaz çıkarılması

scenario
senaryo

scenarist
senarist

scene
sahne, olay yeri, sahne, keste, dekor, mizansen, görünüm, manzara, olay, rezalet, patırtı, olay, heyecan

scene painter
sahne dekoru ressamı

scenery
görünüm, manzara, sahne dekoru

scenic
doğal manzaralı

scenographic
perspektif

scent
kokusunu almak, koklayarak izini aramak, kokusunu almak, sezmek, -den kuşkulanmak, koku ile doldurmak, güzel koku, av kokusu, parfüm, (hayvan) koku alma gücü, sezi

scent bag
koku bezesi

scent gland
koku bezesi

scented
kokulu

scentless
kokusuz

scepter
bkz.sceptre

sceptic
kuşkucu, şüpheci kimse, septik

sceptical
kuşkuculuğa ilişkin, septik, kuşkucu, şüpheci, kuşkulu

scepticism
kuşkuculuk, şüphecilik

sceptre
hükümdar asası

schappe silk
kamçıbaşı, şap ipeği, floret ipeği

schedule
bağdarlama, liste, cetvel, çizelge, (tren/otobüs/vb.) tarife, fiyat listesi, tasarlamak, planlamak, ileri bir tarih için gününü, sögenini saptamak, listeye kaydetmek, tarifesini yapmak

scheduled departure
sögeninde hareket

scheduled flight
tarifeli uçuş

scheduled maintenance
bağdarlamalı bakım

schema
şema

schematic
şematik, jüyeli

schematic diagram
şematik diyagram

schematize
şema ile göstermek

scheme
entrika, dolap, dalavere, plan, joba, tasarı, entrika düzenlemek, dalavere yapmak, dolap çevirmek, tasarlamak, plan kurmak, düzenlemek

schism
bölünme, bölüntü, hizip, hizipleşme

schist
şist, yaprakkayaç, kiltaşı

schistosity
yapraklanma, şistiyet

schizo
(önek) bölme

schizoid
şizoid, içe kapanık

schizophrenia
şizofreni

schizophrenic
şizofrenili, şizofren

schlep
çekmek, sürüklemek

schmaltz
aşırı duygusallık, fazla hassaslık

schnitzel
şnitzel, dana kotlet

scholar
çok bilgili kimse, bilgin, burslu öğrenci, tahsilli kimse

scholarly
bilgili

scholarship
derin bilgi,bilginlik,ciddi çalışma,tekaüt,burs

scholastic
okullara ve öğretime ilişkin, skolastik, kılı kırk yaran

school
okul, ekol, bilimyurdu, birdem, öğretmek, yetiştirmek, eğitmek, balık sürüsü

school administration
okul yönetimi

school age
okul çağı

school board
okul yönetim kurulu

School of Economics
iktisat Bilimyurdu

School of Medicine
Tıp Bilimyurdu

School of Political Sciences
Siyasal Bilgiler

School of Technology
teknik okul

School of Theology
ilahiyat Bilimyurdu

school report
karne

school tuition
okul parası

school year
öğretim yılı

school-mate
okul arkadaşı

schoolbook
ders kitabı

schoolboy
erkek öğrenci

schoolfellow
okul arkadaşı

schoolgirl
kız öğrenci

schooling
eğitim, öğretim

schoolmaster
erkek öğretmen

schoolmate
okul arkadaşı

schoolmistress
bayan öğretmen

schoolroom
sınıf, dershane

schoolwork
dersler, okul çalışmaları

schooner
iki direkli yelkenli, uskuna, uzun içki bardağı

schorl
siyah turmalin

schreinerize
ipek efekti vermek

sci-fi
bilim-kurgu

sciatic
siyatik

sciatica
siyatik

science
bilim, ilim, bilgi

science fiction
bilimkurgu

science of translation
çeviribilim

scienter
bilerek

scientific
bilimsel

scientific explanation
bilimsel açıklama

scientific language
bilim dili

scientific method
bilimsel yöntem

scientific notation
bilimsel gösterim

scientific paper
bilimsel yayın

scientific research
bilimsel araştırma

scientific study
bilimsel çalışma

scientist
bilgin, bilim adamı

scimitar
enli kılıç

scintilla
kıvılcım, zerre

scintillate
titreşerek parıldamak, kıvılcım saçmak, ışıldamak

scintillation
parıldama, ışıldama, sintilasyon, ışık titremesi

scintillation counter
sintilasyon sayacı, kırpışım sayacı

scintillator
sintilatör

scion
aşılık filiz, ağaç piçi

scission
kesme, yarma, ayrılma

scissor
makasla kesmek

scissors
makas, kaycı

scissure
yarık

sclera
gözakı

sclerenchyma
sertdoku

sclerogen
bitki hücrelerinin iç kısımlarında birikmiş sert m

scleroma
sertleşmiş doku

sclerosis
doku sertleşmesi

sclerotic
dokusu sertleşmiş, sklerozla ilgili, gözakı, sklera

sclerous
katı, sert

scoff
(at ile) ile alay etmek, gülmek, hapur hupur yemek

scoff at
alay etmek, dudak bükmek

scoffer
alaycı

scold
azarlamak,paylamak,haşlamak,tanlamak

scolding
azar, paylama

scolex
bağırsak şeridinin başı

scollop
bkz.scallop

sconce
aplik, duvar şamdanı, bingi

scone
bir tür yağlı çörek

scoop
kepçe, kaşık biçiminde cerrah aleti, (gazetecilikte) haber atlatma, vurgun, kepçeyle çıkarmak, (gazetecilikte) haber atlatmak

scoop wheel
kepçeli çark

scoot
hızla koşmak,tabanları yağlamak,kaçmak,yüğürmek

scooter
küçük motosiklet, skuter, trotinet

scope
anlama yeteneği, kavrama gücü, hareket serbestliği, fırsat, olanak, faaliyet alanı, alan, saha, konu

scope of authority
yetki alanı

scorbutic
iskorbüt hastalığıyla ilgili

scorch
(güneş/vb.) yakmak, kavurmak, kurutmak, alazlamak, hafifçe yakmak, kavurmak, ateşe tutmak, (otomobil/vb.) çok hızlı gitmek, uçmak

scorcher
çok sıcak gün, cehennem

scorching
yakıcı, kavurucu

score
çizgi, kertik, çentik, işaret, sıyrık, sayı, puan, skor, neden, sebep, hınç, hesap, kuyruk acısı, partisyon, hesap, günün olayları, aktüalite, yirmi sayısı, (sayı/puan) kazanmak, almak, (gol) atmak, skoru kaydetmek, çentmek, (başarı/zafer/ödül/vb.) kazanmak, elde etmek, (of/against/over ile) sözlerle atışmak, (arg.) sikişmek

score off
morartmak, ağzının payını vermek

scoreboard
puan tahtası, skorbord

scoreless
berabere

scorer
golcü, oyuncu, skorer, puanları kaydeden kimse

scores of people
çok sayıda insan, birçok kimse

scoria
cüruf, dışık, mucur

scorn
tepeden bakma, hor görme, küçümseme, hor görmek, tepeden bakmak, küçümsemek, tenezzül etmemek, reddetmek

scornful
hor gören, küçümseyen

Scorpio
Akrep Burcu

scorpion
akrep

scot-free
cezalanmadan, zarar görmeden

Scotch
Skoç viski, sonlandırmak, bitirmek, son vermek

scotch mist
yoğun sis

Scotch pine
sarıçam

scotch tape
seloteyp, selobant

scotch terrier
iskoç teriyer köpeği

scotia
oluk, taban oluğu

Scotland
İskoçya

Scotland Yard
Londra Emniyet Teşkilatı

scotoma
kör çekit

Scotsman
iskoçyalı

Scottish
İskoç, İskoçya'ya ilişkin

scoundrel
alçak,eclaf,kötü adam,hergele

scoundrelly
alçak, hain, habis

scour
baştan başa dolaşmak, her tarafı dolaşarak karış karış taramak, (down/out/off ile) ovarak temizlemek, sürterek kazımak, (out ile) (su) aşındırmak

scour out
ovarak temizlemek, sürterek kazımak

scourge
kırbaç, kamçı, bela, musibet, afet, felaket, dert, kamçılamak, kırbaçlamak, cezalandırmak, büyük zarar vermek, felaket getirmek, acı çektirmek

scouring
erozyon, oyulma

scout
keşfe çıkmak, keşif için dolaşmak, arayışına çıkmak, aramak, keşif eri, öncü, gözcü, izci, ufak tiyatroları, oyunları izleyerek yetenekli yıldız adayaları arayan kimse, yıldız avcısı, keşif uçağı ya da gemisi, keşif, gözcülük

scout plane
keşif uçağı

scouting
izcilik

scoutmaster
oymak beyi, izcibaşı

scow
salapurya, mavna

scowl
kaşlarını çatmak, tehditkâr bir şekilde bakmak, kaş çatma

scowling
kaş çatan

scrabble
(about ile) eşeleyip aramak, kargacık burgacık yazmak, çiziktirmek, karalamak, bir tür sözcük türetme oyunu

scragginess
zayıflık, sıskalık

scraggy
sıska,bir deri bir sümük

scram
siktir olup gitmek, basıp gitmek, tüymek

Scram!
Haydi git!

scramble
çabucak tırmanmak ya da ilerlemek, dalaşmak, çekişmek, kapışmak, itişip kakışmak, karıştırmak, sırasını bozmak, yumurtanın akıyla sarısını karıştırarak pişirmek, tırmanma, ilerleme, kapışma, dalaşma, çekişme, itişip kakışma

scran
yiyecek

scrap
ufak parça,kırıntı,döküntü,ıskarta,cındır,kırık dökük eşya,artık,ç.yemek artıkları,ıskartaya çıkarmak,atmak,kapışmak,dalaşmak,atışma,kapışma,şamata,dalaş

scrap heap
döküntü yığını

scrap iron
hurda demir

scrap metal
hurda maden

scrap through
yakayı kurtarmak

scrapbook
albüm, koleksiyon defteri

scrape
kazımak,kazıyarak çıkartmak,temizlemek,sıyırmak,sıyırtmak,sıyırıp geçmek,sürtmek,sürtünmek,hafifçe dokunmak,zar zor geçinmek,kıt kanaat geçinmek,güç bela idare etmek,zar zor başarmak,kılpayı kurtarmak,kazıma,sürtme,sıyrık,çizik,gıcırtı,çıkmaz,varta,kıyın yağday,bela

scrape along
az parayla geçinmek

scraper
raspa, greyder

scraper loader
kazar yükleyici

scraper ring
yağ sıyırma segmanı, silici halka

scraping
kazıma, raspalama, sıyırma, kazıntı, döküntü, çöp

scrapper
kavgacı kimse

scrappy
kavgacı

scratch
tırmalamak,cırmak,çizmek,kaşımak,eşelemek,kurcalamak,(listeden) çıkarmak,tırmık,çizik,sıyrık,cızırtı,çıtırtı,kaşıma,derme çatma hazırlanmış şey

scratch coat
birinci sıva, kaba sıva

scratch filter
parazit süzgeci, hışırtı süzgeci

scratch hardness
kazıma sertliği, çizinti sertliği

scratch out
üstünü çizmek, karalamak

scratch paper
karalama kâğıdı

scratch sb's back
birine yağ çekmek

scratch the surface
ilk adımı atmak

scratch-pad memory
karalama belleği, hızlı işlem belleği

scratchiness
kaşıntı verme

scratchy
(plak/kayıt/vb.) cızırtılı

scrawl
kargacık burgacık yazmak, çiziktirmek, karalamak

scrawny
bir deri bir sümük,sıska

scray
deniz kırlangıcı

screach
acı haykırış, acı acı haykırmak, cırlamak

scream
bağırış, çığlık, feryat, komik kimse/şey, komedi, bağırmak, çığlık atmak, feryat etmek

screamer
çığlık atan kimse, manşet, bağıran kimse

screaming
haykıran, feryat eden, çığlık atan, göze çarpan

scree
dağ eteğindeki taş/çakıl yığını

scree cone
döküntü konisi

screech
acı bağırış, keskin çığlık, feryat, gıcırtı, ani eğleç sesi

screed
uzun ve sıkıcı konuşma/yazı

screen
perde, kafes, paravana, bölme, tahta perde, elek, kalbur, beyazperde, sinema endüstrisi, sinema, (sınalgı/vb.) ekran, elemek, sınamadan geçirmek, (from ile) korumak, saklamak, gizlemek, perdelemek, (film) göstermek, oynatmak, gösterime sokmak

screen brightness
ekran parlaklığı

screen cloth
elek bezi

screen credits
jenerik

screen factor
ekran faktörü, ızgara katsayısı

screen grid
ekran ızgarası

screen luminance
ekran parlaklığı

screen printing
serigrafi, film baskısı

screened wiring
blendajlı tesisat

screening
eleme, bölme, ayırma

screenplay
senaryo

screw
vida, pervane, uskur, kâğıt külah, (İİ) maaş, vergin, gardiyan, (İİ) yaşlı, zayıf at, (İİ) cimri, pinti, kâğıt rulosu, sikiş, yatak arkadaşı, vidalamak, çevirmek, burmak, çevirerek sıkıştırmak, vida gibi dönmek, sıkışmak, (out of ile) zorla almak, yolmak, sövüşlemek, kazıklamak, dolandırmak, kab, sikişmek, kab, sikmek

screw blade
pervane kanadı

screw bolt
vidalı cıvata

screw conveyor
helezoni konveyör, sarmal taşıyıcı

screw coupling
vidalı kavrama

screw die
pafta lokması

screw down
vidalamak, vidayla sıkıştırmak, fiyat düşürmek

screw head
vida başı

screw hook
vidalı kanca

screw in
vidalamak, çevirerek sokmak

screw jack
vidalı kriko

screw micrometer
vidalı mikrometre

screw nut
cıvata somunu

screw on
vidalamak

screw out of
zorla almak, yolmak, sövüşlemek

screw pile
vidalı kazık

screw pitch
vida hatvesi, vida adımı, diş adımı

screw plate
pafta, vida lokması

screw press
vidalı pres, vidalı cendere

screw propeller
uskur, pervane

screw socket
vida yuvası, vida duyu

screw spanner
vida anahtarı

screw tap
vida kılavuzu

screw thread
vida dişi

screw together
vida ile birleştirmek

screw up
fiyat yükseltmek, sıçıp batırmak, bok etmek

screw up one's courage
cesaretini toplamak

screw wrench
ingiliz anahtarı

screwball
garip kimse

screwdriver
tornavida,burga

screwed
vidalanmış, yivli, eğri büğrü, sarhoş

screwy
kaçık, çatlak, üşütük, tuhaf, cins

scribble
karalamak, çiziktirmek, çalakalem yazıvermek, karalama, çiziktirme

scribbler
ikinci sınıf yazar, karalamacı

scribe
yazıcı

scriber
çizecek, işaretleme aleti

scrim
ince dokunmuş kumaş

scrimmage
itiş kakış, kavga, didişme, kör döğüşü, itişip kakışmak, döğüşmek

scrimp
dişinden tırnağından artırıp (pul) biriktirmek, -den tasarruf etmek, idareli kullanmak

scrimshaw
fildişi oyma işi

scrip
geçici senet, para kesesi

scrip certificate
geçici sertifika

script
el yazısı, alfabe, abece, senaryo

scriptural
yazı ile ilgili

scriptwriter
senaryo/oyun yazarı

scrivener
arzuhalci, noter

scrivener's error
daktilo hatası

scrofula
sıraca illeti

scrofulous
sıracalı

scroll
uzun ve kıvrımlı kâğıt belge

scroll chuck
matkap aynası

scroll gear
salyangoz çarkı

scroll saw
oyma testeresi

scrollwork
tomar şeklinde süs

scrooge
cimri, pinti, paragöz

scrooping
avivaj

scrotal
testis torbasıyla ilgili

scrotum
skrotum, testis torbası

scrounge
(off ile) otlanmak, çalışmadan/para vermeden almak

scrounger
otlakçı kimse

scrub
bodur çalılık, fundalık, fırçalamak, ovalamak, fırçalayarak ya da ovalayarak temizlemek, iptal etmek

scrub the slate clean
geçmişe sünger çekmek

scrubber
fırçalayıcı, gaz yıkama makinesi

scrubby
çalılık, fundalık, çalılarla kaplı, önemsiz, ufak, küçük, pis, pasaklı, dağınık

scruff
pis, pasaklı kimse

scruffy
pis, kirli, leş gibi, dağınık

scrumptious
nefis, leziz, enfes

scrunch
çatırdamak, çatırdatmak

scruple
vicdan, bilinç, vicdanı el vermemek, kaçınmak

scrupulosity
vicdanlılık, titizlik

scrupulous
vicdanının sesini dinleyen, vicdanlı, adil, dikkatli, titiz

scrutineer
oy sayım memuru

scrutinize
dikkatle bakmak, incelemek, dikkatle gözden geçirmek, ince eleyip sık dokumak

scrutiny
dikkatli inceleme, araştırma

scuba
oksijen tüplü dalma aygıtı

scuba diver
balıkadam

scud
hızla geçip gitmek

scuff
sürtmek, çizmek

scuffle
itişme, çekişme, kavga, itişip kakışmak

scull
tek kürek, tek kürekle yürütülen tek kişilik küçük sandal, kürekle küçük sandal sürmek

sculler
boynacı

scullery
bulaşıkhane

scullion
bulaşıkçı, aşçı yamağı

sculptor
yontucu, heykeltıraş

sculptress
kadın heykeltıraş

sculpture
yontuculuk, heykeltıraşlık, heykel sanatı, yontu, heykel, yontusunu yapmak, oymak

scum
kir tabakası, kötü insan(lar), toplumun yüz karası

scum of the earth
ayak takımı, başbelası, ayaktakımı

scumble
resmi donuklaştırmak

scupper
mahvetmek, içine etmek, (gemi/vb.) kasten batırmak

scurf
kepek, ölü deri

scurfy
kepekli

scurrility
ağız bozukluğu, küfürbazlık

scurrilous
küfürlü, sövgülü, kaba, kötüleyici

scurry
acele etmek, seğirtmek

scurvy
iskorbüt, adi, alçak, iğrenç, şerefsiz

scutate
kalkan şeklinde

scutch
ditmek, atmak, döverek temizlemek

scutcher
ditme makinesi, lifleme makinesi

scuttle
sıvışmak, tüymek, seğirtmek, (gemi) batırmak, kömür kovası, lumbar ağzı, lumbuz

scythe
tırpan,kerenti,(down/off ile) tırpanlamak

sea
deniz

sea anchor
deniz demiri

sea anemone
deniz şakayığı

sea bear
beyaz ayı

sea bream
izmarit

sea breeze
deniz meltemi

sea captain
kaptan, süvari

sea change
ani ve köklü değişiklik

sea chest
gemici sandığı

sea coast
deniz kıyısı, sahil

sea cock
deniz valfı, deniz musluğu

sea cow
denizayısı, denizperisi

sea cucumber
denizhıyarı

sea dog
deniz kurdu

sea elephant
denizfili

sea farming
deniz tarımı

sea foam
lületaşı

sea fog
deniz sisi

sea front
sahil, rıhtım

sea going
açık denize çıkmaya elverişli(gemi)

sea green
açık mavimsi yeşil

sea gull
martı

sea hog
yunusbalığı

sea horse
denizatı

sea kale
deniz lahanası, yabani lahana

sea level
deniz seviyesi

sea lily
denizlalesi

sea lion
denizaslanı

sea mark
deniz işareti

sea mile
deniz mili

sea moss
deniz yosunu

sea pollution
deniz kirlenmesi

sea power
deniz gücü

sea rover
korsan

sea salt
deniz tuzu

sea shell
deniz kabuğu

sea sickness
deniz tutması

sea trade
deniz ticareti

sea urchin
denizkestanesi

sea water
deniz suyu, tuzlu su

sea-scorpion
iskorpit

seabed
denizdibi

seaboard
(ülkenin) sahil kesimi, kıyı

seaborne
deniz tarafından taşınmış, getirilmiş

seafarer
gemici

seafaring
denizcilikle uğraşan

seafaring man
gemici, denizci

seafood
yenilebilen deniz ürünü

seafowl
denizkuşu

seafront
bir kentin deniz kıyısından bulunan bölümü, sahil, kıyı

seagirt
deniz tarafından çevrilmiş, denizle çevrili

seagoing
açık denize çıkmaya elverişli

seagull
martı,gagayı

seahorse
denizatı

seal
fok, ayıbalığı, damga, mühür, conta, mühürlemek, mühür basmak, damgalamak, kesinleştirmek, karara bağlamak

seal in
içerde tutmak, mahsur bırakmak

seal off
girişi çıkışı engellemek

seal sb's fate
birinin kaderini çizmek

sealant
dolgu macunu

sealed
mühürlenmiş, deliksiz, tecritli

sealegs
denize alışkınlık

sealer
fok avcısı, mühürleyen kimse

sealery
fok avcılığı

sealing
damgalama, mühürleme, conta

sealing wax
mühür mumu

sealskin
fok derisi, fok kürkü

seam
dikiş yeri, dikiş, bağlantı yeri, ek yeri, yara izi, kırışıklık, katman, tabaka, damar, dikmek

seam welding
dikiş kaynağı

seaman
denizci, gemici, tayfa

seamanship
denizcilik, gemicilik

seamless
dikişsiz, kaynaksız, lehimsiz

seamstress
dikişçi kadın, kadın terzi

seamy
kötü, çirkin

seance
ruh çağırma toplantısı, toplantı, oturum

seaplane
deniz uçağı

seaport
liman kenti

sear
kurumuş, sararmış, yakmak, kavurmak, dağlamak, (etin dış tarafını) kızartmak

search
aramak, araştırmak, araştırmak, arama tarama yapmak, üstünü aramak, yoklamak, bakmak, dikkatle incelemek, arama, araştırma, yoklama, bakma

search for
aramak,aktarmak,izlemek

search party
arama ekibi

search radar
arama radarı

search warrant
arama emri

searcher
araştıran kişi, sonda

searching
araştırıcı, inceden inceye araştıran, sıkı, meraklı, keskin, içe işleyen, nüfuz eden

searchlight
ışıldak, projektör

seascape
deniz manzarası

seashell
deniz hayvanı kabuğu,balıkkulağı

seashore
deniz kıyısı, sahil

seasick
deniz tutmuş

seaside
deniz kıyısı, sahil

season
mevsim, süre, zaman, vakit, uygun zaman, dönem, devre, sezon, (with ile)yemeğe baharat koymak, çeşnilendirmek, yumuşatmak, şiddetini azaltmak, (odun) iyice kurutmak, (odun) kurumak, alıştırmak, deneyim kazandırmak, eğitmek

season ticket
abonman bileti

seasonable
mevsime uygun, yerinde, zamanında gelen

seasonal
mevsimlik

seasonal closing out sale
mevsim sonu satışları

seasonal trade
sezonluk ticaret

seasonal work
mevsimlik iş

seasonal worker
mevsimlik işçi

seasoned
(alanında) deneyimli, eğitilmiş

seasoning
baharat, çeşni, yemeğe tat katan şey

seat
oturacak yer,oturak,iskemle,oturga,koltuk,mevki,yer,merkez,ata oturuş biçimi,oturtmak,yerleştirmek,...kişilik oturma kapasitesi olmak

seat adjustment
koltuk ayarı

seat belt
emniyet kemeri

seat pillar
(bisiklet) sele mesnedi

seating
oturacak yer

seawall
sedde

seaward
denize doğru giden

seawards
denize doğru

seawater
deniz suyu

seaway
deniz trafiği, rota, (büyük gemilerin yüzmesine elverişli) arna, ırmak, su yolu

seaweed
deniz yosunu

seaworthiness
denize elverişlilik

seaworthy
(gemi) denize dayanıklı, yola çıkabilir

sebaceous
yağlı

sebacic
sebasik

sebacic acid
sebasik asit

sec
(şarap) sek

secant
kesen, sekant

secateurs
bahçıvan makası

secatuers
budama makası

secede
üyelikten çekilmek, ayrılmak

secession
üyelikten çekilme, ayrılma

secessionist
ayrılma yanlısı

seclude
inzivaya çekmek, başkalarından uzak tutmak

secluded
münzevi, içerlek, ıssız, tenha, gözden uzak

seclusion
inziva, bir köşeye çekilip yaşama

second
ikinci, ikinci derecede, diğer, öteki, öbür, saniye, an, göz kırpımı, kısa süre, yardımcı, muavin, (düello) tanık, ç.ikinci kalite mallar, ikinci vites, yardım etmek, bir öneriyi desteklemek, geçici olarak göreve getirmek

second childhood
bunaklık, ikinci çocukluk

second class
ikinci sınıf posta, (tren/vb.) ikinci mevki

second hand
saniye ibresi

second lieutenant
teğmen

second mortgage
ikinci derece ipotek

second nature
huy, tabiat, alışkanlık, âdet

second quality
ikinci kalite

second rate
ikinci sınıf

second sight
altıncı his, önsezi

second-best
ikinci düzeyde, ikinci kalite

second-degree
ikinci dereceden, ikincil önemde

secondariness
ikincilik

secondary
ikinci derecede olan, ikinci gelen, ikincil

secondary bank
ikincil banka

secondary class
ikinci sınıf

secondary coil
sekonder bobin, ikinci devre bobini

secondary colour
karışım rengi

secondary education
orta tahsil

secondary feather
kuşlarda ikinci kanat boğumunda çıkan tüyler

secondary industry
ikincil sanayi

secondary language
yazılı dil, kültür dili

secondary market
ikincil piyasa

secondary mortgage
ikinci derecede ipotek

secondary planet
gezegenin uydusu

secondary root
ikincil kök, yan kök

secondary school
ortaokul

secondly
ikinci olarak

secondment
özel bir göreve getirme

seconds
ıskarta mal, tapon mal

seconds counter
kronometre

secrecy
sır saklama, ağız sıkılığı, gizlilik, gizli tutulma

secret
gizli,yaşırın,saklı,gizemli,esrarlı,gizli şey,giz,sır,gizem,esrar,muamma

secret agent
gizli ajan

secret ballot
gizli oylama

secret service
gizli sakçı teşkilatı

secretaire
yazı masası

secretarial
sekreterlikle ilgili

secretarial work
yazı işleri

secretariat
sekreterlik, sekreterya

secretary
yazman, yazıcı, sekreter, bakan

secretary general
genel sekreter

secretary of embassy
elçilik sekreteri

secretaryship
sekreterlik, bakanlık

secrete
salgılamak, salmak, saklamak, gizlemek, gizli bir yere koymak

secretin
sekretin

secretion
salgılama, salgı, gizleme, saklama

secretive
ağzısıkı,ketum,sır vermez,karadinmez,yere bakan

secretly
gizlice,yaşırınca

secretory
salgılayıcı, salgılayıcı beze

secretory cell
salgı hücresi

sect
tarikat, mezhep

sectarian
tarikatla ilgili, tarikatçı, parti çıkarını gözeten, bağnaz yandaş, darkafalı, yobaz, tarikatçı kimse, darkafalı, yobaz, bağnaz yandaş

sectile
bıçakla kesilebilir

section
parça, kısım, bölüm, kesit, bölge, şube, dal, kol, parçalara ayırmak, bölümlere ayırmak, bölmek

sectional
bölgesel, sökülüp takılacak biçimde yapılmış

sectionalism
bölgecilik

sector
daire dilimi, kesme, sektör, bölge, kesim, sektör, mıntıka, bölge

secular
dünyevi, dinsel olmayan, laik

secularism
laiklik

secularity
dünyasallık

secularize
laikleştirmek

secund
tek yanlı

secundine
etene, son, döleşi

secure
güvenli, güvencede, emniyette, emin, sağlam, güvenli, emin, kesin, kuşkusuz, şüphesiz, garantili, sıkı sıkı kapalı, güvence altına almak, korumak, ele geçirmek, elde etmek, sağlamak, almak, sağlamlaştırmak, sıkı sıkı kapamak

secured bond
teminatlı tahvil

secured creditor
teminatlı alacaklı

secured loan
teminatlı kredi

securities
senetler, tahviller, menkul kıymetler

securities analysis
menkul kıymet analizi

securities market
menkul kıymetler borsası

security
güvenlik, emniyet, koruma, güvence, teminat, kefalet, rehin, emanet, kefil

security bond
kefalet bonosu

security clearance
güvenlik soruşturması

security council
güvenlik konseyi

security exchange
menkul kıymetler borsası

security forces
güvenlik güçleri

security guard
güvenlik görevlisi

sedan
dört kapılı büyük araba

sedan-chair
tahtırevan

sedate
sakin, ağırbaşlı, durgun, sakinleştirmek, yatıştırmak, uyku ilacı verip uyutmak

sedateness
ağırbaşlılık, usluluk, ciddiyet

sedation
yatıştırma

sedative
yatıştırıcı, sakinleştirici, uyutucu, uyku ilacı

sedentariness
yerleşiklik

sedentary
oturularak yapılan, oturularak geçirilen, bir yere yerleşmiş, yerleşik

sedge
ince kamış, saz

sediment
tortu, çökel, çökelti, posa, telve

sedimentary
tortul, tortulu

sedimentary rocks
tortul kayaçlar

sedimentation
çökme, çöküm, tortulaşma, kan çökümü, sedimantasyon

sedimentology
sedimentoloji, tortulbilim

sedition
(hükümete karşı) kışkırtıcı yazı/konuşma/eylem, kışkırtma

seditious
(hükümete karşı) kışkırtıcı

seduce
baştan çıkarmak, ayartmak, kanına girmek, kandırmak, iğfal etmek

seducer
iğfal eden adam, gönül acısı

seduction
baştan çıkarma, ayartma, iğfal, kandırma, çekicilik, baştan çıkartan şey

seductive
ayartıcı, baştan çıkarıcı, karşı konulmaz

sedulous
çalışkan, sürekli çalışan, dikkatli, sebatlı, azimli

sedum
damkoruğu

see
görmek, anlamak, kavramak, farkına varmak, görmek, gereğini yapmak

see about
ile ilgilenmek, uğraşmak, bakmak

see daylight
zorlukların sonuna gelmek

see double
çatal görmek, çift görmek

see eye to eye
aynı ağızı kullanmak

see eye to eye with
uyuşmak, anlaşmak, uymak

see fit to
-e karar vermek

see how the land lies
zemin yoklamak

see how the wind blows
ağız aramak

see in the New Year
yeni yılı karşılamak

see into
nüfuz etmek, kavramak

see off
yolcu etmek,uğurlamak,geçirmek,yola salmak

see one's way to
yapabileceğine inanmak

see out
bitirmek, sonuna kadar sürmek

see over
denetlemek, gözden geçirmek

see pink elephants
kafayı bulmak, sarhoş olmak

see red
tepesi atmak, gözü dönmek, öfkeden kudurmak

see sb off
uğurlamak

see stars
yıldızları saymak, gözünde şimşekler çakmak

see the colour of money
paranın rengini görmek

see the light
anlamak, gerçeği kabul etmek

see the sights
ilginç yerleri ziyaret etmek

see through one
birinin içini okumak

see to
ilgilenmek, bakmak

seed
tohum, asıl, kaynak, köken, döl, evlat, meni, sperm, atmık, tohum ekmek, tohum vermek, tohum ya da çekirdeğini çıkarmak

seed cake
susamlı çörek

seed capsule
çekirdek kapsülü

seed cleaner
tohum temizleme aleti

seed coat
tohum kabuğu

seed corn
tohumluk mısır

seed dressing
tohum ilaçlama

seed drill
tohum mibzeri, tohumeker

seed leaf
çenek, kotiledon, tohumdan ilk çıkan yaprak

seed oyster
istiridye yavrusu

seed pearl
küçük inci

seed plot
fidelik

seed potato
ekimlik patates

seed runner
tohuma kalkmış pancar

seed time
ekim zamanı

seed vessel
meyve örtüsü, tohum kapçığı

seedbed
fidelik

seedcase
tohum kapsülü

seeder
mibzer

seeding
tohum ekme

seedless
çekirdeksiz

seedling
fide

seedsman
tohumcu, tohum satıcısı

seedtime
ekin vakti

seedy
tohumlu, partal, eski püskü, kılıksız, keyifsiz

seek
aramak,aktarmak,izlemek,araştırmak,bulmaya çalışmak,sormak,(-meye) çalışmak,çabalamak,uğraşmak

seek out
arayıp bulmak, yerinden çıkarmak

seeker
arayan kimse

seem
(gibi) görünmek

seeming
görünüşte, sözde

seemingly
görünüşe bakılırsa, anlaşılan

seemly
uygun, yakışır, münasip

seep
(sıvı) sızmak

seepage
sızıntı

seer
bilici, kahin, falcı

seersucker
gofre kumaş

seesaw
tahteravalli, ileri geri ya da aşağı yukarı hareket, inip çıkma, aşağı yukarı ya da ileri geri sallanmak

seethe
kaynamak, fokurdamak

segment
parça, bölüm, kesim, kısım, dilim, parça, daire parçası, segman, parçalara ayırmak, bölmek, bölünmek

segment gear
dişli sektör

segment of a circle
daire parçası

segment saw
parçalı testere

segmental
parçasal, kesitsel, dilimli

segmentary
bölüm ile ilgili, dilimli

segmentation
bölüm, kesimleme

segmented
bölünmüş

segmented worm
halkalı kurt

segregate
ayırmak, ayrı tutmak

segregation
ayrı tutma, fark gözetme, ayrım, toplumsal kopma

seigneur
derebeyi, senyör

seigniorage
senyöriaj, tuğra hakkı

seism
deprem, yersarsıntısı, zelzele

seismic
depreme ilişkin, sismik

seismic belt
deprem kuşağı

seismic detector
sismik detektör

seismic focus
deprem merkezi

seismic wave
sismik dalga

seismograph
depremyazar, sismograf

seismology
deprembilim, sismoloji

seismometer
sismometre

seismoscope
sismoskop, deprem gösterici

seizable
yakalanabilir, haczedilebilir

seize
tutmak, yakalamak, kavramak, kapmak, el koymak, gaspetmek, zaptetmek, ele geçirmek, yakalamak, tutuklamak, değerlendirmek

seize up
tutukluk yapmak, çalışmamak

seizin
mülk edinme, temellük

seizings
bağlama sicimi

seizure
el koyma, yakalama, ele geçirme, zapt, ani hastalık nöbeti, kriz

seldom
nadiren, seyrek, pek az, kırk yılda bir

select
seçme, seçkin, seçmek, seçip ayırmak

selectee
askere çağırılan kimse

selecting
seçme

selection
seçme, seçme şey

selection committee
teklif komitesi, seçici komite

selection examination
seçme sınavı

selection rules
seçme kuralları

selective
ayıran, seçici, seçmeli

selectivity
seçicilik

selector
seçici

selenate
selenat

selenic
selenik

selenide
selenür

selenite
selenit

selenium
selenyum, selen

selenium cell
selenyum selülü

selenography
ay haritacılığı

selenology
ay bilgisi

self
kendi, kişi, öz, şahıs, karakter, kişilik, kişisel çıkar, bencillik, kendisi, bizzat, kişisel, bizzat

self pollination
öz özüne tozlaşma

self-
(önek) kendi

self-absorption
öz soğurma

self-acting
otomatik

self-adapting
özuyumlu, bağdaşan

self-addressed
gönderene geri gönderilen

self-adhesive
öz özüne yapışan

self-adjusting
otomatik ayarlanan

self-assertive
öz fikrinde ısrar eden

self-assurance
özüne güvenme, özgüveni

self-bias
otomatik öngerilim, özöngerilim

self-capacitance
öz kapasite, özsığa

self-centred
bencil

self-centring
otomatik merkezlendiren

self-checking
özdenetimli, otomatik denetleyen

self-coloured
tek renkli

self-command
özünü tutma, nefsine hâkim olma

self-confessed
özünün olduğunu itiraf eden

self-confidence
özünden emin olma, özüne güvenme

self-confident
özünden emin

self-conscious
sıkılgan, utangaç, özünü bilen

self-contained
müstakil, bağımsız, duygularını gizleyen

self-contradiction
özüyle çatışma

self-contradictory
özüyle çatışan

self-control
özüne hâkimiyet, özdenetim, soğukkanlılık

self-defence
özünü savunma, özsavunma, meşru müdafaa

self-denial
özünü tutma, özveri, feragat

self-determination
öz özüne karar verme hakkı, özgür istem

self-diffusion
öz yayılma, öz yayınım

self-discharge
özboşalım, öz özüne boşalma

self-discipline
öz disiplin

self-educated
öz özünü yetiştirmiş

self-effacing
alçakgönüllü, ağırbaşlı

self-employed
öz işinde çalışan,serbest meslek sahibi

self-energy
serbest enerji, erkin erke

self-esteem
benbencilik, özünü beğenme

self-evident
apaçık, besbelli, açık, aşikâr, belli

self-examination
içgözlem, öz özünü inceleme

self-excitation
özuyarım, öz özünü uyarma

self-excited
özuyarımlı

self-existence
özdenlik

self-feeder
otomatik yemlik

self-financing
otofinansman, iç borçlanma

self-government
öz özünü yönetme, özerklik, bağımsızlık

self-hardening
öz özüne sertleşen

self-help
öz özüne yetme, başkasına muhtaç olmama

self-ignition
otomatik ateşleme, kendiliğinden ateşleme

self-importance
kibir,kurum,özünü çekme,özünü çok beğenme

self-important
özünü beğenmiş

self-inductance
özindüktans, self-indüktans

self-induction
özindükleme, self endüksiyon

self-indulgence
kendi zevk ve rahatına düşkünlük

self-indulgent
kendi rahatına fazla düşkün

self-interest
kişisel çıkar, bencillik

self-laceration
özünü yaralama

self-loading
(tabanca) yarı otomatik

self-locking
otomatik kilitlemeli, özkilitleyici

self-lubricating
kendi yağlayan, otomatik yağlamalı

self-luminous
kendiliğinden ışık veren

self-made
öz özünü yetiştirmiş

self-opinionated
kibirli, özünü beğenmiş

self-organizing
özörgütlü, özünü örgütleyen

self-oxidation
özyükseltgenme, kendiliğinden yükseltgenme

self-pity
özünü zavallı hissetme, öz özüne acıma

self-portrait
ressamın kendi resmi

self-possessed
temkinli, serinkanlı, özüne hâkim

self-possession
soğukkanlılık, sakinlik, temkinlilik

self-preservation
özünü koruma

self-quenching
özsönümlü

self-regulating
özayarlı, özünü ayarlayan

self-reliance
özgüven, özüne güven

self-reliant
özgüvenli, bağımsız

self-respect
izzetinefis, özsaygı, onur, haysiyet

self-righteous
özünü beğenmiş, bilgiç, ikiyüzlü

self-sacrifice
fedakârlık, özveri, feragat

self-sacrificing
özverili, fedakâr

self-same
tıpkı, aynı

self-satisfaction
özünü beğenme, büyüklenme

self-satisfied
özünü beğenmiş, şımarık

self-saturation
özdoyma

self-scattering
özsaçılım, öz özüne saçılma

self-seeking
çıkarcı, bencil, menfaatperest, çıkarcı kişi, bencil insan

self-service
selfservis

self-shielding
özkalkanlama, öz özünü ekranlama

self-starter
otomatik marş

self-styled
uydurma unvanlı, sözde

self-sufficiency
öz özüne yetme

self-sufficient
özüne yeten, başkasına muhtaç olmayan

self-supporting
öz özünü geçindiren, bağımsız

self-taught
özöğrenimli, otodidaktik

self-will
inatçılık, dik kafalılık

self-winding
(saat) otomatik, öz özüne kurulan

selfie
özçekmiş,görçek

selfish
bencil

selfishness
bencillik

selfless
özünü ya da çıkarını düşünmeyen, başkalarını düşünen, özgeci

selfsame
tamamen aynı, tıpkı

Seljuk
Selçuk

sell
satmak, satılmak, alıcı bulmak, sattırmak, ikna etmek, benimsetmek, inandırmak, kabul ettirmek, satmak, kandırmak, aldatmak, yutturmak, dalavere, oyun, dolap, üçkâğıt

sell at a sacrifice
zararına satmak

sell by auction
açık artırma ile satmak

sell cut price
başkalarından daha ucuza satmak

sell like hot cakes
çok satılmak, kapış kapış gitmek, kapışılmak

sell off
elden çıkarmak, satıp savmak

sell oneself
özünü satmak, özünü göstermek

sell out
hepsini satmak, satmak, ihanet etmek

sell out of sth
bir maldan elde kalmamak

sell sb a bill of goods
birine külah giydirmek

sell sb a pup
birini kafese koymak

sell sb short
birini hafife almak

sell seconds
defolu mal satmak

sell short
açıktan satmak, alivre satmak

sell under price
fiyatının altında satmak

sell up
satıp savmak

sell-by date
miat tarihi

seller
satıcı, bayi

seller's market
satıcı piyasası

sellers' market
satıcı piyasası

selling
satış

selling agent
satış acentesi

selling area
satış yeri

selling commission
satış komisyonu

selling costs
satış maliyetleri

selling order
satış emri

selling price
satış fiyatı

selling rate
satış kuru

selling space
satış yeri

sellotape
seloteyp

sellout
elden çıkarma

selvage
etek baskısı

semantic
anlamsal, anlambilimsel

semantic change
anlam değişimi

semantic component
anlamsal bileşen

semantic transfer
anlam kayması

semantics
anlambilim, semantik

semaphore
semafor, flama, çınav

semasiology
kavrambilim

sematic
işaret eden, tehlikeyi belirten

semblance
biçim, benzerlik, görünüş, dış görünüş

seme
anlambirimcikkayması

semeiologic
göstergebilimsel, göstergesel

semeiology
göstergebilim, imbilim

semeion
işaret, im, gösterge

sememe
anlambirimcik demeti

semen
meni, bel

semester
dönem, devre, sömestr, yarıyıl

semi
tek duvarla bitişik müstakil ev

semi-
(önek) yarı

semi-annual
altı aylık

semi-detached
yarı müstakil

semiannual
yarıyıllık, yarıyıl süren, altı aylık

semiautomatic
yarı otomatik

semicarbazone
semikarbazon

semicircle
yarım daire

semicircular
yarım daire biçiminde

semiclosed
yarı kapalı

semicolon
çekitli virgül

semicompiled
yarı derlenmiş

semiconductor
yarı iletken

semidetached
(ev) bir duvarı yandaki eve bitişik, yan evle bir ortak bir duvarı olan

semifinal
yarıfinal

semifinished
yarı mamul

semifluid
yarı sıvı

semilong
yarı uzun

semilunar
yarımay biçiminde

seminal
tohumla ilgili, üremeyle ilgili, spermalı

seminal duct
sperma arnası

seminal fluid
sperma, meni, belsuyu

seminal power
üreme gücü

seminar
seminer, toplu çalışma

semination
tohumlama, ekme, tohum ekme

seminiferous
spermli, tohumlu

seminomad
yarı göçebe

semiofficial
yarı resmi

semiological
göstergebilimsel, göstergesel

semiology
göstergebilim, semiyoloji, imbilim

semiopen
yarı açık

semiotic
göstergebilimsel, göstergesel, işaretlere ait

semiotics
göstergebilim

semipermeable
yarı geçirgen

semiprecious
(mücevher/taş/vb.) ikinci derecede değerli

semiquaver
on altılık nota

semirefined
yarı rafine

semisolid
yarıkatı

semisteel
yarı çelik

Semite
Sami ırkından kimse, Yahudi

Semitic
Samilerle ilgili, Sami

Semitic languages
Sami dilleri

semitone
yarımton

semitrailer
yarı römork

semitransparent
yarısaydam

semivowel
yarı ünlü (ses)

semiweekly
haftada iki kere olan/çıkan, haftada iki kere

semolina
irmik

sempiternal
ebedi, sonsuz

senate
senato

senator
senatör

senatorship
senatörlük

send
göndermek, yollamak, etmek, -e çevirmek, (for ile) çağırmak, getirtmek, istetmek, (ünalgı çınavı) göndermek, yaymak, zorunda bırakmak, -e mecbur etmek, heyecanlandırmak, çok memnun etmek

send away
başka bir yere göndermek, kovmak, uzaklaştırmak

send down
birdemden atmak, düşürmek, hapse tıkmak

send for
çağırmak, getirtmek, istetmek

send forth
yaymak, salmak

send in
içeri göndermek

send in one's resignation
istifasını vermek

send off
postalamak, yollamak, oyuncuyu dışarı atmak

send out
dağıtmak, göndermek, neşretmek, çıkarmak

send sb packing
sepetlemek, kovmak

send shivers down one's back
tüylerini diken diken etmek

send up
taklidini yapmak, dalga geçmek

sender
gönderen, verici, yollayıcı

sender transmitting station
verici istasyon

senega
sütotu

senescence
yaşlılık, ihtiyarlık

senescent
yaşlanan, ihtiyarlayan

senile
bunak, yaşlı, güçsüz

senile decay
yaşlılık nedeniyle çökme

senility
yaşlılık, güçsüzlük, halsizlik, ihtiyarlık

senior
yaşça daha büyük, kıdemli, son sınıfa ilişkin, daha yaşlı olan kişi, kıdemli kişi, son sınıf öğrencisi

senior citizen
yaşlı kimse

senior executive
yüksek düzey idareci

senior officer
kıdemli subay, üst düzey subay

senior staff
yönetim kadrosu

seniority
kıdemlilik, kıdem

seniority indemnity
kıdem tazminatı

senna
sinameki

sennet
boru sesi

sensation
his,duygu,hissiyat,kavrama,kavrayış,sezme,hissetme,hay-küy,heyecana sebep olan hadise,sansasyon

sensation nerve
duyu siniri

sensational
heyecanlı, sansasyonel, harika, müthiş, çok iyi

sense
duyu, duyum, duygu, his, anlam, anlayış, anlama yetisi, akıl, zekâ, düşünce, kanı, genel düşünce, yön, eğilim, hissetmek, sezmek

sense of humour
mizah anlayışı, espri anlayışı

sense of rotation
dönme yönü

sense of smell
koklama duyusu

sense of touch
dokunma hissi

sense organ
duyu kılganı

senseless
özünden geçmiş, baygın, amaçsız, saçma, abes, anlamsız

senselessness
akılsızlık

sensibility
duyarlık, duyarlılık, hassasiyet

sensible
akla uygun, makul, mantıklı, akıllı, aklı başında, anlayışlı, duyarlı, hassas, sezilir, duyulur, farkına varılır, hissedilir

sensibleness
akıllılık, makullük

sensing
algılama

sensitive
duyarlı, hassas, narin, (alet) duyarlı, hassas, alıngan, hassas, çok duygusal, duyguları çok iyi belirten

sensitive plant
küstümotu

sensitive to air
havaya karşı duyarlı

sensitive to light
ışığa karşı duyarlı

sensitiveness
hassaslık, duyarlık

sensitivity
duyarlık, hassaslık

sensitize
duyarlı hale koymak, duyarlılaştırmak

sensitizer
sensibilizatör, duyarlaştırcı

sensitometer
sansitometre, duyarlıkölçer

sensitometry
sansitometri, duyarlıkölçüm

sensor
algılayıcı

sensorial
duyumsal

sensorium
sinir jüyesi

sensory
duyumsal, duygusal, duyulara ilişkin

sensory nerve
duyu siniri

sensory organs
duyu kılganları

sensual
tensel, bedenle ilgili, bedensel, nefsi, şehvetli

sensualism
şehvet düşkünlüğü, duyumculuk

sensualist
şehvet düşkünü kimse

sensuality
şehvet

sensuous
duyguları okşayıcı

sentence
tümce, cümle, yargı, karar, hüküm, ilam, (to ile) mahkum etmek

sentence of statement
bildirme cümlesi

sentence to death
idama mahkûm etmek

sententious
özdeyişli sözlerle dolu, özdeyişlerle konuşan

sentience
hissedebilirlik, bilinçlilik

sentient
sezgili, duygulu, duygun

sentiment
duygu, his, duyarlık, hassasiyet, içlilik, düşünce, fikir, kanı

sentimental
duygusal, duygulu, içli

sentimentality
aşırı duygusallık, içlilik, hassaslık

sentimentalize
duygusallaştırmak, duyarlı hale getirmek

sentinel
nöbetçi, gözcü

sentry
nöbetçi er

sepal
çanak yaprağı, sepal

separability
birbirinden ayrılabilme

separable
ayrılabilir

separate
ayırmak, bölmek, ayrılmak, (karı koca) ayrı yaşamak, ayrı, ayrılmış, farklı, (from ile) -den uzak, ayrı

separate the wheat
sapı samandan ayırmak

separately
ayrı ayrı, başka başka, bağlantısız olarak, ayrı olarak

separateness
ayrılık, tek başına oluş

separation
ayırma, ayrılma, ayrılış, ayrılık, ayrı yaşama

separatism
bölücülük

separatist
ayrıklıkçı türküm üyesi

separative
ayırıcı

separator
ayırıcı, separatör

sepia
mürekkep balığının mürekkebi, siyaha yakın koyu kahverengi renk

sepsis
kan zehirlenmesi, septisemi

sept
kabile, oymak

septate
bölmeli, bölümlü

September
Eylül

septenary
yedi sayısına ait, yedişer

septennial
yedi yıl süren

septic
mikroplu

septic tank
fosseptik, lağım çukuru, çürütme çukuru

septicaemia
septisemi, kan zehirlenmesi

septuagenarian
70 - 80 yaş arasındaki kimse, yetmişlik

septum
bölme, bölüm

septuple
yedi kat, yediyle çarpmak

sepulchral
mezara ait, kasvetli

sepulchre
gömüt, mezar, sin

sepulture
gömme, defin

sequel
bir şeyin devamı, arkası, sonuç, son

sequence
ard arda geliş, zincirleme gitme, ardışlık, ardıllık, sıra, düzen, seri, silsile, zincir, dizi

sequence counter
sıra sayacı

sequence of tenses
zamanların uyumu

sequence register
sıra yazmacı

sequent
art arda gelen, izleyen, ardışık, sonra gelen

sequential
ardıl, ardışık, sırasal, dizisel

sequential access
sırasal erişim

sequential control
sırasal denetim

sequential logic
sırasal mantık

sequential operation
sırasal işlem

sequential sampling
ardışık örnekleme

sequential scanning
basit tarama, normal tarama

sequential system
almaşık renk işlemi

sequester
ayırmak, tecrit etmek, haczetmek, el koymak

sequestering agent
kompleks yapıcı

sequestrate
el koymak, haczetmek, kamulaştırmak

sequestration
haciz, müsadere, el koyma

sequestrum
ayrılmış ölü sümük/doku

sequin
pul, payet

sequoia
sekoya

seraglio
saray, harem dairesi

seraphic
melek gibi

Serbia
Sırbistan

Serbian
Sırbistan'a ait, Sırpça

serenade
serenat, serenat yapmak

serene
durgun, dingin, sessiz, huzurlu, sakin, yüce

serenity
berraklık, huzur, durgunluk

serf
toprağa bağlı köle, serf

serfdom
kölelik, serflik

serge
şayak

sergeant
çavuş, komiser muavini

sergeant major
başçavuş

serial
seri halinde, sıra izleyen, dizi halinde, (ünalgı, sınalgı) dizi, tefrika

serial computer
seri bilgisayar

serial number
seri numarası

serialize
dizi olarak yayınlamak, dizi haline getirmek

seriatim
sırasıyla, birer birer

sericeous
ipek gibi, atlas gibi, tüylü

sericin
ipek zamkı, serisin

sericulture
ipekçilik, ipekböcekçiliği

sericulturist
ipekböceği yetiştiricisi

series
sıra, silsile, seri, dizi, türküm

series circuit
seri devre

series connection
seri bağlama

series motor
seri motor

serin
bir tür kanarya

serine
serin

seriocomic
yarı ciddi yarı komik

serious
ciddi, ağrıbaşlı, önemli, şakaya gelmeyen, ciddi, ağır, tehlikeli, ciddi, şaka yapmayan, ciddi

seriously
ciddi olarak, ciddi bir şekilde, ciddiyetle

seriousness
ciddiyet, ağırbaşlılık

sermon
dinsel konuşma, vaız, uzun ve sıkıcı öğüt, nutuk

sermonize
vaaz vermek

serology
serumlar bilgisi

serous
seröz, serum gibi, seruma benzer

serous membrane
seröz zar

serpent
yılan

serpentine
yılan gibi kıvrılan, yılankavi

serpiginous
cilt hastalığı olan, yayılan

serrate
testere dişli (yaprak), girintili çıkıntılı, tırtıllamak

serrated
testere dişli, testere gibi uçları olan

serration
testere dişi gibi olma

serried
sık, sıkışık, omuz omuza

serrulate
ince dişli

serum
serum

serval
bir tür yaban kedisi

servant
hizmetçi, uşak, köle, kul

servant girl
hizmetçi kız

serve
-e hizmet etmek, hizmet vermek, hizmetinde olmak, çalışmak, bir yerde çalışmak, bir iş yapmak, gereksinimini karşılamak, yetmek, yeterli olmak, işini görmek, işine yaramak, (yemek) vermek, memuriyet, servis, hizmet

serve out
dağıtmak

serve sb right
müstehak olmak

serve the same purpose
aynı işi görmek, amacı karşılamak

serve up
yemeği sofraya koymak

server
servis atan oyuncu, (yemek) servis yapan kimse, (yemek) servis aleti

service
hizmet, görev, iş, vazife, tapınma, ibadet, tören, ayin, askerlik, yarar, yardım, fayda, hizmetçilik, uşaklık, memuriyet, servis, (konakçı/vb.'de) servis, bakmak, bakımını sağlamak, bakımını yapmak, onarmak, huk.tebliğ

service agreement
hizmet sözleşmesi

service area
yayın alanı

service band
yayın bandı

service book
dua kitabı

service bureau
servis bürosu

service charge
servis vergini

service line
başlama çizgisi

service manual
bakım el kitabı

service program
hizmet bağdarlaması

service road
servis yolu

service stairs
servis merdiveni

service station
benzin istasyonu

service tree
üvez

serviceability
yarar, kullanışlılık

serviceable
dayanıklı, kullanışlı, işe yarar, yararlı

serviceman
ordu/donanma, /vb.üyesi, asker

servicing
hizmet, bakım

servient
ipotekli

serviette
peçete, sofra peçetesi

servile
köle gibi, köle gibi davranan, kulluk eden

servility
gurursuzluk, aşağılık, haysiyetsizlik

serving
porsiyon

serving spoon
servis kaşığı

servitor
hizmetçi, uşak

servitude
kölelik, kulluk

servo
servo, servomekanizma

servomechanism
servomekanizma

servomotor
servomotor

sesame
susam,küncüt

sesame oil
susam yağı

sesamoid
susamsı, boğumlu, susam tohumu biçiminde

sesamoid bone
susamsı sümük

sesqui-
(önek) bir buçuk

sessile
sapsız, sabit

session
oturum, celse, toplantı, (birdemde) dönem

set
koymak,hazırlamak,kurmak,köklemek,saptamak,belirlemek,gerçekleştirmek,batmak,niyetli,kararlı,kafasına koymuş,hazır,sabit,değişmez,belirli,belirlenmiş,kararlaştırılmış,takım,set,seri,koleksiyon,türküm,takım,cihaz,set,(güneş) batma,batış,türküm,duruş,vaziyet,(giysi) vücuda oturuş,film çekilen yer,set,dekor,stüdyo düzlüğü

set a good example
iyi örnek olmak

set a high standard
yüksek bir standart tutturmak

set a precedent
emsal oluşturmak

Set a thief to catch a thief
Dinsizin hakkından imansız gelir

set about
başlamak, girişmek

set against
birbirine düşürmek, arasını bozmak

set apart
ayırmak, ayrı koymak, tahsis etmek

set aside
bir kenara koymak, biriktirmek, saklamak

set at ease
yatıştırmak

set back
(sögeni) geri almak, geciktirmek, mal olmak

set before
önüne koymak

set down
yazmak, kaydetmek, durup yolcu indirmek

set eyes on
gözüne ilişmek

set fire to
ateşe vermek

set foot in
ayak basmak

set forth
açıklamak, bildirmek, ileri sürmek, yola koyulmak

set free
serbest bırakmak

set in
başlamak, gelip çatmak, ortaya çıkmak

set in motion
harekete geçirmek

set off
yola çıkmak, meydana çıkarmak, başlatmak

set off on a journey
yolculuğa çıkmak

set on
saldırmak, üstüne salmak, saldırtmak

set on edge
kamaştırmak, sinirlendirmek

set one back on one's heels
birini beyninden vurulmuşa döndürmek

set one's cap at
abayı yakmak

set one's face against
karşı çıkmak

set one's heart on
-e gönlünü vermek, çok istemek

set out
yola çıkmak, açıklamak, belirtmek, düzenlemek

set people by the ears
aralarına kara kedi sokmak

set right
düzeltmek, yoluna koymak

set sb on a pedestal
idealize etmek, yüksek paye vermek

set sb's mind at rest
yüreğine su serpmek

set sb's teeth on edge
birinin sinirine dokunmak

set square
gönye

set sth aside for
ayırmak

set the ball rolling
ön ayak olmak

set the scene
-e sahne hazırlamak

set the seal on sth
bir sorunu kökünden halletmek

set the stage for
zemin hazırlamak

set the trend
moda başlatmak/yaymak

set the wheels in motions
baş çekmek

set theory
kümeler kuramı

set to
girişmek, koyulmak, işe koyulmak

set to rights
iyileştirmek, düzeltmek, adam etmek

set to work
çalışmaya başlamak

set tongues wagging
dillere destan olmak

set up
kurmak, dikmek, işe başlamak, (ses) yükseltmek

set up a business
iş açmak

set up shop
işe başlamak

set upon
üzerine hücum etmek, çullanmak

seta
sert kıl, domuz kılı, seta, ince diken

setaceous
sert kıllı

setback
gerileme, kötüleme, kötüye gitme, düşme, başarısızlık, yenilgi

setiferous
sert kıllı

seton
kıl fitili

setscrew
kontrol vidası, ayar vidası

sett
kaldırım taşı

settee
kanepe

setter
bir tür av köpeği, seter

setting
koyma, yerleştirme, batma, çerçeve, yuva, konunun geçtiği yer ve zaman, ortam, bir kişilik yemek takımı

settle
-de koloniler kurmak, yerleşmek, konmak, (rahat edecek şekilde) yerleştirmek, yatıştırmak, yatışmak, halletmek, çözmek, tatlıya bağlamak, karara bağlamak, kararlaştırmak

settle an account
hesabı ödemek

settle an account with sb
hesaplaşmak

settle down
oturmak, yerleşmek, yatırmak, oturtmak, yerleştirmek

settle for
razı olmak, fit olmak

settle for account
vadeli satmak

settle in
alışmak, alışmasına yardımcı olmak

settle sb's hash
birinin çanına ot tıkamak

settle up
ödemek, hesabını kapatmak

settled
sabit, değişmez, yerleşmiş, yerleşik, meskûn, oturulan, şenelmiş

settlement
yeni küçük yerleşim alanı, göç, uzlaşma, anlaşma, karar, ödeme

settlement day
hesaplaşma günü, tasfiye günü

settler
yeni bir yere gidip yerleşen kimse, göçmen

settling
oturma, tasman, yerleşme

settling tank
çökeltme tankı

setto
çarpışma, tartışma, kavga

setup
tertibat,düzen,kuraştırma

seven
yedi

seven-fold
yedi kat, yedi misli

seventeen
onyedi

seventeenth
onyedinci

seventh
yedinci

seventieth
yetmişinci

seventy
yetmiş

sever
kesmek, kesilmek, parçalamak, parçalanmak, kopmak, koparmak, ayırmak, ayrılmak

several
birkaç, ayrı ayrı, farklı, kendi, bir kaçı, kimi, bazısı

severally
ayrı ayrı, birer birer

severalty
ayrılık, ferdi mülkiyet

severance
ayırma, ayrılma, ilişki kesme, koparma

severance pay
kıdem tazminatı

severe
sert, katı, acı veren, şiddetli, sert, şiddetli, kıran kırana, şiddetli, sade, gösterişsiz

severe accident
ağır kaza

severely
şiddetle, ciddi olarak, sıkı sıkı, sert olarak

severity
şiddet, sertlik

sew
dikmek, dikiş dikmek

sewage
lağımdan akan artık madde, lağım pisliği, lağım boşaltma

sewage disposal
lağım boşaltma usulü

sewage pipe
pissu borusu

sewage sludge
lağım pisliği

sewage system
kanalizasyon

sewer
lağım

sewer gas
lağım gazı

sewer pipe
lağım borusu, lağım künkü

sewerage
kanalizasyon, lağım pisliği

sewerage system
lağım jüyesi

sewing
dikiş

sewing machine
dikiş makinesi

sewing machine needle
dikiş makinesi iğnesi

sewing silk
ibrişim

sewing yarn
dikiş ipliği

sewn
dikili

sex
cinsiyet, cinsellik, cinsel ilişki, seks

sex appeal
cinsel çekicilik, seksapel

sex chromosome
cinsiyet kromozomu

sex hormones
cinsiyet hormonları

sex organs
cinsel kılganlar

sexadecimal
onaltılı

sexagenarian
60 - 70 yaş arasındaki kimse, altmışlık

sexennial
altı yılda bir olan, altı yıl süren

sexism
karşı cinsin zayıf olduğunu savunan zihniyet, seksizm

sexist
karşı cinsin daha zayıf/yeteneksiz olduğuna inanan, seksist

sexless
cinsiyetsiz, cinsel çekiciliği olmayan

sexology
seksoloji, cinslikbilim

sextant
sekstant

sextet
altı bitlik sayı, altı çalgılık hava

sextuple
altı misli

sextuplet
altız

sexual
cinsel

sexual harassment
cinsel taciz

sexual intercourse
cinsel birleşme

sexual organs
üreme kılganları

sexual perversion
cinsel sapıklık

sexual reproduction
eşeyli üreme

sexuality
seks düşkünlüğü, sekse ilgi duyma, cinsel özellikler

sexy
seksi

shabbiness
kılıksızlık, pejmürdelik, adilik, alçaklık

shabby
eski, yıpranmış, eski püskü, pejmüdre, kılıksız, pejmürde, aşağılık, adi, berbat, rezil

shack
kulübe

shackle
köstek,pranga,kandal,zincir,engel

shad
tirsi balığı

shadberry
kayaarmudu

shaddock
greypfrut

shade
gölge, karanlık, gölgelik yer, perde, stor, renk tonu, gölge, (resimde) gölge, gölgeleme, küçük fark, ayrıntı, nüans, hayalet, ruh, ç, güneş gözlüğü, gölgelemek, gölgelendirmek, gölge vermek, karartmak

shade away
yavaş yavaş kaybolmak

shade bearer
gölge ağacı

shades
güneş gözlüğü

shadiness
gölgelik, şüphelilik

shading
gölgeleme

shadoof
su kaldıracı

shadow
gölge, karanlık, keder, hüzün, iz, eser, hayalet, ruh, zerre, nebze, ayrılmaz arkadaş, gölge, koruma, himaye, gölgelendirmek, gölgelemek, gölgesiyle örtmek, karartmak, gölgesi gibi izlemek, gizlice izlemek, gözetlemek, peşinden ayrılmamak, gölgesi olmak

shadow cabinet
gölge kabine

shadow chancellor
muhalefetteki bakan

shadow government
muhalefet hükümeti

shadow play
gölge oyunu

shadow prices
gölge fiyatlar

shadowless
gölgesiz, açık

shadowy
gölgeli, karanlık, loş, belli belirsiz, hayal meyal

shady
gölgeli, gizli saklı, namussuz, üçkâğıtçı, güvenilmez

shaft
mil, şaft, ok, araba oku, sütun gövdesi, ışın, hava bacası, çekiç, /vb.aletlerin sapı

shaft bearing
şaft yatağı

shafting
şaft donanımı

shag
sert tütün

shaggy
kaba tüylü, sert kıllı, çok kıllı, pösteki gibi, kabarcık, taranmış, yontulmamış, pürüzlü

shagreen
sağrı derisi

shah
şah

shake
sallamak, sarsmak, sallanmak, sarsılmak, silkelemek, silkmek, sarsmak, allak bullak etmek, çalkalamak, (el) sıkışmak, sarsıntı, sarsma, titreme, sallama, sallanma, silkme, el sıkışma, an, saniye

shake down
yer yatağında uyumak, sarsarak düşürmek

shake hands
el sıkışmak

shake in one's shoes
üç buçuk atmak, ödü kopmak

shake like a jelly
tir tir titremek

shake like a leaf
tir tir titremek

shake off
-den kurtulmak, kaçmak, silkip atmak

shake one's head
kafasını sallayarak hayır demek

shake oneself
silkinmek

shake out
silkelemek

shake sb rigid
ödünü koparmak, aklını başından almak

shake the pagoda
köşeyi dönmek, zengin olmak

shake up
düzenlemek, değişiklik yapmak, sarsmak, çalkamak

shakedown
uydurma yatak, yer yatağı, para sızdırma, şantaj, derinlemesine araştırma, inceleme, alıştırma, deneme

shaker
tuzluk/biberlik

shakiness
zayıflık, titreklik

shaking
sallanan, sallama, sallanma

shaking channel
sarsak oluk, sarsıntılı oluk

shaky
titrek, sarsak, sallanan, çürük, güvenilmez

shale
katmanlarına ayrılabilen yumuşak kaya

shale oil
şist yatağı

shall
(yardımcı fiil olarak) -ecek, -acak, (kural/yasa/emir/söz belirtir) -ecek, - acak, (`I' ve `we' ile öneri belirtir) -eyim mi, -elim mi

shall I
yapayım mı, edeyim mi

shall we
yapalım mı, edelim mi

shallop
küçük balıkçı teknesi

shallot
soğancık

shallow
derin olmayan, sığ, yüzeysel, dar

shallowness
sığlık

sham
taklit, yapmacık, yalan, numara yapmak, ayak yapmak, rol yapmak

sham sleep
uyur gibi yapmak

shamble
ayaklarını sürterek yürümek

shambles
kanara,mezbaha,salhane,sallakhane,savaş alanı,darmadağın yer

shame
utanç, utanma, şerefsizlik, leke, utanç, ayıp, utanılacak şey, yazık, şanssızlık, utandırmak

shame on you
Ayıp sana!

shamefaced
utanmış

shameful
ayıp, utanç verici, yüzkızartıcı

shameless
utanmaz, arlanmaz, yüzsüz, arsız

shamelessness
arsızlık, utanmazlık

shammer
dolandırıcı, ikiyüzlü kimse

shammy leather
güderi

shampoo
şampuan, şampuanlamak

shamrock
yonca

shan't
(edat) shall not'ın kısa biçimi

shandy
bira ve gazoz karışımı bir içki

shangri-la
hayaller ülkesi

shank
bacak, baldır, incik, aletin orta yeri, çiçek/yaprak sapı

shannon
şanon

shantung
şantug

shanty
kulübe, gemici şarkısı

shantytown
gecekondu bölgesi, teneke mahallesi

shape
biçim, şekil, kalıp, form, kondisyon, biçim vermek, biçimlendirmek, etkilemek, yönlendirmek, biçimlendirmek, gelişmek

shape-up
iyi gitmek

shaped
biçimli, şekilli, endamlı

shapeless
biçimsiz,şekilsiz,aybacar

shapely
(kadın vücudu/vb.) biçimli, düzgün, güzel

shaper
vargel tezgâhı

shaping machine
planya makinesi

shard
böcek kanadı zarfı, kırık çömlek parçası

share
pay, hisse, hisse senedi, aksiyon, paylaşmak, paylaştırmak, bölüştürmek, saban demiri

share and share a like
eşit paylarla

share certificate
hisse senedi

share holder
hissedar, aksiyoner

share list
borsa cetveli

share market
hisse senedi piyasası

share out
pay etmek

share price
hisse bedeli

share tenant
müşterek kiracı

shareholder
hissedar,paycı

shark
köpekbalığı, hilekâr, dolandırıcı, üçkâğıtçı

sharp
keskin, sivri, keskin, içe işleyici, keskin, ekşimsi, ani, net, açık seçik, ani ve sert, tam, aniden, diyez, diyez nota, diyez işareti

sharp edge
keskin ağız

sharp practice
hileli iş, dalavere

sharp shooter
keskin nişancı

sharp turn
keskin viraj

sharp-edged
keskin ağızlı, keskin, bilenmiş

sharp-eyed
keskin gözlü

sharp-set
iyi bilenmiş

sharp-sighted
keskin görüşlü

sharpen
bilemek, sivriltmek, keskinleştirmek, sivrilmek, keskinleşmek

sharpen one's brain
gözünü açmak

sharpener
bileyici,kalemtıraş,kalemyonan

sharpening machine
bileme makinesi

sharper
kumarbaz,üçkâğıtçı,dolandırıcı,hileci,kelekbaz,leylaç

sharpness
keskinlik, netlik, açıkgözlülük, sertlik

sharpwitted
zeki

shatter
darmadağın etmek,bozmak,doğramak,parça parça etmek,kırmak,paramparça etmek,parçalamak,hurdalamak,körlemek,altüst etmek,kırılmak,paramparça olmak,bozmak,mahvetmek,suya düşürmek,bozulmak,mahvolmak,(İİ) yorgunluktan öldürmek

shatter sb's hopes
birinin ümitlerini kırmak

shatterproof
dağılmaz, kırılmaz

shatterproof glass
dağılmaz cam, emniyet camı

shave
tıraş olmak, tıraş etmek, rendelemek, kesmek, tıraş

shaver
ülgüç,tıraş makinesi,berber,tellak

shaving
tıraş, ç.talaş, yonga

shavings
talaş, yonga, çapak

shawl
şal,atkı,leçek

she
(dişil) o, (ülkeler ve taşıtlar için) o, dişi

she bear
dişi ayı

she-devil
şirret kadın

sheaf
demet, deste

shear
makasla kesmek, saçını kesmek, (koyun tüyünü) kırkmak, kırpmak

shear pin
emniyet pimi

shear wave
kesme dalgası, enine dalga

shearing
kırkma, kırpma, makaslama

shears
yün kırkma makası, büyük makas

sheatfish
atbalığı

sheath
kın, kılıf, prezervatif, kılıf

sheathe
kınına/kılıfına koymak, gizlemek

sheathing
kaplama, zırh

sheathing paper
kaplama kâğıdı

sheave
çıkrık, makara, kasnak, demetlemek

shebang
mağaza, iş, kurum, mesele, konu

shebeen
izinsiz içki satan yer

shed
dökmek, saçmak, akıtmak, kan akıtmak, (kıl/deri/vb.) dökmek, çıkarmak, atmak, sundurma, kulübe, baraka, hangar

shed blood
kan dökmek

shed crocodile tears
sahte gözyaşı dökmek

shed light on
ışık tutmak

shed roof
şet çatı

shed tears
ağlamak

sheen
parlaklık

sheeny
parlak

sheep
koyun

sheep run
koyun çifliği

sheep shearing
koyun kırpımı

sheep walk
koyun otlağı

sheep-shearer
koyun kırkıcısı

sheep's wool
koyun yünü

sheepdog
çoban köpeği

sheepfold
koyun ağılı

sheepish
utangaç, çekingen

sheepshank
margarita balığı

sheepskin
koyun pöstekisi

sheer
katıksız, sırf, safi, halis, dimdik, sarp, tül gibi incecik, dimdik, (birşeye çarpmamak için) aniden yön değiştirmek, sapmak

sheer strake
ağız kuşağı

sheerlegs
iki direkli maçuna, darağacı

sheet
çarşaf, yatak çarşafı, kâğıt yaprağı, tabaka, levha, gazete

sheet anchor
ocaklık demiri, büyük kurtuluş ümidi

sheet brass
pirinç levha

sheet copper
bakır levha, bakır sac

sheet erosion
yüzey erozyonu, yüzeysel erezyon

sheet iron
demir levha, demir sac

sheet lead
kurşun levha, levha kurşun

sheet metal
metal levha, sac

sheet tin
teneke levha

sheeting
örtme, kaplama, perde

sheikdom
şeyhlik

sheikh
şeyh

shekel
şekel, israil para birimi

sheldrake
hanımördeği

shelf
sergen, raf, düz kaya

shelf life
raf ömrü

shell
deniz hayvanı kabuğu, deniz kabuğu, kabuk, bina iskeleti, topçu mermisi, yarış sandalı, kik, kabuğunu çıkarmak, kabuğunu soymak, ayıklamak, topa tutmak, topçu mermisi atmak

shell bit
kaşık matkap

shell bossing
uskur şaftı, kuyruk şaftı

shell out
parayı sökülmek, ödemek, uçlanmak

shell star
kabuklu yıldız

shellac
gomalak, şelak

shellack
gomalak

shelled
kabuklu

shellfire
mermi ateşi

shellfish
kabuklu deniz hayvanı

shelling
ateş açma

shellproof
kurşun işlemez, top işlemez

shelter
sığınak, barınak, korunak, siper, sığınma, korunma, barındırmak, korumak, sığınmak

shelterbelt
koruma kuşağı, koruyucu kuşak

shelve
rafa koymak, raflara dizmek, bir kenara atmak, rafa kaldırmak, ertelemek, (down/up ile) (arazi) meyillenmek

shelving
raflar, raf malzemesi

shenanigan
kurnazlık, dolandırıcılık

shepherd
çoban, önder, kılavuz, gütmek, yol göstermek, kılavuzluk etmek, önderlik etmek, -e götürmek

shepherd's-purse
çoban çantası

shepherdess
kadın çoban

sherardizing
çinko emdirme, Sherard işlemi

sherbet
şerbet, meyvalı dondurma

sheriff
(Amerika'da) şerif, sakçı şefi

sherry
beyaz İspanyol şarabı, şeri

Shetland Islands
Şetland adaları

Shetland pony
midilli

Shiah
?ii

shibboleth
parola

shield
kalkan, siper, koruyucu, korumak, siper olmak

shielding
koruyucu kılıf

shielding window
ekran penceresi

shieling
çoban

shift
değişme, değiştirme, değişiklik, vardiya, nöbet, çalışma süresi, iş nöbeti, çuval giysi, şanjman, şanzıman, kaçamak, bahane, hile, çare, tedbir, (başka bir yere) taşımak/kaldırmak, değişmek, değiştirmek, (rüzgâr) yön değiştirmek, (suç/vb.) atmak, yüklemek, (vites) değiştirmek, geçinmek, idare etmek, yaşamak

shift change-over
vardiya değişmesi

shift down
vites küçültmek

shift for oneself
başının çaresine bakmak

shift key
klavyede büyük harf tuşu

shift lever
vites kolu

shift register
kaydırma yazmacı

shift up
vites büyültmek

shift work
vardiyalı iş

shifter
hırsız, değiştirici, şalter, devre kesici

shiftiness
hilekârlık, pişkinlik

shifting
değişken

shifting sand
hareketli kum, yer değiştiren kum

shiftless
amaçsız, tembel, uyuşuk, uyuntu

shifty
güvenilmez

shikari
avcı

shillelagh
sopa

shilling
şilin

shilly-shally
tereddüt, kararsızlık, mızmızlanma, tereddüt etmek, ne yapacağını bilmemek

shim
kama, ara sacı, şim, layner

shimmer
titrek ışık, parıltı, parıldamak, titrek ışıkla parıldamak

shimmery
parıltılı

shimmy
şimi, esneme, titreme, şimi dansı, (tekerlek) çok titremek

shin
incik, (up/down ile) (direğe/ağaca/vb.) maymun gibi tırmanmak, çabucak ve kolayca tırmanmak

shinbone
incik sümüğü,kaval sümüğü

shindig
A.B.D.'de danslı eğlenti

shindy
gürültü, şamata, patırtı

shine
parlamak, parıldamak, ışıldamak, özünü göstermek, parlamak, parlatmak, parlaklık, parıltı, cila, cilalama, parlatma

shiner
çil para, morarmış göz

shingle
tahta kiremit, tahta pul, padavra, yuvarlak çakıl, çakıllı deniz kıyısı, alagarson kesilmiş kadın saçı, (dam/vb.) tahta kiremitle kaplamak, saçı alagarson kesmek

shingles
zona

shingly
çakıllı

shinguard
tozluk

shining
parlak, ışıltılı, parıltılı

shiny
parlak, gıcır gıcır

ship
gemi, vapur, büyük uçak ya da uzay gemisi, uzay aracı, gemiyle taşımak/göndermek, gemiye yüklemek, gemiye tayfa olarak almak/girmek, (kimise bir yere) yollamak, göndermek, (mal) yollamak, göndermek, nakletmek

ship agent
gemi acentesi

ship broker
gemi acentesi, gemi komisyoncusu

ship building
gemi sanayii

ship chandler
gemi malzemeleri satan kimse

ship out
yola çıkmak

ship owner
donatan, armatör, gemi sahibi

ship's boat
gemi yatağı

ship's company
gemi mürettebatı

ship's lifeboat
gemi filikası

ship's papers
gemi evrakı

ship's report
gemi raporu

ship's side
gemi bordası

shipboard
gemide, gemi güvertisinde

shipbuilder
gemi inşaatçısı

shipbuilding
gemi yapımı, gemi inşaatı

shipbuilding yard
tersane

shiplap
yarı lamba zıvana

shipload
gemi yükü

shipmaster
gemi kaptanı

shipmate
gemi arkadaşı

shipment
(mal) gönderme, yollama, taşıma nakliye, gönderilen mal

shipowner
donatan, armatör, gemi sahibi

shipped bill of lading
sevk konşimentosu

shipper
nakliyeci

shipper's manifest
gümrük manifestosu

shipping
gemiler, filo, ticaret filosu, gemicilik, nakletme, nakliye, taşıma

shipping agent
deniz nakliyecisi, gemicilik şirketi

shipping bill
manifesto, sevk belgesi

shipping clerk
yükleme memuru

shipping company
gemicilik şirketi, deniz nakliyat şirketi

shipping order
sevkıyat emri, ordinosu

shipshape
düzgün, düzenli, muntazam, temiz

shipwreck
karaya oturma, batma, deniz kazası, gemiyi kara oturtmak/batırmak, mahvetmek, bozmak, yıkmak

shipyard
tersane

shire
eyalet, sancak, kontluk

shirk
(işten/vb.) kaçmak, kaytarmak

shirr
büzme, büzgü, büzmek

shirt
gömlek

shirt-blouse
şömizye

shirting
gömleklik kumaş

shirtsleeve
gömlek kolu

shirtwaist
şömizye bluz

shirty
huysuz, kaba, aksi

shish kebab
şişkebabı

shit
bok, sıçma, esrar, haşiş, saçmalık, zırva, bok herif, bir boka yaramaz kimse, Allah kahretsin!, Lanet olsun!, Anasını, sıçmak, sıçıp batırmak

shit oneself
altına kaçırmak, korkudan altına etmek

shits
ishal, amel

shitty
boktan, siktiriboktan

shiver
titreme, ürperti, titremek, ürpermek

shivering
ürperme

shivery
titrek, soğuk

shoal
sığ yer, sığlık, balık sürüsü, kalabalık, sürü halinde toplanmak ya da dolaşmak

shoat
küçük domuz

shock
tahıl balyaları, demet yığını, gür ve karmakarışık saç, darbe, vuruş, çarpma, sarsma, sarsıntı, çıngı çarpması, şok, çok sarsmak, çok şaşırtmak, şok etmek, sarsmak, şiddetle çarpmak

shock absorber
amortisör, tampon, yatıştırıcı

shock cooling
ani soğutma, şok soğutma

shock drying
ani kurutma, şok kurutma

shock excitation
şokla uyarma

shock heating
şokla ısıtma

shock loading
şoklu yükleme

shock resistance
şok direnci, sarsma dayanıklılığı

shock resistant
şok dirençli, sarsma dirençli

shock therapy
şok tedavisi

shock troops
baskın birlikleri, hücum taburu

shock wave
şok dalgası, çarpma dalgası

shocker
değersiz kitaplar, sarsan şey, heyecanlı roman

shockheaded
sık ve kabarık saçlı

shocking
şaşırtıcı, şaşılacak, şok edici, şok etkisi yapan, berbat, çok kötü

shockproof
darbeye dayanıklı, çarpmaya dayanıklı

shod
pabuç giymiş, pabuçlu

shoddy
kaba yünlü kumaş, kalitesiz, baştansavma, uydurma, adi, bayağı, şerefsiz

shoe
ayakkabı, at nalı

shoe black
kundura boyacısı

shoehorn
ayakkabı çekeceği, kerata

shoelace
ayakkabı bağı

shoeless
yalınayak, pabuçsuz

shoemaker
ayakkabıcı, kunduracı

shoestring
ayakkabı bağı

shoo
hoşt, pist, kış, kovmak, kışkışlamak

shoot
ateş etmek, atmak, fırlatmak, (ateş edip) vurmak, yaralamak, öldürmek, yıldırım gibi geçmek, aniden fırlamak, (film/resim) çekmek, filiz, sürgün, atış, av partisi, av alanı

shoot a line
atıp tutmak

shoot ahead
hızla öne geçmek

shoot at
ateş etmek

shoot down
(uçak) düşürmek, hayır demek, karşı çıkmak

shoot for
amaçlamak

shoot forth
sürgün vermek

shoot from the hip
dan diye söylemek

shoot one's bolt
elinden geleni yapmak

shoot out
aniden çıkmak, dışarı fırlamak, aniden çıkarmak

shoot straight
tam isabetle vurmak

shoot the ball
şut atmak

shoot the breeze
laflamak, çene çalmak

shoot up
hızla yükselmek, rasgele ateş etmek

shooter
vurucu, nişancı, atıcı, avcı

shooting
atış, atıcılık, avcılık, filme alma, çekim

shooting range
kamera mesafesi, kamera uzaklığı

shooting script
çekim senaryosu, çevirim senaryosu

shooting star
akanyıldız, ağma, şahap

shop
dükkân, mağaza, işlik, atölye, yapımevi, alışverişe çıkmak, alışveriş yapmak

shop around
alışveriş için fikir edinmek

shop assistant
satış elemanı, tezgâhtar

shop floor
üretim bölümü, işçiler, çalışanlar

shop floor workers
işçiler, çalışanlar

shop girl
tezgâhtar kız

shop steward
işçi temsilcisi, sendika sözcüsü

shop window
vitrin

shop-soiled
dükkânda bozulmuş

shopkeeper
dükkâncı

shopkeeping
dükkâncılık, perakendecilik

shoplift
dükkânlardan eşya çalmak

shoplifter
dükkân hırsızı

shoplifting
dükkân hırsızlığı

shopman
dükkâncı, satıcı

shopper
alışveriş eden kimse

shopping
alışveriş

shopping center
alışveriş merkezi

shopping centre
alışveriş merkezi

shopping list
alışveriş listesi

shopping mall
trafiğe kapalı alışveriş merkezi

shoptalk
iş konuşması

shopwindow
vitrin

shore
kenar,kıyı,sahil,kara,desteklemek,dayanak,destek,payanda

shore line
sahil hattı

shore up
payanda ile desteklemek

shoreless
denize kıyısı bulunmayan, sahili olmayan

shoreline
sahil hattı

shoreward
kıyıya doğru

shoring
payandalama, destekleme, iksa

short
kısa,kısa boylu,kısa süren,parasız,yeterli parası olmayan,az,kıt,yetersiz,aniden,gafleten,kısa devre,kontak,(viski/vb.) az miktarlarda içilen sert içki

short and sweet
kısa ve öz

short bill
kısa vadeli poliçe

short bond
kısa vadeli tahvil

short circuit
kısa devre, kontak, kısa devre yapmak

short cut
kestirme yol

short dated
kısa vadeli

short dated bill
kısa vadeli poliçe

short film
kısa metrajlı film

short for
kısası, kısa şekli

short of
-in dışında, -si eksik

short rate
kısa vadeli kur

short sale
açıktan satış

short term
kısa vadeli

short wave
(ünalgı) kısa tolkun

short-change
aldatmak, kandırmak

short-handed
yardımcısı az, işçisi az

short-headed
brakisefal, kısakafalı

short-lived
kısa ömürlü, geçici, çok sürmeyen

short-range
kısa dönemli, kısa vadeli, kısa menzilli

short-sighted
miyop, ileriyi göremeyen, sağgörüsüz

short-tempered
çabuk öfkelenir

short-winded
tıknefes

shortage
yokluk, kıtlık, sıkıntı, açık, eksik

shortbread
şekerli galeta

shortcake
kalın şekerli galeta, Ai.meyveli kurabiye

shortchange
dolandırmak

shortcoming
kusur, eksiklik, eksik, noksan

shortcut
kestirme yol, kısa yol, kestirme

shorten
kısalmak, kısaltmak

shortening
yağ

shortfall
açık, eksik

shorthand
stenografi, steno

shorthand typist
stenograf

shorthanded
işçisi az

shortlist
son elemeyi yapmak üzere listeye almak

shortly
kısaca, yakında, az sonra

shortness
kısalık, eksiklik, kıtlık, noksanlık, darlık

shorts
kısa pantalon, şort, erkek külotu

shortsighted
miyop, ileriyi göremeyen, sağgörüsüz, basiretsiz

shortwall
kısaayak

shortwave
kısa dalga

shot
atış, erim, atım, menzil, silah sesi, mermi, saçma, gülle, nişancı, girişim, deneme, iğne, aşı, vuruş, şut, resim, enstantane fotoğraf, kadeh, yudum, yanardöner, şanjan, hasta, yorgun, bitkin, eski, eskimiş

shot cloth
şanjan kumaş

shot effect
şanjan efekti

shot firer
barutçu, patlatıcı

shot in the arm
taze kan, iyiye götüren şey

shot in the dark
kaba tahmin

shot peening
püskürtmeli sertleştirme

shot silk
yanardöner ipek

shot taffeta
tafta şanjan

shotgun
av tüfeği, çifte

shotten
yumurta bırakmış

should
(öneri ya da gereklilik belirtir) -meli, -malı

shoulder
omuz,çiğin,kürek,destek,banket,omuzla itmek,omuzlayarak özüne yol açmak,omuza almak,omuzlamak,kabul etmek,üstüne almak,yüklenmek

shoulder arms!
silah omuza!

shoulder bag
omuz çantası

shoulder belt
omuz kayışı

shoulder blade
küreksümüğü

shoulder girdle
omuz kemeri

shoulder to shoulder
omuz omuza, elbirliğiyle

shout
bağırmak, kışkırmak, seslenmek, bağırma, bağırış

shout down
bağırarak sesini bastırmak, yaygara koparmak

shout one's head off
avaz avaz bağırmak

shout-out
silahlı çatışma

shouting
yaygara

shove
ittirmek

shove around
itip kakmak, şamar oğlanına çevirmek

shove off
sahilden ayrılmak, defolmak

shovel
kürek, bir kürek dolusu miktar, kürekle atmak, küremek

shovel loader
kürekli yükleyici

shovelling
küreme

shovelling machine
küreme makinesi

show
göstermek, görünüş, gösteriş, sergi, teşhir, gösteri, oyun, temsil, şov, fırsat, olanak, iş, girişim

show a clean pair of heels
tabanları yağlamak

show biz
eğlence sanayii

show business
eğlence sanayii

show off
gösteriş yapmak, hava atmak, fiyaka satmak

show one the door
kapı dışarı etmek, kovmak

show one's face
insan içine çıkmak

show one's hand
kozunu oynamak, niyetini açığa vurmak

show one's teeth
diş göstermek

show one's true colours
açığa vurmak

show out
kapıya kadar geçirmek

show room
sergi salonu

show the white feather
gözü korkmak

show up
göstermek, gözükmek, görünmek, meydana çıkmak

show window
vitrin, sergi

showboat
yüzen tiyatro

showcase
vitrin

showdown
anlaşmazlığı çözme

shower
sağanak, duş, yağmak, yağdırmak, ...yağmuruna tutmak, duş almak

shower bath
duş

showerproof
sugeçirmez yapmak

showery
yağmurlu

showiness
gösterişlilik

showing
gösterme, gösterim, sergileme

showing-off
gösteriş, caka, fiyaka, hava

showman
tiyatro, sirk, /vb.müdürü, şovmen

showroom
sergi salonu

showy
(fazla) dikkat çeken, cart, cırtlak, cafcaflı, havalı

shrapnel
şarapnel

shred
parça, lime, dilim, parçalamak, ince ince doğramak, kıymak

shredder
kamış kırıcı

shrew
kır faresi, şirret kadın, cırlak kadın

shrewd
zeki, kurnaz

shrewdness
zekilik, kurnazlık, zekâ, açık fikirlilik

shrewish
huysuz, hırçın, aksi, cırlak

shriek
çığlık atmak, haykırmak, acı feryat, çığlık

shrike
örümcekkuşu

shrill
tiz, keskin, cırtlak

shrimp
karides, teke

shrink
çekmek, büzülmek, küçülmek, çekmesine neden olmak, küçültmek, azalmak, kaçınmak, kaçmak, sinmek, psikiyatrist

shrink from
-den çekinmek

shrinkable
fireli

shrinkage
çekilme, büzülme, rötre, (odun) çapçekme, büzme

shrinking
çekme, büzülme, rötre

shrinkproof
çekmez, küçülmez

shrive
itiraf edilen günahları dinlemek

shrivel
kuruyup büzülmek, buruşmak, kıvrılmak, pörsümek

shroud
kefen, örtü

shrouding
davlumbaz

shrub
funda, çalı

shrubbery
çalılık

shrubby
çalılık, çalı gibi, ağaçsı

shruck
zarf, kabuk, kılıf, kabuklarını soymak

shrug
omuz silkmek

shrug off
kafasına takmamak, aldırış etmemek

shrug one's shoulders
omuz silkmek

shrunken
çekmiş, daralmış, kısalmış, büzülmüş

shuck
kabuk, mısır kabuğu

shudder
ürpermek, titremek

shuffle
(oyun kâğıdı) karıştırmak, karmak, karıştırmak, karman çorman etmek, ayak sürümek, yer değiştirmek, elden ele dolaştırmak, kâğıt karma, karıştırma, karıştırma, karışıklık, ayak sürüme

shuffle off this mortal coil
ahreti boylamak

shuffling
hilekâr, kaçamaklı

shun
çekinmek, kaçmak, uzak durmak, sakınmak, kaçınmak

shunt
makas değiştirme, trenin yolunu değiştirme, makas değiştirmek, paralel bağlamak, şönt yapmak

shunted
şönt, devreye paralel bağlanmış

shunter
manevracı, makasçı

shunting
manevra yapma

shut
kapamak, kapatmak, Shut your mouth., kapanmak

shut away
elini ayağını çekmek, diğerlerinden ayrı tutmak

shut down
kapatmak, tatil etmek

shut in
kapamak, kuşatmak

shut off
kesmek, durdurmak

shut one's eyes to
göz yummak

shut one's mouth
çenesini kapamak

shut out
içeri bırakmamak

shut up
kapamak, kilitlemek, hapsetmek, susturmak

shut-eye
uyku

shutdown
(fabrika/iş/vb.) kapanma, tatil, iş durdurma

shutoff
kesme, durdurma

shutter
kepenk, panjur, objektif kapağı, panjur ya da kepenkleri kapatmak, indirmek

shutter speed
obtüratör hızı, poz süresi

shuttering
beton kalıbı

shuttle
mekik, uzay mekiği, gidip gelmek, mekik dokumak

shuttle box
mekik kutusu

shuttle diplomacy
mekik diplomasisi

shuttle eye
mekik gözü

shuttle service
karşılıklı sefer, mekik sefer

shuttle spindle
mekik iği

shy
utangaç, çekingen, (hayvan) ürkek, (at) ürkmek, çekinmek, atmak, fırlatmak, atış, deneme, tecrübe

shyness
ürkeklik, çekingenlik, korkaklık

sial
siyal

Siamese
Siyamlı, Siyamca, Siyam halkı

Siberia
Sibirya

sibilance
ıslık sesi

sibilant
ıslıklı, ıslıklı ünsüz

sibilate
ıslık gibi ses çıkaran, ıslık gibi ses çıkarmak

sibilation
ıslık sesi

sibling
kardeş

sibyl
kadın bilici, kahin

sibylline
kehanet

siccative
kurutucu, sikatif

Sicily
Sicilya

sick
hasta, bulantılı, midesi bulanmış, kusacağı gelmiş, (of ile) bıkmış, bezmiş, iğrenç, hasta edici, mide bulandırıcı

sick headache
yarım baş ağrısı, migren

sick leave
hastalık izni

sick pay
hastalık parası

sick to death of
-den bıkmış, bezmiş

sickbay
gemi reviri

sickbed
hasta yatağı

sicken
iğrendirmek, midesini bulandırmak, (hangise hastalık) belirtileri göstermek, hasta olmak

sickening
mide bulandırıcı, tiksindirici

sickle
orak

sickliness
hastalıklı olma, güçsüzlük, kusma

sickly
hastalıklı, hastalık yapan, zayıf, soluk, mide bulandırıcı

sickness
hastalık, bulantı, kusma

sickroom
hasta odası

side
yan, yan taraf, kenar, yüz, taraf, bölüm, taraf, kısım, yön, taraf, (with/against ile) tarafını tutmak

side arms
hafif silahlar

side board
büfe

side by side
yan yana

side clearance
yan boşluk, yan aralık

side effect
yan etki

side elevation
yan görünüş, yandan görünüş

side frontage
yan cephe, yan yüz

side scuttle
borda lombozu

side span
yan açıklık

side stream
kol akarsu, kol ırmak

side street
dönge,yan sokak,tali yol

side stroke
yan kulaç

side tone
yan ton, yan ses

side valve
yandan supap

side view
yandan görünüş

side wall
lastik yanağı

side wave
yan dalga

side-dumper car
yandan boşaltmalı vagon

side-tipping loader
yandan boşaltmalı yükleyici

sideband
yan bant, yan kuşak

sideboard
büfe

sideboards
(saç) favoriler

sideburns
bkz.sideboards

sidecar
motosiklet yan arabası, motosiklet sepeti

sided
taraflı, kenarlı, çevrili

sidekick
arkadaş

sidelight
yandan gelen ışık, ilginç ama çok önemli olmayan bilgi, ikincil bilgi, yan bilgi, büyük pencere ya da kapının yanında bulunan dar pencere, yan pencere, (taşıtlarda) yan lamba

sideline
yan hat, yan çizgi, kenar çizgisi, ek iş, ek görev

sidelong
yanlamasına, yan

sidereal
yıldızlara ilişkin

sidereal month
yıldız ayı

siderite
siderit, demirli göktaşı

sidero-
(önek) demir, çelik

siderolite
siderolit

sideshow
ek gösteri

sideslip
yana kayma, yan savurma, yan kaymak

sidestep
-den kaçınmak, yana kaçmak, yana adım atmak

sidetrack
treni yan hata geçirmek, saptırmak, konudan saptırmak, dikkatini dağıtmak

sidewalk
yaya kaldırımı

sidewards
yana doğru, yanlamasına, yan yan

sideways
yan, yandan

siding
kısa demiryolu hattı, yan hat

sidle
korkarak ya da gizlice sokulmak, yanaşmak

sidle up to one
birine sokulmak

siege
kuşatma

sienna
koyu kahverengi

sierra
sivri dağlık arazi, dağ sinsilesi

siesta
öğle uykusu

sieve
kalbur, kevgir, elek, elemek, kalburdan geçirmek

sift
elemek, kalburdan geçirmek, (through ile) incelemek, gözden geçirmek, araştırmak, taramak

sift through
incelemek, gözden geçirmek

sifter
üstü delikli kap

sifting
eleme, inceleme, gözden geçirme

sigh
iç çekme, göğüs geçirme, of (çekme), iç çekmek, göğüs geçirmek, of çekmek

sigh for
hasretini çekmek

sight
görme gücü, görüş, görme, görüş, göz erimi, görüş alanı, görülen şey, görünüş, görünüm, manzara, ç.görülmeye değer yerler, nişangâh, görüş, düşünce, kanı, korkunç ya da gülünç hal, görmek, nişan almak

sight bill
görüldüğünde ödenmesi gereken poliçe

sight distance
görüş uzaklığı

sight draft
görüldüğünde ödenecek poliçe

sight payment
görüldüğünde ödeme

sight unseen
görmeden (satın almak)

sight-reading
görür görmez okuma, görür görmez çalma

sighted
gözleri gören, kör olmayan

sighting
nişan, nişan alma, gözlem

sighting colour
işaretleme boyası

sighting distance
görüş uzaklığı

sighting shot
deneme atışı

sighting telescope
gözetleme teleskobu

sightless
kör

sightly
hoş görünüşlü, yakışıklı

sights
görülmeye değer yerler

sightseeing
görülmeye değer yerleri gezip dolaşma

sightseer
turist

sigma
sigma

sign
işaret, im, belirti, işaret, ifade, işaret levhası, belirti, alamet, burç, imzalamak, işaret etmek, işaret vermek, sözleşmeyle işe almak, sözleşmeyle işe girmek

sign away
bir belge imzalayarak hakkından vazgeçmek

sign bit
işaret biti

sign character
işaret karakteri

sign digit
işaret sayısı

sign manual
el yazısı imza

sign off
yayını bitirmek, imzalayıp bitirmek

sign on
yayına başlamak, sözleşme imzalayıp işe girmek

sign on the dotted line
kabullenmek, onaylamak

sign one's own death warrant
ölüm fermanını imzalamak

sign over
resmen başkasına devretmek

sign painter
tabela ressamı

sign the praise of
göklere çıkarmak

signal
işaret, sinyal, çınav, işaret vermek, işaret etmek, işaretle bildirmek, dikkate değer, göze çarpan, açık

signal box
işaret kulesi, manevra kulesi

signal flag
işaret flaması

signal lamp
sinyal lambası

signal light
sinyal lambası

signal post
işaret direği

signal tower
kumanda kulesi

signalize
işaretle bildirmek, belirginleştirmek

signaller
işaretçi

signalling
işaretleme, sinyalizasyon

signalman
işaretçi, işaret memuru

signary
harf jüyesi

signatory
imza eden kişi, imza sahibi

signature
imza

signature card
imza kartı

signboard
tabela

signed
işaretli, imli

signer
imza atan kimse

signet
mühür

signet ring
mühür yüzüğü

significance
önem, anlam, değer

significant
önemli, anlamlı, değerli

signification
anlam verme, anlamlama

significative
anlamlı

signified
gösterilen, imlenen

signifier
gösteren, imleyen

signify
bildirmek, belirtmek, ifade etmek, demek olmak, anlamına gelmek

signora
sinyora

signorina
sinyorina

signpost
karayollarında tabela, yol gösteren levha, işaret direği

signs of the zodiac
on iki burç

silage
silaj, yeşillik

silence
sessizlik, susma, dinginlik, sır saklama, mektup yazmama, susturmak

silence gives consent
sük-t ikrardan gelir

silence is golden
sük-t altındır

silencer
susturucu, ses azaltıcı

silent
sessiz, gürültüsüz, suskun, telaffuz edilmeyen, yazılıp da söylenmeyen

silent film
sessiz film

silent partner
komanditer ortak, gayri faal ortak

silent picture
sessiz film

silently
sessizce

silex
çakmaktaşı

silhouette
gölge, karaltı, siluet

silica
silis

silicate
silikat

silicated
silisit asitli

siliceous
silisli

silicic
silisik, silisden yapılmış, silisli

silicic acid
silisik asit

silicify
silisleşmek, silisleştirmek

silicon
silikon

silicone
silikon

silicosis
silikoz, silis tozu sayrılığı

silk
ipek, ipekli kumaş

silk cocoon
ipek kozası

silk gloss
ipek parlaklığı

silk hat
silindir şapka

silk stocking
ipek kadın çorabı

silk thread
ibrişim

silk velvet
ipekli kadife

silk yarn
ipek iplik

silken
ipekten yapılmış, ipekli, ipek gibi yumuşak, parlak, ipeksi

silkworm
ipekböceği

silkworm breeding
ipekböcekçiliği

silky
ipekli, ipek gibi, ipeksi

sill
eşik

silliness
aptallık, budalalık, ahmaklık, saçmalık

silly
aptal, ahmak, akılsız, budala, ahmakça, gülünç, budalaca, saçma

silo
silo

siloxane
siloksan

silt
alüvyon, balçık

Silurian
silüriyen

silvan
ağaçlarla ve kırlarla ilgili, ağaçlık, kırsal

silver
gümüş, gümüş çatal bıçak takımı, gümüş sofra takımı, gümüş rengi, gümüşi, gümüş kaplamak, aynayı sırlamak

silver bath
gümüş banyosu

silver bullion
gümüş külçe

silver currency
gümüş para

silver fir
gümüş köknar

silver gray
gümüş rengi

silver jubilee
yirmi beşinci yıldönümü

silver paper
yaldızlı kâğıt, kurşun kâğıdı

silver plate
gümüş kaplama

silver wedding
evliliğin 25 yıldönümü

silver-haired
ak saçlı

silver-headed
beyaz saçlı, gümüş başlı

silverfish
gümüşbalığı

silversmith
gümüşçü

silverware
gümüş eşya

silvery
gümüş gibi, (ses) tatlı ve berrak

silviculture
ağaçlandırma, ormancılık

sima
sima

simian
maymun gibi, maymun

similar
benzer, benzeş, bendeş, okşar, okşaş, aynı türden, benzer

similarity
benzerlik

similarly
benzer şekilde, aynı

simile
teşbih, benzetme

similitude
benzerlik

simmer
yavaş yavaş kaynamak, yavaş yavaş kaynatmak, (with ile) dolup taşmak, kudurmak, köpürmek, coşmak

simmer down
sakinleşmek, yatışmak, özüne hâkim olmak

simmer with
dolup taşmak, kudurmak

simoom
samyeli

simp
ahmak

simper
pişmiş kelle gibi sırıtmak

simple
sade, gösterişsiz, süssüz, basit, yalın, kolay anlaşılır, basit, sıradan, olağan, karmaşık olmayan, basit, saf, katışıksız, içten, dürüst, saf, toy, içinde kötülük olmayan, masum

simple form
basit kelime, yalın sözcük

simple fraction
bayağı kesir

simple fracture
basit kırık, önemsiz kırık

simple fruit
basit meyve

simple future tense
basit gelecek zaman

simple interest
basit faiz

simple leaf
basit yaprak

simple letter of credit
basit akreditif

simple past tense
-di'li geçmiş zaman

simple present tense
geniş zaman

simple sentence
yalın tümce

simple-hearted
saf yürekli

simpleminded
saf

simpleton
avanak kimse, ahmak kimse, acemi çaylak

simplex
simpleks, yalınca, basit

simplicity
kolaylık, yalınlık, sadelik, basitlik, saflık, bönlük

simplification
basitleştirme, sadeleştirme

simplificative
basit, yalın

simplify
kolaylaştırmak, basitleştirmek

simply
basit/sade bir şekilde, sırf, sadece, gerçekten, çok, son derece

simulacrum
gölge, hayal, sahte gösteriş, taklit

simulate
taklit etmek, numara yapmak, ...numarası yapmak

simulated
taklit, gerçeği gibi

simulation
simülasyon, taklit

simulator
simülatör, benzeteç

simultaneity
eşanlılık, simultane oluş

simultaneous
aynı zamanda yapılan, aynı zamanda olan, eşzamanlı, simultane

simultaneous equations
birlikte denklemler, eşanlı denklemler

simultaneous translation
simültane çeviri, anında çeviri

simultaneously
aynı zamanda, birlikte, hep beraber

sin
günah, suç, kabahat, günah işlemek, günaha girmek

since
ondan beri, ondan sonra, o zamandan beri, -den beri, -den beri, -den bu yana, -dığı için, madem ki

sincere
içten, candan, gerçek, samimi

sincere friend
samimi arkadaş

sincerely
içtenlikle

sincerely yours
saygılarımla

sincerity
içtenlik, candanlık, samimiyet

sinciput
kafatasının ön kısmı

sine
sinüs

sine die
belli bir tarihe bağlı olmadan, süresiz

sine qua non
zaruri şey, onsuz olmaz

sinecure
kolay ve paralı iş

sinew
kiriş, veter, sinir, güç, kas gücü

sinewy
kuvvetli, adaleli, sinirli

sinful
günahkâr, günah niteliğinde, ayıp, kötü

sing
(şarkı) söylemek, (kuş) ötmek, şakımak, ıslık gibi ses çıkarmak, vızıldamak, çınlamak, uğuldamak

sing a song
şarkı söylemek

sing another tune
ağız değiştirmek

sing out
bağırmak

sing small
kuyruğunu kısmak

Singapore
Singapur

singe
(saçı/vb.) alazlamak, hafifçe yakmak

singer
şarkıcı, hanende, ötücü kuş, şantöz, şantör

single
tek,çift olmayan,tek,tek kat,ayrı,bir,bekâr,boydak,subay,tek kişilik,(bilet) yalnız gidiş,gidiş bileti

single acting
tek etkili

single barrel
tek namlulu tüfek

single circuit
tek devre

single coil
tek bobinli

single entry
tek kayıt jüyesi

single fare
yalnızca gidiş vergini

single file
tek sıra halinde

single fixed pulley
tek sabit makara

single flower
basit çiçek

single length
tek uzunluk

single movable pulley
tek hareketli makara

single pole
tek kutuplu

single seater
tek kişilik uçak

single shade
tek renk

single ticket
gidiş bileti

single valued
tekdeğerli

single-axle
tek dingilli

single-breasted
tek sıra düğmeli

single-colour
tekrenkli

single-crystal
tekkristalli

single-cut
tek sıra dişli

single-frequency
tek frekanslı

single-handed
yalnız, tek başına, yardımcısız

single-hearted
samimi, dürüst

single-lane traffic
tek şeritli trafik

single-minded
kararlı, azimli, tek amaçlı

single-piece
tek parçalı

single-rail
tek raylı

single-rooted
tek köklü

single-row
tek sıralı

single-sash window
tek kanatlı pencere

single-spar
tek lonjeronlu

single-stage
tek evreli, tek aşamalı

singleness
bekârlık

singles
(tenis/vb.) tekler maçı

singlet
kolsuz fanila

singleton
tek çocuk, yalnız kimse

singly
teker teker, birer birer, ayrı ayrı

singular
yalnız, tek, ayrı, tuhaf, garip, acayip, olağanüstü, benzersiz, eşsiz, tekil, tekil sözcük

singular noun
tekil isim

singularity
eşsizlik, tuhaflık, gariplik, özellik

singularize
özelliğini belirtmek

sinister
uğursuz, kötü, tehditkâr, fesat

sink
batmak, batırmak, yatırmak, azalmak, kötüye gitmek, güçten kesilmek, açmak, kazmak, lavabo, musluk taşı, lağım

sink in
iyice anlaşılmak, içine işlemek, nüfuz etmek

sink into
batırmak, saplamak, sokmak

sink one's teeth into
bir yere kapağı atmak

sink or swim
ya herrü ya merrü

sink shaft
keson kuyu, batırma kuyu

sinker
(balık oltasındaki) kurşun

sinkhole
ponor

sinking
amorti eden, batış, yavaş yavaş ödeme

sinless
günahsız, masum

sinner
günahkâr

sinter
sinter, topak, kireçli çökelti, katılaşmak, katılaştırmak, külçelemek

sintered
sinterlenmiş, toplaşık

sintering
sinterleme

sinuate
dalgalı

sinuosity
viraj, dönemeç, dolambaç

sinuous
kıvrımlı, bükümlü, dolaşık, yılankavi

sinus
sinüs, boşluk

sinusitis
sinüzit

sinusoid
sinüzoit, dikmelik eğrisi

sinusoidal
sinüzoidal

sip
yudumlamak, yudum

siphon
sifon

siphon barometer
sifonlu barometre

sippet
kızarmış ekmek parçası

sir
efendim, beyefendi, efendi, sör

sire
ata, baba

siren
canavar düdüğü, siren, çekici ve tehlikeli kadın

sirloin
sığır filetosu

sirocco
siroko

sirup
şurup

sis
abla, kız kardeş

sisal
liflerinden halat, /vb.yapılan bir bitki

sissy
hanımevladı, kız gibi (oğlan)

sister
kız kardeş,bacı,simil,hemşire,hastabakıcı

sister company
kardeş şirket

sister-in-law
görümce, baldız, yenge, elti

sisterhood
kız kardeşlik

sisterly
kızkardeş gibi

sit
oturmak, oturtmak, (on ile) yer almak, görev almak, (for ile) (sınava) girmek, toplantı yapmak

sit about
hiçbir şey yapmamak, parmağını oynatmamak

sit around
hiçbir şey yapmamak, parmağını oynatmamak

sit back
dinlenmek, hiçbir şey yapmamak, boş boş oturmak

sit down
oturmak

sit for
sınava girmek

sit in
vekâlet etmek, yerine bakmak

sit in the anxious seat
diken üzerinde oturmak

sit on
-e üye olmak

sit on a powder keg
dikenli fıçı üzerinde olmak

sit out
sonuna kadar kalmak, yer almamak, katılmamak

sit tight
olduğu yerde kalmak, dediğinden vazgeçmemek

sit up
gece geç yatmak, dik oturmak, masada yerini almak

sit-down strike
oturma grevi

sitar
sitar

site
yer, mevki, arsa

sito-
(önek) gıda

sitology
yemek bilgisi, rejim bilgisi

sitosterol
sitosterol

sitter
(ressama) poz veren kimse, bebek bakıcısı

sitting
oturma, oturuş, poz verme, oturum, celse, oturan, oturmakta olan, bir yerde yerleşmiş bulunan, oturan

sitting duck
saftaloz, kolayca aldatılabilen kişi

sitting member
belirli bir saylav bölgesinin milletvekili

sitting pretty
cebi dolu

sitting room
oturma odası

situate
yerleştirmek

situated
bulunan, yerleşmiş

situation
konum, yer, durum, mevki, durum, hal, yağday, iş, memuriyet

situs
yer, mevki

six
altı

six-shooter
altıpatlar

sixfold
altı kat, altı misli

sixpence
altı peni

sixteen
onaltı

sixteenth
onaltıncı

sixth
altıncı

sixth sense
altıncı his

sixtieth
altmışıncı

sixty
altmış

sizable
oldukça büyük, geniş

size
büyüklük, boy, oylum, hacim, boyut, ölçü, ebat, (ayakkabı) numara, (giysi) beden, çiriş, tutkal, ahar, çirişlemek

size lubricant
haşıl yağı

size of sample
numune boyutu

size up
değerlendirmek, takdir etmek, ölçmek

sized
çirişli

sizer
boy sıralayıcı

sizing
ahar, haşıl

sizing agent
haşıl maddesi

sizzle
cızırdamak

skat
bir iskambil oyunu

skate
tırpana balığı, buz pateni, tekerlekli paten, patenle kaymak, paten kaymak

skate on thin ice
riskli bir işe girmek

skate over
geçiştirivermek, savsaklamak

skate round
geçiştirivermek, önem vermemek

skateboard
kaykay

skater
buz patencisi

skating
buz pateni yapma, patenle kayma

skatole
skatol

skedaddle
kaçış, tüymek, sıvışmak, tabanı yağlamak

skein
çile,kelep,kangal

skeletal
iskeletle ilgili, iskelet gibi

skeletal muscle
iskelet kası

skeletal soil
iskelet toprak

skeletal system
iskelet jüyesi

skeletology
iskeletbilim

skeleton
iskelet, çatı, kafes, taslak, çok zayıf kimse, iskelet

skeleton key
maymuncuk

skeleton structure
iskelet yapı

skeletonize
iskeletini hazırlamak, iskelete döndürmek

skep
sepet

skeptic
bkz.sceptic

skerry
kayalıklı adacık

sketch
taslak, kabataslak resim, kroki, skeç, kısa öykü ya da piyes, taslak yapmak, kabataslak resmini yapmak, kısaca tarif etmek

sketchbook
kroki defteri

sketcher
desinatör

sketchy
kabataslak, yüzeysel, üstünkörü, yarım yamalak

skew
eğri çarpık, yan

skewback
üzengi

skewed
eğik, eğrilmiş

skewer
kebap şişi

ski
kayak, kayak yapmak

skid
kayma, yana kayma, kızak, takoz, (otomobil/vb.) yana kaymak, yana doğru savrulmak

skid chain
patinaj zinciri

skid mark
eğleç izi

skidding
kayma, savrulma, patinaj

skier
kayakçı

skiff
tek kişilik ufak kayık

skilful
becerikli, usta, hünerli

skill
beceri, ustalık, hüner, kesp, marifet, maharet

skilled
becerikli, usta, deneyimli, vasıflı, kalifiye

skilled workman
kalifiye işçi

skillet
tava,sapılca

skillful
(Aİ) bkz.skilful

skim
yüzeyini sıyırmak, sıyırıp geçmek, gözden geçirmek, köpüğünü almak, kaymağını almak

skim coat
perdah sıvası

skim milk
imansız süt, kaymak altı, yağsız süt

skim off
köpüğünü almak

skimmed milk
imansız süt, kaymak altı, yağsız süt

skimmer
kevgir, kaymakçı kaşığı

skimming
kaymağını alma, köpük, kaymak, kef, cüruf

skimp
(on ile) -den kısmak, tasarruf etmek, az harcamak, idareli kullanmak

skimpy
küçük, az, yetersiz, ufacık

skin
deri, cilt, post, pösteki, kabuk, derisini soymak, derisini yüzmek, kabuğunu soymak

skin alive
çiğ çiğ yemek

skin and bone
bir deri bir sümük

skin cell
deri hücresi

skin dive
tüpsüz suya dalmak

skin friction
yüzey sürtünmesi

skin game
hileli kumar oyunu

skin graft
nakledilen deri parçası

skin grafting
deri nakli, deri aşısı

skin wool
tabak yünü, post yünü

skin-deep
yüzeysel, sathi

skinflint
cimri, pinti

skinhead
dazlak, skinhed

skink
skink, kum kertenkelesi

skinned
deri gibi, yüzülmüş

skinny
bir deri bir sümük,sıska,arık

skint
(İİ) meteliksiz, züğürt, beş parasız

skintight
(giysi) bedeni sımsıkı saran

skip
hoplamak, sıcramak, zıplamak, sekmek, (konudan konuya/vb.) atlamak, atlamak, geçmek, boş vermek, ip atlamak, hoplayıp sıçrama, zıplama, sekme, atlama, inşaat asansörü, kafes

skip over
atlamak

skipper
kaptan

skirl
gayda sesi

skirmish
çatışma, çarpışma, çekişme, çatışmak, çarpışmak

skirmisher
avcı

skirret
yabani şeker havucu

skirt
etek, eteklik, kenar, kadın, karı, çevresinden dolaşmak

skirted
etekli

skirtingboard
süpürgelik

skirtings
etek yapağısı, bacak yapağısı

skit
skeç, şaka

skitter
sekmek, sıçramak, zıplamak

skittish
canlı, hareketli, oyuncu, oynak

skittishness
ürkeklik, cilvelilik

skive
kaytarmak

skivvy
ayak işleri yapan hizmetçi

skua
bir martı türü

skuiffy
çakırkeyf

skulduggery
hilekârlık

skulk
sinsi sinsi dolaşmak

skull
kafatası, çok çalışkan öğrenci ya da işçi

skullcap
takke,arakçın

skunk
kokarca

sky
gök, gökyüzü, topa çok hızlı vurarak havalandırmak, topu çok yükseğe atmak

sky blue
gök mavisi

sky-high
çok yüksek, çok yüksek, ateş pahası

sky-writing
dumanla havada yazı yazma

skyjack
uçak kaçırma, uçak kaçırmak

skyjacker
tenek korsanı

skylark
tarlakuşu

skylight
dam penceresi

skyline
ufuk çizgisi

skysail
kontra yelkeni

skyscape
gök manzarası, gök resmi

skyscraper
gökdelen

skyward
göğe doğru

skyway
tenek yolu

slab
kalın dilim, kat

slack
gevşek,sarkık,ağır,yavaş,asta,dikkatsiz,(iş) durgun,kesat,kaytarmak,tembellik etmek,ip,tel,/vb.nin sarkık kısmı,kömür tozu,ç.bol pantolon

slacken
gevşemek, gevşetmek, hafiflemek, laçka olmak

slackness
gevşeklik, durgunluk, tembellik

slacks
bol pantolon

slag
cüruf, dışkı

slag cement
cüruf çimentosu

slag wool
amyant, camyünü, campamuğu

slaggy
cüruflu

slake
(susuzluk) gidermek

slake lime
kireç söndürmek

slaked lime
sönmüş kireç

slalom
slalom

slam
kapıyı çarparak kapama, kapının çarpma sesi, (briçte) şlem, çarparak kapamak, çarpılarak kapanmak, hızla vurmak, yere çalmak, şiddetle eleştirmek, yerden yere vurmak

slam the door in sb's face
kapıyı birinin yüzüne kapamak

slander
kara çalma, karalama, iftira, kara çalmak, karalamak, iftira etmek

slanderer
iftiracı

slanderous
iftira niteliğinde

slang
argo

slant
yana yatmak, eğilmek, eğmek, eğimli olmak, meyilli olmak, (gerçeği) çarpıtmak, -in lehinde ifade etmek, eğim, görüş, görüş açısı, yan bakış

slap
tokatlamak,şapalaklamak,tokat atmak,vurmak,kabaca çarpmak,çalmak,tokat,sille,şille,küt diye,doğruca,tahkir,manevi darbe,hakaret

slap in the face
hakaret,sille,şille,şapalak

slap-up
(yemek) nefis

slapdash
baştan savma

slaphappy
şaşkın, kararsız

slapstick
şakacı, güldürü

slash
kesmek,yarmak,çapmak,yakşıca indirmek,uzun kesik,yarık,yırtmaç,işeme

slasher-sizer
haşıl makinesi

slashing
tahripkâr, imha edici, engel, mânia

slat
tiriz, lata

slate
arduvaz kaplamak, bir işe seçmek, kayağantaş, kara kayağan, arduvaz, koyu maviye çalar kurşun rengi, taş tahta, yaz boz tahtası, karatahta, aday listesi, geçmişteki hatalar, tatsızlıklar

slate pencil
taş kalem

slather
büyük bir miktar, har vurup harman savurmak

slating
taştahta, arduvaz çatı kaplaması

slattern
pasaklı kadın

slaty
arduvazlı

slaughter
hayvan kesme, kesim, büyük kıyım, kan dökme, kesim, katliam, toptan öldürme, (hayvan) kesmek, boğazlamak, kıyım yapmak, kan dökmek, katliam yapmak, (oyunda) çok kötü yenmek, katlamak

slaughterhouse
mezbaha,kesimevi,salhane,sallakhane

slave
köle, (away ile) köle gibi çalışmak

slave away at
dinlenmeden çalışmak

slave driver
insanı köle gibi çalıştıran amir

slave file
bağımlı dosya, köle kütük

slave mode
köle modu, bağımlı işletim kipi

slave relay
yardımcı röle, ara rölesi

slave ship
esir gemisi

slave store
bağımlı bellek, köle bellek

slave trade
köle ticareti

slave unit
bağımlı birim, köle birim

slaver
salyası akmak, salya

slavery
kölelik

slavey
orta hizmetçisi

slavish
köle gibi, başkalarına boyun eğen, kopya edilmiş, kopyası

slavish imitation
körü körüne taklit etme

slaw
bir çeşit salata, lahana salatası

slay
vahşice öldürmek, katletmek

sleazy
ucuz ve pis, döküntü

sled
bkz.sledge

sledge
kızak, kızakla kaymak, kızakla taşımak/gezmek

sledgehammer
balyoz

sleek
(saç/vb.) düz,cilalı,parlak,bakımlı,temiz,derli toplu,zarif,kaşenk,modaya uygun,parıldatmak,tımar çekmek,saykal vermek,saykal çekmek,saykallamak,perdahlamak,cilalamak

sleep
uyumak, yatacak yer sağlamak, uyku

sleep away
uyuyarak geçirmek

sleep double
bir yatakta iki kişi yatmak

sleep in
yatılı çalışmak, yatılı olmak

sleep like a log
kütük gibi uyumak

sleep on
kararı ertesi güne bırakmak

sleep through
boyunca uyumak, uyuya kalıp kaçırmak

sleep together
sevişmek, yatmak

sleep with
ile sevişmek, yatmak

sleep with someone
cinsel ilişkide bulunmak

sleeper
uyuyan kimse, demiryolu traversi, yataklı tren

sleepiness
uyuklama, uykulu olma

sleeping
uyuyan, uykuda, uyku için kullanılan, uyku hali

sleeping bag
uyku tulumu

sleeping car
yataklı vagon

sleeping pill
uyku hapı

sleeping room
yatak odası

sleeping sickness
uyku hastalığı

sleeping tablet
uyku hapı, uyku ilacı

sleepless
uykusuz

sleeplessness
uykusuzluk

sleepwalker
uyurgezer

sleepy
yorgun ve uykulu, sessiz, sakin, hareketsiz

sleet
sulusepken, sulusepken yağmak

sleety
sulusepken

sleeve
giysi kolu, yen, plak kabı

sleeved
kollu

sleeveless
kolsuz

sleigh
atlı kızak

sleight
el çabukluğu, marifet

sleight of hand
el çabukluğu

slender
incecik, narin, ince, dal gibi, az, yetersiz

slenderize
incelmek, inceltmek, zayıflamak

slenderness
incelik, narinlik, yetersiz olma

sleuth
hafiye, dedektif

slew
(round/around ile) aniden kendi çevresinde dönmek

slice
dilim, dilimlemek, dilimlere ayırmak, dilmek

slicer
pancar bıçağı

slick
düz,parlak ve kaygan,yüze gülücü,yapmacık kibar,tatlı dilli,kurnaz,üçkâğıtçı,ince petrol tabakası,saykallamak,cilalamak

slick down
parlatmak, düzleştirmek

slickenside
fay aynası, kırık aynası

slicker
yağmurluk, muşamba, dolandırıcı

slide
kaymak, kaydırmak, sessizce gitmek, kayma, kayılan yer, kaydırak, sürgü, toprak kayması, heyelan, diyapozitif, slayt, saç tokası, lam

slide bolt
sürgü

slide coil
sürgülü bobin

slide gate
sürme kapak

slide gauge
sürmeli kumpas

slide projector
slayt projektörü

slide rule
sürgülü hesap cetveli

slide ruler
sürgülü hesap cetveli

slide switch
sürgülü anahtar

slide valve
sürgülü vana

slide wire
sürgü teli

sliding
sürgülü, kayan, kayıcı

sliding door
sürme kapı

sliding friction
kayma sürtünmesi

sliding scale
yürüyen skala, değişken ölçek

sliding seat
sürgülü koltuk

sliding surface
kayma yüzeyi

sliding time
değişken zaman

sliding window
sürme pencere

slight
ince, narin, zayıf, küçük, ufak, önemsiz, önemsememek, hor görmek, küçümsemek, aşağılamak, hiçe sayma, aşağılama, saygısızlık, hakaret

slighting
küçümseyen, hafifseyen, küçümseyici

slightly
biraz, azıcık, bir parça, hafifçe

slightly soluble
düşük oranda çözünür

slim
ince yapılı,ne şişman ne de zayıf olan,(olasılık/şans/vb.) zayıf,zayıflamak,arıklamak,incelmek

slime
balçık, salgı, salyangoz sümüğü, yavşak, kıl

slimeness
yapışkanlık, kayganlık, yaltakçılık

slimness
incelik

slimy
yapış yapış, yapışkan, aşırı nazik, yapmacık, kibar

sling
atmak,fırlatmak,iple asmak,taşatan,kuşatan,sapan,izbiro,kol askısı,kayış. sargı

slingshot
sapan,kuşatan,mancınık

slink
gizlice sessiz sessiz yürümek

slinky
sinsi, gizli, hırsızlama

slip
kaymak, (gizlice) sıvışmak, kaçmak, süzülmek, (farkında olmadan) geçip gitmek, giymek, çıkarmak, düşmek, kötüye gitmek, çaktırmadan vermek, eline tutuşturmak, kayma, kayış, yanlışlık, hata, sürçme, kadın iç gömleği, kombinezon, yastık yüzü, gemi kızağı, kâğıt, pusula

slip away
sıvışmak, gözden kaybolmak, tüymek, yan çizmek

slip by
çabuk geçmek (zaman)

slip case
kitap kılıfı

slip knot
ilmek, hareketli düğüm

slip of the tongue
dil sürçmesi

slip off
sıvışmak, çıkarmak, üstünden atmak (elbise)

slip one's mind
aklından çıkmak

slip one's notice
gözünden kaçmak

slip out
ağzından kaçmak, dışarı sıvışmak, sıyrılmak

slip plane
kayma düzlemi

slip road
ara yol

slip up
küçük bir hata yapmak, yanılmak, sürçmek

slip-stream
pervane rüzgârı

slipknot
ilmek, ilmik, eğreti düğüm

slippage
kayma

slipper
terlik

slipper brake
elektromanyetik eğleç

slippered
terlikli

slipperiness
kayganlık, güvenilmezlik

slipperwort
çanta çiçeği

slippery
kaygan, kayağan, güvenilmez, kaypak

slipring
kayıcı halka

slipshod
dikkatsiz,düzensiz,dağınık,pinti giyimli,baştansavdı,selikasız

slipway
gemi tezgâhı, kızak

slit
yarmak, uzunluğuna kesmek, kesik, yırtık, yarık, dar aralık

slither
kaymak, kayarak gitmek, yılan gibi süzülmek

slithery
kaygan

sliver
kıymık, ince dilim

slob
hantal, kılıksız, ayı

slobber
ağzından salyalar akıtmak, salya

slobbery
salyalı, abartmalı

sloe
çakaleriği

sloe-eyed
siyah gözlü

slog
zor ve sıkıcı iş yapmak, angarya yapmak, zor ve sıkıcı iş, angarya

slogan
slogan

slogger
sert vuran kişi

sloop
küçük yelkenli, şalopa

slop
lapa, sulu yemek, ç.bulaşık suyu, ç.yemek artığı, taşırmak, dökmek, taşmak, dökülmek

slop pail
çöp kovası

slope
eğimli olmak, eğimlenmek, yokuş, bayır, eğim, meyil

slope down
inmek, aşağı doğru meyletmek

slope off
kaçmak, sıvışmak, kaytarmak

slope up
çıkmak, yukarıya doğru meyletmek

sloping ramp
meyilli rampa

sloppiness
ıslaklık, kılıksızlık, dikkatsizlik

sloppy
ıslak ve kirli, çamurlu, baştansavma, uyduruk, pasaklı, dağınık, aptalca, saçma

slops
bulaşık suyu, yemek artığı

slosh
sudan/çamurdan geçmek, (sıvı) taşmak

slot
yarık, delik, (ünalgı/vb.) bağdarlama, yarık açmak, (in/into ile) yer ayırmak, yer vermek, vakit ayırmak

slot in
yer ayırmak, yer vermek

slot into
yer ayırmak, yer vermek

slot machine
meşrubat/yiyecek otomatı, kollu kumar makinesi

sloth
tembellik, miskinlik

slothful
tembel, miskin

slotted
yarıklı, oluklu

slouch
özünü koyvererek kambur gibi yürümek ya da durmak

slouching
hımbıl, tembel, kamburu çıkmış

slouchy
eğri, yamuk

slough
bataklık, kötü durum, batak, (off ile) (yılan/vb.) deri değiştirmek

sloughy
kabuklu

Slovak
Slovakyalı, Slovakça

Slovakia
Slovakya

sloven
pasaklı, kılıksız

Slovenia
Slovenya

slovenly
düzensiz, baştansavma, derme çatma, pasaklı, pis, dağınık

slow
yavaş,asta,ağır,(sögen) geri,güç anlayan,kalın kafalı,yavaş,(up/down ile) yavaşlamak,yavaşlatmak

slow down
yavaşlamak, yavaşlatmak, ağırlaştırmak

slow match
barutlu fitil

slow motion
ağır çekim

slow neutron
yavaş nötron

slow up
hızını eksiltmek, yavaşlatmak, ağırlaşmak

slow wave
yavaş dalga

slow-acting
yavaş etkili

slow-setting cement
geç katılaşan çimento

slowcoach
hantal, uyuşuk kimse, mıymıntı

slowly
yavaş yavaş, ağır ağır, yavaşça

slowness
yavaşlık, hantallık

slowpoke
işi ağırdan alan kimse, yavaş giden kimse

slowtness
tutukluk

slowwitted
zor anlayan, kalın kafalı

slowworm
köryılan

slub
yumrulu iplik, düğümlü iplik

sludge
sulu çamur, pis artık yağ

sludging
çamurlaşma

slue
bkz.slew

slug
kabuksuz sümüklüböcek, jeton, sert yumruk ya da darbe, metal kübü, yumruk patlatmak

slugabed
geç sögene kadar yatan kişi

sluggard
tembel, aylak kimse

slugger
sert vuran oyuncu

sluggish
uyuşuk,tembel,mıymıntı,asta,ağır

sluggishness
ağırlık, tembellik

sluice
bent kapağı, savak, bol suda yıkamak, üstüne su dökmek

sluice gate
savak kapağı

sluice valve
sızıntı vanası, bent kapağı vanası

sluiceway
savak arnası, savak yatağı

slum
gecekondu mahallesi, kenar mahalle, çok dağınık yer

slumber
uyumak, uyuklamak, uyku, uyuklama

slump
birdenbire düşmek, küt diye düşmek, yığılmak, (sayıca/vb.) düşmek, azalmak, kötüye gitmek, birdenbire ve hızla düşme, (iş/ticaret/fiyat/vb.'de) düşme, kötüleşme, durgunluk, kriz

slumping
göçme, çökme

slur
kara çalmak, çamur atmak, (esriklikten/vb.) sözcükleri kötü telaffuz etmek, kara çalma, iftira, leke (sürme), sözcükleri kötü telaffuz etme

slurp
höpürdetmek, şapırdatarak içmek

slurry
bulamaç, sulu çamur, sulu çimento

slush
sulu çamur, yarı erimiş kar

slut
pasaklı, tembel kadın, ahlaksız kadın, orospu

sluttish
pasaklı, şapşal

sly
kurnaz, şeytan, şakacı, muzip

smack
şaplak atmak, tokatlamak, (of ile) ...kokmak/tadı vermek/hissi uyandırmak, şamar, tokat, şaplak, şaklama, şak sesi, şapırtı, şapırtılı öpücük, küçük balıkçı teknesi, küt diye, güm diye

smack of
kokmak, kokusu olmak

smack one's chops
ağzının suyu akmak

smack one's lips
dudaklarını şapırdatmak

smacker
şaplak, şapırtılı öpücük

small
küçük,ufak,balaca,önemsiz,rîze,küçük küçük,ufak ufak

small adds
küçük ilanlar

small arms
hafif silahlar

small beer
hafif bira, değersiz şey

small change
bozuk para

small coal
ince kömür

small film
amatör filmi, dar film

small fry
ufak balıklar, önemsiz kimse

small holding
küçük çiftlik

small hours
sabahın çok erken sögenleri

small intestine
incebağırsak

small letter
küçük harf

small scale
küçük çapta

small talk
sohbet, laklak, muhabbet

small time
önemsiz

small wonder
tevekkeli değil

small-minded
dar kafalı, bağnaz, bencil, aşağılık, adi

smallholding
küçük çiftlik

smallish
ufakça, ufacık, küçücük

smallness
ufaklık, önemsizlik, basitlik

smallpox
çiçek hastalığı

smalt
azur mavisi, kobalt mavi

smaragd
zümrüt

smarmy
(İİ) kibarlık budalası, yağcı, dalkavuk

smart
acımak, sızlamak, yanmak, üzülmek, kırılmak, incinmek, acıtan, sert, keskin, şiddetli, çabuk, çevik, şık, zarif, açıkgöz, kurnaz, yakışıklı, gösterişli

smart aleck
ukala dümbeleği, çok bilmiş

smart card
hafızalı kart

smart money
manevi tazminat

smartass
ukala, bilgiç

smarten
(up ile) güzelleştirmek, çeki düzen vermek, güzelleşmek

smartness
açıkgözlülük, uyanıklık, hazırcevaplık

smash
parçalamak, kırmak, paramparça etmek, parçalanmak, kırılmak, paramparça olmak, şiddetle çarpmak, (rekor) kırmak, iflas etmek, batmak, kırılma, parçalanma, şangırtı, çatırtı, çarpışma, kaza, sert vuruş, güçlü darbe, batma, iflas, büyük kaza, çok başarılı oyun, film, şarkı, /vb.hit

smash sb's face in
birinin yüzünü dağıtmak

smash to smithereens
paramparça etmek, tuzla buz etmek

smash-up
büyük kaza, büyük çarpışma

smashed
sarhoş

smasher
çok kıyak şey/kimse

smashing
(İİ) mükemmel, harika, nefis, süper

smatterer
uzman olmayan kişi

smattering
çat pat bilgi, yüzeysel bilgi

smear
leke, bulaşık leke, mikroskopta incelenmek üzere alınan parça, karalama, leke, iftira, sürmek, bulaştırmak, lekelemek, lekelenmek, karalamak, lekelemek, iftira etmek

smear test
leke testi

smeary
lekeli, yağlı

smell
koklamak,kokmak,kokuşmak,pis kokmak,kokusunu almak,sezmek,koku alma duyusu,koku,iy,koklama,iz,eser

smell a rat
bir katakullinin kokusunu almak

smell to high heaven
ayyuka çıkmak

smelling bottle
amonyak şişesi

smelling salt
amonyak ruhu

smelly
pis kokulu, kokmuş

smelt
(madeni arıtım için) eritmek, kal etmek

smile
gülümsemek, gülümseme

smirch
leke, ayıp

smirk
sırıtmak, zorla gülümsemek, yapmacıklı biçimde gülümsemek, sırıtma, sırıtış

smite
vurmak

smith
demirci

smithereens
binbirparça, tuzbuz

smithsonite
smitsonit

smithy
demirhane, nalbanthane

smitten
etkilenmiş, kapılmış, aşık, vurgun

smock
iş gömleği, önlük, (giysiyi) büzgüyle süslemek

smocking
büzgü

smog
dumanlı sis, sanayi sisi

smokable
içilebilir

smoke
duman,(çilim) çekme,sigara,çilim,puro,(çilim/pipo/esrar/vb.) çekmek,içmek,tütmek,(balık/et/vb.) tütsülemek

smoke bomb
sis bombası

smoke coloured
duman rengi, füme

smoke flue
duman arnası

smoke like a chimney
baca gibi tüttürmek

smoke opium
tiryak çekmek

smoke out
gün ışığına çıkarmak

smoke screen
sis perdesi

smokehouse
tütsüleme yeri

smokeless
dumansız

smoker
çilim çeken kimse,çilimkeş,çilim çekenlere ayrılmış vagon

smokescreen
düşmana görünmemek için çıkarılan duman, gerçek niyetini gizlemek için uydurulan şey, paravana, maske

smokestack
baca

smokiness
dumanlılık

smoking
çilim çeken,çilim çekme

smoky
dumanlı, tüten, duman dolu, duman rengi, koyu füme

smooch
öpüşmek

smooth
düz,düzgün,sarsıntısız,(tat) hoş,akıcı,hoş,yumuşak,aşırı kibar,saykallamak,tımarlamak,saykal çekmek,düzeltmek,düzleştirmek,düzlemek,kolaylaştırmak

smooth away
kurtulmak (üzüntüden)

smooth file
yassı eğe, düz eğe

smooth muscle
düz kas

smooth operator
nabza göre şerbet veren kişi

smooth the way for someone
işini kolaylaştırmak

smooth-faced
sakalsız, ikiyüzlü

smoothie
yapmacık tavırlı kişi

smoothing file
perdah eğesi

smoothing iron
ütü

smoothing plane
perdah rendesi

smoothness
düzgünlük, pürüzsüzlük

smother
havasızlıkdan ölmek, boğulmak, boğmak, kaplamak

smothery
boğucu

smoulder
alevsiz yanmak, için için yanmak, için için köpürmek/kudurmak

smudge
bulaşmak, kirlenmek, bulaştırmak, kirletmek, bulaşık leke, is lekesi

smudgy
kirli, pis, lekeli

smug
özünü beğenmiş

smuggle
...kaçakçılığı yapmak, kaçırmak

smuggler
kaçakçı

smuggling
kaçakçılık

smut
is, kurum, küf, islenmek, kurumlanmak

smutch
pisletmek, lekelemek

smutty
ahlaksız, açık saçık, müstehcen

Smyrna
izmir

snack
hafif yemek

snack bar
hafif yemek yenen yer, snekbar

snaffle
ağzına gem vurmak, aşırmak

snafu
sorun, problem

snag
kırık dal, budak, fırlak diş, beklenmedik engel ya da güçlük

snaggy
budaklı

snail
salyangoz,ilbiz

snail's pace
kaplumbağa hızı

snake
yılan

snake charmer
yılan oynatıcısı

snakebite
yılan sokması

snakeroot
loğusa otu

snaky
çok yılanlı, yılankavi, yılan gibi, kurnaz

snap
(at ile) dişlemek, kapmak, ısırmaya çalışmak, kopmak, kırılmak, koparmak, kırmak, tükenmek, şaklatmak, şaklamak, (at ile) bağırmak, fotoğrafını çekmek, şıklatmak, dişlemeye çalışma, şaklama, çatırdama, parmak şıklatma, şıklama, tatlı bisküvi, şipşak resim, fotoğraf, enerji, gayret, bir iskambil oyunu, aceleyle yapılmış, paldır küldür

snap at
bağırmak, kırıcı konuşmak

snap fastener
çıtçıt, yaylı raptiye

snap lock
sustalı kilit, çarpma kilit

snap out of it
kötü bir durumdan çıkmak, özüne gelmek

snap sb's head off
birinin yüzüne bağırmak

snap up
hevesle almak, atlamak, kapmak

snapdragon
aslanağzı

snapper
büyük kaplumbağa

snappish
aksi, ters, huysuz, alaycı, ukala, öfkeli

snappy
canlı, çevik, enerjik, şık, zarif

snapshot
enstantane fotoğraf, şipşak

snare
tuzak, kapan, tuzağa düşürmek, tuzakla yakalamak, kapana kıstırmak

snare drum
trampet

snarl
hırlamak,kaba ve öfkeli bir sesle konuşmak,hırlama,hırıltı,dolaştırmak,karmakarışık etmek,karmakarışık şey,arapsaçı,dolaşık kelef

snarl-up
yol tıkanıklığı

snatch
kapmak, kavramak, (at ile) elde etmek için elinden geleni yapmak, yakalamaya çalışmak, kapış, kapma, elde etmeye çalışma, gayret, parça, kırıntı, kısa süre, an

snatch at
yakalamaya çalışmak

snatch block
bastika

snatchy
düzensiz, devamsız

snazzy
şık, zarif

sneak
sinsice/gizlice ilerlemek, gitmek, sıvışmak, sokulmak, süzülmek, (öğretmene/vb.) gammazlamak, şikâyet etmek, araklamak, aşırmak, (çaktırmadan bakış) atmak, muhbir, gammaz, sinsi kimse

sneak up
sinsi sinsi yaklaşmak

sneaker
bez spor ayakkabı, kes

sneakers
hafif lastik ayakkabı

sneaking
gizli

sneaky
sinsi

sneer
dudak bükmek, küçümsemek, alay etmek, hor görmek, dudak bükme, küçümseme, alay, hor görme

sneerer
alaycı kişi

sneering
alaycı

sneeze
aksırmak, aksırık

snick
kesik, çentik, hafif vuruş, kesmek, hafifçe dokunmak

snicker
bkz.snigger

sniff
burnunu çekmek, koklamak, burnunu çekme, havayı koklama

sniff at
burun kıvırmak

sniff out
bulmak

sniffle
burnunu çekmek, burun çekme

sniffy
özünü beğenmiş, kibirli, pis kokulu

snifter
yuvarlak likör kadehi

snigger
kıs kıs gülmek, kıs kıs gülüş

snip
kırpma, kırkma, makasla kesilmiş parça, kırpıntı, kesinti, (İİ) kelepir, makasla kesmek, kırpmak

snipe
bataklık çulluğu, gizli bir yerden ateş etmek, siperden ateş etmek, haince saldırmak

snippet
ufak parça, lokma, azıcık haber, bilgi

snips
tenekeci makası

snitch
çalmak, aşırmak, ihbar etmek

snivel
burnunu çekerek ağlamak, ağlayıp sızlamak, burnu akmak, burnunu çekmek

snob
züppe

snobbery
züppelik

snobbism
snopluk

snog
öpüşmek

snood
saç kurdelesi

snook
nanik

snooker
zor duruma sokmak, belaya sokmak, kırmızı, değişik renkli topla delikli masada oynanan bir tür bilardo oyunu

snookered
yenilmiş, işi bozulmuş

snoop
başkalarının işine burnunu sokmak

snooper
başkalarının işine burnunu sokan kimse

snoopy
meraklı

snoot
surat, yüz, yüzü ekşitme

snooty
tepeden bakan, küçümseyen, kaba

snooze
kısa uyku, şekerleme, kestirmek, şekerleme yapmak

snore
horlama, horultu, horlamak

snorkel
şnorkel

snort
burnundan gürültüyle soluk çıkarmak,fınkırmak,horuldamak,kahkaha ile gülmek,öfke belirten ses,horultu,kahkaha

snorter
müthiş şey, korkunç şey, olağanüstü şey

snot
sümük,fırtık,aşağılık adam

snotty
sümüklü, aşağılık, kibirli

snout
(domuz/vb.) burun

snow
kar,pük,kokain,kar yağmak,gözünü boyamak,gözüne girmek

snow blindness
kar körlüğü

snow chain
patinaj zinciri, kar patinaj zinciri

snow fence
kar siperi, kar parmaklığı

snow gauge
kar ölçeği

snow goggles
kar gözlüğü

snow plough
kar temizleme makinesi

snow shoe
kar ayakkabısı

snow tyre
kar lastiği

snow-capped
karla kaplı

snow-white
kar beyazı, kar gibi beyaz, bembeyaz

snowball
kartopu, çığ gibi çoğalmak, kartopu gibi büyümek

snowbound
yoğun kardan mahsur kalmış

snowdrift
rüzgârın oluşturduğu kar kümesi, kar yığını

snowdrop
kardelen

snowfall
kar yağışı, bir defada yağan kar miktarı

snowflake
kar tanesi

snowman
kardanadam

snowplough
kar temizleme makinesi/aracı, (kayakta) kar sapanı

snowslide
çığ

snowslip
çığ,kar uçkunu

snowstorm
kar fırtınası

snowy
karlı, bembeyaz, kar gibi, kar beyazı

snub
küçümsemek, hiçe saymak, aşağılamak, hor davranmak, terslemek, hiçe sayma, aşağılama, küçümseme, tersleme, hor görme

snuff
bkz.sniff, enfiye, (out ile) (mum/vb.) söndürmek

snuffle
bkz.sniffle

snuffy
enfiye gibi, huysuz, ters

snug
rahat ve sıcaklık, (giysi) tam oturan

snuggery
özel çalışma odası, kuytu yer

snuggle
sokulmak

so
öyle, o kadar, bu kadar, o derece, böyle, şöyle, bu yüzden, bu nedenle, demek (ki)

so as
için, amacıyla

so as to
-mek için, -cek biçimde

so called
sözümona, sözde

so far
buraya kadar, şimdiye dek

So long
Güle güle, Hoşça kal

so long as
eğer, şartıyla

so much
o kadar çok

so much for
-in sonu

so that
öyle ki, -mesi için

so to speak
tabir caizse, yani

So what
Bana ne, Ne yani, Ne olmuş, ne olmuş yani, ne var bunda

so-and-so
falan kişi/şey, filanca, Allah'ın cezası kimse

so-so
şöyle böyle

soak
iyice ıslatmak, sırılsıklam etmek, suda ıslatmak, ıslanmak, (çay) demlemek, kazıklamak, (up ile) emmek, nüfuz etmek, ıslatma, ıslanma, ayyaş

soak up
emmek, nüfuz etmek

soaked
sırılsıklam

soaked to the skin
sırılsıklam

soaking
çok, sırılsıklam

soap
sabun, sabunlamak, yağ çekmek

soap bath
sabun banyosu

soap bubble
sabun köpüğü

soap opera
pembe dizi

soap suds
sabun köpüğü

soapbox
sabun sandığı, sabunluk

soapstone
sabuntaşı

soapwort
çöven, sabunotu

soapy
sabunlu, sabun gibi, fazla nazik

soar
çok yükseklerde uçmak, süzülmek, süzülerek yükselmek, (fiyat/vb.) çok yükselmek, fırlamak, gözü yükseklerde olmak, -e göz dikmek

soaring
yükselen, tırmanan

sob
hıçkıra hıçkıra ağlamak, ağlarken içini çekme, hıçkırık

sober
ayık,sarhoş olmayan,ılımlı,ölçülü,ciddi,ağırbaşlı,temkinli,yalın,sade,gösterişsiz

sober down
uslanmak, uslandırmak, ayılmak

sober-minded
akıllı uslu, aklı başında

sobriety
ayıklık, ölçülülük, ağırbaşlılık

sobriquet
takma ad

soccer
futbol

sociability
toplumculluk, girişkenlik

sociable
toplumcul, sokulgan, girgin, arkadaş canlısı, hoşsohbet

social
toplumsal, sosyal, toplum içinde yaşayan, toplumcul, girgin, sokulgan, arkadaş canlısı, toplantı

social accounting
sosyal muhasebe

social action
sosyal eylem

social animals
topluluk halinde yaşayan hayvanlar

social democracy
sosyal demokrasi

social democrat
sosyal demokrat

social environment
toplumsal çevre

social housing
sosyal mesken, toplumsal konut

social insurance
sosyal sigorta, sosyal güvenlik

social intercourse
sosyal ilişki

social justice
sosyal adalet

social order
toplumsal düzen

social policy
sosyal politika

social science
sosyal bilimler, toplum bilimleri

social security
sosyal güvenlik, sosyal sigorta

social service
sosyal hizmet

social services
sosyal hizmetler

social studies
sosyal bilimler, toplum bilimleri

social values
toplumsal değerler

social welfare
sosyal refah

social work
sosyal hizmet

social worker
sosyal hizmet görevlisi

socialism
toplumculuk, sosyalizm

socialist
toplumcu, sosyalist

socialistic
sosyalist

socialization
sosyalleştirme, toplumsallaştırma, kamulaştırma

socialize
sosyalleştirmek, kamulaştırmak

society
toplum, topluluk, dernek, kurum, cemiyet, ortaklık, şirket, dostluk, arkadaşlık, sosyete

society life
sosyete hayatı

socioeconomic
sosyoekonomik

sociolinguistics
toplumdilbilim, sosyolenguistik

sociological
toplumbilimsel, sosyolojik

sociologist
toplumbilimci, sosyolog

sociology
toplumbilim, sosyoloji

sociopolitical
sosyopolitik

sock
kısa çorap, tokat, yumruk

socket
oyuk, yuva, çukur, priz

socket wrench
lokma anahtar

socle
temel, destek, kaide

sod
çim, çimen parçası, gıcık, kıl, sinir herif, herif, ahbap, hıyar, baş belası

sod it
Allah kahretsin!

sod off
siktirip gitmek

soda
soda, karbonat, sodyum bikarbonat, gazoz, dondurmalı ve sodalı bir içecek

soda pop
gazoz

soda soap
sert sabun

soda water
gazoz, maden sodası

sodalite
sodalit

sodality
cemiyet, kardeşlik

sodamide
sodyumamit

sodden
sırılsıklam, çok ıslak

sodium
sodyum

sodium bicarbonate
sodyum bikarbonat

sodium carbonate
çamaşır sodası

sodium chloride
sodyum klorür

sodium hydroxide
sodyum hidroksit, sudkostik

sodium nitrate
sodyum nitrat

sodium salt
sodyum tuzu

sodium sulfate
sodyum tuzu

sodomite
oğlan, oğlancı, ibne, sapık

sodomy
oğlancılık, (erkekler arası) anal birleşme

soever
her, her ne, her ne kadar

sofa
kanepe, sedir

soffit
alt yüz, alt yüzey, kemer

soft
yumuşak, rahatsız etmeyen, alkolsüz, fazla hoşgörülü, uysal, aptal, deli, az zararlı, hafif, sert olmayan, hafif, yumuşak, yıkamaya elverişli, kolay, sevecen, müşfik

soft bodied animals
yumuşakçalar

soft boiled egg
rafadan yumurta

soft brick
yumuşak tuğla

soft coal
katranlı kömür

soft currency
zayıf para

soft drink
alkolsüz içki

soft failure
hafif arıza

soft goods
tekstil malları, mensucat

soft ground
yumuşak zemin, zayıf zemin

soft in the head
kaz kafalı

soft iron
yumuşak demir

soft landing
yumuşak iniş

soft lens
yumuşak lens

soft metal
yumuşak metal

soft money
kâğıt para

soft palate
yumuşak damak

soft prices
düşen fiyatlar

soft roe
balık menisi

soft sell
zorlamadan ikna ederek satış usulü

soft soap
yağ çekmek, arapsabunu

soft spot
zayıf çekit

soft steel
yumuşak çelik

soft sugar
yumuşak şeker

soft touch
yolunacak kaz

soft water
yumuşak su

soft-boiled
(yumurta) rafadan

soft-sectored
yumuşak sektörlü

soft-shelled
yumuşak kabuklu

soft-skinned
yumuşak derili

soft-spoken
tatlı sesli, tatlı dilli

soften
yumuşatmak, yumuşamak, gevşetmek, gevşemek, tatlılaşmak, tatlılaştırmak

softener
yumuşatıcı

softening
yumuşama

softening agent
yumuşatma maddesi

softhearted
yufka yürekli

softing of the brain
beyin sulanması

softly
yavaş yavaş, tatlılıkla, alçak sesle

softness
yumuşaklık, gevşeklik

software
bilgisayar yazılımı

software house
yazılım evi

software package
yazılım paketi

software system
yazılım jüyesi

softwood
yumuşak ağaç, kozalaklı ağaç

softy
hanım evladı, sünepe kişi

soggy
çok ıslak, sırılsıklam, sulu

soil
toprak, arazi, toprak, ülke yurt, kir, leke, kirletmek, lekelemek, kirlenmek

soil amelioration
toprak ıslahı

soil carrier
kir taşıyıcı

soil conditions
temel şartları, zemin şartları

soil conservation
toprak koruma

soil creep
yer kayması

soil drainage
toprak drenajı

soil dressing
toprak gübrelemesi

soil erosion
toprak erozyonu, toprak aşınması

soil fertility
toprak verimliliği

soil fertilizer
gübre

soil improvement
toprak ıslahı

soil mechanics
toprak mekaniği

soil moisture
toprak nemi, zemin rutubeti

soil paste
toprak macunu

soil pipe
künk, toprak künk

soil pressure
toprak basıncı, zemin basıncı

soil solution
toprak çözeltisi

soil structure
toprak yapısı, zemin yapısı

soil tillage
toprağı işleme

soiree
akşam partisi, gece oyunu

sol
sol notası

solace
avuntu, teselli, avunma

solar
güneşle ilgili

solar battery
güneş bataryası

solar cell
güneş pili

solar corona
güneş tacı

solar day
güneş günü

solar eclipse
güneş tutulması

solar energy
güneş enerjisi

solar month
ay

solar plexus
güneş sinirağı, karın boşluğu

solar power station
güneş enerjili güç istasyonu

solar prominence
güneşten gelen akkor halindeki hidrojen bulutu

solar radiation
güneş radyasyonu, güneş ışınımı

solar spectrum
güneş tayfı

solar system
güneş jüyesi

solar time
güneş zamanı

solar year
güneş yılı

solarium
solaryum, güneşlik

solarize
güneş ışığıyla tedavi etmek

solder
lehim, lehimlemek

solderable
lehimlenebilir

soldering bolt
lehim havyası

soldering fluid
lehim suyu

soldering furnace
lehimleme ocağı

soldering iron
havya

soldering paste
lehim macunu

solderless
lehimsiz, kaynaksız

soldier
er, asker

soldier of fortune
maceracı

soldier on
yılmadan çalışmak

soldierly
askeri, asker gibi

soldiery
askerlik, askerler

sole
taban, pençe, pençe vurmak, pençe yapmak, dilbalığı, özgün, tek, evlenmemiş, bekâr

sole agency
genel acentelik

sole heir
tek mirasçı

sole proprietorship
tek sahiplik

solecism
gramer yanlışı

solecistic
dilbilgisi kurallarına uymayan

solely
ancak, yalnız

solemnity
ciddiyet, resmiyet, tantanalı tören

solemnize
(evlilik/vb.için) tören yapmak/düzenlemek

solenoid
solenoit, sarmal bobin

solfeggio
solfej

solicit
ısrarla rica etmek, yalvarmak, istemek, talep etmek, fahişelik yapmak, askıntı olmak

solicitation
ısrarla isteme, talep, isteme, rica

solicitor
avukat, istekli, talip

solicitous
endişeli, kaygılı, meraklı, istekli

solicitude
kaygı, endişe, merak, ilgi, özen, dikkat

solid
katı, içinde boşluk olmayan, içi dolu, dolma, sıkı, sağlam, ağırlığa dayanıklı, aralıksız, kesintisiz, deliksiz, kaliteli, sağlam, dayanıklı, som, üç boyutlu, güvenilir, sağlam, katı madde, katı yiyecek, üç boyutlu cisim

solid axle
yekpare dingil

solid body
katı cisim

solid fluid
katı akışkan

solid fuel
katı yakıt

solid geometry
uzay geometri

solid matter
katı madde

solid particle
katı tanecik

solid phase
katı hal

solid salt
katı tuz, kayatuzu

solid solution
katı çözelti

solid state
katı hal

solid tyre
dolma lastik

solid-state physics
katı hal fiziği

solidarity
dayanışma, birlik

solidification
katılaştırma, katılaşma

solidify
katılaştırmak, katılaşmak, sağlamlaştırmak, pekiştirmek

solidity
katılık, sağlamlık

solidus
yatık çizgi (/), altın sikke

solifluction
toprak akması

soliloquize
öz özüne konuşmak, monolog yapmak

soliped
toynak

solitaire
tek taş mücevher

solitary
yalnız yaşayan, münzevi, yalnız, tek, arkadaşsız, ıssız, tenha, tek başına yaşayan kimse, münzevi

solitude
yalnızlık, tek başına yaşama, ıssızlık, tenhalık

solo
solo, tek, tek başına, yalnız başına

soloist
solist

solstice
gündönümü

solstitial
gündönümüyle ilgili

solubility
çözünürlük

solubility curve
çözünürlük eğrisi

solubility product
çözünürlük çarpanı

solubilize
çözündürmek

solubilizing agent
çözme maddesi

soluble
çözünür, eriyebilir, eritilebilir, çözülebilir, halledilebilir

soluble in alcohol
alkolde çözünür

soluble when heated
ısıtılınca çözünür

solute
çözünen, çözünmüş madde

solution
eriyik, çözelti, erime, çözünme, çözüm, çare, çözüm yolu

solvable
çözülür, erir, halledilebilir, çözülebilir

solve
çözmek, halletmek

solvency
ödeme yeteneği, ödeyebilme

solvent
ödeme gücü olan, borcunu ödeyebilen, muteber, eritken, çözgen

somatic
bedensel, fiziksel

somatic cell
vücut hücresi

somatic tissue
vücut dokusu

somatology
somatoloji, vücutbilim

sombre
can sıkıcı, kasvetli, sıkıntılı, karanlık, loş

sombreness
can sıkıcılık, kasvetlilik, karanlık, loşluk

some
biraz, birkaç, bazı, kimi, keybir, yaklaşık, biraz, oldukça, bazısı, bazıları, kimi, bir bölümü, bazı bölümleri, bazı kısmı

some day
bir gün

some few
çok, oldukça fazla

some little
çok, oldukça fazla

somebody
biri, birisi, önemli birisi

someday
bir gün, ilerde, gelecekte

somehow
her nasılsa, ne yapıp edip, bir yolla, nasıl olduysa, her nedense, nedense

somehow or other
her nasıl olursa olsun

someone
birisi

someplace
bir yere, bir yerde

somersault
takla, takla atmak

something
bir şey, (hiç yoktan iyi) bir şey

something like
gibi bir şey, yaklaşık, civarında

something of
gibi bir şey, bir tür

sometime
bir ara, eski

sometimes
bazen, ara sıra, keyde

someway
her nasılsa, nasıl olduysa, her nedense

somewhat
biraz, oldukça

somewhat of
bir çeşit, bir derece

somewhere
bir yere, bir yerde, bir yer

somite
somit, metamer

somnambulate
uykuda gezmek

somnambulism
uyurgezerlik

somnambulist
uyurgezer kimse

somniferous
uyutucu, uyuşturucu, uyku getirici

somnolence
uyuklama, uyku hali

somnolent
uyku basmış, uyuklayan

son
oğul

son of a bitch
alçak, orospu çocuğu, itoğlu it

son of a gun
fırlama, şamata herif

son-in-law
damat,küreken

sonance
seslilik, ses

sonant
sesli, selenli (ses)

sonar
sonar

sonata
sonat

song
şarkı,mahnı,türkü,şarkı söyleme,şarkıcılık

songbird
ötücü kuş

songster
şarkıcı, ötücü kuş

songstress
kadın şarkıcı

sonic
sesle ilgili

sonic barrier
ses duvarı

sonic boom
ses patlaması

sonics
akustik, ses bilgisi

sonnet
sone

sonny
oğlum, yavrum, evladım

sonometer
sonometre, sesölçer

sonority
titreşimlilik, ötümlülük, seslilik

sonorization
titreşimli özelliği kazanma, ötümlüleşme

sonorous
ses çıkaran, sesli, tınlayan, öten, dolgun, çın çın öten, tantanalı, etkileyici

sonsy
etine dolgun

soon
kısa bir süre içinde, yakında, birazdan, erken, tercihan

soon after
-den hemen sonra

sooner or later
er geç

sooner than
-mektense

soot
is, kurum

soot arrester
kurum tutucu

sooth
gerçek, hakikat

soothe
yatıştırmak, sakinleştirmek, yumuşatmak, (ağrı) azaltmak, dindirmek

soothing
yatıştırıcı, teskin edici, dindirici

soothsayer
falcı

sooty
isli, duman rengi

sop
(çorba/vb.'ne bandırılmış) ekmek/vb., rüşvet, sus payı, susmalık

sop up
emmek

sophism
sofizm, bilgicilik, yanıltmaca, safsata

sophistical
safsatalı

sophisticate
hile ve safsata karıştırmak

sophisticated
karmaşık, gelişmiş, komplike, kaşarlanmış, pişkin, bilgiç, görmüş geçirmiş, kültürlü

sophistication
kültürlülük, kurnazlık, karmaşıklık, sunilik

sophistry
safsata, yanıltmaca

sophomore
lise ya da birdemde ikinci sınıf öğrencisi

soporific
uyutucu, uyku getirici

sopping
sırılsıklam

soppy
(İİ) içli, aşırı duyarlı

soprano
soprano

sorb
üvez ağacı

sorbefacient
emilmeyi kolaylaştırıcı, emdirici

sorbet
şerbet

sorcerer
büyücü, sihirbaz

sorceress
kadın büyücü

sorcerous
büyülü

sorcery
büyü, sihir, büyücülük

sordid
kirli, pis, alçak, aşağılık, adi, sefil, çıkarcı, paragöz

sordidness
pislik, alçaklık, cimrilik

sore
acıyan, ağrıyan, hassas, duyarlı, kırgın, küskün, gücenmiş, yara

sore spot
bamteli

sore throat
boğaz ağrısı

sorely
şiddetle, çok, acıyla

sorghum
süpürgedarısı

sorites
zincirleme tasım, sorites

sorption
sorpsiyon, içe tutunma

sorrel
doru at, kızıl kahverengi, kuzukulağı

sorrow
üzüntü, keder, hüzün, acı, dert, kederlenmek, üzülmek

sorrowful
gussalı,kederli,boynu bükük

sorrowless
hüzün

sorry
üzgün,gussalı,acınacak,üzgünüm,maalesef,affedersiniz,Efendim?

sort
tür, çeşit, kimse, tip, türlerine göre ayırmak, sınıflandırmak, sınıflamak, tasnif etmek

sort of
bir yerde, bir bakıma

sort out
ayıklamak, ayırmak, düzeltmek, çözmek

sortable
sınıflandırılabilir, ayıklanır

sorter
tasnif edici, sınıflandırıcı, ayırıcı

sortie
hücum, huruç, çıkma hareketi, (bilinmeyen bir yere) gezi

sortilege
fal, büyü

sorting
tasnif, sınıflandırma

sorus
sorus

sot
ayyaş

sottish
ayyaş, sarhoş

sou'wester
muşamba denizci şapkası, lodos

soufflé
sufle

sough
rüzgâr uğultusu, uğuldamak

soul
ruh, tin, can, öz, esas, temel direk, ruh, canlılık, kişi, kimse, soul, simge, zencilere ait, zencilerle ilgili

soul brother
zenci

soul-destroying
ruh köreltici, can sıkıcı

soulful
duygusal, duygulu

soulless
ruhsuz, cansız, soğuk

sound
sağlam, kusursuz, iyi halde, sağlıklı, salim, esen, emin, güvenilir, geçerli, sağlam, (uyku) derin, deliksiz, (uyku) derin, deliksiz, mışıl mışıl, ses, gürültü, ses erimi, etki, izlenim, boğaz, (gibi) gelmek/görünmek, çalmak, öttürmek, çalmak, ötmek, ses çıkarmak, iskandil etmek, derinliğini yoklamak

sound analyser
ses analiz aygıtı

sound analysis
ses analizi

sound barrier
ses duvarı, ses engeli

sound broadcasting
ses yayını

sound camera
sesli kamera

sound carrier
ses taşıyıcısı

sound channel
ses arnası

sound cinematography
sesli sinema

sound deadening
ses geçirmeyen

sound distortion
ses bozulması

sound effects
ses efektleri

sound energy
ses enerjisi

sound fade
ses kısma

sound field
ses alanı

sound film
sesli film

sound head
manyetik kafa

sound image
ses görüntüsü

sound in wind and limb
sapasağlam

sound insulation
ses izolasyonu

sound intensity
ses şiddeti

sound interval
ses aralığı

sound level
ses düzeyi

sound library
ses arşivi

sound off
atıp tutmak, ileri geri konuşmak

sound out
ağzını aramak

sound picture
sesli film

sound pressure
ses basıncı

sound recording
ses kaydı

sound signal
ses sinyali

sound track
ses izi, ses yolu

sound transmission
ses nakli

sound velocity
ses hızı

sound volume
ses volümü

sound wave
ses dalgası

sounder
iskandil, alıcı, sonda

sounding
sondaj, iskandil, çınlayan, tınlayan

sounding pipe
iskandil borusu

sounding rod
sondaj çubuğu

soundless
sessiz, gürültüsüz

soundly
adamakıllı, doğruca

soundness
sıhhat, sağlamlık, doğruluk, mükemmellik

soundproof
sesgeçirmez, sesgeçirmez hale getirmek

soundtrack
film müziği

soup
çorba

soup kitchen
aşevi, imarethane

soup up
motorun gücünü artırmak

soupy
çorba gibi, duygusal

sour
ekşi, (süt) ekşimiş, kesilmiş, ters, hırçın, huysuz, kesilmek, bozulmak, ekşimek

sour cherry
vişne,albalı

sour grapes
kora,koruk,ulaşılamayan şeye pis deme

sour orange
turunç

source
kaynak, memba, kaynak

source computer
kaynak bilgisayar

source document
kaynak belge

source language
kaynak dil

source machine
kaynak makine

source program
kaynak bağdarlama

source region
kaynak bölgesi

souring
ekşime

sourness
ekşilik

souse
salamura

soutache
sutaşı

soutaneur
pezevenk

south
güney, güneye doğru, güneye

south pole
güney kutbu

southbound
güneye giden

southeast
güneydoğu, güneydoğuya doğru

southeaster
keşişleme

southeasterly
güneydoğuya giden, (rüzgâr) güneydoğundan esen

southeastern
güneydoğu

southeastward
güneydoğuya giden

souther
güney fırtınası, lodos rüzgârı

southerly
güneye doğru, (rüzgâr) güneyden esen

southern
güneye ait, güney

southern hemisphere
güney yarımküre

southerner
güneyli

southernwood
kara pelin

southing
güneye doğru gitme

southpaw
solak

southward
güneye giden

southwest
güneybatı, güneybatıya doğru

southwester
muşamba denizci şapkası, lodos

southwesterly
güneybatıya giden, (rüzgâr) güneybatıdan esen

southwestern
güneybatı

southwestward
güneybatıya giden

souvenir
andaç, hatıra, estelik

souwester
geniş kenarlı şapka

sovereign
hükümdar, (eskiden) bir paundluk altın para, yüce, en yüksek, yöneten, egemen, hakim, bağımsız, çok etkili, birebir

sovereignty
egemenlik, hakimiyet, bağımsızlık

Soviet
Sovyet

Soviet Russia
Sovyet Rusya

Soviet Union
Sovyetler Birliği

sow
(tohum) ekmek, dişi domuz

sow one's wild oats
kurtlarını dökmek

sower
ekici, ekim makinesi

sowing
ekim, ekme

sowing density
ekim sıklığı

sowing machine
mibzer, ekim makinesi

soy
soya

soya bean
soya fasulyesi

soybean
bkz.soya bean

sozzled
ayyaş

spa
kaplıca

space
yer, alan, aralık, mesafe, süre, zaman, müddet, uzay, espas, aralık, aralıklı dizmek, aralık bırakmak, aralıklara bölmek

space age
uzay çağı

space bar
aralık tuşu, espas tuşu

space capsule
uzay kapsülü

space character
boşluk karakteri

space charge
uzay yükü

space current
boşluk akımı

space factor
uzay faktörü

space flight
uzay uçuşu

space group
ara türküm, uzay kümesi

space heater
soba

space lattice
uzay kafesi

space shuttle
uzay mekiği

space station
uzay istasyonu

space telescope
uzay teleskobu

space vehicle
uzay aracı

space wave
uzay dalgası

space-time
uzay-zaman

spacecraft
uzay aracı

spacer
bilezik, ara halkası, ara levhası

spaceship
uzay gemisi

spacing
aralık, aralıklı dizme

spacious
geniş, ferah, havadar

spade
bahçıvan beli, (iskambil) maça, bellemek

spadeful
kürek dolusu

spado
kısırlaştırma

spaghetti
çubuk makarna, spagetti

Spain
ispanya

spall
ufak taş parçası, parçalamak

spalling
kabarıp dökülme, pul pul dökülme, kavlama

spalpeen
çapkın delikanlı

span
karış, aralık, mesafe, uzaklık, kısa süre, an, çifte koşulmuş at, öküz, /vb., kemer ya da köprü ayakları arasındaki açıklık

span roof
beşik çatı

spandrel
kemer üstü dolgusu, kemer üstü bölmesi, köşelik

spangle
pul, payet, pul ya da payetlerle süslemek

Spanish
ispanyol, ispanyolca, ispanyollar, ispanyolca

spank
kıçına şaplak atmak

spanker
hızlı at, randa yelkeni

spanking
hızlı koşan, seri, sert, keskin, iriyarı

spanking breeze
sert rüzgâr

spanner
somun anahtarı

spanner wrench
tırnaklı anahtar

spar
seren, direk, tartışmak, ağız kavgası etmek

spar buoy
gönderli şamandıra

spar deck
kontra güverte, geçici güverte

sparable
başsız çivi

spare
yedek, az, kıt, sıska, arık, zayıf, fazla, artan, boş, serbest, yedek parça, kıymamak, canını bağışlamak, esirgemek, ayırmak

spare part
yedek parça

Spare the rod and spoil the child
Kızını dövmeyen dizini döver

spare time
boş zaman

spare tire
stepne, yedek lastik

spare tyre
stepne, yedek lastik

spare wheel
stepne, yedek tekerlek

spareness
azlık, zayıflık

sparerib
az etli kaburga

sparge
serpmek

sparing
tutumlu, az kullanan

spark
kıvılcım, nebze, zerre, işaret, eser, iz, kıvılcım saçmak, kışkırtmak

spark arrester
kıvılcım tutucu

spark coil
kıvılcım bobini, endüksiyon bobini

spark off
neden olmak

spark plug
buji

spark plug barrel
buji gövdesi

spark plug cable
buji kablosu

spark plug cleaner
buji temizleyici

spark timing
ateşleme ayarı

sparking plug
buji

sparkle
parlayış, parıltı, pırıltı, canlılık, parlaklık, kıvılcım, kıvılcımlar saçmak, pırıldamak, parlamak

sparkler
havai fişek, parlak mücevher

sparklet
küçük kıvılcım

sparkling
parlayan, parlak, (şarap) köpüren

sparks
telsizci, çıngıcı

sparrow
serçe

sparrow hawk
atmaca

sparrowgrass
kuşkonmaz

sparrowhawk
atmaca

sparse
seyrek

sparseness
seyreklik

spartan
basit, sıradan, lüks olmayan

spasm
spazm, kasılma

spasmodic
kasılımlı, süreksiz, düzensiz, aralıklı, kesik kesik, kopuk kopuk

spastic
spastik, kasılımlı

spat
ağız kavgası, ağız dalaşı, ağız kavgası etmek, ağız dalaşı yapmak

spate
sel, sağanak, büyük sayı/miktar

spathe
yen

spatial
uzaysal

spatter
(çamur/vb.) sıçratmak, sıçrayan çamur/vb., serpinti, sağanak

spatula
mablak, spatül, boya bıçağı, dilbasan

spatulate
spatüla gibi

spawn
balık yumurtası,kürü,(balık/kurbağa/vb.) yumurtlamak,çok sayıda öndürmek

spawner
yumurtlayan balık

spawning
yumurtlayan, üreyen, yumurtlama

spawning season
yumurtlama mevsimi

spawning time
yumurtlama zamanı

spay
(dişi hayvanı) kısırlaştırmak

speak
konuşmak,danışmak,konuşabilmek,bilmek,irat etmek, söylemek,konuşma yapmak,düşünceleri iletmek

speak for
adına konuşmak, sözcülük etmek, önceden ayırtmak

speak of
-den söz etmek

speak one's mind
görüşlerini çekinmeden söylemek

speak out
sesini yükselterek konuşmak, serbestçe konuşmak

speak softly and carry a big stick
aba altından değnek göstermek

speak to the point
konuya bağlı kalmak

speak up
daha yüksek sesle konuşmak

speak volumes for
açığa vurmak

speakable
konuşulabilir

speaker
konuşmacı, sözcü, hoparlör, kolon

speaker recognition
konuşanı tanıma

speaking
konuşan

speaking likeness
aşırı benzeyiş, tıpkısı olma

speaking tube
konuşma borusu

spear
kargı, mızrak, zıpkın, mızrakla vurmak, saplamak, zıpkınlamak

spearhead
mızrak başı, öncü, önayak olan kişi

spearman
mızrakçı

spearmint
nane

spec
spekülasyon

special
özel, sıradan olmayan, olağandışı, ekstra, ek, özel, özel herhangi bir şey

special case
özel durum

special character
özel karakter

special delivery
ekspres mektup, özel ulak

special edition
özel sayı

special effects
özel efektler

special offer
özel indirim

special partnership
komandit şirket

special power of attorney
hususi vekâletname

special-purpose
özel amaçlı

special-purpose computer
özel amaçlı bilgisayar

specialist
uzman

specialistic
uzmanlık gerektiren

speciality
özellik, -e özgü şey, uzmanlık

speciality store
spesiyal mal satan dükkân

specialization
uzmanlaşma, ihtisas

specialize
uzmanlaşmak

specialized bank
ihtisas bankası

specially
özel olarak, özelikle

speciation
biyolojik bir türün evrimsel gelişimi

specie
madeni para, sikke

species
tür, cins

specific
özgül, özel, belirli, bir türe özgü, özüne özgü, kesin, açık

specific address
özel adres

specific gravity
özgül ağırlık

specific heat
özgül ısı

specific program
özel bağdarlama

specific refraction
özgül kırılma

specific speed
özgül hız

specific volume
özgül hacim

specific weight
özgül ağırlık

specifically
özellikle, özel olarak

specification
belirtme, tarifname, şartname

specifications
şartlar, ayrıntılar, şartname

specify
açıkça belirtmek,dakikleştirmek

specimen
örnek, örneklik, model, acayip, antika kimse ya da şey

specimen preparation
örnek hazırlama

specious
görünüşte doğru, aldatıcı, yanıltıcı, sahte

speciousness
aldatıcılık, güvenilmezlik

speck
çekit, benek, zerre

speckle
ufak benek, leke, çekit, çil

speckled
benekli, çilli

speckless
beneksiz

specs
gözlük

spectacle
görülecek şey, görünüm, manzara, gösteri, temsil, oyun

spectacled
gözlüklü

spectacles
gözlük

spectacular
olağanüstü, görülmeye değer, şaşırtıcı, mükemmel, olağanüstü gösteri, görülmeye değer eğlence

spectator
izleyici, seyirci

spectral
hayalet gibi, hayaletlere özgü, hayaletlerle ilgili, tayfla ilgili

spectral analysis
spektral analiz, izgesel çözümleme

spectral colour
tayf rengi, izge rengi

spectral density
spektral yoğunluk, izgesel yoğunluk

spectral selectivity
spektral selektivite, izgesel seçerlik

spectral sensitivity
spektral duyarlık, izgesel duyarlık

spectre
hayalet

spectrogram
spektrogram

spectrograph
spektrograf, izgeçizer

spectrography
spektografi

spectrometer
spektrometre, izgeölçer

spectrometry
spektrometri, izgeölçüm

spectrophotometer
spektrofotometre

spectrophotometric
spektrofotometrik, ışılölçümsel

spectrophotometry
spektrofotometri

spectroscope
spektroskop

spectroscopic
spektroskopik

spectroscopy
spektroskopi

spectrum
tayf

spectrum analysis
tayf analizi, izge çözümlemesi

spectrum analyzer
tayf analizörü, izge çözümleyici

specular
ayna ile ilgili

specular iron
kantaşı, hematit

speculate
kuramsal olarak düşünmek, kuramlar yürütmek, tahmin etmek, borsada oynamak, spekülasyon yapmak, vurgunculuk yapmak

speculation
kuram, tahmin, spekülasyon, borsa oyunu, vurgunculuk, vurgun

speculative
kuramsal, tahmin niteliğinde, borsa oyunuyla ilgili, spekülatif

speculative investment
spekülatif yatırım

speculative market
spekülatif piyasa

speculator
spekülatör, vurguncu

speculum
spekulum, madeni ayna

speech
konuşma yeteneği, söyleme yetisi, konuşma, konuşma tarzı, söylev, demeç, konuşma

speech centre
konuşma merkezi

speech chain
söz zinciri

speech community
dil topluluğu, dilsel topluluk

speech defect
konuşma bozukluğu

speech organs
ses kılganları, ses cihazı

speechification
nutuk çekme

speechifier
nutuk çeken kişi

speechify
nutuk çekmek, fazla konuşmak

speechless
dili tutulmuş, sessiz, suskun, dilsiz, sözle anlatılamaz

speechlessness
suskunluk, sessizlik

speed
hız, ivinti, sürat, çabukluk, vites, amfetamin, çabuk gitmek, hızla gitmek, hız sınırını aşmak

speed governor
hız regülatörü, hız düzenleyicisi

speed indicator
sürat göstergesi, hız göstergesi

speed limit
hız limiti, azami sürat

speed of light
ışık hızı

speed of rotation
dönüş hızı, dönme hızı

speed of sound
ses hızı

speed the parting guest
misafiri uğurlamak

speed up
hızlanmak, hızlandırmak

speedboat
sürat motoru

speeder
hızlandırıcı

speediness
çabukluk, hızlılık

speedo
hızölçer

speedometer
hızölçer, hız göstergesi

speedometer cable
hız göstergesi kablosu

speedway
motosiklet ya da otomobil yarışı pisti, motosiklet yarışçılığı, sürat yolu, ekspres yol

speedwell
yavşanotu

speedy
hızlı, çabuk, seri

speiss
arsenik içeren ham metal

speleologist
mağaraları inceleyen bilim adamı

speleology
mağarabilim, inbilim

spell
büyü, sihir, tılsım, büyülü söz, harf harf söylemek/yazmak, harflemek, (bir sözcüğün harflerini) düzgün bir sıraya yerleştirmek, nöbet, iş nöbeti, süre, dönem, devre, nöbet, kriz

spell out
harf harf okuma, ayrıntılarıyla açıklamak

spellbound
sihirlenmiş, büyülü

spelling
imla, yazım, yazılış

spelt
kaplıca buğday

spelter
çinko, çinko lehimi, tutya

spencer
kısa ceket

spend
(pul) harcamak, geçirmek, tüketmek, bitirmek, kaybetmek

spend a penny
işemek

spend money like water
su gibi para harcamak

spending
harcama, sarf etme

spending money
cep harçlığı

spendthrift
müsrif, savurgan

spent
kullanılmış, tükenmiş, bitkin, perişan

spent fuel
kullanılmış yakıt

sperm
atmık, sperm, meni

sperm nucleus
sperma çekirdeği

sperm oil
ispermeçet yağı

sperm whale
ispermeçet balinası

spermaceti
ispermeçet

spermaduct
sperma arnası

spermary
testis, erbezi, haya

spermatic
testise ait, spermatik

spermato-
(önek) tohum

spermatophyta
tohumlu bitkiler

spermatozoon
erkek dölleme hücresi

spermo-
(önek) tohum, sperma

spew
kusmak

sphacelate
çürümek, kangrenleşmek

sphacelation
kangren olma, çürüme

sphacelous
kangren olmuş

sphagnum
sfagnum, bataklık yosunu

spheno-
(önek) kama şeklinde

sphenography
çivi yazısı

sphenoid
sfenoid, kama biçiminde

sphenoidal
sfenoidal

sphenoidal sinus
sfenoidal sinüs

spheral
küresel

sphere
yuvar, küre, alan, çevre, sınıf, tabaka

spherical
küresel

spherical aberration
küresel aberasyon, küresel sapınç

spherical surface
küresel yüzey

spherical trigonometry
küresel trigonometri

spherical valve
küresel vana

spheroid
sferoit, küremsi, toparsı

spheroidal
küremsi

spherometer
sferometre, küreölçer

spherule
kürecik

sphincter
sfinkter, büzgenkas

sphinx
sfenks

sphygmograph
nabızölçer

sphygmometer
kandaki basıncı ölçmeye yarayan alet

sphygmus
nabız

spica
başak

spicate
başaklı, sivri uçlu

spice
bahar,baharat,edviye,tat veren şey,baharat katmak

spicery
baharat

spiciness
nüktelilik, edepsizlik

spick-and-span
tertemiz, yepyeni, gıcır gıcır

spicular
iğne gibi, iğne biçiminde

spicule
iğne gibi sivri şey, spikül, diken

spicy
baharlı, baharatlı, açık saçık, edepsiz, muzır

spider
örümcek

spider web
örümcek ağı

spider's web
örümcek ağı

spidery
örümcek gibi, örümcekli

spiel
konuşma, söz, ağız kalabalığı, nutuk, konuşmak

spiffing
çok güzel

spifflicate
dayak atmak

spigot
fıçı tapası, ağaç musluk

spike
sivri (demir/vb.) uç, sivri uçlu şey, krampon çivisi, başak

spike knot
uzun budak, boylama budak

spike one's guns
josparını bozmak

spiked
çivili, başaklı, içkili

spikenard
Hint sümbülü

spiky
çivili, sivri uçlu, inatçı

spile
tahta tapa, tahta tıkaç, fıçı musluğu

spilehole
tapa deliği

spill
dökmek, dökülmek, üstünden atmak

spill blood
kan dökmek

spill the beans
ağzından kaçırmak, açığa vurmak, ötmek

spillage
döküntü, saçılma

spillikin
mikado oyunu

spillway
dolu savak, taşma savağı

spin
(iplik) eğirmek, (ağ) örmek, fırıl fırıl döndürmek, (tenis/vb.) kesme vuruş yapmak, kesmek, hızla dönmek, fırıl fırıl dönme, gezinti

spin a yarn
palavra atmak, hikâye anlatmak

spin dryer
santrifüjlü çamaşır kurutma makinesi

spin its cocoon
(böcek) kozasını örmek

spin out
gereksiz yere uzatmak

spin tunnel
viril tüneli

spinach
ıspanak

spinal
belsümüğüyle ilgili

spinal canal
omurga arnası

spinal column
belsümüğü,omurga

spinal cord
omurilik

spinal curvature
kamburluk

spinal nerve
omurilik siniri,belsümüğü siniri

spindle
iğ, mil, dingil

spindle fibre
iğ lifi

spindle tree
iğağacı

spindly
uzun, ince ve zayıf

spindrift
dalga serpintisi

spine
omurga,belsümüğü,hayb,diken

spined
dikenli, omurgalı

spinel
spinel

spineless
omurgasız, korkak, yüreksiz

spinescent
dikenli

spinet
piyanoya benzer bir tür çalgı

spinnaker
büyük yelken

spinner
eğirici, topaç, örümcek

spinneret
iplik memeciği, memecik

spinney
koru, çalılık

spinning
eğirme, bükme

spinning machine
iplik makinesi

spinning mill
iplikhane, iplik fabrikası

spinning nozzle
iplik memeciği

spinning wheel
çıkrık

spinoff
yan ürün

spinose
dikenli

spinster
evlenmemiş yaşlı kız, kız kurusu

spinule
dikencik, iğnecik

spiny
dikenli, şaşırtıcı

spiny skinned animals
derisidikenliler

spiracle
solunum deliği

spiral
helezon, helis, spiral, sarmal, helezoni, döne döne inmek/çıkmak

spiral chute
helezoni oluk, sarmal oluk

spiral conveyor
helezon taşıyıcı

spiral hose
spiral hortum

spiral spring
helezoni yay, sarmal yay

spiral staircase
spiral merdiven, döner merdiven

spiral tube
spiral boru

spirant
sızıcı, sızıcı şey, sessiz harf

spirantization
sızıltılaşma

spire
kulenin sivri tepesi

spired
helezoni, sarmal

spirillum
spiril

spirit
can, yürek, cin, peri, ruh, heyecan, canlılık, heves, ruh, tutum, gerçek anlam, öz, (viski/vb.) sert alkollü içki, ispirto, canlandırmak, cesaret vermek

spirit lamp
ispirto ocağı, kamineto

spirit level
tesviyeruhu, düzeç

spirited
canlı, ateşli, cesaretli, hevesli

spiritedness
zindelik, canlılık

spiritism
tinselcilik

spiritless
cansız, ruhsuz, cesaretsiz, sönük, donuk

spirits
alkol, sert içki, ruh hali, keyif

spiritual
ruhi, manevi, dinsel, mukaddes, ruhani, zencilerin söylediği ilahi

spiritualism
tinselcilik, spiritualizm

spiritualist
spiritualist, tinselci

spirituality
tinsellik, ruhsallık, manevilik

spirituous
alkollü, ispirtolu

spirochaete
spiroketa

spirogyra
spirogira

spiry
sivri

spit
şiş, kebap şişi, dil, saplamak, tükürmek, tükürük

spit in sb's face
birinin yüzüne tükürmek

spite
kin, garez, kasten kızdırmak, sinir etmek

spiteful
kinci, hain

spittle
tükürük, salya

spittoon
tükürük hokkası

spiv
beleşçi, dolandırıcı

splash
(su/çamur/vb.) sıçramak, sıçratmak, (out ile) para saçmak, sıçrayan çamur, leke, şapırtı, gösteriş, caka, fiyaka

splash erosion
sıçratma erozyonu

splash lubrication
çarpma usulü ile yağlama

splash out
para saçmak

splashboard
çamurluk

splashdown
suya iniş, denize iniş

splasher
tekerlek çamurluğu

splashproof
serpintiden muhafazalı

splashy
ıslak, çamurlu

splat
şapırtı

splatter
su sıçratmak

splay
eğim, meyil, şev, şev vermek, meyil vermek

spleen
dalak, terslik, huysuzluk

spleenful
huysuz

spleenish
huysuz, aksi

splendent
ışıklı, parlak, mükemmel, gösterişli

splendid
görkemli, muhteşem, çok güzel, çok parlak, mükemmel, çok iyi

splendidness
görkem, gösteriş, parlaklık

splendiferous
göz kamaştıran

splendor
bkz.splendour

splendour
parlaklık, görkem, tantana, ihtişam

splenetic
titiz, huysuz, öfkeli

splenic
dalakla ilgili

splice
(örerek/yapıştırarak) tutturmak, eklemek, uçlarını birbirine eklemek, bağlantı yeri, ekleme

splicer
yapıştırıcı, yapıştırma aygıtı, birleştirici

spline
eğri cetveli, kama, çubuk, yiv, oluk

splint
süyek, cebire, kırık sarmada kullanılan tahta

splint bone
sümüğün iç tarafındaki çıkıntı

splint coal
arduvazlı kömür

splinter
kıymık, yarıp uzun parçalara ayırmak

splinterproof
kırılmaz, dağılmaz, çatlamaz, kurşun geçirmez

split
yarmak, yarılmak, sökülmek, yırtılmak, yarılmak, ayırmak, bölmek, ayrılmak, bölünmek, ayrılmak, dağılmak, bölmek, paylaşmak, bölüşmek, yarık, çatlak, bölünme, ayrılık, ihtilaf, bozuşma, hisse, pay

split crankcase
iki parçalı karter

split hairs
kılı kırk yarmak

split nut
yarık somun

split one's sides
gülmekten kırılmak

split one's sides with laughter
uğunmak

split personality
bölünmüş şahsiyet

split pin
kopilya, emniyet mandalı

split pulley
iki parçalı kasnak

split ring
yarık halka, yarık bilezik

split rivet
yarık perçin

split second
an, lahza, saniye

split-level
odaları değişik seviyelerde olan

split-second watch
kronometre

split-up
pay dağıtma

splitter
yarıcı, delici

splitting
(baş ağrısı/vb.) keskin, şiddetli

splodge
leke, benek, lekelemek, bulaştırmak

splotchy
lekeli, benekli

splurge
gösteriş, fiyaka, gösteriş yapmak

splutter
şapırdamak, şaşkınlık ya da öfkeden karmakarışık şeyler söylemek

spoil
çalınmış mal, ganimet, berbat etmek, mahvetmek, bozmak, içine etmek, bozulmak, çürümek, şımartmak

spoil bank
cüruf yığını

spoiled child
şımarık çocuk

spoiler
spoyler

spoilsport
oyunbozan kimse, bozguncu

spoilt
şımarık

spoke
tekerlek parmağı,pille,kulp,tutacak,(bisiklette) jant teli

spoken
konuşulan, sözlü

spoken English
konuşulan ingilizce, konuşma ingilizcesi

spoken language
konuşma dili, sözlü dil

spokeshave
kürekçi rendesi, parmaklık rendesi

spokesman
sözcü

spoliate
yağmalamak

spoliation
yağma etme, talan

spondyl
omur

sponge
sünger, otlakçı, beleşçi, asalak, süngerle silmek, otlanmak, sırtından geçinmek, otlakçılık etmek

sponge bag
sugeçirmez tuvalet çantası

sponge cake
pandispanya

sponge on
-ın sırtından geçinmek, otlakçılık etmek

sponge-down
süngerle kurutma

sponger
otlakçı, beleşçi, asalak

spongy
süngersi, sünger gibi, yumuşak

spongy bone
süngersi sümük

spongy parenchyma
süngerdoku, sünger parankiması

sponsion
kefalet, birinden emin olma

sponson
sponson, çıkma

sponsor
kefil, ünalgı-sınalgı bağdarlamasının masraflarını karşılayıp reklam yapan firma, kefil olmak, korumak

sponsorial
kefil olan, destekleyen

sponsorship
kefil, destek, himaye, kefalet

spontaneity
kendiliğinden olma, kendiliğinden yapma

spontaneous
öz özüne olan, kendiliğinden olan, doğal, içten gelen

spontaneous combustion
spontane tutuşma, kendiliğinden tutuşma

spontaneous generation
abiyogenez

spontaneous igniton
otomatik ateşleme

spontaneous reaciton
kendiliğinden olan reaksiyon

spontaneously
kendiliğinden, kendi kendine

spoof
parodi

spook
hayalet, hortlak

spooky
ürkünç, korkunç

spool
makara

spool box
buat, kutu

spoon
kaşık, kaşıkla almak, kaşıklamak

spoon bit
kaşık matkabı

spoonbill
kaşıklı balıkçıl, spatül kuşu

spoonful
kaşık dolusu

spoony
sersem, aklı başından gitmiş

sporadic
ara sıra görülen, seyrek, dağınık

sporangium
sporkesesi, sporanj

spore
spor

spore case
spor kılıfı

sporo-
(önek) tohum

sporophyte
sporofit

sporozoa
sporlular

sport
spor, kafa dengi, gırgır kimse, sportmen kimse, şaka kaldıran kimse, eğlenmek, oynamak, gösterişli birşey takmak/giymek

sporting
sporcu, sportmen

sportive
sportif, oyuncu, şakacı

sports
spor karşılaşması

sports car
spor araba

sports jacket
spor ceket

sports wear
spor giysi

sportsman
sporcu, sportmen

sportsmanlike
sportmenliğe yaraşan

sportsmanship
sportmenlik

sportswear
spor giysi

sporty
sporcuya yakışır, gösterişli, şık, canlı, neşeli

spot
yer, mahal, benek, çekit, leke, (yüzdeki) ben, namus lekesi, ayıp, güç durum, kısa reklam, projektör ışığı, hüküm giyme, mahkûmiyet, beneklemek, lekelemek, ayırt etmek, seçmek, görmek, tanımak, bulmak

spot business
peşin alışveriş

spot cash
emre hazır para, peşin para

spot check
rasgele yapılan tahkikat

spot lamp
spotlu lamba, efekt lambası

spot landing
çekit inişi

spot market
peşin alışveriş piyasası

spot price
spot fiyat, peşin fiyat

spot remover
leke çıkarıcı

spot sugar
lekeli şeker, benekli şeker

spot transaction
spot işlem, vadesiz işlem

spot welding
çekit kaynağı

spotless
lekesiz, tertemiz, pırıl pırıl, kusursuz

spotlessness
lekesizlik, temizlik

spotlight
projektör ışığı, halkın ilgisi, gündem

spotted
benekli, lekeli

spottiness
lekelilik, benek

spotty
benekli, çekitli, lekeli, eksik

spousal
evlilikle ilgili, evlenme, evlilik

spouse
eş, karı ya da koca

spout
fışkırtmak, fışkırmak, püskürmek, heyecanla okumak/konuşmak, içinden su, /vb.akan ağız, burun, uç, /vb.emzik, meme, musluk, oluk ağzı, fıskiye

sprag
eğleç takozu, dayak, payanda

sprain
burkmak, burkulma

sprat
bir tür ufak ringa balığı

sprawl
yayılarak oturmak/yatmak, (bitki) gelişigüzel yayılmak, yayılarak oturma ya da yatma, gelişigüzel yayılma, gelişme, büyüme

spray
püskürtülen ilaç, püskürtülen sıvı, serpinti, püskürtme aracı, sprey, toz halinde serpmek, püskürtmek

spray condenser
püskürtmeli kondansatör

spray dyeing
püskürtmeli boyama

spray gun
püskürtme tabancası, püskürteç

spray nozzle
püskürtme memesi

spray paint
püskürtme boya

spray painting
püskürtmeli boyama

spray quenching
püskürtmeli suverme

spray tower
püskürtme kulesi

sprayer
püskürteç, pülverizatör

spraying machine
püskürtme makinesi

spread
yaymak, yayılmak, yaymak, sermek, örtmek, açmak, açılmak, kenara çekilmek, sürmek, uzanıp gitmek, bölmek, bölüştürmek, dağıtmak, yayılış, dağılma, örtü, genişlik

spread foundation
yayık taban

spread like wildfire
ağızda sakız olmak

spread oneself too thin
kırk tarakta bezi olmak

spreader
yayıcı, serici, gübre serpme makinesi, dağıtıcı

spree
cümbüş, alem

sprig
ince dal, filiz

sprightliness
neşe, canlılık

sprightly
neşeli, şen, canlı

spring
sıçramak,fırlamak,ortaya çıkıvermek,belirivermek,yaylanmak,çıkıp gelmek,sürpriz olarak hazırlamak/yapmak,sıçrama,fırlama,yay,zemberek,makas,esneklik,yaylılık,ilkbahar,köklem,pınar,bulak,memba,başlangıç,köken,neden

spring a leak
su sızdırmaya başlamak

spring balance
yaylı terazi, yaylı tartaç

spring bearing
yaylı yatak

spring box
yay kutusu, yay kovanı

spring budding
bahar sürgünü

spring callipers
yaylı pergel

spring clamp
yay kelepçesi

spring contact
yay kontağı

spring equinox
ilkbahar ılımı

spring finger
yay parmağı

spring fork
yay çatalı

spring hook
sustalı kanca

spring into life
birdenbire canlanıp harekete geçmek

spring line
üzengi hattı

spring lock
sustalı kilit, yaylı kilit

spring mattress
yaylı yatak

spring needle
yaylı iğne

spring pin
yaylı pim

spring plate
yay levhası

spring pressure
yay basıncı

spring ring
yaylı halka, yaylı bilezik

spring screw
yay vidası

spring seat
yay yatağı, yay oturağı

spring shackle
makas küpesi

spring shock absorber
yay amortisörü

spring tension
yay gergi direnci

spring tide
büyük gelgit

spring up
baş göstermek, çıkıvermek, türemek

spring washer
yaylı rondela

spring water
memba suyu, pınar suyu

spring weight
yay ağırlığı

spring-clean
bahar temizliği, bahar temizliği yapmak

springboard
sıçrama tahtası, tramplen

springe
tuzak, kapan

springer
kemer üzengi taşı, atlayan kimse

springhead
pınar başı

springing
tıkama, doldurma

springlike
bahar gibi

springy
esnek, yaylı, elastik

sprinkle
serpmek, ekmek, saçmak, çiselemek, serpinti, çisenti

sprinkler
sprinkler, pülverizatör, püskürgeç

sprinkling system
yağmurlama jüyesi

sprint
tabana kuvvet koşmak, sürat koşusu

sprinter
sürat koşucusu

sprit
filiz, tomurcuk

sprite
peri, cin

sprocket
cer dişlisi, zincir dişlisi

sprocket wheel
dişli çark, dişli makara

sprout
filizlenmek, çıkarmak, filiz, tomurcuk, sürgün, brüksellahanası, küçüklahana

spruce
ladin ağacı, alaçam, şık, giyiminde titiz, temiz giyimli, temiz, derli toplu, şıklaştırmak, şık giydirmek

spruceness
zarafet, şıklık

sprung
yaylı

spry
dinç, canlı, çevik, faal

spud
kazma,ketmen,toka,kerki,patates

spume
köpük

spumescent
köpük gibi, köpüklü

spumous
köpüklü

spumy
köpüklü

spun
eğilmiş, bükülmüş

spun glass
cam lifi, cam ipliği

spunk
cesaret, bel, meni

spunky
cesur, seksi

spur
mahmuz, teşvik eden şey, dürtü, güdü, mahmuzlamak, kışkırtmak

spur gear
düz dişli

spur pinion
fener dişli, düz dişli

spurge
sütleğen

spurious
sahte, taklit, düzme

spurious counts
yanlış sayımlar

spurious pulse
yanlış darbe

spurn
tekme ile kovmak, reddetmek, burun kıvırmak

spurred
mahmuzlu

spurt
fışkırmak, fışkırtmak, fışkırma, sızma, atak, çaba, gayret

sputter
kekelemek, kekeler gibi konuşmak, guruldamak, kuru gürültü

sputtering
pülverizasyon, püskürtme

sputum
salya, tükürük

spy
casus, gözetleme, casusluk etmek, gözetlemek, uzaktan görmek, farketmek

spy satellite
casus uydu

spyglass
küçük dürbün

squabble
ağız kavgası,deyişme,atışma,patırtı,(önemsiz bir şey için) dövüşmek,mübahase etmek,çekişmek,ağızlaşmak,sözleşmek,patırtı çıkarmak

squabbler
kavgacı

squabby
bodur

squad
takım, ekip, küçük türküm, manga

squad car
sakçı arabası

squadron
filo, süvari bölüğü

squalene
skualen

squalid
kirli, pis, sefil, bakımsız

squalidly
sefalet içinde

squalidness
pislik, sefillik, sefalet

squall
yaygara koparmak, feryat etmek, ciyak ciyak bağırmak, yaygara, feryat, bora

squall front
sağanak cephesi

squally
sağanaklı, boralı

squama
balık pulu, kabuk

squamous
derisi pullu

squander
boş yere harcamak, saçıp savurmak, israf etmek, çar çur etmek

squanderer
müsrif kimse

squandering
müsrif, çarçur eden, israf etme, müsriflik

square
dördül, kare, alan, meydan, gönye, kare, örümcek kafalı, çağının gerisinde kalmış, eski kafalı kişi, kesirsiz, tam, eşit, dürüst, doğru, insaflı, açık, kesin, eski kafalı, eşit, başabaş, dört köşe yapmak, karesini almak, doğrultmak, (hesabı) ödemek, temizlemek, görmek, halletmek, düzeltmek, yoluna koymak, ödeşmek, rüşvetle bir işi halletmek, -e uymak, bağdaşmak, dosdoğru, direkt

square accounts with
fit olmak (ödeşmek)

square centimetre
santimetre kare

square deal
dürüst muamele

square engine
kare motor

square foot
ayak kare

square inch
inç kare

square kilometer
kilometre kare

square meal
dört dörtlük yemek, doyurucu yemek

square measure
yüzey ölçü birimi

square meter
metre kare

square millimetre
milimetre kare

square number
kare sayı

square nut
dört köşe somun

square off
boks için hazırlanmak

square one
en baş, başlangıç çekidi

square one's shoulders
omuzlarını dikleştirmek

square root
karekök

square stern
düz kıç şekli, ayna kıç

square the circle
olmayacak duaya amin demek

square timber
kadron, dördül direk

square up
hesabı ödemek

squareness
kare oluş, dürüstlük

squarrose
sert pullu

squash
ezmek, sıkıştırmak, ezilmek, sıkışmak, susturmak, bastırmak, şap sesi, pelte gibi ezilmiş şey, meyve suyu, meşrubat, kalabalık, izdiham, bir tür kapalı tenis oyunu, balkabağı

squashy
pelte gibi

squat
çömelmek, bağdaş kurup oturmak, gecekondu yaparak yerleşmek, bodur, bücür, bastıbacak, çömelme

squatter
(boş bina/vb.) bir yere izinsiz yerleşen kimse

squaw
kızılderili kadın

squawk
(tavuk/ördek/vb.) ciyaklamak, dırdır etmek

squeak
(fare/vb.) cik cik ses çıkarmak,gıcırdamak,gıcırdatmak,ötmek,gammazlık etmek,cikcik,gıcırdama,cığıltı

squeaky
gıcırtılı, tiz sesli, cızırtılı

squeal
ciyaklamak, ötmek, gammazlık etmek, ciyaklama, haykırış, bağırışma

squeamish
iğrenen, midesi hemen bulanıveren, alıngan, güç beğenir, çok titiz

squeamishness
titizlik, alınganlık, iğrençlik

squeegee
lastik süpürge

squeezable
sıkılabilir

squeeze
sıkmak, ezmek, sıkıştırmak, sığdırmak, tıkıştırmak, zorla koparmak, sızdırmak, sıkma, sıkıştırma, el sıkma, kalabalık, izdiham

squeeze bottle
sıkılabilen plastik şişe

squeeze box
akordeon

squeeze money out of
para sızdırmak

squeezer
sıkma makinesi

squelch
susturmak, bastırmak

squelcher
yıkıcı darbe

squib
fişek, maytap, yergi, hiciv

squid
mürekkepbalığı

squiggly
eğri büğrü

squill
adasoğanı

squinch
payanda kemeri, köşe kemeri

squint
gözlerini kısmak, yan bakmak, şaşı bakmak, şaşılık, bakış, yan bakış

squint-eyed
şaşı gözlü, şaşı, tepegöz

squire
köyağası, bey, toprak sahibi

squirm
kıvranmak

squirmy
kıvranan

squirrel
sincap,dele

squirt
fışkırmak, fışkırtmak

squish
ezmek

stab
bıçaklama, bıçak yarası, deneme, bıçaklamak, (bıçak/ağrı/vb.) saplamak

stab from the back
arkadan vurmak

stab in the back
sırtından bıçaklamak, arkadan vurmak

stabbing
(ağrı/vb.) ani ve keskin, bıçak gibi

stability
sağlamlık, denge, değişmezlik, durağanlık, kararlılık, istikrar, kalımlılık, süreklilik

stability factor
kararlılık katsayısı

stabilization
stabilizasyon, sabit kılma, saptama, tespit etme

stabilization fund
döviz istikrar fonu

stabilize
değişmezleştirmek, dengede tutmak, sağlamlaştırmak

stabilized
stabilize

stabilized warfare
siper harbi

stabilizer
stabilizatör, dengeleyici

stable
ahır, ahırdaki atlar, ahıra koymak, değişmez, durağan, sabit, kararlı, sağlam, sürekli, devamlı, kalıcı

stable equilibrium
kararlı denge, değişmeyen denge

stable foundation
sağlam temel,devamlı özül

stable manure
ahır gübresi

stable money
istikrarlı para

stable state
kararlı hal

stableboy
seyis yamağı

stack
yığın, istif, bolluk, baca, yığmak

stack the cards
oyun kâğıtlarını hile ile düzenlemek

stacker
yığıcı, istifçi

stadia
stadya

stadium
stadyum

staff
değnek, çomak, asa, çalışanlar, memur kadrosu, personel, kurmay, eleman sağlamak, personel sağlamak

staff manager
personel müdürü

staff member
eleman

staff officer
kurmay subay

staff reductions
personel indirimi

staff regulations
personel yönetmeliği

staff sergeant
üstçavuş

stag
erkek geyik

stag beetle
geyikböceği

stag party
erkekler toplantısı

stage
sahne, tiyatro sahnesi, tiyatro, sahne yaşamı, tiyatroculuk, aşama, evre, safha, menzil, konak, sahneye koymak, sahnelemek, sahneye konmaya elverişli olmak

stage a sit-in
oturma grevi yapmak

stage door
tiyatronun arka kapısı

stage manager
sahne amiri

stage of appeal
hiyerarşi

stagecoach
posta arabası

stagecraft
sahne tekniği, tiyatro tekniği

stager
eski kurt, gedikli

stagestruck
sahne aşığı, tiyatro hastası

stagflation
stagflasyon

stagger
sendelemek, sendeleyerek yürümek, şaşırtmak, afallatmak, sersemletmek, ayrı ayrı zamanlara göre düzenlemek

staggered
derecelendirilmiş

staggering
sarsan, sallayan

staging
iskele, sahneye koyma

stagnancy
durgunluk

stagnant
(su) akmaz, durgun, (iş/vb.) durgun, kesat

stagnant water
durgun su

stagnate
durgunlaşmak

stagnation
durgunluk

staid
ciddi, sıkıcı

stailized road
stabilize yol

stain
lekelemek, lekelenmek, boyamak, leke, boya, vernik

stain remover
leke çıkarıcı

stained glass
renkli cam, mozaik cam

stainless
lekesiz, kusursuz, tertemiz, paslanmaz

stainless steel
paslanmaz çelik

stair
merdiven basamağı,pille,(ç.) merdiven,pilleken

stair carpet
merdiven yolluğu

staircase
merdiven,pilleken

stairs
merdiven,pilleken

stairs carpet
merdiven halısı

stairway
bkz.staircase

stake
kazık, (eskiden) insanların öldürülmek, yakılmak, /vb.amacıyla bağlandığı kazık, kazığa bağlayarak öldürme, çıkar, ortaya konan para, ç.ödül, kazığa bağlamak, kazıkla desteklemek, (pul/vb.) koymak, yatırmak, tehlikeye atmak

stake out
hudutlarını göstermek, kazıklarla çevirmek

stakes
ödül

stalactite
sarkıt

stalagmite
dikit

stale
bayat, adi, yıpranmış

stale check
geçersiz çek

stalemate
(satranç) pat

staleness
bayatlık, yorgunluk

stalk
sezdirmeden izleyip avlamak,yakalamak,azametle yürümek,sap,saplak

stalk fibre
sak lifi

stalked
saplı

stalking-horse
siper arkasında gizlenme, maske

stalkless
sapsız, kulpsuz

stalky
saplı

stall
ahır, önü açık küçük dükkân, tezgâh, (sinema/tiyatro/vb.'de) koltuk, bahane, kaçamak yanıt, durmak, duruvermek, stop etmek, stop ettirmek, ahıra kapatmak, çamur/vb.'ne saplanmak, oyalanmak, geciktirmek

stall for time
vakit kazanmaya çalışmak

stall off
oyalamak, atlatmak

stallion
aygır, damızlık at

stalwart
sağlam yapılı, gürbüz, iri yapılı, korkusuz, cesur, sağlam, günevinilir, sadık, ateşli yandaş

stamen
erkeklik kılganı, erkek kılgan

stamina
dayanma gücü, dayanıklılık, güç, direnç

staminate
ercikli, erciğe ait

stammer
kekelemek, kekeleme, kekemelik

stammerer
keke,kekeme

stammering
kekeleyen, kekeme

stamp
damgalamak, pul yapıştırmak, (pul) basmak, ayağını hızla yere vurmak, tepinmek, kafasına yerleştirmek, belleğine kazımak, pul, posta pulu, damga, ıstampa, iz, marka, işaret, alamet, tür, nitelik, karakter, zımba

stamp collecting
pay toplama

stamp collector
pul koleksiyoncusu, filatelist

stamp duty
damga vergisi, damga resmi

stamp mill
maden değirmeni, ezme değirmeni

stamp out
yok etmek, kökünü kazımak, bastırmak, ezmek

stamp pad
ıstampa

stamp tax
pul vergisi

stampede
(korkudan) darmadağınık kaçış, bozgun, panik

stamping
maden dövme parçası, presde basma

stance
duruş

stanch
bkz.staunch

stanchion
payanda, destek, direk, puntal

stand
ayakta durmak, dikelmek, (ayağa) kalkmak, dikeltmek, durmak, kalmak, durma, duruş, mola, yer, mevki, durak, direnme, direniş, mukavemet, satış sergisi, tezgâh, işyeri, mağaza, dükkân, ayak, destek, sehpa, tribün, mahkemede tanık yeri

stand a chance
şansı olmak

stand age
meşcere yaşı

stand aside
bir yana çekilmek

stand back
geriye çekilmek

stand behind
arkasında durmak

stand by
seyirci kalmak, hazır beklemek, destek olmak

stand by with folded arms
eli kolu bağlı kalmak

stand corrected
yanıldığını kabul etmek

stand down
tanık yerini terk etmek

stand for
anlamına gelmek, desteklemek, katlanmak, çekmek

stand for election
saylavlar için adaylığını koymak

stand guard
nöbet tutmak

stand on
ısrar etmek

stand on one's own feet
kendi yağı ile kavrulmak

stand out
göze çarpmak, özünü göstermek, ileriye fırlamak

stand over
tehir edilmek, ertelenmek

stand sth on its head
altüst etmek

stand still
kımıldamadan durmak, hareketsiz durmak

stand surety
kefil olmak

stand to reason
akla yatmak

stand trial
mahkemede yargılanmak

stand up
ayağa kalkmak, göğüs germek, dayanmak

stand up for
desteklemek, kayırmak

stand up to
karşı durmak

stand-in
dublör, vekil

standalone
bağımsız

standard
standart,bayrak,sancak,ölçü,miyar,çama,standart,kabul edilen,standart

standard bearer
bayraktar, sancaktar

standard cable
standart kablo

standard cell
standart pil

standard compass
miyar pusulası

standard conditions
standart şartlar

standard costs
standart maliyetler

standard deviation
standart sapma

standard electrode
standart elektrot

standard equipment
standart teçhizat

standard error
standart hata

standard film
standart film

standard form
standart biçim

standard format
standart format

standard frequency
standart frekans, ayar frekansı

standard gauge
normal ray açıklığı, normal hat

standard length
standart uzunluk

standard of knowledge
bilgi derecesi

standard of living
yaşam standardı

standard of value
değer standardı

standard part
standart parça, değişmeyen parça

standard pressure
standart basınç

standard rate
standart oran

standard set
standart takım

standard size
standart boy, normal boy, normal ebat

standard solution
standart çözelti

standard star
standart yıldız, ayar yıldızı

standard state
standart hal

standard temperature
normal sıcaklık, ölçünlü sıcaklık

standard time
normal sögen ayarı

standard units
standart birimler

standard voltage
normal gerilim

standardization
standardizasyon, standartlaştırma, ayarlama

standardize
standardize etmek

standby
yedek

standee
ayakta kalan kişi

standing
ayakta duran, akmaz, durgun, sürekli, daimi, devamlı, süreklilik, devam, geçerlilik, yürürlük, saygınlık, şöhret, mevki

standing committee
daimi encümen, daimi komite

standing on one's head
çok kolay bir şekilde

standing order
sürekli ödeme emri

standing room
ayakta duracak yer

standing water
durgun su

standoffish
soğuk, ciddi, itici

standpipe
dikey ve sabit boru

standpoint
görüş çekidi, görüş, bakım

standstill
durma, durgu, duraklama, sekte

stannary
kalay madeni, kalay ocağı

stannic
stannik

stannic acid
kalay asidi

stannite
stannit

stanza
şiir kıtası, kesim

stapes
üzengisümüğü

staphylococcus
stafilokok basili

staple
zımba teli, tel, lif, bir yerin başlıca ürünü, başlıca ürün, en önemli kısım, başlıca konu, esas, hammadde, zımbalamak

stapler
tel zımba

star
yıldız, star, yıldız, talih

star atlas
gök atlası

star bit
yıldız uç

star cluster
yıldız kümesi

star dust
yıldız tozu, kozmik toz

star dyeing
yıldız boyama

star map
gök haritası

star pinion
ıstavroz dişlisi

star point
nötr çekit

star-shaped
yıldız biçimli

starboard
sancak

starch
nişasta, kola, kolalamak

starch gum
dekstrin

starch paste
nişasta kolası

starch sugar
nişasta şekeri, glükoz

starched
kolalı

starchy
nişastalı, kolalı, sert, katı, resmi

starchy foods
karbonhidratlı yiyecekler

stardom
şöhret, yıldızlık

stare
(at ile) dik dik bakmak, gözünü dikip bakmak, gözünü dikip bakma, sabit bakış

starfish
denizyıldızı

stargazer
gökbilimci, astronom, yıldızbilimci, astrolog

stargazing
hayallere dalıp gitme, hayalcilik

staring
hareketsiz, sabit

stark
süssüz, sade, yalın, çıplak

stark naked
anadan doğma

starless
yıldızsız

starlet
henüz meşhur olmamış genç aktris

starlight
yıldız ışığı

starling
sığırcık

starred
yıldızlı, yıldız işaretli

starry
yıldızlı

start
başlamak, başlatmak, çalışmak, çalıştırmak, irkilmek, sıçramak, yerinden hoplamak, (back ile) geri dönmek için yola çıkmak, (out ile) yola çıkmak, ayrılmak, başlangıç, başlama, kalkış, hareket, çıkış, start, sıçrama, irkilme, avans, avantaj

start a meeting
toplantıyı açmak

start back
geri dönmek için yola çıkmak

start from scratch
sıfırdan başlamak

start in
paçaları sıvamak

start off
yola çıkmak, hareket etmek

start out
-mek niyetinde olmak, yola çıkmak

start rolling
harekete geçmek

start up
çalıştırmak

start with a clean slate
sil baştan yapmak

starter
marş, yoğurt mayası, yarışa katılan kişi/at, starter, çıkışçı, meze türünden ilk yemek

starter button
ateşleme düğmesi, marş düğmesi

starter cable
ateşleme kablosu

starter push-button
marş düğmesi

starters
bir öğünün ilk yemekleri

starting
marş, ilk hareket

starting button
ateşleme düğmesi

starting crank
ilk hareket kolu

starting friction
başlangıç sürtünmesi

starting motor
marş motoru, ilk hareket motoru

starting point
başlangıç çekidi

starting position
başlama yağdayı, marş yağdayı

startle
korkutmak, şaşırtmak, ürkütmek, ürkmek

startling
şaşırtıcı, ürkütücü, hayret verici, heyecanlı

startup
çalıştırma, açış

starvation
şiddetli açlık, açlıktan ölme

starve
açlıktan ölmek, açlıktan öldürmek, kurt gibi acıkmak, açlıktan ölmek

starveling
açlıktan ölmek üzere olan insan/hayvan

state
durum, hal, vaziyet, yağday, mevki, görkem, debdebe, tantana, ihtişam, devlet, eyalet, heyecan, stres, ifade etmek, açıklamak, belirtmek, ayıtmak

state bank
devlet bankası

state bond
devlet tahvili

state capitalism
devlet kapitalizmi

State Conservatory
Devlet Konservatuarı

State Economic Enterprises
Kamu iktisadi Teşebbüsleri

State Employees Pension Fund
Emekli Sandığı

state hospital
devlet hastanesi

state monopoly
devlet tekeli

state of aggregation
yığışım hali

state of distress
tehlikeli durum, çekinceli durum

state of emergency
olağanüstü hal, sıkıyönetim

state of equilibrium
denge hali, denge yağdayı

state of mind
ruh hali

state of war
savaş hali

State Security Court
Devlet Güvenlik Mahkemesi

stated
belirli, muayyen, düzenli, muntazam

stateless
yurtsuz, vatansız

stateliness
heybetlilik, görkem, ihtişam, heybet

stately
görkemli, debdebeli, tantanalı, soylulara ait

statement
söz, ifade, demeç, hesap

statement of account
hesap özeti

statement of affairs
iflas bilançosu

stateroom
özel lüks kamara, yataklı kabin

States
Amerika

states of matter
maddenin halleri

statesman
devlet adamı

statesmanship
siyaset

static
değişmeyen, devinimsiz, duruk, dural, statik, ünalgı paraziti

static balance
statik denge

static charge
statik yük

static current
statik akım, sürekli akım

static economics
statik ekonomi

static electricity
statik çıngı

static energy
statik enerji

static error
statik hata, duruk hata

static friction
statik sürtünme

static lift
statik kaldırma kuvveti

static line
paraşüt açma ipi

static linguistics
statik dilbilim

static load
statik yük, ölü yük

static pressure
statik basınç, duruk basınç

static storage
statik bellek, duruk bellek

statical
statik, dengeli, denk, durgun, değişmez

statically
statik olarak

staticize
statikleştirmek, duruklaştırmak

statics
dinginlikbilim, statik

station
istasyon,durak,dayanacak,yer,mevki,karakol,merkez,toplumsal konum,makam,rütbe,yerleştirmek,dikmek

station house
sakçı karakolu, istasyon binası

station wagon
steyşın araba, kaptıkaçtı

stationary
yerinde duran, durağan, sabit

stationary engine
sabit motor

stationary point
durgun çekit

stationary state
sük-net yağdayı

stationary wave
stasyoner dalga, durağan dalga

stationer
kırtasiyeci

stationery
kırtasiye

stationmaster
istasyon şefi

statism
devletçilik

statist
devletçi, istatistik uzmanı

statistical
istatistiksel, istatistiki

statistician
istatikçi

statistics
istatistik

stator
stator, duraç, duruk

statoscope
statoskop, hassas barometre

statuary
yontuculuk, heykeltıraşlık, yontular, heykeller

statue
yontu, heykel

statuesque
heykel gibi

statuette
heykelcik, küçük yontu

stature
boy, boy pos, endam, önem, kişilik

status
durum, hal, toplumsal ya da mesleki durum, konum, mevki, statü, yasal durum

status inquiry
istihbarat

status of ownership
sahiplik hali

status quo
mevcut durum, statüko

statute
yasa, kural, tüzük

statute barred
zamanaşımına uğramış, geçersiz

statute law
yazılı hukuk

statute of bankruptcy
iflas kanunu

statutory
kurallarla belirlenmiş, yasalarla saptanmış, yasal

statutory declaration
resmi beyanname

statutory reserves
statü yedekleri

staunch
(kan/vb.) akışını durdurmak, güvenilir, sadık, sağlam

staunchness
güvenilirlik, sağlamlık

stave
fıçı tahtası, değnek, şiir kıtası, kesim

stave in
fıçıda delik açmak, delinmek

stave off
defetmek, bertaraf etmek, savmak, geciktirmek

stay
kalmak, ...olarak kalmak, durmak, durdurmak, ertelemek, geciktirmek, sürdürüp tamamlamak, dayanmak, bastırmak, geçiştirmek, kalış, kalma, erteleme

stay bar
gergi çubuğu

stay bolt
tespit cıvatası, setuskur

stay in
dışarı çıkmamak, evde kalmak

stay on
kalmaya devam etmek

stay with him
yanında kalmak

stay-at-home
dört duvar arasında oturan kişi

stay-in strike
oturma grevi

staysail
velena yelkeni, flok yelkeni, velestralya

stead
yer

steadfast
sadık, dönmez

steadfastness
sabır, sebat

steadily
durmadan, boyuna, gittikçe, ısrarla, sebatla, muntazaman

steadiness
metanet, sabır, sarsılmazlık, sebatlık

steady
sallanmaz, oynamaz, sağlam, sabit, şaşmaz, dönmez, düzgün, düzenli, muntazam, değişmez, sürekli, daimi, devamlı, sebatkâr, sarsılmaz, metin, akıllı uslu, aklı başında, mazbut, ciddi, sallanmaz hale getirmek, sabit kılmak, yatıştırmak, teskin etmek, durmadan, muntazaman, dost, sevgili, aşık

steady as a rock
kaya gibi sağlam

steady customer
devamlı müşteri, sürekli müşteri

steady flow
kararlı akış, daimi akış

steak
biftek

steal
çalmak, aşırmak, hırsızlık yapmak, gizlice hareket etmek, süzülmek, kelepir

steal a glance
göz ucuyla bakmak

steal a kiss
çaktırmadan öpmek

steal away
sıvışmak

stealth
gizli iş ya da eylem, gizlilik

stealthily
gizlice, usulcacık

stealthiness
gizlilik

stealthy
gizlice yapılan, sinsi

steam
buhar, buğu, güç, kuvvet, enerji, öfke, hiddet, istimle hareket etmek, gitmek, buhar salıvermek, dumanı çıkmak, buğusu çıkmak, buğuda/buharda pişirmek

steam boat
vapur, istimbot

steam boiler
buhar kazanı

steam chest
istim kutusu

steam distillation
buhar damıtması

steam engine
buhar makinesi, lokomotif

steam gauge
basıölçer, manometre

steam generator
buhar jeneratörü

steam hammer
buhar çekici, istim çekici

steam heater
buharlı ısıtıcı

steam heating
buharlı kalorifer

steam jacket
istim ceketi

steam locomotive
buhar lokomotifi

steam pipe
buhar borusu, istim borusu

steam port
buhar deliği

steam power
buhar gücü

steam pressure
buhar basıncı

steam pressure gauge
basıölçer, manometre

steam pump
buhar pompası

steam roller
buharlı silindir

steam superheater
buhar kızdırıcı

steam trap
buhar kapanı, buhar ayırıcı

steam turbine
buhar türbini

steam up
sinirlendirmek, kışkırtmak, buğulan(dın)mak

steam valve
buhar supabı

steam-tight
buhar kaçırmaz

steamer
vapur

steaminess
buharlı olma

steaming engine
buhar makinesi

steamroller
buharlı yol silindiri, baskı yapmak, zorlamak

steamship
buharlı gemi

steamy
buharlı, buğulu

stearate
stearat

stearic
stearik

stearic acid
stearik asit

stearin
stearin, donyağı

steatite
sabuntaşı

steed
savaş atı, at

steel
çelik, sertleştirmek, katılaştırmak

steel ball
çelik bilya

steel bar
çelik çubuk

steel belt
çelik bant, çelik kayış

steel belt conveyor
çelik bantlı konveyör, çelik kayışlı taşıyıcı

steel cable
çelik kablo

steel coated
çelik kılıflı

steel engraving
çelik oymacılığı

steel pipe
çelik boru

steel plate
çelik levha

steel prop
çelik direk

steel ring
çelik çember, çelik bilezik

steel rope
çelik halat

steel shape
çelik profili

steel sheet
çelik sac

steel shell
çelik zarf

steel strip
çelik şerit

steel structure
demir yapı

steel tape
çelik şerit

steel tube
çelik boru

steel wire
çelik tel

steel wool
çelik yün

steeliness
sertlik, çelik gibi olma

steelworks
çelik fabrikası

steely
çelik gibi, sert, katı, sağlam

steelyard
topuzlu kantar

steep
dik, sarp, yalçın, (fiyat/miktar/vb.) çok fazla, haddinden fazla, aşırı, fahiş, suda bırakmak, ıslatmak, (çay) demlemek, demlenmek

steepen
dikleşmek, dikleştirmek

steeplechase
engelli koşu/at yarışı

steepled
kuleli

steeplejack
kule tamircisi, baca tamircisi

steepness
diklik, sarplık

steer
hadım öküz, dümen kullanmak, dümenle yönetmek, seyretmek, yönetmek, bilgi, haber

steer clear of
kaçınmak

steerable
yönetilebilir

steerage
dümen kullanma, ara güverte

steerageway
dümen dinleme hızı

steering
dümen tutma, direksiyon

steering axle
direksiyon dingili

steering box
direksiyon kutusu

steering column
direksiyon mili

steering committee
yönetim komitesi

steering engine
dümen makinesi

steering gear
direksiyon dişlisi, dümen donanımı

steering mechanism
direksiyon mekanizması

steering nut
direksiyon somunu

steering post
direksiyon kolonu

steering rod
direksiyon rodu

steering shaft
direksiyon şaftı

steering tie rod
akupleman çubuğu

steering tube
direksiyon borusu

steering wheel
direksiyon simidi, dümen dolabı

steersman
dümenci

stein
büyük bardak, bira bardağı

stellar
yıldızlarla ilgili

stellar vault
yıldız tonoz

stellate
yıldız biçiminde, yıldız şeklindeki

stellate leaves
halka dizilişli yapraklar

stellite
stellit

stellular
yıldızlarla süslenmiş

stem
ağaç gövdesi,sap,saplak,gövde,pruva,sap benzeri şey,pipo sapı,soy,köken,soy sop,kodak kökleri,(akışını) durdurmak

stem from
-den gelmek

stem post
baş bodoslaması

stemless
sapsız

stemma
soyağacı, şecere, soy

stench
kötü koku, leş kokusu, pis koku

stencil
kalıp, delikli marka kalıbı, işaret, harfler, marka, mumlu kâğıt

steno-
(önek) dar, ufak

stenograph
steno harfi, stenografi

stenographer
stenograf

stenographic
stenografik

stenography
stenografi, steno

stenter
germe kurutma makinesi, ram, germek

stenter frame
germe makinesi

stentorian
(ses) yüksek, güçlü, boğuk

step
adım, basamak, ayak sesi, ayak izi, girişim, önlem, tedbir, kademe, derece, ç, seyyar merdiven, adım atmak, girmek, basmak

step back
geri çekilmek

step by step
adım adım, yavaş yavaş

step down
azaltmak, düşürmek, inmek, çekilmek

step in
müdahale etmek, araya girmek

step into sb's shoes
birinin yerini doldurmak

step on
çiğnemek, üzerine adım atmak, ayak bastırmak

step on sb's toes
birinin damarına basmak

step on the gas
gaza basmak

Step on the gas!
Gazla!, Çabuk ol!

step out
dışarı çıkmak, eğlenceye gitmek

step out of line
çizginin dışına çıkmak

step up
artırmak, yükseltmek, artmak, yükselmek, çıkmak

step-
(önek) üvey

step-down
azaltan, düşüren

stepbrother
üvey erkek kardeş

stepchild
üvey çocuk

stepdaughter
üvey kız

stepfather
üvey baba

stepladder
seyyar merdiven

stepmother
üvey anne

stepparent
üvey anne ya da baba

steppe
bozkır, step

stepping stone
atlama tahtası

steps
seyyar merdiven, seyyar merdiven

stepsister
üvey kız kardeş

stepson
üvey oğul

steradian
steradyan

stere
ster

stereo
stereo pikap/teyp/cihaz, müzik seti, stereo

stereo recording
stereo kayıt

stereobate
temel

stereochemistry
stereokimya

stereographic
stereografik

stereography
stereografi, üçboyutlu çizge

stereoisomer
stereoizomer

stereoisomerism
stereoizomerizm

stereometry
uzay geometri

stereomicrophone
stereo mikrofon

stereophonic
stereo

stereophonic microphone
stereofonik mikrofon

stereophony
stereofoni

stereoplate
streotip

stereoscope
setereoskop

stereoscopic
stereoskopik, üçboyutlu

stereoscopic image
üçboyutlu görüntü

stereoscopy
stereoskopi

stereospecific
stereoözgül

stereotype
klişeleşmiş örnek, beylik olay, beylik örnek, basmakalıp örnek

stereotyped
stereotip, basmakalıp, beylik

stereotypy
stereotipi

sterile
kısır, dölsüz, verimsiz, mikropsuz, steril, sıkıcı

sterilization
sterilizasyon

sterilize
kısırlaştırmak, mikropsuzlaştırmak, sterilize etmek

sterilized
sterilize

sterilizer
sterilize aleti, sterilizatör

sterlet
çığa balığı

sterling
sterlin

stern
sert, haşin, katı, acımasız, amansız, sert, şiddetli, kuvvetli, kıç

stern chaser
kıç topu

stern heavy
kuyruğu ağır

stern light
kuyruğu hafif

stern post
kıç bodoslaması

sternal
göğüs sümüğü ile ilgili

sternness
sertlik

sterno
(önek) göğüs

sternpost
kıç bodoslaması

sternson
bodoslama astarı

sternum
göğüs sümüğü

sternutation
aksırma, hapşırma

sternway
(gemi) geriye gitme

steroid
steroit

sterol
sterol

stertorous
horultulu

stet
düzelti yapılmayacağını belirten sözcük

stethoscope
stetoskop

stetson
geniş kenarlı fötr şapka

stevedore
rıhtım işçisi

stew
türlü, güveç, yahni, üzüntü, heyecan, telaş, hafif ateşte kaynatmak

stew in one's own juice
yaptığının cezasını çekmek

stew pan
güveç

steward
kahya, erkek hostes, kamarot, gemi garsonu, kahyalık yapmak, vekilharçlık yapmak

stewardess
hostes, kadın kamarot

stewardship
kâhyalık, idare, vakilharçlık

stewed
pişirilmiş

stibine
stibin

stibium
antimon

stibnite
stibnit

stich
mısra

stick
sopa,değnek,baston,saplamak,sançmak,saplanmak,koymak,sokmak,takmak,yapışmak,yapıştırmak

stick around
beklemek, kalmak

stick at
sıkı çalışmaya devam etmek, yapmayı reddetmek

stick by
desteklemeye devam etmek

stick in one's craw
içi elvermemek

stick in one's gizzard
kursağında kalmak

stick it out
dayanmak

stick like a burr
kene gibi yapışmak

stick like glue
kene gibi yapışmak,sülük gibi yapışmak,sakız gibi yapışmak,kır-sakız olmak

stick one's neck out
özünü ateşe atmak

stick one's nose into
burnunu sokmak

stick out
dışarı çıkarmak, uzatmak, ucu çıkmak

stick to
bağlı kalmak, değiştirmeyi reddetmek, yapışmak

stick to one's guns
ayak diremek

stick to one's last
çizmeden yukarı çıkmamak

stick together
birbirine yapış(tır)mak, birbirinden ayrılmamak

stick up
dikmek, dik durmak

stick up for
savunmak, tarafını tutmak

stick-in-the-mud
uyuşuk, ağır, tutucu, pısırık, eski kafalı

stick-to-itive
azimli, inatçı

sticker
yapışkan adam, etiket

stickiness
yapışkanlık

sticking plaster
plaster, yapışkan yakı

stickle
inatçılık etmek, titiz davranmak

stickleback
dikenli balık

stickler
disiplini seven, kılı kırk yaran kişi

sticky
yapış yapış, yapışkan, güç, zor, cimri

stiff
katı, sert, pek, eğilmez, bükülmez, tutulmuş, kasılmış, pekişmiş, sıkı, koyu, güç, zor, kuvvetli, şiddetli, soğuk, resmi, çok yüksek, fahiş, ceset, leş

stiff-necked
boynu tutulmuş, inatçı, dik başlı

stiffen
sertleşmek, katılaşmak, sertleştirmek, katılaştırmak, kasmak, kasılmak, ciddileşmek, soğuklaşmak

stiffener
rijidite çubuğu, berkitme çubuğu

stiffness
bükülmezlik, sertlik, rijitlik

stifle
boğmak, boğulmak, bastırmak, tutmak, zaptetmek

stigma
damga, namus lekesi, ayıp, tepecik

stigmasterol
stigmasterol

stigmata
tepecik

stigmatic
stigmatik

stigmatize
dağlamak, leke sürmek, küçük düşürmek

stilbene
stilben

stilbite
stilbit

stile
turnike

stiletto
ufak hançer

still
hareketsiz, kıpırdamadan, sessiz, durgun, rüzgârsız, esintisiz, dalgasız, durgun, (şarap/vb.) köpüksüz, gazsız, hâlâ, yine de, buna rağmen, yatıştırmak, sakinleştirmek, susturmak, sessizlik, sakinlik, imbik

still air
durgun hava

still life
ölü doğa, natürmort

still waters run deep
durgun sular derinden akar

still wine
köpüksüz şarap

stillage
sehpa, ayak

stillbirth
ölü doğmuş çocuk

stillborn
ölü doğmuş

stillness
hareketsizlik, sessizlik, durgunluk

stilly
sessiz, durgun

stilt
ayaklık, cambaz ayaklığı

stilted
çok resmi, azametli, tumturaklı

stiltedness
aşırı resmiyet

stimulant
uyarıcı, tahrik edici şey, uyarıcı ilaç

stimulate
uyarmak, canlandırmak, kışkırtmak, uyandırmak, kamçılamak, tahrik etmek, teşvik etmek, özendirmek, gayrete getirmek

stimulating
canlandırıcı, uyandırıcı

stimulation
dürtme, teşvik, uyarma, uyarım

stimulus
uyaran, uyarıcı

sting
sokmak,sançmak,acıtmak,sızlatmak,yakmak,acımak,sızlamak,yanmak,batma,acı,sızı,(arı/akrep/vb.) iğne,ısırgan tüyü

stinger
arı iğnesi, diken, kırıcı söz

stinginess
cimrilik

stinging
kaşındırıcı, ısıran, acı verici

stingless
dikensiz, iğnesiz, etkisiz

stingo
kuvvetli bira

stingray
dikenli bir tür iri vatoz

stingy
cimri, pinti

stink
pis kokmak, leş gibi kokmak, berbat olmak, pis koku

stink like a polecat
leş gibi kokmak

stink out
kötü koku ile kaçırmak

stink to high heaven
leş gibi kokmak

stinkbug
pis kokulu bir böcek

stinking
pis kokulu, kokmuş, berbat, çok

stint
dar tutmak, yeteri kadar vermemek, kısmak, esirgemek, cimrilik etmek, tutumlu hareket etmek, hasislik etmek, belli bir iş/görev, sınır, had

stinted
sınırlı

stipe
sap

stipend
mevacip,maaş,tekaüt,vergin

stipendiary
maaşlı

stipple
çekitlerle çizmek/boyamak/resim yapmak

stippling
çekitleme işi

stipulate
şart koşmak, öngörmek

stipulation
şart koşma, şart

stipule
kulakçık, yan yaprak

stir
karıştırmak, kıpırdamak, kımıldamak, kıpırdatmak, kımıldatmak, harekete geçirmek, canlandırmak, karıştırma, hareket, canlılık, heyecan, telaş

stir about
dolaşmak

stir up
(sorun) çıkarmak

stir up a hornet's nest
belayı aramak

stirpes
sülale, kodak, soy

stirrer
karıştırıcı

stirring
heyecanlı, heyecanlandırıcı

stirring times
heyecanlı günler

stirrup
üzengi

stirrup bone
üzengisümüğü

stitch
dikiş, ilmik, ani ve keskin sancı, batma, dikmek, dikiş dikmek, dikişlerle süslemek

stitchery
iğne işi, işleme

stiver
önemsiz şey

stoa
revak, kemeraltı

stoat
kakım, as

stochastic
stokastik, tahmini

stock
stok, mevcut mal, hisse senedi, devlet tahvili, ağaç gövdesi, kütük, çiftlik hayvanları, soy, nesil, (tüfek) kundak, sap, kabza, şebboy çiçeği, stok etmek, beylik, basmakalıp, alelade, beklenen, damızlık, stok olarak elde tutulan

stock account
sermaye hesabı, stok hesabı

stock book
envanter defteri

stock broker
borsa acentesi

stock car
yarış arabası

stock certificate
hisse senedi sertifikası

stock company
anonim şirket

stock control
stok kontrol

stock corporation
sermaye şirketi

stock dividend
hisse senedi temettü

stock dove
yabani güvercin

stock dye
ana boya

stock exchange
borsa, menkul kıymetler borsası

stock farming
hayvancılık, hayvan yetiştirme

stock in trade
dükkandaki mal, sermaye, stok, kuvvetli taraf

stock liquor
ana banyo

stock lodger
hisse senedi defteri

stock market
kıymetli kâğıt piyasası

stock market order
borsa emri

stock price
hisse bedeli

stock solution
ihtiyat çözeltisi

stock taking
envanter

stock vat
ana küp

stock yield
hisse senedi getirisi

stock-still
hiç hareket etmeden, kıpırdamadan, hareketsiz

stockade
şarampol

stockbreeder
büyükbaş hayvan

stockbroker
borsa tellalı

stockfarming
büyükbaş hayvan yetiştirme

stockholder
hissedar, pay sahibi, ortak

stockholding
hissedarlık

stockiness
bodurluk

stockinet
jarse kumaş

stocking
uzun çorap

stockist
stokçu

stockjobber
borsa simsarı, borsa tellalı

stocklist
stok listesi

stockman
sığır çobanı

stockpile
yığmak, istiflemek

stocks
gemi inşaat kızağı

stockstill
hareketsiz

stocktaking
envanter yapma, stok sayımı

stockturn
stok devri

stocky
kısa ve kalın, bodur, tıknaz

stodge
tıkabasa yemek

stodgy
(yemek) sindirimi güç, ağır, ağır, sıkıcı, eski kafalı

stogie
uzun puro

stoic
acıya dayanıklı, sabırlı

stoical
acı dayanıklı, sabırlı

stoicheiometric
stokiyometrik

stoicheiometry
stokiyometri

stoicism
stoacılık

stoke
ateşe kömür, /vb.atmak, canlandırmak

stokehold
ocak dairesi

stoker
ateşçi

stokes
stokes, kinematik akışkanlık birimi

stole
bol giysi, şal

stolid
duygusuz, vurdumduymaz, kayıtsız, heyecansız, ruhsuz

stolidity
duygusuzluk, vurdumduymazlık, soğukluk

stolon
yeraltı filizi

stoma
gözenek

stomach
mide, karın, iştah, istek, heves, katlanmak, dayanmak, kaldırmak

stomach ache
mide ağrısı

stomach wall
mide duvarı

stomachache
karın ağrısı

stomacher
korsa, korsaj

stomatitis
ağız iltihabı

stomato-
(önek) ağız

stomp
paldır küldür yürümek/dans etmek

stone
taş, değerli taş, mücevher, meyve çekirdeği, gr.lık ağırlık ölçüsü, taşlamak, taşa tutmak, çekirdeğini çıkarmak

Stone Age
taş devri

stone breaker
taş kırma makinesi

stone chips
mıcır

stone crusher
konkasör, taş kırıcı

stone curb
taş kenar, taş bordür

stone cutter
taş kesme makinesi

stone cutting
taşçılık, taş kesme

stone dust
taş tozu

stone fruit
çekirdekli meyve, sert çekirdekli meyve

stone hammer
taşçı çekici, taş kırma çekici

stone mason
taşçı, taş ustası

stone masonry
taş kârgir

stone pine
fıstıkçamı

stone pit
taş ocağı

stone quarry
taşocağı

stone saw
taş testeresi

stone tongs
taş kıskacı

stone wall
taş duvar

stone-blind
tamamen kör, gözü hiç görmez

stone-dead
tamamen ölmüş, duvar gibi sağır

stone's throw
kısa mesafe, pek yakın

stonechat
kuyrukkakan

stonecrop
kayakoruğu

stoned
uyuşturucuyla uçmuş, zom, küfelik, matiz, zilzurna sarhoş

stoneless
çekirdeksiz

stonemason
taş ustası

stonewall
kaybetmemek için oynamak, ihtiyatla vurmak

stoneware
taş işi kap kacak

stonework
inşaatın taş kısmı

stoniness
taştan yapılmış olma, soğukluk

stony
taşlık, taşlı, taş gibi, acımasız, katı, sert, amansız, zalim

stony-hearted
taş yürekli

stooge
yardakçı

stook
ekin demetleri yığını, ekin demetlerini yığmak

stool
tabure,ketil,gaita

stool pigeon
çığırtkan güvercin, gammaz kimse

stoop
öne doğru eğilmek, kambur durmak, alçalmak, tenezzül etmek, eğilme, kambur durma, alçalma, tenezzül

stop
durmak,durdurmak,önlemek,engellemek,durdurmak,mani olmak,alıkoymak,durmak,kesilmek,bitmek,kalmak,durmak,tıkamak,durdurma,durma,duruş,durak,dayanacak,engel,mani,çekit

stop a gap
tıkamak, kapamak, tıpalamak

stop by
uğramak, ziyaret etmek

stop cock
valf, vana

stop dead
birdenbire durmak

stop down
merceğin perdesini küçültmek

stop drill
faturalı matkap

stop knob
açma kapama düğmesi

stop lamp
stop lambası

stop lever
durdurma kolu

stop light
stop lambası, kırmızı trafik ışığı

stop off
yolculukta durmak, mola vermek

stop over
mola vermek

stop payment
çekin tediyesini durdurmak

stop pin
durdurma pimi

stop press
gazeteye en son eklenen haber

stop sb's mouth
rüşvetle susturmak, konuşmasını engellemek

stop short of
tereddüt etmek, çekinmek

stop up
tıkamak

stopcock
vana

stopgap
geçici önlem

stoping
kazı

stoplight
stop lambası

stopover
(yolculukta) mola, mola yeri

stoppage
durdurma, durma, tıkama, stopaj

stoppage in transitu
takip hakkı

stopper
tapa, tıkaç, durdurucu, durduran kimse

stopping
durma, durdurma, diş dolgusu

stopping distance
eğleç mesafesi

stopping place
durak, iskele

stopping train
posta treni

stopple
tıkaç, tapa

stopwatch
kronometre

storable
depolanabilir

storage
depolama, depo etme, depoya koyma, ambar, depo, ardiye vergini

storage battery
akümülatör

storage dam
biriktirme barajı

storage density
bellek yoğunluğu

storage device
bellek aygıtı

storage dump
bellek dökümü

storage key
bellek anahtarı

storage mark
bellek işareti

storage medium
saklama ortamı

storage switch
bellek anahtarı

storage tank
su deposu, depolama tankı

storax
buhur, günlük ağacı

store
stok, dükkân, mağaza, ambar, depo, bolluk, ç.erzak, kumanya, depolamak, depo etmek, ambara koymak, saklamak, biriktirmek, doldurmak

store up
biriktirmek, yığmak, toplamak, istif etmek

storehouse
ambar, depo

storekeeper
ambar memuru, dükkâncı, mağazacı

storeroom
ambar, depo, kiler

stores
erzak, kumanya

storey
(binada) kat

storied
katlı, tarihi

stork
leylek

storm
fırtına, öfke, kıyamet, heyecan, ani duygusal taşkınlık, yüksek ses, fırtına patlamak, fırtına çıkmak, çok öfkelenmek, kıyameti koparmak, hücum etmek

storm centre
kasırga merkezi

storm cloud
fırtına bulutu, tehlike işareti

storm in a teacup
bir bardak suda koparılan fırtına

storm lantern
gemici feneri

storm of applause
alkış tufanı

storm sewer
sağanak lağımı

storm signal
fırtına işareti

storm window
çift pencere, soğuk havaya karşı ek pencere, kış mevsiminde pencereye ilave olunan dış kanat

stormproof
fırtınaya karşı dayanıklı

stormy
fırtınalı, şiddetli, gürültülü, sinirli

story
öykü,hikaye,nakil,nağıl,masal,yalan,martaval,masal,makale,(kiminse başından geçen) olay,(binada) kat

story writer
romancı, hikâyeci

storybook
hikâye kitabı, roman

storyteller
öykü anlatan kimse, öykücü, masalcı, yalancı, martavalcı

stout
şişman ve iri yarı, kalın, kuvvetli, sağlam, cesur, yiğit, bir tür sert ve koyu bir bira

stouthearted
yürekli, yiğit, cesur

stoutness
şişmanlık, iriyarılık, sağlamlık, cesaret

stove
soba, fırın, ocak

stove pipe
soba borusu

stow
istif etmek, yerleştirmek

stow away
biletsiz yolculuk etmek

stowage
yükü istif etme, istif yeri, istif vergini

stowaway
kaçak yolcu,biletsiz sernişin

stowing
istifleme, dolgu

strabismus
şaşılık

strabotomy
şaşılık ameliyatı

straddle
ata biner gibi üzerine oturmak, bacaklarını iyice açıp oturmak/dikilmek

strafe
bombardıman, bombalamak

strafing
bombalama

straggle
düzensiz bir biçimde yayılmak, (türküm/sürü/bölük/vb.'den) arkada gitmek/yürümek

straggler
türkümden ayrılan kimse, başıboş hayvan

straight
düz, düz, paralel, düzenli, dürüst, kaçamak olmayan, doğru, dürüst, namuslu, eski kafalı, tutucu, geleneklere bağlı, karşı cinse ilgi duyan, zıtcinsel, ciddi, (içki) sek, düz, dümdüz, doğru, direkt, doğruca, dosdoğru, (yarış/vb.'de) düzlük

straight ahead
dosdoğru, doğruca

straight angle
düz açı, doğru açı

straight arch
dik kemer

straight away
hemen, bir an önce

straight bill of lading
nama yazılı konşimento

straight bond
düz tahvil

straight chassis
düz şasi

straight flute drill
düz oluklu matkap

straight from the shoulder
dobra dobra

straight loan
teminatsız kredi

straight off
hemen, bir an önce

straight out
çekinmeden, açık açık

straight razor
ustura

straight wave
düzgün dalga

straightaway
hemen, derhal, bir an önce

straightedge
cetvel

straighten
düzeltmek, doğrultmak, düzelmek, doğrulmak, çözmek, halletmek

straightforward
doğru sözlü, açık sözlü

straightforwardness
dürüstlük, açık sözlülük

straightness
düz olma, dürüstlük, doğruluk

straightway
derhal

strain
soy, ırk, kan, nesil, soydan ya da doğuştan gelen özellik, iz, eser, biçim, tarz, ifade, hava, melodi, ezgi, nağme, (at ile) germek, asılmak, zorlanmak, büyük çaba harcamak, zorlamak, zarar vermek, incitme, (against ile) vücuduyla bastırmak, itmek, gerginlik, gerilme, zora gelme, burkulma, burkulup incinme, zor, çaba

strain a point
özel muamele yapmak

strain against
vücuduyla bastırmak, itmek

strain gauge
gerilimölçer, uzama ölçeri, strengeyç

strain measurement
uzama ölçümü

strained
yapmacık, sahte, zoraki, yorgun, gergin

strainer
süzgeç

strait
boğaz, ç.sıkıntı, darlık, güç durum

strait jacket
deli gömleği

straiten
daraltmak, sıkıştırmak

straitjacket
deli gömleği

straitlaced
bağnaz

straits
sıkıntı, darlık, güç durum, sıkıntı, darlık, güç durum

strake
şlam çukuru, çamur çukuru, borda kaplaması

stramonium
tatula

strand
kıyı, sahil, yalı, karaya oturmak, karaya oturtmak, halatın bir kolu, tel, iplik

stranded
(gemi) karaya oturmuş, güç durumda, parasız

stranded wire
bükülü tel

strange
tuhaf, garip, acayip, yabancı, alışık olmayan

strange looking
tuhaf görünüşlü

strangely
tuhaf tuhaf, garip şekilde, şaşılacak derecede

strangely enough
ne gariptir ki, buna rağmen

strangeness
tuhaflık, acayiplik, yabancılık

stranger
yabancı

strangle
boğazlamak, boğazını sıkarak öldürmek

strangle hold
boğucu hakimiyet

strangulate
boğmak, düğümlemek (bağırsak)

strangulated hernia
düğümlü fıtık

strangulation
boğulma, düğümlenme

strangury
idrar zorluğu

strap
kayış, şerit, atkı, bant, berber kayışı, ustura kayışı, kayışla bağlamak, kayışla dövmek

strapless
şeritsiz

strapped
meteliksiz

strapping
iri yarı, güçlü

strata
tabakalar, katmanlar

stratagem
savaş hilesi, tuzak

strategic
stratejik, elverişli, uygun

strategist
strateji uzmanı

strategy
strateji

strathspey
iskoç dansı

straticulate
katmanlı, katmanlar halinde

stratification
tabakalaşma, katmanlaşma, tabakalanma

stratified
tabakalı, katmanlı, üst üste binmiş

stratiform
stratiform

stratify
katmanlar halinde oluşturmak, katmanlaşmak

stratigraphy
stratigrafi, katmanbilgisi

stratocumulus
stratokumulus, yığınbulut

stratosphere
katyuvarı, stratosfer

stratum
katman, tabaka, kat, toplumsal sınıf, tabaka

stratus
stratüs, katmanbulut

straw
saman, kamış, kamış çubuk, önemsiz şey

straw colour
saman rengi, açık sarı

straw hat
hasır şapka

straw-coloured
saman rengi

strawberry
çilek

strawberry mark
yüzdeki kırmızı leke

strawberry tongue
kırmızı lekeli dil

strawberry tree
kocayemiş

strawboard
kaba mukavva

strawy
samanlı, saman gibi

stray
yolunu yitirmek,başıboş dolaşmak,azmak,doğru yoldan sapmak,doğru yoldan ayrılmak,uzaklaşmak,serseri,tek tük,rasgele,tesadüfi,kayıp,serseri,kaybolmuş çocuk/hayvan

stray bullet
serseri kurşun

stray field
kaçak alan

stray radiation
dağınık radyasyon, dağınık ışınım

streak
yol, çizgi, çubuk, çizgilemek, yol yol yapmak, hızla geçmek, hızla gitmek

streaked
çubuklu, çizgili

streaky
damar damar, çubuklu, çizgili, yollu

stream
akarsu, çay, dere, akıntı, akım, yağmur, sel, gidiş, akış, eğilim, akmak, (rüzgârda) dalgalanmak

stream bed
akarsu yatağı

streamer
flama, fors

streamlet
derecik

streamline
(işyeri/vb.) verimlilik düzeyini artırmak, aerodinamik şekil vermek

streamlined
aerodinamik biçimli

street
sokak,küçe,cadde

street door
sokak kapısı

street lighting
sokakların aydınlatılması

street market
serbest piyasa

street refuge
rofüj, ortakaldırım

street sprinkler
arazöz, sulama taşıtı

street sweeper
balayöz, sokak süpürme aracı

streetcar
tramvay

streets ahead of
kat kat iyi

streetwalker
fahişe

strength
güç, kuvvet, dayanıklılık, dayanma gücü, sertlik, şiddet, etkililik

strengthen
güçlendirmek, sağlamlaştırmak, desteklemek, kuvvet vermek, güç kazanmak

strengthener
kuvvetlendirici, takviye edici şey

strengthening
kuvvetlendirici, güçlendirici, kuvvetlendirme, güçlendirme, takviye etme

strengthless
güçsüz, kuvvetsiz

strenuous
güç, ağır, yorucu, gayretli, faal, etkili

strenuousness
güçlülük, gayret, faaliyet

streptococcus
streptokok

streptomycin
streptomisin

stress
gerilim, gerginlik, sıkıntı, bunalım, stres, baskı, etki, önem, vurgu, önem vermek, üzerinde durmak, belirtmek, vurgulamak, üzerine basmak, vurgu koymak

stress at break
kopma gerilimi

stress curve
gerilme eğrisi

stress tensor
gerilme tansörü

stressed
vurgulu

stressed syllable
vurgulu hece

stressful
stresli

stretch
germek, uzatmak, gerilmek, uzamak, yayılmak, gerinmek, germe, gerilme, gerinme, gerginlik, geniş yer, uzam, aralıksız süre

stretch the truth
abartmak

stretcher
sedye

stretcher-bearer
teskereci

stretchy
uzar, esner

strew
saçmak, yaymak

stria
ince çizgi, çizik, yiv

striate
çizgili, yivli, oyuklu, ince çizgiler oluşturmak

striated
çizgili, damarlı

striated muscle
çizgili kas

striated rock
çizgili taş, çizikli taş

stricken
(dert/hastalık/vb.'den) çeken

strickle
ölçek sileceği, bileği taşı

strict
sıkı, dikkatli, sert, hoşgörüsüz, tam, katı, değişmez, titiz

strictly
sert biçimde, tam manasıyla, kesinlikle

strictness
sertlik, katılık

stricture
şiddetli eleştiri ya da kınama, ayıplama

stride
uzun adımlarla yürümek/geçmek, uzun adım

strident
(ses) keskin, tiz

stridulate
cırlamak

stridulation
tiz ses

strife
sorun, kavga, çekişme

strigose
sert kıllı

strike
vurmak, çarpmak, çakmak, yakmak, yanmak, (kazarak/vb.) bulmak, çalmak, basmak, vurmak, grev yapmak, etkilemek, düşündürmek, bir izlenim bırakmak, aklına gelivermek, basmak, bulmak, vurma, vuruş, çarpma, (petrol/vb.) bulma, iş bırakımı, grev

strike a bad patch
başı dara düşmek

strike a balance
dengeyi bulmak, denge sağlamak

strike a bargain
anlaşmaya varmak, uzlaşmak

strike a cord
hatırlatmak, aklına getirmek

strike a light
kibrit çakmak

strike a sour note
tadını kaçırmak

strike ballot
grev oylaması

strike breaker
grev kırıcı işçi

strike call
grev çağrısı

strike camp
çadırları toplamak

strike down
yere sermek

strike it rich
başına talih kuşu konmak

strike off
kesip koparmak, uçurmak, basmak, çıkarmak

strike oil
şansı yaver gitmek

strike on
buluvermek, bulmak

strike out
-den çıkarmak, silmek

strike root
kök salmak

strike the right note
lafı gediğine oturtmak

strike up
çalmaya başlamak, (arkadaşlık) kurmak

strike while the iron is hot
demir tavında dövülür

strike-prone
grev eğilimli

strikebound
grev yüzünden çalışamayan

strikebreaker
grev kırıcı işçi

striker
grevci, vurucu

striking
dikkat çekici, çarpıcı, gözalıcı

striking force
vurucu güç

striking price
icra fiyatı

string
sicim,ip,kendir,tel,bağ,şerit,kordon,dizi,sıra,boncuk,/vb.dizisi,hevenk,kılçık,sinir,koşul,şart,kayıt,ç,telli çalgılar,(çalgıya) tel takmak,ipliğe dizmek ya da geçirmek

string along
boş vaatlerle kandırmak

string band
telli çalgılar orkestrası

string bean
çalıfasulyesi

string instruments
telli sazlar

string out
ipe asmak

string piece
döşeme kirişi

string up
asmak

stringboard
merdiven kirişi, merdiven böğürü

stringed
telli, ipe dizilmiş, iplikli

stringed instrument
telli çalgı

stringency
sıkılık, sertlik, para darlığı, kesat

stringent
(kural) uyulması zorunlu, sıkı, katı, para sıkıntısı çeken, darda

stringer
boyuna kiriş, takviye kirişi, çatı kuşağı

stringiness
lifli olma, tel tel olma

strings
telli çalgılar

stringy
incecik, sıska

strip
(giysi/kabuk/vb.) soymak, yolmak, soymak, soyup soğana çevirmek, soyunmak, uzun ve dar parça, şerit, forma

strip mining
açık işletme

strip off
elinden almak, soymak

stripe
kumaş yolu, çizgi, çubuk, biçim, tip

striped
çizgili, yol yol

striped goatfish
barbunya

stripling
delikanlı

stripper
striptizci

stripping
sıyırma, soyma, soyulma, stripping

striptease
striptiz

stripy
yollu, çizgili

strive
çalışmak, çabalamak, çekişmek, uğraşmak

strobe
stroboskop

strobila
kozalak

stroboscope
stroboskop

stroboscopic
stroboskopik

stroke
vuruş,çarpma,vurgun,darbe,inme,felç,özünden gitme,tutma,usul,yol,çaba,hareket,saatin vurması,kalem darbesi,hat,çizgi,okşama,okşayış,beklenmedik darbe,şanssızlık,yüzme tarzı,okşamak,(topa) vurmak,tımar vermek,okşamak,saykallamak

stroll
gezinmek, dolaşmak

stroller
gezinen kimse

stroma
stroma, ana doku

strong
güçlü, kuvvetli, metin, sağlam, sert, keskin, şiddetli, ağır, (çay/vb.) koyu, ağır kokulu, (içki/sigara/vb.) sert

strong acid
koyu asit, kuvvetli asit

strong box
kasa

strong drink
sert içki

strong language
küfür

strong man
diktatör

strong market
fiyatların yükseldiği piyasa

strong room
kasa dairesi

strong-arm
zor kullanan, zor kullanmak

strong-minded
bildiğinden şaşmayan, iradeli, azimli

strongbox
kasa

stronghold
kale

strongly
kuvvetle, sertçe, çok, pek, fazla

strongman
diktatör

strontia
stronsiya

strontianite
stronsianit

strontium
stronsiyum

strop
ustura kayışı

strophe
şiir kıtası

stroppy
huysuz, aksi

structural
yapısal

structural defect
malzeme hatası

structural design
yapı tasarımı

structural formula
yapı formülü

structural linguistics
yapısal dilbilim

structural steel
yapı çeliği

structuralism
yapısalcılık

structuralist
yapısalcı, yapısalcı

structure
yapı,bünye,yapı,bina,dikili,bütünüyle tasarımlamak,planlamak

structured
planlanmış

structureless
yapısız, plansız

structurize
yapılaştırmak

struggle
savaşım, savaş, mücadele, çabalama, çaba, uğraş, gayret, çabalamak, uğraşmak, savaşım vermek, savaşmak, boğuşmak, mücadele etmek

struggle against terrorism
terörle mücadele

struggle for life
yaşama uğraşı

struggler
savaşan kişi

strum
acemice çalmak, zımbırdatmak, tıngırdatmak

struma
guatr

strumpet
fahişe

strung
tel takmak, akort etmek

strut
kasıla kasıla yürümek, destek, payanda

strutting
kurumla yürüyen, payanda vurma

strychnine
striknin

stub
sigara izmariti, dip koçanı, kütük

stubble
ekin anızı, hafif uzamış sakal

stubborn
inatçı, direngen

stubbornness
inatçılık, dik başlılık

stubby
kısa ve kalın, güdük

stucco
duvar sıvası

stuck
şaşırıp kalmış, saplanmış, takılmış, yapışmış

stuck-up
kibirli, havalı, burnu büyük, şımarık

stud
damızlık at, aygır, hara, iri başlı çivi, yaka düğmesi, çivilemek

stud bolt
başsız bulon

studding
direklik kirişler

studdingsail
cunda yelkeni

student
öğrenci,okuvcu,talebe,uzman

students union
öğrenci derneği

studentship
öğrencilik

studfarm
hara

studhorse
aygır

studied
iyice düşünülmüş

studio
stüdyo

studio camera
stüdyo kamerası

studio light
stüdyo ışığı, ışıldak

studious
çalışkan, dikkatli

studiousness
çalışkanlık, dikkatlilik

study
çalışma,okuma,inceleme,taslak,çalışma odası,okumak,çalışmak,(çimke) bandıkmak,...öğrenimi görmek,kınıkmak,incelemek

study group
çalışma türkümü

stuff
malzeme, madde, şey, nesne, zımbırtı, ızır zıvır, doldurmak, tıkmak, tıkamak, tıka basa yedirmek, (ölü hayvan) doldurmak, (tavuk/vb.yiyecek) içini doldurmak

stuff and nonsense
saçma sapan

stuffed cabbage
lahana dolması

stuffed shirt
küçük köyün büyük ağası

stuffed vine leaves
yaprak dolması

stuffiness
tıkanıklık, alınganlık, dargınlık, sıkıcılık

stuffing
dolgu maddesi

stuffing box
salmastra kutusu

stuffy
havasız, havası pis, sıkıcı, resmi, eski kafalı, tutucu

stultification
aptallaştırma

stultify
aptallaştırmak, aptal gibi göstermek

stum
üzüm suyu, şıra

stumble
tökezlemek, hataya düşmek, yanlışlık yapmak, sapmak, sürçmek, kekelemek

stumble across
rastlamak, ile karşılaşmak

stumbling block
mani, engel, ket

stumer
sahte para, sahte çek, dolandırıcı

stump
kütük, kesilen bir şeyin kalan parçası, küçülmüş kalem, sigara izmariti, şaşkına çevirmek, sersemletmek, şaşırtmak, paldır küldür yürümek

stumpy
tıknaz

stun
sersemletmek, şaşırtmak, afallatmak, bayıltmak

stunner
yakışıklı erkek, çekici kadın

stunning
çok çekici, hoş, güzel

stunt
engellemek, gelişmesini engellemek, beceri gerektiren iş, beceri, ustalık, hüner, numara, akrobatik uçuş gösterisi

stunt man
dublör

stunter
akrobat, cambaz

stupe
sıcak kompres, sıcak kompres yapmak

stupefacient
sersemletici

stupefaction
sersemlik, şaşkınlık, uyuşukluk

stupefy
sersemletmek, bunaltmak, şaşkına çevirmek, aptallaştırmak

stupendous
muazzam, harikulade, müthiş, büyük

stupid
aptal, salak, ahmak, saçma, aptalca

stupidity
aptallık, ahmaklık, budalalık

stupor
uyuşukluk, sersemlik

sturdiness
sağlamlık, güçlülük, gürbüzlük

sturdy
güçlü, kuvvetli, gürbüz, sağlam, azimli, sebatkâr

sturgeon
mersinbalığı

stutter
kekelemek

stutterer
keke,kekeme

sty
domuz ahırı, pis yer, (göz) arpacık

stye
(göz) arpacık

style
tarz, üslup, biçem, stil, moda, çeşit, tip, tavır, biçimlendirmek

styler
modacı, desinatör

stylet
küçük hançer

stylish
şık, modaya uygun, moda

stylishness
şıklık, modaya uygunluk

stylist
modacı, desinatör

stylistic
üsluba ilişkin, biçeme ilişkin, biçemsel

stylistics
deyişbilim, anlatımbilim

stylize
stilize etmek

stylograph
dolmakalem

stylus
pikap iğnesi

styptic
damarları büzücü (ilaç), kan durdurucu (ilaç)

styrene
stiren, stirolen

suasion
ikna, gönlünü yapma

suasive
yağcı, ikna edici

suave
nazik, tatlı, güleryüzlü

suavity
tatlı dillilik, nezaket

sub
üye aidatı, denizaltı

sub-
(önek) altında, altına, alt, yardımcı, ikinci

sub-index
sembolün sağ altına yazılan rakam

subacid
mayhoş, ekşi

subagent
ikinci temsilci, acente yardımcısı

subaltern
ast, alt, ast, teğmen, astsubay

subaqua
su altında yaşayan, su altında bulunan

subaqueous
sualtı, su altında bulunan

subatomic
atom içindeki, atomla ilgili, atomdan küçük

subbase
alt temel

subbasement
alt bodrum

subcarrier
alt taşıyıcı

subclass
altsınıf

subcommittee
alt komisyon

subconscious
bilinçaltı

subconsciously
bilinçsizce

subcontinent
yarı kıta

subcontract
alt sözleşme

subcontractor
taşeron

subcritical
altkritik, altdönüşül

subcutaneous
deri altında bulunan, deri altı

subdivide
tekrar bölmek

subdivision
ifraz, parselasyon, parsellenmiş arazi

subdue
boyunduruk altına almak, yumuşatmak, azaltmak, yatıştırmak

subdued
yumuşak, hafif, kısık, davranışlarında aşırı yumuşak, munis, çok sessiz

suberic
suberik

subfamily
altfamilya

subfield
alt cisim

subfloor
alt döşeme

subframe
yardımcı şasi

subglacial
buzulaltı

subgrade
taban, alt temel, alt tabaka

subgroup
alt türküm, altöbek

subharmonic
alt harmonik

subhead
alt başlık

subhuman
insanlıkdışı

subhumid
yarı nemli

subirrigation
alttan sızdırmalı sulama

subjacent
altındaki, altta bulunan

subject
kul, bende, konu, mevzu, ders, denek, özne, tabi, bağımlı, olası, muhtemel, meyilli, bağlı, (to ile) tabi tutmak

subject matter
konu, mesele

subjection
boyun eğme, itaat, bağımlılık, tabi olma

subjective
öznel, düşsel

subjectiveness
öznellik

subjectivity
öznellik

subjugate
boyun eğdirmek

subjugation
boyun eğdirme

subjunctive
dilek kipi, dilek kipiyle ilgili

subjunctive mood
dilek kipi, isteme kipi

sublease
kiracının kiraya vermesi, ev sahibi gibi kiraya vermek

sublessee
ikinci el kiracı

sublessor
kiraladığı emlakı başkasına kiraya veren kiracı

sublet
(asıl kiracı tarafından) bir başkasına kiraya vermek, devretmek

sublevel
dilim katı, altdüzey

sublieutenant
deniz teğmeni

sublimate
süblime, süblimleştirmek, tasfiye etmek, yüceltmek

sublimation
süblimleşme, uçunma, uçunum, arıtma, yüceltme

sublime
gurur verici, yüce, ulu, son derece güzel, muhteşem

sublingual
dil altında bulunan

sublingual gland
dilaltı bezi

sublittoral
sahile yakın

submachine gun
hafif makinalı tüfek

submarine
denizaltı,denizaltında olan,denizaltı ile ilgili,denizaltı,sualtı kayık

submarine mine
sualtı mayını

submarine rocket
denizaltı roketi

submarine valley
denizdibi koyağı, denizdibi vadisi

submaxillary
altçeneyle ilgili

submerge
batırmak, daldırmak, batmak, dalmak

submerged
su altında olan, batık

submerged shoreline
batık kıyı

submergence
batma, batırma

submersed
su altında yetişen

submersible
suya batırılabilir

submersible pump
derin kuyu pompası

submersion
batırma, daldırma, batma, dalma

submission
(to ile) boyun eğme, uyma, itaat, teklif, öneri, sunuş

submissive
uysal, boyun eğen, itaatkâr

submissiveness
uysallık, itaatkârlık

submit
boyun eğmek, itaat etmek, iradesine teslim olmak, ileri sürmek, önermek, sunmak

submittal
boyun eğme, teslim olma

subnormal
(özellikle zekâca) eksik, yetersiz, normalin altında

suborder
alttakım

subordinate
alt, ikincil, ast, ikinci dereceye koymak, ikinci plana almak

subordinate clause
yan cümle, yantümce

subordinated loan
ikinci kredi, tali kredi

subordination
itaat, boyun eğme

subordinative
bağlı, bağımlı, yan cümle ile ilgili

suborn
yalan ifade verdirmek, aklını çelmek, ayartmak

subpoena
celpname, mahkemeye davet, mahkemeye davet etmek

subregion
yöre

subrogate
yerine geçmek

subrogation
halefiyet, yerini alma

subrosa
gizlice

subroutine
altyordam

subscribe
(to ile) abone olmak, teberru etmek, bağışta bulunmak, kabul etmek, onaylamak

subscriber
bağışta bulunan kimse, teberru yapan kimse, yardımsever, abone

subscriber unit
abone ünitesi

subscriber's cable
abone hattı

subscriber's meter
kontör,alısün konuşma sayacı

subscript
alta yazılan yazı, alta konulan işaret

subscription
abone vergini, bağış miktarı, üye aidatı, abone

subscription list
abone listesi

subscription price
abone vergini

subscription right
rüçhan hakkı

subsection
altbölüm, şube

subsequence
arkası gelme, altdizi

subsequent
sonradan ortaya çıkan, sonradan gelen, sonraki

subsequently
sonradan, arkadan

subserve
hizmet etmek, yaramak, geliştirmek

subservience
boyun eğme, yaranma

subservient
(to ile) boyun eğen, itaat ve hizmet eden

subset
altküme

subshell
altkabuk

subside
(yapı/arazi/vb.) yavaş yavaş çökmek, dibe çökmek, yatışmak, sakinleşmek, durulmak

subsidence
çökme, dibe çökme, toprağa gömülme

subsidiary
bayi, şube, tali, ikincil, ek, yardımcı, ikinci planda gelen

subsidiary account
tali hesap, yardımcı hesap

subsidiary company
bağlı şirket, tali şirket, bağımlı ortaklık

subsidiary ledger
yardımcı defter

subsidiary occupation
tali iş

subsidize
(hükümet/vb.) pul vermek, desteklemek

subsidy
sübvansiyon, destek akça

subsist
(on ile) kıt kanaat geçinmek, yaşamak, idare etmek

subsistence
geçim, varlık

subsistence level
geçim düzeyi

subsistence money
geçim parası

subsoil
toprakaltı, alt toprak

subsoil plough
kirizma pulluğu

subsonic
sesten yavaş uçan, sesten yavaş

substance
madde, materyal, cisim, özdek, (the ile) önemli bölüm, asıl anlam, öz

substandard
yetersiz, belli düzeyin altında, standartın altında

substantial
katı, dayanıklı, sağlam, güçlü, özlü, önemli, gerçek, büyük, önemli

substantially
çok, yeteri kadar çok

substantiate
kanıtlamak, doğrulamak

substantiation
gerçekleştirme, ispat etme, tasdik etme

substantival
isim niteliğinde

substantive
bağımsız, müstakil, direkt, substantif

substation
şube, tali istasyon

substitute
vekil, temsilci, vekalet etmek, yerine geçmek, yerine koymak/kullanmak

substitute material
yedek malzeme

substitution
yerine koyma, ornatma

substruction
temel

substructure
alt yapı,temel,özül

subsume
sınıflandırmak, ihtiva etmek, içermek, kapsamak

subsumption
sınıflandırma, ihtiva etme, içerme

subsystem
alt jüye

subtangent
teğetaltı

subtenant
kiracının kiracısı

subtend
taşımak (tomurcuk)

subterfuge
kaçamak, bahane, hile, dolap, dalavere

subterranean
yeraltı

subtilization
inceltme, incelik verme

subtitle
altyazı

subtitle machine
altyazı basma aygıtı

subtitles
(film) altyazı

subtle
güç algılanan, güç farkedilen, ince, kurnaz, zeki

subtlety
incelik, ince ayrıntı, detay, zekice fikir

subtly
incelikle, kurnazca

subtract
(from ile) çıkarmak, eksiltmek, from and you will get

subtracter
çıkarıcı

subtraction
çıkarma, çıkarma, eksilme, eksiltme

subtractive
eksiltici, eksi işaretli

subtrahend
çıkan

subtropic
subtropikal, dönencealtı

subtropical
subtropikal, dönencealtı

suburb
varoş, banliyö, yörekent

suburban
banliyöde oturan, banliyö, civarda bulunan

suburbia
varoşlar, kenar mahalleler

subvention
sübvansiyon, yardım, ödenek

subversion
yıkma, son verme

subversive
(iktidardakileri) devirmeyi tasarlayan, yıkıcı

subvert
(iktidardakileri) devirmeye çalışmak

subway
yeraltı geçidi, metro, altulaşım

subway station
metro istasyonu

subway system
metro jüyesi

subzero
sıfırın altında

succedaneum
vekil

succeed
(in ile) başarmak, başarıya ulaşmak, yerini almak, -den sonra gelmek

success
başarı, başarılı kimse/şey

successful
başarılı

succession
birbirini izleme, ardıllık, yerini alma, yerine geçme, sıra, dizi

succession rights
tevarüs hakları

succession tax
veraset vergisi

successive
birbirini izleyen, ardıl

successively
art arda, sıra ile, birbiri arkasından

successor
halef, ardıl

successor in office
görevde halef

succinct
az ve öz

succinctness
az ve öz olma, kısalık

succinic
süksinik

succinic acid
süksinik asit

succor
bkz.succour

succory
hindiba

succour
yardım, imdat, yardımına koşmak, imdadına yetişmek

succulence
sulu olma, özlülük

succulency
körpelik

succulent
(meyve/vb.) sulu

succumb
(to ile) yenilmek, dayanamamak, boyun eğmek

such
öyle, böyle, bu gibi, öylesine, çok, o kadar, o kadar çok, öylesine, o kadar fazla, öylesine çok, öylesi, öyleleri, bu, o

such as
gibi

such that
öyle ki

such-and such
falan filan

suchlike
s, benzeri şeyler, bunun gibi, böylesi, benzeri

suck
emmek, emme

suck in
emmek, yutmak, çekmek

suck up
yağcılık etmek, yaltaklanmak

sucker
emici, sürgün, fışkın, budala, enayi

sucking
sütten kesilmemiş, gelişmemiş

sucking disc
çekmen, vantuz

suckle
emzirmek

suckling
memede olan bebek ya da hayvan

sucrose
sakaroz

suction
emme

suction fan
emici vantilatör

suction filter
emme süzgeci

suction line
emiş borusu, emme borusu

Sudan
Sudan

sudatorium
hamamlarda terleme odası, terletici oda

sudatory
terleyen, terletici

sudden
ani, ansız, beklenmedik

suddenly
aniden,ansızın,gafleten,birdenbire,hiç yoktan,derken

sudoriferous
terleten, terletici

sudorific
terletici, terletici ilaç

suds
sabun köpüğü

sudsy
köpüklü, sabunlu

sue
dava etmek, dava açmak

suede
süet

suet
böbrek yağı

Suez Canal
Süveyş Arnası

suffer
ıstırap çekmek, acı çekmek, -e uğramak, acısı çekme, kötüye gitmek, kalitesi düşmek, değer kaybetmek

suffer from a swollen head
böbürlenmek,kibirlenmek

sufferable
katlanılabilir, çekilebilir, dayanılabilir

sufferance
müsamaha, göz yumma, hoşgörü

sufferer
(hastalıktan ötürü) acı çeken kimse, ıstırap çeken kimse, hasta

suffering
acı, güçlük

suffice
yetmek, yeterli olmak, doyurmak

sufficiency
yeterlilik, yeterli şey

sufficient
yeterli

sufficiently
yeterince, kafi derecede

suffix
sonek,son şekilci

suffocate
(havasızlıktan) boğulmak, boğmak

suffocating
boğucu

suffocation
boğulma, bunalma

suffragan
piskopos muavini

suffrage
seçme hakkı, oy kullanma hakkı, oy kullanma

suffuse
kaplamak, üzerine yayılmak, etrafa yayılmak

suffusion
yayılma

sufism
tasavvuf

sufragan
yardımcı

sufrage
oy verme hakkı

sugar
şeker, şekerim, tatlım, şeker koymak

sugar basin
şekerlik

sugar beet
şekerpancarı

sugar bowl
şekerlik

sugar candy
akide şekeri

sugar cane
şekerkamışı

sugar cube
kesmeşeker

sugar daddy
yaşlı ve zengin hovarda

sugar factory
şeker fabrikası

sugar industry
şeker endüstrisi

sugar juice
şeker şerbeti

sugar lime
şeker kireci

sugar liquor
şeker şerbeti

sugar loaf
şeker kellesi

sugar lump
kesmeşeker

sugar man
şeker pişirici

sugar maple
akçaağaç, isfendan

sugar mill
şeker fabrikası

sugar of lead
kurşun asetat

sugar pine
şeker çamı

sugar refinery
şeker rafinerisi

sugar storage bin
şeker silosu

sugar syrup
şeker şerbeti

sugar the pill
göz boyamak

sugar tongs
şeker maşası

sugarcane
şekerkamışı

sugared
şekerli, şeker katılmış

sugarplum
şekerleme, bonbon

sugary
şekerli, tatlı, hoş, ince, nazik, şeker gibi

suggest
önermek, belirtmek, göstermek, işaret etmek

suggestible
kolay etkilenen, etki altında kalan

suggestion
öneri, eser, iz

suggestive
müstehcen, açık saçık, ayıp şeyler öneren

suggestiveness
müstehcenlik, anlamlılık

suicidal
intihara eğilimli, intihar etmek isteyen, son derece tehlikeli, öldürücü, intihar niteliğinde

suicide
intihar, özünü öldürme

suint
yün teri

suit
takım elbise, belli amaçla kullanılan giysi, takım, iskambilde takım, dava, işine yaramak, memnun etmek, uymak, uygun olmak, uymak, uygun olmak, yakışmak

suit one's book
işine gelmek

suit oneself
kendi istediği gibi yapmak

suitability
uygunluk, elverişlilik

suitable
uygun, yerinde, elverişli

suitcase
bavul,valiz,camedan

suite
(konakçı/vb.) daire, süit, oda takımı, (mobilya) takım, süit

suited
uygun, yeterli

suiting
kostümlük kumaş, tayyörlük kumaş

suitor
bir kıza talip erkek

sulcate
yivli, oluklu

sulcus
oluk, yiv

sulfa drug
sülfa ilacı, sülfonamit

sulfamide
sülfamit

sulfanilamide
sülfanilamit

sulfate
sülfat

sulfide
sülfür

sulfite
sülfit

sulfur
bkz.sulphur

sulk
somurtmak, surat asmak, küsmek

sulky
somurtkan,karakabak,küskün

sullen
(yüz) asık, somurtkan, asık suratlı, kasvetli, karanlık, iç karartıcı

sully
kirletmek,lekelemek,biabır etmek

sulphate
sülfat

sulphide
sülfür

sulphite
sülfit

sulphonamide
sülfonamit, sülfamit

sulphone
sülfon

sulphonic acid
sülfonik asit

sulphur
kükürt

sulphur black
kükürt siyahı

sulphur dioxide
kükürt dioksit

sulphur oxide
kükürt oksit

sulphuric
sülfürik

sulphuric acid
sülfürik asit

sulphurize
kükürtlemek

sulphurous
kükürtlü

sulphurous gas
kükürtlü gaz

sultan
sultan

sultana
sultan karısı/annesi/kız kardeşi/kızı, hanım sultan, çekirdeksiz kuru üzüm, sultanî

sultanate
sultanlık, saltanat

sultriness
boğucu hava, nemli hava

sultry
(hava) boğucu, sıcak, bunaltıcı, cinsel yönden çekici, seksi

sum
işlem, problem, meblağ, tutar, (the ile) toplam, yekûn

sum up
özetlemek, hüküm vermek, değerlendirmek

sumach
sumak

Sumatra
Sumatra

summariness
özetleme

summarize
özetlemek

summary
özet, acele yapılan, derhal yapılan

summary offence
hafif suç

summation
toplama, özet

summer
yaz

summer house
yazlık ev

summer range
yayla, yaz merası

summer resort
sayfiye, yazlık

summer school
yaz okulu

summer solstice
yaz gündönümü

summer time
yaz sögeni

summerhouse
kameriye, çardak

summerly
yazlık, yaz gibi

summertime
yaz mevsimi

summery
yaza mahsus, yaz gibi

summing-up
özet, dava özeti

summit
zirve, doruk, uç, zirve toplantısı

summit conference
zirve toplantısı

summit meeting
zirve toplantısı

summit talk
zirve toplantısı

summitry
zirve politikası

summon
(to ile) emirle davet etmek, celp etmek

summon up
(gücünü) toplamak, cesaretini toplamak

summoner
haberci, ulak

summons
celp, çağrı, mahkemeye celp etmek

sump
drenaj kuyusu, yağ karteri, alt karter

sumpter
yük beygiri

sumptuary
masraflara ait

sumptuous
büyük, pahalı, tantanalı, muhteşem

sumptuousness
masraflı olma, görkem, tantana, lüks

sun
güneş, güneşlenmek, güneşlendirmek

sun glasses
güneş gözlüğü

sun oneself
güneşlenmek

sun shield
güneşlik

sun visor
parasol, güneşlik

sun worshiper
güneşe tapan kimse

sun-dry
güneşte kurutmak

sun-fast
güneşte solmayan

sun-proof
güneş geçirmez, güneşe dayanıklı

sunbathe
güneş banyosu yapmak, güneşlenmek

sunbeam
güneş ışını

sunburn
güneş yanığı, güneşten yanma

sunburnt
bronz tenli, bronzlaşmış, güneşten yanmış, güneş yanığı acısı çeken

sundae
meyveli dondurma

Sunday
pazar,yekşembe

sunder
ayırmak, koparmak, kopmak

sunderance
ayırmak

sundew
güneş gülü

sundial
güneş saati

sundown
gün batımı, güneş batması

sundried
güneşte kurutulmuş

sundries
ufak tefek şeyler

sundry
çeşitli, türlü türlü

sunfish
aybalığı, güneş balığı

sunflower
ayçiçeği, günebakan

sunglasses
güneş gözlüğü

sunk
havşalı, gömülmüş, batmış

sunken
batmış, batık, çukur, içeri gömük, çökmüş

sunlamp
morötesi ışınlar veren çıngı lambası

sunlight
güneş ışığı

sunlit
güneşli, aydınlık

sunniness
parlak olma

sunny
güneşli, neşeli

sunray
güneş ışını

sunrise
gündoğumu, güneş doğması

sunset
günbatımı, güneş batması

sunshade
güneş şemsiyesi, güneşlik

sunshine
güneş ışığı

sunspot
güneş lekesi

sunstroke
güneş çarpması

suntan
güneş yanığı, bronzlaşma

sup
akşam yemeği yemek, yudumlamak

super
süper, müthiş

super computer
süper bilgisayar

super tanker
süpertanker

superable
yenilmesi mümkün, atlatılabilir

superannuate
emekliye ayırmak

superannuated
çalışamayacak kadar yaşlı, modası geçmiş, demode

superannuation
emeklilik maaşı

superannuation fund
emekli sandığı

superb
mükemmel, harika, süper

supercargo
yük memuru, geminin yük memuru vekili

supercharge
aşırı beslemek, kompresörle güçlendirmek

supercharger
kompresör

supercharging
süperşarj, aşırıdoldurma, aşırı yükleme

supercilious
kibirli, mağrur, burnu büyük, özünü beğenmiş

superconducting
süper iletken, süper iletici

superconductive
üstüniletken, süper iletken

superconductivity
aşırıiletkenlik

superconductor
süper iletken, üstün iletken

supercool
aşırı soğutmak

superelevation
dever

supereminence
aşırı üstünlük

supereminent
çok üstün, pek önemli

superessive
üstündelik yağdayı

superfamily
üstfamilya

superficial
yüzeysel, yüzeyde olan, yüzeysel, üstünkörü, yarım yamalak

superficially
görünüşte

superficies
satıh, yüzey

superfine
çek ince, çok zarif

superfluity
çokluk, fazlalık, aşırı bolluk, gereksiz şey

superfluous
gereksiz, lüzumsuz, fazla

supergiants
üstdevler

superheat
kızdırmak, fazla ısıtmak

superheated
kızgın

superheated steam
kızgın buhar

superheater
kızdırıcı

superheterodyne
süperheterodin

superhuman
insanüstü

superimpose
(on ile) üstüne koymak, eklemek

superimposed load
ek yük, ilave yük

superimposition
sürempresyon, üst üste çekim, bindirme

superintend
yönetmek, idare etmek, denetlemek

superintendence
gözetim, kontrol

superintendent
yönetici, müfettiş, denetmen, sakçı memuru

superior
(sınıf/mevki/vb.) üst, yüksek, yüksek kaliteli, üstün nitelikli, gururlu, kibirli, mağrur, özünü beğenmiş, amir, üst

superior planet
dış gezegen

superior to
daha iyi, daha üstün

superiority
üstünlük

superlative
en üstünlük derecesi, enüstünlük derecesinde sözcük, en iyi, en üstün, eşsiz, süper

superlative degree
enüstünlük derecesi

superman
üstün insan

supermarket
süpermarket

supernatural
doğaüstü

supernova
süpernova, üstnova

supernumerary
fazla, ekstra, arta kalan

superoxide
süperoksit, hiperoksit

superphosphate
süperfosfat

superpose
üstüne koymak

superposition
üst üste koyma, bindirme

superpower
süper devlet

supersaturate
aşırı doyurmak

supersaturation
aşırıdoyma

superscribe
üstüne yazmak

superscript
üste yazılan yazı, üsttakı

supersede
yerine geçmek,yerini almak,ivaz etmek

supersonic
sesten hızlı, süpersonik

supersonic frequency
sesüstü frekans

superstar
süperstar

superstition
batıl inanç

superstitious
batıl inançlı, boş şeylere inanan

superstratum
üstkatman

superstructure
üstyapı, palavra üstündeki yapı

supervene
eklenmek, izlemek, arkasından gelmek

supervise
nezaret etmek, denetlemek

supervision
nezaret, denetim

supervisor
murakıp,gözetçi,müfettiş,denetçi,(birdemde) danışman

supervisory
denetsel, denetimsel, denetleyici

supervisory program
yönetici bağdarlama

supine
sırtüstü yatmış, sırtüstü

supper
son akşam yemeği

supper club
seçkin gece kulübü

supplant
yerine geçmek, ayağını kaydırıp yerini kapmak

supple
bükülgen, esnek

supplement
ilave, ek, (by/with ile) -e eklemeler yapmak

supplemental
ek, ilave, bütünleyici

supplementary
(to ile) ilaveli, ilave olan, ek

supplementary brake
yardımcı eğleç

supplementary budget
ek bütçe, katma bütçe

supplementary maintenance
tamamlayıcı bakım

supplementary order
ek sipariş

supplementation
ekleme, ilave, tamamlama

suppliant
yalvaran

supplicant
rica eden, yalvaran

supplicate
(yardım) dilemek, yalvarmak

supplication
yalvarma, rica, yalvarış

supplier
tedarik eden kimse/firma

supplies
levazım, erzak, gereçler

supply
vermek, tedarik etmek, sağlamak, tedarik, temin, sağlama jüyesi, mevcut, stok miktar, sağlanması gerekli miktar, verilmesi gerekli oran

supply and demand
arz ve talep, sunu ve istem

supply canal
iletim arnası

supply pipe
besleme borusu

support
(ağırlığını) çekmek, kaldırmak, dayanmak, bakmak, geçindirmek, desteklemek, savunmak, (takım/vb.) tutmak, destekleme, tutma, destek, mesnet, dayanak, geçim, geçim kaynağı, iaşe, destek olan kimse ya da şey, yardım, destek

support buying
destekleme alımı

support document
kanıt, delil

support evidence
ek kanıt

support purchase
destekleme alımı

support unit
destek birimi

supportable
tahammül edilebilir

supporter
taraftar, savunucu

supporting
destekleyici

supporting tissue
destekdoku

supportive
destekleyici

suppose
zannetmek, sanmak, varsaymak, inanmak, sanmak, eğer, farzedelim, bence ...-se iyi olur

supposed
sözde, zannedilen, farazi

supposedly
söylendiğine göre, diyorlar ki, -dığı farzediliyor

supposition
varsayım, tahmin

suppository
fitil

suppress
(bir hareket ya da durumu) bastırmak, sindirmek, gizlemek, saklı tutmak, zaptetmek

suppressant
önleyici ilaç

suppression
bastırma, bastırı, tutma, zapt etme, baskı

suppressive
bastıran, sindiren

suppressor
parazit giderici, parazit bastırıcı

suppressor grid
topraklama ızgarası

suppurate
irinlenmek, cerahat toplamak

suppuration
irin, cerahat

supra
yukarıda

supranational
ulusal sınırların dışında

suprasegmental
parçaüstü, kesitüstü

supremacy
üstünlük

supreme
üstün, yüce, ulu, en yüksek

supreme authority
yüksek otorite

Supreme Being
Allah

supreme court
yüce divan, yüksek mahkeme

Supreme Court of Appeals
Temyiz Mahkemesi

supreme test
en büyük tecrübe

surcease
bitme, ardı arkası kesilme, bitmek, arkası kesilmek, ara vermek

surcharge
alışılmış bir yükün üzerine eklenen fazladan yük, sürşarj, yeni fiyatlı posta pulu

surd
asam, rasyonel olmayan, sessiz, ünsüz

sure
emin, şüphesiz, kesin, kesin, muhakkak, mutlak, güvenilir, sağlam, emin, elbette, tabi, kesinlikle, tabii, elbette

sure-footed
ayağını sıkı basan, düşmez, kaymaz

surely
kesinlikle, kesin olarak, mutlaka, sanırım, umarım, eminim, elbette, tabi

surety
kefalet, teminat, güvence, garanti, kefil

surety bond
kefalet senedi

suretyship
kefalet

surf
dalga köpüğü, çatlayan dalgalar, sörf yapmak

surface
yüzey, (the ile) dış görünüş, su yüzüne çıkmak, (yol/vb.) sert bir maddeyle kaplamak, (posta) adi

surface contamination
yüzey kirliliği

surface defect
yüzey kusuru

surface energy
yüzey enerjisi

surface fire
örtü yangını

surface hardening
yüzey sertleştirme

surface hardness
yüzey sertliği

surface insulation
yüzey yalıtımı

surface layer
üst tabaka, üst yüzey

surface leakage
yüzey sızıntısı

surface mail
adi posta

surface mining
açık işletme

surface pressure
yüzey basıncı

surface structure
yüzeysel yapı

surface temperature
yüzey sıcaklığı

surface tension
yüzey gerilimi

surface water
yüzey suyu

surface wave
yüzey dalgası

surface wind
yüzey rüzgârı

surface-active
yüzey etkin, yüzey aktif

surface-active agent
yüzey aktif madde, yüzeyetkin özdek

surfacer
planya makinesi

surfacing
kaplama, perdahlama

surfactant
yüzeyetkin özdek, yüzey aktif madde

surfeit
aşırı miktar

surfer
sörfçü

surfing
sörf

surge
büyük dalga, dalgalanma, dalgalanmak, yükselmek

surgeon
cerrah

surgery
cerrahlık, ameliyat, muayenehane

surgical
cerrahi

surgical operation
ameliyat

surgical ward
ameliyat koğuşu

surging
dalgalı, çalkantılı

surjection
üzerine fonksiyon, örtev

surliness
somurtkanlık, hırçınlık, huysuzluk

surly
kızgın, öfkeli, ters, sert, huysuz

surmise
sanmak, zannetmek, tahmin etmek

surmount
üstesinden gelmek, altetmek, yenmek

surmountable
çözümlenebilir

surname
soyad

surpass
geçmek, üstün olmak, baskın çıkmak, aşmak

surpassing
eşsiz, üstün, baskın

surplus
gereğinden fazla miktar, fazlalık, gereğinden fazla, aşırı, fazla

surplus income
gelir fazlası

surplus water
artık su

surplus weight
fazla ağırlık

surplusage
artan miktar, artık

surprise
sürpriz, şaşkınlık, baskın, şaşırtmak, hayrete düşürmek, şaşkınlığa uğratmak, beklenmedik anda yakalamak, baskın yapmak

surprising
şaşırtıcı

surreal
gerçeküstü

surrealism
sürrealizm, gerçeküstücülük

surrealist
gerçeküstücü, sürrealist, gerçeküstücü kimse, sürrealist

surrealistic
sürrealist, gerçeküstü

surrender
teslim olmak, teslim etmek, hakkından vazgeçmek, feragat etmek, teslim, vazgeçme, feragat

surreptitious
gizli, gizlice yapılan

surrey
hafif iki kişilik araba

surrogate
vekil

surround
kuşatmak, etrafını sarmak, çevirmek, kenar

surrounding
çevredeki, civardaki

surrounding air
hava, ortam

surroundings
çevre

surtax
ek vergi, munzam vergi, katma vergi

surveillance
gözetim, gözaltı

survey
bakmak, incelemek, dikkatle göz gezdirmek, (bir yapıyı) yoklamak, muayene etmek, durumunu sınamak, teftiş etmek, haritasını çıkarmak, yaygın kanı, genel görüş/inceleme, harita çizme, haritasını çıkarma, teftiş, tetkik, inceleme, yüzölçümü, ölçüm

survey instrument
kontrol aleti, denetim aygıtı

surveying
mesaha bilimi, ölçme, haritacılık

surveyor
mesahacı

surveyor's level
ölçü terazisi

survival
kalım, hayatta kalma, yaşamı sürdürme, eskiden kalma şey, eskiden beri süregelen şey

survive
hayatta kalmak, yaşamayı sürdürmek, sağ salim çıkmak, -den sağ kurtulmak

survivor
ölümden dönen kimse, hayatta kalan

survivorship
sağ kalma

susceptance
süseptans

susceptibility
hassaslık, duyarlık, alınganlık

susceptible
(to ile) kolay etkilenen, etki altında kalan, -e dayanıksız, -den çabuk etkilenen, -e karşı hassas

susceptive
alan, kabul eden, hassas

suspect
şüphelenmek, kuşkulanmak, kuşku duymak, farzetmek, zannetmek, suçlu olduğuna inanmak, kuşkulanmak, -den şüphelenmek, değerinden şüphe etmek, sanık, şüpheli, su götürür

suspend
asmak,sallandırmak,belli bir süre için durdurmak,dayandırmak,ertelemek,askıya almak,(okul/vb.'den) uzaklaştırmak

suspended
asılı

suspended roof
asma tavan, asma çatı

suspender
çorap askısı

suspenders
pantalon askısı

suspense
askıda kalma, kararsızlık, şüpheli beklenti

suspension
asma, asılma, erteleme, süspansiyon, asıltı, süspansiyon askı

suspension bridge
asma köprü

suspension of payment
ödemenin durdurulması

suspensory
asılı

suspicion
şüphe, kuşku, zan, itimatsızlık, güvenmeme, az miktar, zerre

suspicious
şüpheli, kuşkulu

suspicious death
şüpheli ölüm

suspiciousness
şüphelilik, kuşkululuk

suspiration
iç çekme, nefes alma

suspire
içini çekmek, ah çekmek

suss
(out ile) keşfetmek, bulmak, keşif yapmak, incelemek

sustain
güçlendirmek, güçlü tutmak, güç vermek, uzun süre korumak, sürdürmek, devam ettirmek, (acı/vb.) çekmek

sustain a defeat
yenilmek, hezimete uğramak

sustained
devamlı

sustenance
besleme, güç verme, gıda, besin

sustentation
destekleme

susurrant
fısıltılı

susurration
fısıltı

suture
dikiş, dikiş ipliği, dikiş yeri, dikişle birleştirmek

suzerain
hükümdar, hükümdar

suzerainty
hükmetme, hükümdarlık

svelte
ince yapılı, fidan gibi

swab
temizleme bezi, (down ile) temizlemek, silmek, paspaslamak

swabber
temizleyici, hantal herif

swaddle
kundak, bebeği kundaklamak

swaddling clothes
kundak takımı

swag
soygunda ele geçirilen mal/para, ganimet

swage
baskı kalıbı, kalıpta dövmek, kalıba basmak

swager
tokaç, biçimleme aracı

swagger
kasıla kasıla yürümek, kasıntılı yürüyüş, kasılma

swaggerer
edabaz

swallow
yutmak,yutkunmak,inanmak,yemek,yutmak,yutma,yutkunma,kırlangıç,karankuş

swallow one's pride
gururunu ayaklar altına almak

swallow tail
çatal kuyruk

swallow the bait
zokayı yutmak

swallow up
yiyip yutmak, yok etmek

swallow-tailed coat
frak

swallowhole
obruk, düden

swamp
bataklık, batak, suyla doldurmak, taşırmak, (iş/vb.) yüklemek

swamp fever
sıtma

swampy
bataklık

swan
kuğu

swank
caka satmak, gösteriş yapmak, hava atmak

swanky
şık, gösterişli, havalı, tantanalı, debdebeli

swanskin
molton

swap
değiş tokuş etmek, takas etmek, değiştirmek, değiş tokuş, değiştirme, takas

sward
çim, çimen

swarm
(arı/vb.) küme, oğul, sürü, kalabalık, küme halinde ilerlemek

swarm with
dolup taşmak, kaynamak

swarthiness
esmerlik

swarthy
esmer, yağız

swash
çalkantı, çalkalanmak

swashbuckler
kabadayı, palavracı

swat
(böcek/sinek/vb.) yassı bir şey ile vurmak, ezmek, vurma, ezme

swath
bir defada biçilen alan

swathe
(in ile) kumaşla sarmak, sargı ile sarmak, çevrelemek, sarmak

swatter
sineklik

sway
sallamak, sallanmak, etkilemek, sallanma

swear
küfretmek, sövmek, yemin etmek, andiçmek, yemin ettirmek

swear a blue streak
ana avrat dümdüz gitmek

swear blind
ekmek kuran çarpsın ki

swear by
inanmak, şaşmamak

swear in
bağlılık yemini ettirmek

swear like a trooper
ana avrat düz gitmek

swearing
yemin etme

swearword
küfür, sövgü

sweat
ter, telaş, zor iş, terlemek, alınteri dökmek, çok çalışmak

sweat blood
buram buran terlemek

sweat cooling
buharla soğutma

sweat gland
ter bezi

sweat one's guts out
kıçını yırtmak

sweat suit
eşofman

sweater
kazak

sweating
az para verip çok çalıştırma

sweatshirt
uzun kollu pamuklu kazak

sweatshop
düşük verginli işyeri

sweaty
terli, ter kokulu, terletici, çok sıcak

swede
şalgam

Sweden
isveç

Swedish
isveç dili

sweep
süpürmek, süpürerek temizlemek, hızla ilerlemek, şiddetle ilerlemek, hız ve gururla ilerlemek, (bir alanı) çevrelemek, çevirmek, süpürme, geniş alan, silkeleme, sallama, baca temizleyicisi, (at yarışı/vb.) bahis

sweep away
süpürüp temizlemek

sweep circuit
süpürme devresi, svip devresi

sweep off his feet
özüne âşık etmek, ikna etmek, kandırmak

sweep sth under the carpet
gizli tutmak, saklamak

sweep the board
ne var ne yoksa kazanmak

sweep voltage
süpürme gerilimi, svip voltajı

sweepback
kanat geri çekikliği

sweeper
süpürücü

sweeping
geniş içerikli, genel

sweepings
süprüntü, çörçöp

sweepstake
(at yarışı/vb.) bahis

sweet
tatlı, tatlı, sevimli, hoş, şirin, tatlı, şekerleme

sweet basil
fesleğen

sweet bay
defne

sweet corn
mısır

sweet gum
amerikansığlası

sweet herbs
güzel kokulu otlar

sweet pea
kokulu bezelye çiçeği, ıtırşahi

sweet potato
tatlıpatates

sweet tooth
tatlı yiyeceklere düşkünlük

sweet william
hüsnüyusuf çiçeği

sweet-scented
güzel kokulu

sweet-tempered
yumuşak huylu

sweeten
tatlanmak, tatlılaşmak, tatlandırmak, tatlılaştırmak, yumuşatmak, pohpohlamak

sweetener
şeker yerine kullanılan tat verici madde, tatlandırıcı

sweetheart
canım, tatlım, sevgilim

sweetie
sevgili, yavuklu

sweetish
tatlımsı

sweetmeat
şekerleme, bonbon

sweetness
tatlılık, sevimlik, şirinlik, güzel koku

sweetpepper
dolmalık biber

sweetwater
tatlılık alıcı

swell
şişmek, kabarmak, şişirmek, kabartmak, denizin dalgalanması, sesin yükselmesi, (Aİ) çok iyi, süper, kalite

swell resistant
şişmez

swell with pride
göğsü kabarmak, koltuğu kabarmak

swelling
kabarık, şiş, şişlik

swelling index
şişme indisi

swelling pressure
şişme basıncı

swelter
çok terleme, sıcaktan bayılma, sıcaktan terlemek, ter dökmek

sweltering
çok sıcak, cehennem gibi

sweptback wing
ok biçimli kanat

swerve
aniden yana sapmak, (amaçtan) sapmak, dönmek, saptırmak, döndürmek, ani dönüş, sapma

swift
çabuk, atik, tez, hızlı, kılıç kırlangıcı

swift-footed
hızlı koşan

swiftness
sürat, çabukluk, hız

swig
doya doya içmek

swill
(out/down ile) bol suyla çalkalamak/yıkamak, açgözlülükle içmek, bol bol içmek, boy suyla yıkama/çalkalama, domuz yemi

swim
yüzmek, yüzerek geçmek, (baş) dönmek, (with/in ile) dolu/kaplı olmak, yüzme

swim bladder
yüzme kesesi

swim with
ile dolu olmak, kaplı olmak

swimbell
çan biçiminde yüzme kılganı

swimmer
yüzücü, yüzgeç

swimmeret
yüzgeç ayak

swimming
yüzme, yüzme sporu, yüzücülük

swimming bath
yüzme havuzu

swimming costume
kadın mayosu

swimming pool
yüzme havuzu

swimming trunks
erkek mayosu, mayo

swimsuit
kadın mayosu

swindle
(out of ile) dolandırmak, parasını çarpmak, dolandırıcılık

swindler
dolandırıcı

swine
pis herif, domuz

swineherd
domuz çobanı

swing
sallanmak, sallamak, aniden geriye dönmek, ani dönüş yapmak, salınarak yürümek, hoş bir ritmi olmak, hoş bir ritimle çalmak, sallanış, sallanma, sallandırma, salıncak, dikkat çeken değişiklik, göze batan değişiklik

swing axle
esnek yarım dingil

swing bridge
açılır kapanır köprü

swing door
döner kapı

swing mirror
döner ayna

swing pipe
döner boru

swing plough
tekerleksiz saban

swinge
dövmek, vurmak, kamçılamak

swingeing
(özellikle pula ilişkin ayarlamalarda) en yüksek derecede, çok miktarda

swinging
canlı, hareketli, yaşam dolu

swingle
keten tokmağı, (keten) tokmakla dövmek

swinish
domuz gibi

swipe
kuvvetli darbe, kuvvetli vuruş, çalmak, yürütmek, araklamak, (at ile) kolunun bütün hızıyla vurmak, kuvvetli darbe indirmek

swipes
kalitesiz bira

swirl
girdap yaparak dönmek, (su/toz/duman/vb.) girdap, girdap gibi dönme

swish
ıslık sesi çıkarmak, hışırdamak, hışırtı, gösterişli, pahalı

Swiss
isviçreli kimse

switch
şalter, devre anahtarı, çıngı düğmesi, (beklenmedik) değişiklik, değişim, çubuk, ince ve kısa sopa, demiryolu makası, değiştirmek, değiş tokuş etmek, dönmek., düğmeye basıp açmak/kapatmak/değiştirmek

switch blade
şalter bıçağı

switch key
kontak anahtarı

switch off
kapatmak, söndürmek

switch on
açmak

switch over
arna değiştirmek, tümüyle değişmek

switch panel
şalter panosu, anahtar panosu

switch rail
makas dili

switch register
anahtar yazmacı

switch tie
makas traversi

switchback
eğimli ve zikzak hat, viraj, dönemeç

switchboard
alısün santralı

switchboard operator
santral memuru

switches
makas, demiryolu makası

switching
cereyan verme

switching circuit
anahtar devresi

Switzerland
isviçre

swivel
(round ile) kendi etrafında dönmek, döndürmek

swivel block
fırdöndülü makara

swivel hook
döner kanca

swivel lamp
döner lamba

swollen
şişmiş, şiş, kabarık, gururlu, şişinmiş, özünü beğenmiş

swoon
bayılmak

swoop
üstüne çullanmak,şığımak,üstüne çullanma,ani saldırı

swop
bkz.swap

sword
kılıç

sword bayonet
kasatura

sword bearer
silahtar

sword belt
palaska

sword of Damocles
Demokles'in kılıcı

swordfish
kılıçbalığı

swordplay
eskrim

swordsman
kılıç kullanmakta usta olan kimse

sworn
ezelî, değişmez

swot
hafız, inek, çok çalışan kimse/öğrenci, çok çalışmak, hafızlamak, ineklemek

sybarite
hovarda

sycamine
karadut ağacı

sycamore
firavuninciri, çınar

sycophancy
dalkavukluk, parazitlik

sycophant
dalkavuk, yağcı

syenite
siyenit

syllabic
hece ile ilgili

syllabicate
hecelere ayırmak

syllabication
heceleme, seslemleme

syllabify
hecelere ayırmak

syllabize
hecelemek, hecelere ayırmak

syllable
hece, seslem

syllabled
heceli

syllabus
müfredat bağdarlaması, öğretim bağdarlaması, koyak

syllepsis
çiftleme

syllogism
tasım, kıyas

sylph
tenek perisi, güzel kız

sylpish
zarif

sylvan
ormanlık,meşe

sylvine
silvit

symbiosis
sembiyoz, ortakyaşama

symbol
sembol, simge

symbolic
sembolik, simgesel

symbolic address
simgesel adres

symbolic code
simgesel kod

symbolic instruction
simgesel komut

symbolic language
simgesel dil

symbolic logic
sembolik mantık

symbolical
sembolik, simgesel

symbolism
sembolizm, simgecilik

symbolize
sembolü olmak, sembolize etmek, simgelerle anlatmak

symmetric
simetrik, bakışımlı

symmetric circuit
simetrik devre

symmetrical
simetrik, bakışımlı

symmetry
simetri, bakışım

sympathetic
(to ile) karşısındakinin duygularına katılan, duygudaş

sympathetic nerve
sempatik sinir

sympathetic nervous system
sempatik sinir jüyesi

sympathies
karşısındaki ile aynı duyguyu paylaşma, duygudaşlık

sympathize
(with ile) (duygularına) katılmak, duygularını paylaşmak

sympathy
acıma, şefkat, halden anlama, başkalarının duygularını paylaşma/anlama, duygudaşlık

symphonic
semfonik

symphony
semfoni

symponious
ahenkli, uyumlu

symposium
sempozyum

symptom
araz, bulgu, semptom, bulgu, belirti, işaret

symptomatic
belirtisi olan

symptomatology
semptomatoloji

syn-
(önek) ile, ile beraber, aynı zamanda

synagogue
sinagog, havra

synanthereous
birleşik anterli, çok başçıklı

synapse
sinir kavşağı, sinaps

synapsis
kromozomların birleşmesi, sinir kavşağı, sinaps

synarthrosis
oynamaz eklem

sync
senkronizasyon, eşzamanlama

synchrocyclotron
senkrosiklotron

synchromesh
senkromeç

synchronic
eşzamanlı, eşsüremli

synchronism
senkronizm, eşzamanlılık

synchronization
senkronizasyon, eşzamanlama

synchronize
(sögen) aynı zamana ayarlamak, ayarlarını birbirine uydurmak, eş zamanlı/eş hızlı olmak, eş zamanlı/eş hızlı kılmak, senkronize etmek

synchronized
senkronize

synchronizer
senkronizör

synchronoscope
senkronoskop, eşzamangözler

synchronous
eşzamanlı, senkron, senkronize

synchronous computer
eşzamanlı bilgisayar

synchronous speed
senkron hız

synchronous system
eşzamanlı jüye

synchronous working
eşzamanlı çalışma

synchrony
eşzamanlılık, eşsürem, eşsüremlilik

synchroscope
senkroskop

synchrotron
senkrotron

synclinal
senklinal

syncline
senklinal, tekne

synclinorium
sinklinoryum

syncopation
sinkop, ortadan kısaltma, hece düşmesi

syncope
içses düşmesi, kalp sektesi

syndic
mutemet, müşavir

syndicalism
sendikacılık, sendikalizm, sendika idaresi

syndicate
sendika, sendika oluşturmak, sendikalaşmak

syndication
sendikasyon

syndiotactic
sindiyotaktik

syndrome
hastalık belirtileri, tüm semptomlar, sendrom

synecdoche
kapsamlayış

syneresis
birleme, sinerez

synergy
birlikte çalışma

synesis
gramer hatası, sözdizimi hatası

synodic
sinodal

synodic month
kavuşum ayı

synonym
eşanlamlı sözcük, eşanlamlı

synonymous
(with ile) eşanlamlı

synonymy
eşanlamlılık

synopsis
özet

synoptic
sinoptik

synovia
sinovya, eklem sıvısı

synovia membrane
sinovya zarı

syntactic
sözdizimsel

syntactic error
sözdizim hatası

syntactical
sözdizimine ait

syntagm
dizim, sentagma

syntagmatic
dizimsel

syntagmatics
dizimbilim

syntax
sentaks, sözdizim

syntax error
sözdizim hatası

synthesis
sentez, bireşim

synthesize
sentez yaparak oluşturmak, sentezle birleştirmek

synthesizer
sintisayzır

synthetic
sentetik, yapay

synthetic fiber
sentetik lif

synthetic manure
suni gübre, yapay gübre

synthetic resin
sentetik reçine

syphilis
frengi

syphilitic
frengili, frengili

syphon
bkz.siphon

Syria
Suriye

Syrian
Suriyeli

syringa
leylak, beyaz yasemin

syringe
şırınga, şırıngalamak, şırıngayla temizlemek

syrinx
östaki borusu, fistül

syrup
şurup

syrupy
şurup gibi, şuruplu, ağdalı, çok tatlı, aşırı duygusal

system
jüye, sistem

system analysis
jüye analizi, jüye çözümleme

system check
jüye denetimi

system disk
jüye diski

system engineering
jüye mühendisliği

system integrity
jüye bütünlüğü

system log
jüye kaydı, jüye günlüğü

system maintenance
jüye bakımı

system of accounts
muhasebe jüyesi

system of equations
denklemler jüyesi

system of logarithms
logaritma jüyesi

system point
jüye çekidi

system program
jüye bağdarlaması

systematic
jüyeli, sistematik

systematic error
sistematik hata

systematically
jüyeli olarak

systematics
sistematik

systematization
jüyeleştirme

systematize
jüyeleştirmek, sistematize etmek

systemic
sistemik

systemic circulation
büyük kan dolaşımı

systemic disease
sistemik hastalık

systems analysis
jüye analizi, jüye çözümleme

systems analyst
jüye analisti, jüye çözümleyici

systems engineer
jüye mühendisi

systems engineering
jüye mühendisliği

systems man
organizatör

systems operator
jüye operatörü

systems programmer
jüye bağdarlamacısı

systems programming
jüye bağdarlamalama

systems software
jüye yazılımı

systole
kalbin kasılması, sistol, kasım

systolic
sistolik, kasımlı


Submit a name