Sabbath(Hıristiyanların pazar/Yahudilerin cumartesi günü olan) dinsel tatil günü
sabbath-day's journeykısa yolculuk
sabbaticalgezmek ya da öğrenim amacıyla işten alınan verginli izin, (izin) verginli
sabotagebaltalama, sabotaj, baltalamak, sabote etmek
saccharicsakarin ile ilgili, sakarik
saccharic acidsakarik asit
saccharificationşekere çevirme
saccharifyşekere çevirmek
saccharimeterşekerölçer, sakarimetre
saccharimetryşekerölçüm, sakarimetri
saccharineçok tatlı, aşırı tatlı
sachet(içindeki nesne bir defada kullanılıp biten) küçük plastik kutu/torba
sackçuval, torba, kahverengi büyük kesekağıdı, bir çuval dolusu miktar, çuval benzeri giysi, bol ve biçimsiz giysi, (İİ) kovma, sepetleme, işten atma, (Aİ) yatak, işten atmak, kovmak, sepetlemek, yağma, çapul, talan, (bir kenti) yağma etmek, yağmalamak, talan etmek
sacralkuyruksokumu sümüğüne ait
sacred coweleştirilemez fikir
sacrificekurban, özveri, fedakârlık, kurban etmek, feda etmek, uğrunda harcamak, gözden çıkarmak, zararına satmak
sacrificialkurbanla ilgili, kurban edilen, kurbanlık
sacrosanctçok önemli, mukaddes
sacrumsakrum,kuyruksokumu sümüğü
sadüzgün,üzüntülü,gussalı,kederli,hüzünlü,acınacak,hazin,acıklı,üzücü
saddleeyer, semer, sele, oturak, (koyun/vb.) sırtın alt ucundan kesilmiş et, bel, boyun, eyerlemek, eyer ya da semer vurmak, (tatsız bir iş) vermek, yüklemek
saddlebageyer çantası, heybe, (bisiklet/vb.) sele çantası
saddlerysaraçlık, saraçhane
sadlyüzüntüyle, ne yazık ki
sadly mistakenbüyük yanılgıya düşmüş
sadnesskeder, üzüntü, gam, neşesizlik
sadomasochismsadomazoşizm
safegüvenlikte, emniyette, emin, sağlam, güvenilir, güvenilir, önemli, ihtiyatlı, tehlikesiz, atlatmış, kurtulmuş, kesin, olumlu sonuçlanacağı kesin, kasa, yiyecek dolabı
safe custodykasa, depo, saklama
safe custody chargesaklama vergini, depo vergini
safe depositkasa dairesi, çelik kasa
safe deposit boxkiralık kasa
safe guardhimaye, muhafız, teminat, garanti, korumak, himaye etmek, temin etmek
safe loadgüvenli yük, emniyetli yük
safeguardkoruyucu şey, koruma, korunma, koruyucu
safeguarding dutykoruyucu gümrük resmi
safekeepingkoruma, saklama, korunma, saklanma, güvenlikte olma
safelightkaranlık oda ışığı
safetygüven, güvenlik, emniyet
safety beltemniyet kemeri
safety boltemniyet cıvatası
safety brakeemniyet eğleci
safety catchkabza emniyet mandalı
safety chainemniyet zinciri, kar zinciri
safety circuitemniyet devresi
safety deviceemniyet tertibatı
safety factoremniyet faktörü
safety fencekorkuluk, bariyer
safety fuseemniyet tapası, sigorta
safety glassdağılmaz cam, kırılmaz cam
safety gogglesemniyet gözlüğü, koruyucu gözlük
safety islandrofüj, emniyet adası
safety lampemniyet lambası, güvenlik ışıtacı
safety lockemniyet kilidi
safety matchemniyet kibriti
safety measureemniyet tedbiri
safety measuresgüvenlik önlemleri
safety pinemniyet pimi, çengelliiğne
safety razortıraş makinesi
safety striperofüj, ortakaldırım
safety switchemniyet şalteri
safety tyreemniyet lastiği
safety valvegüvenlik subapı, emniyet supabı
saffloweryalancısafran, papağanyemi
safflower oilyalancısafran yağı
sageğilmek, bükülmek, çökmek, sarkmak, bel vermek, (neşe/mutluluk/vb.) azalmak, kaybolmak, kaçmak, çöküntü, eğilme, bel verme, sarkma
sagaciousakıllı, sağ görülü
sagacityanlayış, sağgörü, dirayet, öngörü
sageakıllı, ağırbaşlı, bilge, bilge, adaçayı
sagittateok başı biçiminde
saidadı geçen, sözü edilen
sailyelken, yelkenli, yelkenli gezintisi, deniz yolculuğu, yeldeğirmeni kanadı, yelkenli, gemi, /vb.ile gitmek, su üzerinde seyretmek, gitmek, (yelkenli/gemi/vb.) yönetmek, götürmek, yelken açmak, yola çıkmak, süzülmek, kolayca geçmek
sail under false colourskuzu postuna bürünmek
sailinggemicilik, yelken kullanma, yelkencilik, deniz yolculuğu, sefer
sailing boatyelkenli kayık
sailing orderssefer talimatı
sailing shipyelkenli gemi
sailing vesselyelkenli gemi
sailordenizci, gemici, bahriyeli, denizci
sainfoinevliyaotu, eşekotu
saintaziz, evliya, ermiş, eren
saintlikeevliya gibi, çok sabırlı
sakehatır, amaç, not for the sake of money
sal ammoniacnışadır, amonyum klorür
salaciousaçık saçık, müstehcen
salad dressingsalata sosu
salariedaylıklı, aylık vergin alan/veren
salaried staffaylıkla çalışan personel
salary accountmaaş hesabı
salary rollaylık bordrosu, maaş bordrosu
salary scaleaylık skalası, maaş baremi
salesatış, satım, sürüm, istek, talep, indirimli satış, indirim, açık artırma, mezat
sale at retailperakende satış
sale by auctionartırmayla satış
sale by descriptiontanımlama ile satış
sale by samplenumuneyle satış
sale of sharesesham plasmanı
sale on accountkredili satış
sale on credittaksitli satış, veresiye satış
saleablesatılabilir, satışı kolay
saleroomaçık artırma ile satış yapılan yer, mezat salonu
salessatışla ilgili, satış
sales accountsatış hesabı
sales agentsatış acentesi
sales budgetsatış bütçesi
sales contractsatış kontratı, satış sözleşmesi
sales departmentsatış bölümü
sales engineersatış mühendisi
sales ladybayan tezgâhtar
sales lettersatış mektubu
sales managersatış müdürü
sales promotionsatış promosyonu
sales talkesnaf ağzı, satıcı ağzı
sales techniquesatış tekniği
sales warrantysatış garantisi
salesmansatıcı, satış memuru
saleswomansatıcı, satış memuresi
salicylsalisilik asidin kökü
salicylic acidsalisilik asit
saliencedikkati çekme, çıkıntı, göze çarpma
saliencyçıkıntı, göze çarpma
salientgöze çarpan, çarpıcı, önemli, belirgin
saliferoustuzlu, tuz içeren
salinatuzla, tuzlu bataklık, tuz madeni
salinetuzlu, tuzla ilgili
salinometersalinometre, halometre, tuzölçer
salivarytükürük getiren, salya ile ilgili
salivary glandtükürük bezi
salivary glandstükürük bezleri
salivatetükürük salgılamak, ağzı salyalanmak
salivationtükürük salgılama
sallow(ten) soluk, sağlıksız, bodur söğüt
sallyçıkış hareketi, çemberi yarma, saldırı, nükteli söz, nükte, gezme, dolaşma, gezinti
salmon troutkırmızı etli alabalık
saloonbüyük araba, bar, meyhane, salon bar
salttuz, tuzluk, tat, tat tuz, çeşni, heyecan verici şey, ilginç şey, tuz koymak, tuzlamak, tuzlayarak saklamak, heyecan katmak, ilginçleştirmek, renklendirmek, tuzlu, tuzlanmış
salt awayilerisi için para biriktirmek
salt contenttuz içeriği, tuz muhtevası
salt dometuz domu, tuz tümseği
salt laketakır, tuzlu göl
salt solutiontuz çözeltisi, tuzlu eriyik
salt springtuzlu su kaynağı
salt-waterdeniz suyuna ait
saltationhoplama, sıçrama, fırlayış, ani değişiklik
saltlesstuzsuz, tatsız, nüktesiz
saltwatertuzlu suya ait, deniz suyuna ait
saltwater fishtuzlu su balığı
salubrioussağlığa yararlı,sağlıklı,iyi,yakşı
salubritysağlık, sağlamlık
salutaryetkileyici, geliştirici, akıllandırıcı, ders verici
salutationselamlama, selam
saluteselamlamak, selam vermek, top ya da bayraklarla selamlamak, karşılamak, selam, selam verme, selamlama, karşılama
salvage(yangından/batan gemiden/vb.) mal kurtarma, kurtarılan mal, kurtarma parası, (yangından/kazadan) kurtarmak
salvage cranekurtarma vinci
salvage lorrykurtarma kamyonu
salvage vesselkurtarma gemisi
salvage workkurtarma çalışması
salvationkurtarma, kurtarılma, kurtuluş, selamet, kurtarıcı
salvemerhem, rahatlatmak, yatıştırmak
salvo(selamlama/vb.amacıyla) yaylım ateş, top ateşi, salvo
sameaynı, aynı şey, aynısı, aynı şekilde
same to yousana da, size de, aynen
samenessaynılık, benzerlik, sıkıcılık, tekdüzelik, monotonluk
samitealtın veya gümüşle dokunmuş ipekli kumaş
SamothraceSemadirek adası
sampleörnek, model, mostra, örneklemek, örnek seçmek, örnek olarak denemek, tatmak, tadına bakarak kalitesini saptamak
sample bottlenumune şişesi
sample sizenumune büyüklüğü
samplernumune alıcısı, pancar delici
samplingörnekleme, numunelik, seçme, numune alma
sampling errorörnekleme hatası
sampling spoonnumune kaşığı
samuraiJapon savaşçısı, samuray
sanativesağlığa yararlı, şifa verici, sağlığa faydalı
sanatoriumsanatoryum, sağlıkevi
sanatoryşifa verici, sağlığa faydalı
sanctiononay, onaylama, izin, kabul, tasdik, yaptırım, ceza, onaylamak, uygun görmek, tasdik etmek, kabul etmek, izin vermek
sandkum, ç.kumsal, kumlu çimerlik, plaj, ç.kum saatiyle ölçülen zaman, kum serpmek, kumla örtmek, zımparalamak, zımparayla düzeltmek
sand grousebağırtlak, istep tavuğu, çöl tavuğu
sand martinkum kırlangıcı
sand smeltgümüş balığı, platerina
sandalsandal, sandalet, burnu açık terlik
sandalwoodsandal ağacı, kahverengi tonda bir renk
sandbarkıyı dili, kıyı kordonu, sahil kordonu, sığlık
sandblastkum püskürtmek, kum püskürterek temizlemek
sandcastlekumdan yapılan kale
sandfly fevertatarcık humması
sanding machinezımpara makinesi
sandpaperzımpara kâğıdı, zımparalamak
sandpit(uşaklar için) kum havuzu
sandwichsandviç, sandviç yapmak, iki şeyin arasına sıkıştırmak
sandwich filmsandviç film
sandykumlu, (saç) kum rengi
saneaklı başında, akıllı, makul, mantıklı, akla yatkın
sangfroidözüne hakimiyet, özdenetim, soğukkanlılık
sanguificationkan oluşumu
sanguinary(savaş/vb.) kanlı, kana susamış, kan dökücü, zalim
sanguineumutlu, iyimser, ümitli, neşeli, kan renginde, kırmızı
sanitariansağlıkla ilgili
sanitarysağlığa ilişkin, sağlıkla ilgili, sağlıksal, temiz, sağlıklı, sıhhi
sapbesisuyu, özsu, canlılık, dirilik, güç, aptal, lağım, sıçanyolu, sıçanyolu kazmak, temelinden yıkmak, altını kazmak, çökertmek, azaltmak, zayıflatmak
sapidlezzetli, çekici, sevimli, tatlı
sapidityçeşni, tat, tatlılık
saponaceoussabun gibi, sabunlu
saponifiablesabunlaşır, sabunlaşabilen
saponifysabunlaşmak, sabunlaştırmak
sapphiregökyakut, safir, mavi renk
sappyözlü, güçlü, hareketli, (Aİ) aptalca, saçma, aşırı derecede romantik, fazla duygusal
saprogenicçürüten, çürümüş maddede yetişen
saprophileçürükçül, saprofit
saprophyteçürükçül, saprofit
saprophyticçürükçül, saprofit
sapwoodyalancı odun, kabuk altı tabakası
sarcasmacı alay, küçümseme, alay, iğneleme
sarcasticiğneleyici, alaylı, küçümseyici
sardonicacı, alaylı, şeytanca
sarisari, Hint kadınlarının giysisi
sashkuşak, pencere çerçevesi
satanicşeytan gibi, şeytanla ilgili, şeytani, zalim, acımasız, melun
satchelsırtta taşınan okul çantası
sategidermek, tatmin etmek, doyurmak, tıka basa yedirmek
sateensaten taklidi pamuklu kumaş
satelliteuydu, yapay uydu, bağımlı ülke
satellite broadcastuydu yayını
satellite communicationsuydu iletişimi
satellite computeruydu bilgisayar
satellite officeuydu şube
satellite stationuydu istasyonu
satellite televisionuydu sınalgısı
satiatedoyurmak, tatmin etmek, tam doyuma ulaştırmak, tıka basa yedirmek, bıktırmak, usandırmak
satiretaşlama, yergi, yerme, hiciv
satiricaltaşlamalı, yergili, yerici, hicivli
satiristtaşlamacı, yergi yazarı, hicivci
satirizetaşlamak, yermek, hicvetmek
satisfactionmemnunluk, memnuniyet, hoşnutluk, tatmin, doyum, tazmin, ödeme
satisfactorydoyurucu, tatmin edici, memnun edici, yeterli, elverişli
satisfymemnun etmek, hoşnut etmek, sevindirmek, doyurmak, tatmin etmek, gidermek, karşılamak, -e uymak, yetmek, inandırmak, ikna etmek
satisfyingdoyurucu, tatmin edici
satsumabir tür ufak portakal, satsuma
saturantdoyuran, emici şey
saturatedoyurmak, doymuş hale getirmek, ıslatmak, sırılsıklam etmek, (kafasını) iyice doldurmak, sindirmek, yutmak, iyice doldurmak
saturated compounddoymuş bileşik
saturated layerdoymuş tabaka
saturated solutiondoymuş çözelti, doygun çözelti
saturationdoyma, doygunluk, doyum
saturation pointdoyma çekidi
saturnaliasefahat âlemi, cümbüş
saturninegülmez, soğuk, asık suratlı
satyrgövdesinin yarısı insan yarısı teke olan tanrı, satir, şevhet düşkünü adam
satyriasisşehvete düşkünlük
saucesalça, sos, terbiye, yüzsüzlük, arsızlık, pişkinlik, şımarıklık, küstahlık, saygısızlık, küstahça karşılık vermek, yüzsüzlük etmek, arsızlık etmek
saucerçay tabağı, fincan tabağı
saucinesssırnaşıklık, yüzsüzlük, saygısızlık
saucysaygısız, terbiyesiz, küstah
Saudi ArabiaSuudi Arabistan
sauntersallana sallana yürümek, aylak aylak gezinmek, tembel tembel gezinmek
sausage rollsucuklu sandviç
savageyabanıl, yabani, vahşi, yırtıcı, canavar ruhlu, acımasız, zalim, vahşi, çok sinirli, öfkeli, tepesi atmış, gözü dönmüş, vahşi adam, zalim, acımasız, gaddar adam, saldırıp ısırmak, paralamak, parçalamak
savageryacımasızlık, merhametsizlik, vahşilik
savannaağaçsız büyük ova, bozkır, savan
savekurtarmak, (pul) biriktirmek, artırmak, korumak, saklamak, idareli kullanmak, kazanmak, saklamak, ayırmak, korumak, -den başka, hariç
save facezevahiri kurtarmak
save onisrafından kaçınmak, idareli kullanmak
save one's breathçenesini yormamak
save one's skinpostu kurtarmak
saverkurtarıcı, korucuyu, para biriktiren kimse
savingkoruma, kurtarma, tutum, tasarruf, kurtarıcı, koruyan, tutumlu, bkz.save
saving fundtasarruf sandığı
savingsbirikmiş para, tasarruf
savings accounttasarruf hesabı
savings banktasarruf bankası, tasarruf sandığı, tasarruf bankası
savings bondtasarruf bonosu
savings deposittasarruf mevduatı
savings ratetasarruf oranı
savoirfairebeceri, maharet
savourtat, lezzet, çeşni, koku, ilginçlik, tadını çıkarmak, hoşlanmak
savoury(et/peynir/sebze/vb.) çok tatlı olmayan, hoş, küçük tuzlu yiyecek
savoybir tür kış lahanası, kıvırcık lahana
savvyçakmak, çakozlamak, işi uyanmak, ustalık, beceriklilik
sawtestere, bıçkı, testere ile kesmek, doğramak, biçmek, atasözü, özdeyiş
saw filetestere eğesi, üç köşeli eğe
saw logkereste kütüğü, kereste tomruğu
saw setçapraz, testere çaprazı
saydemek, söylemek, okumak, varsaymak, farzetmek, tutmak, söz söyleme/karar verme hakkı/ gücü, söz sahibi olma
say one's piecediyeceğini demek
say right to sb's faceyüzüne karşı söylemek
say the wordizin vermek, onaylamak, bırakmak
sayingsöz, özdeyiş, atasözü
scabyara kabuğu, greve katılmayan/grevcilerin işini yapan işçi, grev kırıcı
scabbinesskabukluluk, uyuz
scabrouskabuk bağlamış, pürüzlü, açık saçık
scaffoldyapı iskelesi, darağacı
scaffoldingyapı iskelesi malzemesi
scagliolaalçıdan yapılmış mermer taklidi
scalarskaler, sayıl, yönsüz, basamaklı
scaldhaşlamak, kaynar su ya da buharla temizlemek, (süt/vb.) kaynatmak, haşlanma sonucu oluşan yanık
scalding troughhaşlama teknesi
scaleterazi gözü, kefe, ç.tartı, terazi, ölçek, taksimat, bölüntü, ölçü, çap, cetvel, gam, skala, ıskala, derece, kademe, balık/yılan/vb.pulu, taş, kefeki, tortu, tırmanmak, çıkmak, tartmak, (belli bir orana göre) artırıp düşürmek, dengelemek
scale buyingtoptan satın alma
scale offpul pul dökülmek
scale-of-tenondalık skala
scalene muscleskalen kası, kaburgaları kaldıran kas
scalene triangleçeşitkenar üçgen
scalingpullarını çıkarma, yükselme
scalloptarak, tarak kabuğu şeklinde oya
scallywagbaşbelası, haylaz, yaramaz
scalpkafa derisi, kafa derisini yüzmek, karaborsa bilet satmak
scalpelküçük bıçak, skalpel, bistüri
scamdolap,sahtekârlık,kelek,fırıldakçılık,fırıldak,kelekbazlık,deleduzluk
scamphızla koşmak, kaçmak, seğirtmek
scampibüyük karides (yemeği)
scaninceden inceye gözden geçirmek, iyice incelemek, süzmek, şöyle bir göz gezdirmek, göz atmak, üstünkörü bakmak, dizeleri duraklara ayırmak
scandalskandal, rezalet, kepazelik, kara çalma, iftira, dedikodu
scandalizerezalet çıkarmak, mahcup etmek
scandalousrezil, kepaze, lekeleyici, utanılacak
Scandinavianİskandinavyalı, İskandinavya'ya ilişkin, İskandinav
scanning coiltarama bobini
scanning disktarama diski
scanning linetarama çizgisi, tarama satırı
scantaz, kıt, zar zor yeten
scantinesskıtlık, yetersizlik, kifayetsizlik
scapesütun gövdesi, yapraksız çiçek sapı, duyarga
scapegoatbaşkasının suçunu yüklenen kimse, şamar oğlanı, abalı
scapularküreksümüğüyle ilgili
scaryara izi, yara izi bırakmak
scarcenadir, seyrek, az bulunur, kıt
scarce commoditynadir bulunur mal
scarcelygüç bela, anca, zar zor, hemen hemen hiç, pek az
scarcenesskıtlık, nadirlik, azlık
scareani korku, ürkü, panik, korkutmak, korkmak, (off/away ile) korkutup kaçırmak, korkutucu, korkunç
scare awaykorkutup kaçırmak
scare offkorkutup kaçırmak
scare stiffödünü patlatmak
scare the living daylights out ofduman attırmak
scarecrowbostan korkuluğu
scarificationderiyi kazıma
scarifykazımak, (toprağı) taramak, canını yakmak
scarlet womanorospu, yosma
scarpuçurum, bayır, dikine kesmek
scarykorkutucu, ürkütücü, korkunç
scathezarar, yara, zarar vermek, yaralamak
scatologicalmüstehcen, açık saçık
scatologyaçık saçık yazılar
scattersaçmak, serpmek, dağıtmak
scatter diagramsaçılım diyagramı, saçılım çiziti
scatter to the windsçarçur etmek
scatterbrainunutkan, dağınık kafalı kimse
scattereddağınık, yayılmış
scatteringsaçma, serpme, saçılma, saçılım
scatty(İİ) hafif kaçık, üşütük, düşünmeden hareket eden, dikkatsiz, unutkan
scavengeçöp karıştırmak, işe yarayacak şeyler aramak/bulmak, (hayvan) leş yemek
scavengerleş yiyen hayvan, çöp karıştıran kimse
scavenger beetleleşle beslenen böcek
scavengingçürük gaz çıkarılması
scenesahne, olay yeri, sahne, keste, dekor, mizansen, görünüm, manzara, olay, rezalet, patırtı, olay, heyecan
scene paintersahne dekoru ressamı
scenerygörünüm, manzara, sahne dekoru
scentkokusunu almak, koklayarak izini aramak, kokusunu almak, sezmek, -den kuşkulanmak, koku ile doldurmak, güzel koku, av kokusu, parfüm, (hayvan) koku alma gücü, sezi
sceptickuşkucu, şüpheci kimse, septik
scepticalkuşkuculuğa ilişkin, septik, kuşkucu, şüpheci, kuşkulu
scepticismkuşkuculuk, şüphecilik
schappe silkkamçıbaşı, şap ipeği, floret ipeği
schedulebağdarlama, liste, cetvel, çizelge, (tren/otobüs/vb.) tarife, fiyat listesi, tasarlamak, planlamak, ileri bir tarih için gününü, sögenini saptamak, listeye kaydetmek, tarifesini yapmak
scheduled departuresögeninde hareket
scheduled flighttarifeli uçuş
scheduled maintenancebağdarlamalı bakım
schematic diagramşematik diyagram
schematizeşema ile göstermek
schemeentrika, dolap, dalavere, plan, joba, tasarı, entrika düzenlemek, dalavere yapmak, dolap çevirmek, tasarlamak, plan kurmak, düzenlemek
schismbölünme, bölüntü, hizip, hizipleşme
schistşist, yaprakkayaç, kiltaşı
schistosityyapraklanma, şistiyet
schizoidşizoid, içe kapanık
schizophrenicşizofrenili, şizofren
schmaltzaşırı duygusallık, fazla hassaslık
schnitzelşnitzel, dana kotlet
scholarçok bilgili kimse, bilgin, burslu öğrenci, tahsilli kimse
scholarshipderin bilgi,bilginlik,ciddi çalışma,tekaüt,burs
scholasticokullara ve öğretime ilişkin, skolastik, kılı kırk yaran
schoolokul, ekol, bilimyurdu, birdem, öğretmek, yetiştirmek, eğitmek, balık sürüsü
school administrationokul yönetimi
school boardokul yönetim kurulu
School of Economicsiktisat Bilimyurdu
School of MedicineTıp Bilimyurdu
School of Political SciencesSiyasal Bilgiler
School of Technologyteknik okul
School of Theologyilahiyat Bilimyurdu
school tuitionokul parası
schoolfellowokul arkadaşı
schoolmastererkek öğretmen
schoolmistressbayan öğretmen
schoolroomsınıf, dershane
schoolworkdersler, okul çalışmaları
schooneriki direkli yelkenli, uskuna, uzun içki bardağı
schreinerizeipek efekti vermek
sciencebilim, ilim, bilgi
science fictionbilimkurgu
science of translationçeviribilim
scientific explanationbilimsel açıklama
scientific languagebilim dili
scientific methodbilimsel yöntem
scientific notationbilimsel gösterim
scientific paperbilimsel yayın
scientific researchbilimsel araştırma
scientific studybilimsel çalışma
scientistbilgin, bilim adamı
scintillatetitreşerek parıldamak, kıvılcım saçmak, ışıldamak
scintillationparıldama, ışıldama, sintilasyon, ışık titremesi
scintillation countersintilasyon sayacı, kırpışım sayacı
scionaşılık filiz, ağaç piçi
scissionkesme, yarma, ayrılma
sclerogenbitki hücrelerinin iç kısımlarında birikmiş sert m
sclerosisdoku sertleşmesi
scleroticdokusu sertleşmiş, sklerozla ilgili, gözakı, sklera
scoff(at ile) ile alay etmek, gülmek, hapur hupur yemek
scoff atalay etmek, dudak bükmek
scoldazarlamak,paylamak,haşlamak,tanlamak
scolexbağırsak şeridinin başı
sconceaplik, duvar şamdanı, bingi
scoopkepçe, kaşık biçiminde cerrah aleti, (gazetecilikte) haber atlatma, vurgun, kepçeyle çıkarmak, (gazetecilikte) haber atlatmak
scoothızla koşmak,tabanları yağlamak,kaçmak,yüğürmek
scooterküçük motosiklet, skuter, trotinet
scopeanlama yeteneği, kavrama gücü, hareket serbestliği, fırsat, olanak, faaliyet alanı, alan, saha, konu
scope of authorityyetki alanı
scorbuticiskorbüt hastalığıyla ilgili
scorch(güneş/vb.) yakmak, kavurmak, kurutmak, alazlamak, hafifçe yakmak, kavurmak, ateşe tutmak, (otomobil/vb.) çok hızlı gitmek, uçmak
scorcherçok sıcak gün, cehennem
scorchingyakıcı, kavurucu
scoreçizgi, kertik, çentik, işaret, sıyrık, sayı, puan, skor, neden, sebep, hınç, hesap, kuyruk acısı, partisyon, hesap, günün olayları, aktüalite, yirmi sayısı, (sayı/puan) kazanmak, almak, (gol) atmak, skoru kaydetmek, çentmek, (başarı/zafer/ödül/vb.) kazanmak, elde etmek, (of/against/over ile) sözlerle atışmak, (arg.) sikişmek
score offmorartmak, ağzının payını vermek
scoreboardpuan tahtası, skorbord
scorergolcü, oyuncu, skorer, puanları kaydeden kimse
scores of peopleçok sayıda insan, birçok kimse
scoriacüruf, dışık, mucur
scorntepeden bakma, hor görme, küçümseme, hor görmek, tepeden bakmak, küçümsemek, tenezzül etmemek, reddetmek
scornfulhor gören, küçümseyen
scot-freecezalanmadan, zarar görmeden
ScotchSkoç viski, sonlandırmak, bitirmek, son vermek
scotch tapeseloteyp, selobant
scotch terrieriskoç teriyer köpeği
Scotland YardLondra Emniyet Teşkilatı
Scottishİskoç, İskoçya'ya ilişkin
scoundrelalçak,eclaf,kötü adam,hergele
scoundrellyalçak, hain, habis
scourbaştan başa dolaşmak, her tarafı dolaşarak karış karış taramak, (down/out/off ile) ovarak temizlemek, sürterek kazımak, (out ile) (su) aşındırmak
scour outovarak temizlemek, sürterek kazımak
scourgekırbaç, kamçı, bela, musibet, afet, felaket, dert, kamçılamak, kırbaçlamak, cezalandırmak, büyük zarar vermek, felaket getirmek, acı çektirmek
scoutkeşfe çıkmak, keşif için dolaşmak, arayışına çıkmak, aramak, keşif eri, öncü, gözcü, izci, ufak tiyatroları, oyunları izleyerek yetenekli yıldız adayaları arayan kimse, yıldız avcısı, keşif uçağı ya da gemisi, keşif, gözcülük
scoutmasteroymak beyi, izcibaşı
scowlkaşlarını çatmak, tehditkâr bir şekilde bakmak, kaş çatma
scrabble(about ile) eşeleyip aramak, kargacık burgacık yazmak, çiziktirmek, karalamak, bir tür sözcük türetme oyunu
scragginesszayıflık, sıskalık
scraggysıska,bir deri bir sümük
scramsiktir olup gitmek, basıp gitmek, tüymek
scrambleçabucak tırmanmak ya da ilerlemek, dalaşmak, çekişmek, kapışmak, itişip kakışmak, karıştırmak, sırasını bozmak, yumurtanın akıyla sarısını karıştırarak pişirmek, tırmanma, ilerleme, kapışma, dalaşma, çekişme, itişip kakışma
scrapufak parça,kırıntı,döküntü,ıskarta,cındır,kırık dökük eşya,artık,ç.yemek artıkları,ıskartaya çıkarmak,atmak,kapışmak,dalaşmak,atışma,kapışma,şamata,dalaş
scrap throughyakayı kurtarmak
scrapbookalbüm, koleksiyon defteri
scrapekazımak,kazıyarak çıkartmak,temizlemek,sıyırmak,sıyırtmak,sıyırıp geçmek,sürtmek,sürtünmek,hafifçe dokunmak,zar zor geçinmek,kıt kanaat geçinmek,güç bela idare etmek,zar zor başarmak,kılpayı kurtarmak,kazıma,sürtme,sıyrık,çizik,gıcırtı,çıkmaz,varta,kıyın yağday,bela
scrape alongaz parayla geçinmek
scraper loaderkazar yükleyici
scraper ringyağ sıyırma segmanı, silici halka
scrapingkazıma, raspalama, sıyırma, kazıntı, döküntü, çöp
scratchtırmalamak,cırmak,çizmek,kaşımak,eşelemek,kurcalamak,(listeden) çıkarmak,tırmık,çizik,sıyrık,cızırtı,çıtırtı,kaşıma,derme çatma hazırlanmış şey
scratch coatbirinci sıva, kaba sıva
scratch filterparazit süzgeci, hışırtı süzgeci
scratch hardnesskazıma sertliği, çizinti sertliği
scratch outüstünü çizmek, karalamak
scratch paperkaralama kâğıdı
scratch sb's backbirine yağ çekmek
scratch the surfaceilk adımı atmak
scratch-pad memorykaralama belleği, hızlı işlem belleği
scratchinesskaşıntı verme
scratchy(plak/kayıt/vb.) cızırtılı
scrawlkargacık burgacık yazmak, çiziktirmek, karalamak
scrawnybir deri bir sümük,sıska
screachacı haykırış, acı acı haykırmak, cırlamak
screambağırış, çığlık, feryat, komik kimse/şey, komedi, bağırmak, çığlık atmak, feryat etmek
screamerçığlık atan kimse, manşet, bağıran kimse
screaminghaykıran, feryat eden, çığlık atan, göze çarpan
screedağ eteğindeki taş/çakıl yığını
screechacı bağırış, keskin çığlık, feryat, gıcırtı, ani eğleç sesi
screeduzun ve sıkıcı konuşma/yazı
screenperde, kafes, paravana, bölme, tahta perde, elek, kalbur, beyazperde, sinema endüstrisi, sinema, (sınalgı/vb.) ekran, elemek, sınamadan geçirmek, (from ile) korumak, saklamak, gizlemek, perdelemek, (film) göstermek, oynatmak, gösterime sokmak
screen brightnessekran parlaklığı
screen factorekran faktörü, ızgara katsayısı
screen gridekran ızgarası
screen luminanceekran parlaklığı
screen printingserigrafi, film baskısı
screened wiringblendajlı tesisat
screeningeleme, bölme, ayırma
screwvida, pervane, uskur, kâğıt külah, (İİ) maaş, vergin, gardiyan, (İİ) yaşlı, zayıf at, (İİ) cimri, pinti, kâğıt rulosu, sikiş, yatak arkadaşı, vidalamak, çevirmek, burmak, çevirerek sıkıştırmak, vida gibi dönmek, sıkışmak, (out of ile) zorla almak, yolmak, sövüşlemek, kazıklamak, dolandırmak, kab, sikişmek, kab, sikmek
screw bladepervane kanadı
screw conveyorhelezoni konveyör, sarmal taşıyıcı
screw couplingvidalı kavrama
screw downvidalamak, vidayla sıkıştırmak, fiyat düşürmek
screw invidalamak, çevirerek sokmak
screw micrometervidalı mikrometre
screw out ofzorla almak, yolmak, sövüşlemek
screw pitchvida hatvesi, vida adımı, diş adımı
screw platepafta, vida lokması
screw pressvidalı pres, vidalı cendere
screw propelleruskur, pervane
screw socketvida yuvası, vida duyu
screw spannervida anahtarı
screw togethervida ile birleştirmek
screw upfiyat yükseltmek, sıçıp batırmak, bok etmek
screw up one's couragecesaretini toplamak
screw wrenchingiliz anahtarı
screwdrivertornavida,burga
screwedvidalanmış, yivli, eğri büğrü, sarhoş
screwykaçık, çatlak, üşütük, tuhaf, cins
scribblekaralamak, çiziktirmek, çalakalem yazıvermek, karalama, çiziktirme
scribblerikinci sınıf yazar, karalamacı
scriberçizecek, işaretleme aleti
scrimmageitiş kakış, kavga, didişme, kör döğüşü, itişip kakışmak, döğüşmek
scrimpdişinden tırnağından artırıp (pul) biriktirmek, -den tasarruf etmek, idareli kullanmak
scrimshawfildişi oyma işi
scripgeçici senet, para kesesi
scrip certificategeçici sertifika
scriptel yazısı, alfabe, abece, senaryo
scripturalyazı ile ilgili
scriptwritersenaryo/oyun yazarı
scrivenerarzuhalci, noter
scrivener's errordaktilo hatası
scrolluzun ve kıvrımlı kâğıt belge
scroll chuckmatkap aynası
scroll gearsalyangoz çarkı
scrollworktomar şeklinde süs
scroogecimri, pinti, paragöz
scrotaltestis torbasıyla ilgili
scrotumskrotum, testis torbası
scrounge(off ile) otlanmak, çalışmadan/para vermeden almak
scrubbodur çalılık, fundalık, fırçalamak, ovalamak, fırçalayarak ya da ovalayarak temizlemek, iptal etmek
scrub the slate cleangeçmişe sünger çekmek
scrubberfırçalayıcı, gaz yıkama makinesi
scrubbyçalılık, fundalık, çalılarla kaplı, önemsiz, ufak, küçük, pis, pasaklı, dağınık
scruffypis, kirli, leş gibi, dağınık
scrumptiousnefis, leziz, enfes
scrunchçatırdamak, çatırdatmak
scruplevicdan, bilinç, vicdanı el vermemek, kaçınmak
scrupulosityvicdanlılık, titizlik
scrupulousvicdanının sesini dinleyen, vicdanlı, adil, dikkatli, titiz
scrutineeroy sayım memuru
scrutinizedikkatle bakmak, incelemek, dikkatle gözden geçirmek, ince eleyip sık dokumak
scrutinydikkatli inceleme, araştırma
scubaoksijen tüplü dalma aygıtı
scuffleitişme, çekişme, kavga, itişip kakışmak
sculltek kürek, tek kürekle yürütülen tek kişilik küçük sandal, kürekle küçük sandal sürmek
scullionbulaşıkçı, aşçı yamağı
sculptoryontucu, heykeltıraş
sculptresskadın heykeltıraş
sculptureyontuculuk, heykeltıraşlık, heykel sanatı, yontu, heykel, yontusunu yapmak, oymak
scumkir tabakası, kötü insan(lar), toplumun yüz karası
scum of the earthayak takımı, başbelası, ayaktakımı
scumbleresmi donuklaştırmak
scuppermahvetmek, içine etmek, (gemi/vb.) kasten batırmak
scurrilityağız bozukluğu, küfürbazlık
scurrilousküfürlü, sövgülü, kaba, kötüleyici
scurryacele etmek, seğirtmek
scurvyiskorbüt, adi, alçak, iğrenç, şerefsiz
scutchditmek, atmak, döverek temizlemek
scutcherditme makinesi, lifleme makinesi
scuttlesıvışmak, tüymek, seğirtmek, (gemi) batırmak, kömür kovası, lumbar ağzı, lumbuz
scythetırpan,kerenti,(down/off ile) tırpanlamak
sea anemonedeniz şakayığı
sea captainkaptan, süvari
sea changeani ve köklü değişiklik
sea coastdeniz kıyısı, sahil
sea cockdeniz valfı, deniz musluğu
sea cowdenizayısı, denizperisi
sea goingaçık denize çıkmaya elverişli(gemi)
sea greenaçık mavimsi yeşil
sea kaledeniz lahanası, yabani lahana
sea pollutiondeniz kirlenmesi
sea sicknessdeniz tutması
sea waterdeniz suyu, tuzlu su
seaboard(ülkenin) sahil kesimi, kıyı
seabornedeniz tarafından taşınmış, getirilmiş
seafaringdenizcilikle uğraşan
seafaring mangemici, denizci
seafoodyenilebilen deniz ürünü
seafrontbir kentin deniz kıyısından bulunan bölümü, sahil, kıyı
seagirtdeniz tarafından çevrilmiş, denizle çevrili
seagoingaçık denize çıkmaya elverişli
sealfok, ayıbalığı, damga, mühür, conta, mühürlemek, mühür basmak, damgalamak, kesinleştirmek, karara bağlamak
seal iniçerde tutmak, mahsur bırakmak
seal offgirişi çıkışı engellemek
seal sb's fatebirinin kaderini çizmek
sealedmühürlenmiş, deliksiz, tecritli
sealerfok avcısı, mühürleyen kimse
sealingdamgalama, mühürleme, conta
sealskinfok derisi, fok kürkü
seamdikiş yeri, dikiş, bağlantı yeri, ek yeri, yara izi, kırışıklık, katman, tabaka, damar, dikmek
seam weldingdikiş kaynağı
seamandenizci, gemici, tayfa
seamanshipdenizcilik, gemicilik
seamlessdikişsiz, kaynaksız, lehimsiz
seamstressdikişçi kadın, kadın terzi
seanceruh çağırma toplantısı, toplantı, oturum
searkurumuş, sararmış, yakmak, kavurmak, dağlamak, (etin dış tarafını) kızartmak
searcharamak, araştırmak, araştırmak, arama tarama yapmak, üstünü aramak, yoklamak, bakmak, dikkatle incelemek, arama, araştırma, yoklama, bakma
search foraramak,aktarmak,izlemek
searcheraraştıran kişi, sonda
searchingaraştırıcı, inceden inceye araştıran, sıkı, meraklı, keskin, içe işleyen, nüfuz eden
searchlightışıldak, projektör
seashelldeniz hayvanı kabuğu,balıkkulağı
seashoredeniz kıyısı, sahil
seasidedeniz kıyısı, sahil
seasonmevsim, süre, zaman, vakit, uygun zaman, dönem, devre, sezon, (with ile)yemeğe baharat koymak, çeşnilendirmek, yumuşatmak, şiddetini azaltmak, (odun) iyice kurutmak, (odun) kurumak, alıştırmak, deneyim kazandırmak, eğitmek
season ticketabonman bileti
seasonablemevsime uygun, yerinde, zamanında gelen
seasonal closing out salemevsim sonu satışları
seasonal tradesezonluk ticaret
seasonal workmevsimlik iş
seasonal workermevsimlik işçi
seasoned(alanında) deneyimli, eğitilmiş
seasoningbaharat, çeşni, yemeğe tat katan şey
seatoturacak yer,oturak,iskemle,oturga,koltuk,mevki,yer,merkez,ata oturuş biçimi,oturtmak,yerleştirmek,...kişilik oturma kapasitesi olmak
seat adjustmentkoltuk ayarı
seat pillar(bisiklet) sele mesnedi
seawarddenize doğru giden
seawaydeniz trafiği, rota, (büyük gemilerin yüzmesine elverişli) arna, ırmak, su yolu
seaworthinessdenize elverişlilik
seaworthy(gemi) denize dayanıklı, yola çıkabilir
secedeüyelikten çekilmek, ayrılmak
secessionüyelikten çekilme, ayrılma
secessionistayrılma yanlısı
secludeinzivaya çekmek, başkalarından uzak tutmak
secludedmünzevi, içerlek, ıssız, tenha, gözden uzak
seclusioninziva, bir köşeye çekilip yaşama
secondikinci, ikinci derecede, diğer, öteki, öbür, saniye, an, göz kırpımı, kısa süre, yardımcı, muavin, (düello) tanık, ç.ikinci kalite mallar, ikinci vites, yardım etmek, bir öneriyi desteklemek, geçici olarak göreve getirmek
second childhoodbunaklık, ikinci çocukluk
second classikinci sınıf posta, (tren/vb.) ikinci mevki
second mortgageikinci derece ipotek
second naturehuy, tabiat, alışkanlık, âdet
second qualityikinci kalite
second sightaltıncı his, önsezi
second-bestikinci düzeyde, ikinci kalite
second-degreeikinci dereceden, ikincil önemde
secondaryikinci derecede olan, ikinci gelen, ikincil
secondary bankikincil banka
secondary classikinci sınıf
secondary coilsekonder bobin, ikinci devre bobini
secondary colourkarışım rengi
secondary educationorta tahsil
secondary featherkuşlarda ikinci kanat boğumunda çıkan tüyler
secondary industryikincil sanayi
secondary languageyazılı dil, kültür dili
secondary marketikincil piyasa
secondary mortgageikinci derecede ipotek
secondary planetgezegenin uydusu
secondary rootikincil kök, yan kök
secondmentözel bir göreve getirme
secondsıskarta mal, tapon mal
seconds counterkronometre
secrecysır saklama, ağız sıkılığı, gizlilik, gizli tutulma
secretgizli,yaşırın,saklı,gizemli,esrarlı,gizli şey,giz,sır,gizem,esrar,muamma
secret ballotgizli oylama
secret servicegizli sakçı teşkilatı
secretarialsekreterlikle ilgili
secretarial workyazı işleri
secretariatsekreterlik, sekreterya
secretaryyazman, yazıcı, sekreter, bakan
secretary generalgenel sekreter
secretary of embassyelçilik sekreteri
secretaryshipsekreterlik, bakanlık
secretesalgılamak, salmak, saklamak, gizlemek, gizli bir yere koymak
secretionsalgılama, salgı, gizleme, saklama
secretiveağzısıkı,ketum,sır vermez,karadinmez,yere bakan
secretlygizlice,yaşırınca
secretorysalgılayıcı, salgılayıcı beze
secretory cellsalgı hücresi
sectariantarikatla ilgili, tarikatçı, parti çıkarını gözeten, bağnaz yandaş, darkafalı, yobaz, tarikatçı kimse, darkafalı, yobaz, bağnaz yandaş
sectilebıçakla kesilebilir
sectionparça, kısım, bölüm, kesit, bölge, şube, dal, kol, parçalara ayırmak, bölümlere ayırmak, bölmek
sectionalbölgesel, sökülüp takılacak biçimde yapılmış
sectordaire dilimi, kesme, sektör, bölge, kesim, sektör, mıntıka, bölge
seculardünyevi, dinsel olmayan, laik
secundineetene, son, döleşi
securegüvenli, güvencede, emniyette, emin, sağlam, güvenli, emin, kesin, kuşkusuz, şüphesiz, garantili, sıkı sıkı kapalı, güvence altına almak, korumak, ele geçirmek, elde etmek, sağlamak, almak, sağlamlaştırmak, sıkı sıkı kapamak
secured bondteminatlı tahvil
secured creditorteminatlı alacaklı
secured loanteminatlı kredi
securitiessenetler, tahviller, menkul kıymetler
securities analysismenkul kıymet analizi
securities marketmenkul kıymetler borsası
securitygüvenlik, emniyet, koruma, güvence, teminat, kefalet, rehin, emanet, kefil
security bondkefalet bonosu
security clearancegüvenlik soruşturması
security councilgüvenlik konseyi
security exchangemenkul kıymetler borsası
security forcesgüvenlik güçleri
security guardgüvenlik görevlisi
sedandört kapılı büyük araba
sedatesakin, ağırbaşlı, durgun, sakinleştirmek, yatıştırmak, uyku ilacı verip uyutmak
sedatenessağırbaşlılık, usluluk, ciddiyet
sedativeyatıştırıcı, sakinleştirici, uyutucu, uyku ilacı
sedentaryoturularak yapılan, oturularak geçirilen, bir yere yerleşmiş, yerleşik
sedimenttortu, çökel, çökelti, posa, telve
sedimentarytortul, tortulu
sedimentary rockstortul kayaçlar
sedimentationçökme, çöküm, tortulaşma, kan çökümü, sedimantasyon
sedimentologysedimentoloji, tortulbilim
sedition(hükümete karşı) kışkırtıcı yazı/konuşma/eylem, kışkırtma
seditious(hükümete karşı) kışkırtıcı
seducebaştan çıkarmak, ayartmak, kanına girmek, kandırmak, iğfal etmek
seduceriğfal eden adam, gönül acısı
seductionbaştan çıkarma, ayartma, iğfal, kandırma, çekicilik, baştan çıkartan şey
seductiveayartıcı, baştan çıkarıcı, karşı konulmaz
sedulousçalışkan, sürekli çalışan, dikkatli, sebatlı, azimli
seegörmek, anlamak, kavramak, farkına varmak, görmek, gereğini yapmak
see aboutile ilgilenmek, uğraşmak, bakmak
see daylightzorlukların sonuna gelmek
see doubleçatal görmek, çift görmek
see eye to eyeaynı ağızı kullanmak
see eye to eye withuyuşmak, anlaşmak, uymak
see fit to-e karar vermek
see how the land lieszemin yoklamak
see how the wind blowsağız aramak
see in the New Yearyeni yılı karşılamak
see intonüfuz etmek, kavramak
see offyolcu etmek,uğurlamak,geçirmek,yola salmak
see one's way toyapabileceğine inanmak
see outbitirmek, sonuna kadar sürmek
see overdenetlemek, gözden geçirmek
see pink elephantskafayı bulmak, sarhoş olmak
see redtepesi atmak, gözü dönmek, öfkeden kudurmak
see starsyıldızları saymak, gözünde şimşekler çakmak
see the colour of moneyparanın rengini görmek
see the lightanlamak, gerçeği kabul etmek
see the sightsilginç yerleri ziyaret etmek
see through onebirinin içini okumak
seedtohum, asıl, kaynak, köken, döl, evlat, meni, sperm, atmık, tohum ekmek, tohum vermek, tohum ya da çekirdeğini çıkarmak
seed capsuleçekirdek kapsülü
seed cleanertohum temizleme aleti
seed dressingtohum ilaçlama
seed drilltohum mibzeri, tohumeker
seed leafçenek, kotiledon, tohumdan ilk çıkan yaprak
seed oysteristiridye yavrusu
seed potatoekimlik patates
seed runnertohuma kalkmış pancar
seed vesselmeyve örtüsü, tohum kapçığı
seedsmantohumcu, tohum satıcısı
seedytohumlu, partal, eski püskü, kılıksız, keyifsiz
seekaramak,aktarmak,izlemek,araştırmak,bulmaya çalışmak,sormak,(-meye) çalışmak,çabalamak,uğraşmak
seek outarayıp bulmak, yerinden çıkarmak
seeminglygörünüşe bakılırsa, anlaşılan
seemlyuygun, yakışır, münasip
seesawtahteravalli, ileri geri ya da aşağı yukarı hareket, inip çıkma, aşağı yukarı ya da ileri geri sallanmak
seethekaynamak, fokurdamak
segmentparça, bölüm, kesim, kısım, dilim, parça, daire parçası, segman, parçalara ayırmak, bölmek, bölünmek
segment of a circledaire parçası
segment sawparçalı testere
segmentalparçasal, kesitsel, dilimli
segmentarybölüm ile ilgili, dilimli
segmentationbölüm, kesimleme
segmented wormhalkalı kurt
segregateayırmak, ayrı tutmak
segregationayrı tutma, fark gözetme, ayrım, toplumsal kopma
seignioragesenyöriaj, tuğra hakkı
seismdeprem, yersarsıntısı, zelzele
seismicdepreme ilişkin, sismik
seismic beltdeprem kuşağı
seismic detectorsismik detektör
seismic focusdeprem merkezi
seismographdepremyazar, sismograf
seismologydeprembilim, sismoloji
seismoscopesismoskop, deprem gösterici
seizableyakalanabilir, haczedilebilir
seizetutmak, yakalamak, kavramak, kapmak, el koymak, gaspetmek, zaptetmek, ele geçirmek, yakalamak, tutuklamak, değerlendirmek
seize uptutukluk yapmak, çalışmamak
seizinmülk edinme, temellük
seizureel koyma, yakalama, ele geçirme, zapt, ani hastalık nöbeti, kriz
seldomnadiren, seyrek, pek az, kırk yılda bir
selectseçme, seçkin, seçmek, seçip ayırmak
selecteeaskere çağırılan kimse
selectionseçme, seçme şey
selection committeeteklif komitesi, seçici komite
selection examinationseçme sınavı
selection rulesseçme kuralları
selectiveayıran, seçici, seçmeli
selenium cellselenyum selülü
selenographyay haritacılığı
selfkendi, kişi, öz, şahıs, karakter, kişilik, kişisel çıkar, bencillik, kendisi, bizzat, kişisel, bizzat
self pollinationöz özüne tozlaşma
self-absorptionöz soğurma
self-adaptingözuyumlu, bağdaşan
self-addressedgönderene geri gönderilen
self-adhesiveöz özüne yapışan
self-adjustingotomatik ayarlanan
self-assertiveöz fikrinde ısrar eden
self-assuranceözüne güvenme, özgüveni
self-biasotomatik öngerilim, özöngerilim
self-capacitanceöz kapasite, özsığa
self-centringotomatik merkezlendiren
self-checkingözdenetimli, otomatik denetleyen
self-commandözünü tutma, nefsine hâkim olma
self-confessedözünün olduğunu itiraf eden
self-confidenceözünden emin olma, özüne güvenme
self-confidentözünden emin
self-conscioussıkılgan, utangaç, özünü bilen
self-containedmüstakil, bağımsız, duygularını gizleyen
self-contradictionözüyle çatışma
self-contradictoryözüyle çatışan
self-controlözüne hâkimiyet, özdenetim, soğukkanlılık
self-defenceözünü savunma, özsavunma, meşru müdafaa
self-denialözünü tutma, özveri, feragat
self-determinationöz özüne karar verme hakkı, özgür istem
self-diffusionöz yayılma, öz yayınım
self-dischargeözboşalım, öz özüne boşalma
self-disciplineöz disiplin
self-educatedöz özünü yetiştirmiş
self-effacingalçakgönüllü, ağırbaşlı
self-employedöz işinde çalışan,serbest meslek sahibi
self-energyserbest enerji, erkin erke
self-esteembenbencilik, özünü beğenme
self-evidentapaçık, besbelli, açık, aşikâr, belli
self-examinationiçgözlem, öz özünü inceleme
self-excitationözuyarım, öz özünü uyarma
self-feederotomatik yemlik
self-financingotofinansman, iç borçlanma
self-governmentöz özünü yönetme, özerklik, bağımsızlık
self-hardeningöz özüne sertleşen
self-helpöz özüne yetme, başkasına muhtaç olmama
self-ignitionotomatik ateşleme, kendiliğinden ateşleme
self-importancekibir,kurum,özünü çekme,özünü çok beğenme
self-importantözünü beğenmiş
self-inductanceözindüktans, self-indüktans
self-inductionözindükleme, self endüksiyon
self-indulgencekendi zevk ve rahatına düşkünlük
self-indulgentkendi rahatına fazla düşkün
self-interestkişisel çıkar, bencillik
self-lacerationözünü yaralama
self-loading(tabanca) yarı otomatik
self-lockingotomatik kilitlemeli, özkilitleyici
self-lubricatingkendi yağlayan, otomatik yağlamalı
self-luminouskendiliğinden ışık veren
self-madeöz özünü yetiştirmiş
self-opinionatedkibirli, özünü beğenmiş
self-organizingözörgütlü, özünü örgütleyen
self-oxidationözyükseltgenme, kendiliğinden yükseltgenme
self-pityözünü zavallı hissetme, öz özüne acıma
self-portraitressamın kendi resmi
self-possessedtemkinli, serinkanlı, özüne hâkim
self-possessionsoğukkanlılık, sakinlik, temkinlilik
self-preservationözünü koruma
self-regulatingözayarlı, özünü ayarlayan
self-relianceözgüven, özüne güven
self-reliantözgüvenli, bağımsız
self-respectizzetinefis, özsaygı, onur, haysiyet
self-righteousözünü beğenmiş, bilgiç, ikiyüzlü
self-sacrificefedakârlık, özveri, feragat
self-sacrificingözverili, fedakâr
self-satisfactionözünü beğenme, büyüklenme
self-satisfiedözünü beğenmiş, şımarık
self-scatteringözsaçılım, öz özüne saçılma
self-seekingçıkarcı, bencil, menfaatperest, çıkarcı kişi, bencil insan
self-shieldingözkalkanlama, öz özünü ekranlama
self-starterotomatik marş
self-styleduydurma unvanlı, sözde
self-sufficiencyöz özüne yetme
self-sufficientözüne yeten, başkasına muhtaç olmayan
self-supportingöz özünü geçindiren, bağımsız
self-taughtözöğrenimli, otodidaktik
self-willinatçılık, dik kafalılık
self-winding(saat) otomatik, öz özüne kurulan
selflessözünü ya da çıkarını düşünmeyen, başkalarını düşünen, özgeci
selfsametamamen aynı, tıpkı
sellsatmak, satılmak, alıcı bulmak, sattırmak, ikna etmek, benimsetmek, inandırmak, kabul ettirmek, satmak, kandırmak, aldatmak, yutturmak, dalavere, oyun, dolap, üçkâğıt
sell at a sacrificezararına satmak
sell by auctionaçık artırma ile satmak
sell cut pricebaşkalarından daha ucuza satmak
sell like hot cakesçok satılmak, kapış kapış gitmek, kapışılmak
sell offelden çıkarmak, satıp savmak
sell oneselfözünü satmak, özünü göstermek
sell outhepsini satmak, satmak, ihanet etmek
sell out of sthbir maldan elde kalmamak
sell sb a bill of goodsbirine külah giydirmek
sell sb a pupbirini kafese koymak
sell sb shortbirini hafife almak
sell secondsdefolu mal satmak
sell shortaçıktan satmak, alivre satmak
sell under pricefiyatının altında satmak
seller's marketsatıcı piyasası
sellers' marketsatıcı piyasası
selling agentsatış acentesi
selling commissionsatış komisyonu
selling costssatış maliyetleri
selling pricesatış fiyatı
semanticanlamsal, anlambilimsel
semantic changeanlam değişimi
semantic componentanlamsal bileşen
semantic transferanlam kayması
semanticsanlambilim, semantik
semaphoresemafor, flama, çınav
sematicişaret eden, tehlikeyi belirten
semblancebiçim, benzerlik, görünüş, dış görünüş
semeiologicgöstergebilimsel, göstergesel
semeiologygöstergebilim, imbilim
semeionişaret, im, gösterge
sememeanlambirimcik demeti
semesterdönem, devre, sömestr, yarıyıl
semitek duvarla bitişik müstakil ev
semi-detachedyarı müstakil
semiannualyarıyıllık, yarıyıl süren, altı aylık
semiautomaticyarı otomatik
semicarbazonesemikarbazon
semicircularyarım daire biçiminde
semicompiledyarı derlenmiş
semiconductoryarı iletken
semidetached(ev) bir duvarı yandaki eve bitişik, yan evle bir ortak bir duvarı olan
semilunaryarımay biçiminde
seminaltohumla ilgili, üremeyle ilgili, spermalı
seminal ductsperma arnası
seminal fluidsperma, meni, belsuyu
seminarseminer, toplu çalışma
seminationtohumlama, ekme, tohum ekme
seminiferousspermli, tohumlu
semiologicalgöstergebilimsel, göstergesel
semiologygöstergebilim, semiyoloji, imbilim
semioticgöstergebilimsel, göstergesel, işaretlere ait
semipermeableyarı geçirgen
semiprecious(mücevher/taş/vb.) ikinci derecede değerli
semiquaveron altılık nota
SemiteSami ırkından kimse, Yahudi
SemiticSamilerle ilgili, Sami
Semitic languagesSami dilleri
semitransparentyarısaydam
semiweeklyhaftada iki kere olan/çıkan, haftada iki kere
sendgöndermek, yollamak, etmek, -e çevirmek, (for ile) çağırmak, getirtmek, istetmek, (ünalgı çınavı) göndermek, yaymak, zorunda bırakmak, -e mecbur etmek, heyecanlandırmak, çok memnun etmek
send awaybaşka bir yere göndermek, kovmak, uzaklaştırmak
send downbirdemden atmak, düşürmek, hapse tıkmak
send forçağırmak, getirtmek, istetmek
send in one's resignationistifasını vermek
send offpostalamak, yollamak, oyuncuyu dışarı atmak
send outdağıtmak, göndermek, neşretmek, çıkarmak
send sb packingsepetlemek, kovmak
send shivers down one's backtüylerini diken diken etmek
send uptaklidini yapmak, dalga geçmek
sendergönderen, verici, yollayıcı
sender transmitting stationverici istasyon
senescenceyaşlılık, ihtiyarlık
senescentyaşlanan, ihtiyarlayan
senilebunak, yaşlı, güçsüz
senile decayyaşlılık nedeniyle çökme
senilityyaşlılık, güçsüzlük, halsizlik, ihtiyarlık
senioryaşça daha büyük, kıdemli, son sınıfa ilişkin, daha yaşlı olan kişi, kıdemli kişi, son sınıf öğrencisi
senior citizenyaşlı kimse
senior executiveyüksek düzey idareci
senior officerkıdemli subay, üst düzey subay
senior staffyönetim kadrosu
senioritykıdemlilik, kıdem
seniority indemnitykıdem tazminatı
sensationhis,duygu,hissiyat,kavrama,kavrayış,sezme,hissetme,hay-küy,heyecana sebep olan hadise,sansasyon
sensation nerveduyu siniri
sensationalheyecanlı, sansasyonel, harika, müthiş, çok iyi
senseduyu, duyum, duygu, his, anlam, anlayış, anlama yetisi, akıl, zekâ, düşünce, kanı, genel düşünce, yön, eğilim, hissetmek, sezmek
sense of humourmizah anlayışı, espri anlayışı
sense of rotationdönme yönü
sense of smellkoklama duyusu
sense of touchdokunma hissi
senselessözünden geçmiş, baygın, amaçsız, saçma, abes, anlamsız
sensibilityduyarlık, duyarlılık, hassasiyet
sensibleakla uygun, makul, mantıklı, akıllı, aklı başında, anlayışlı, duyarlı, hassas, sezilir, duyulur, farkına varılır, hissedilir
sensiblenessakıllılık, makullük
sensitiveduyarlı, hassas, narin, (alet) duyarlı, hassas, alıngan, hassas, çok duygusal, duyguları çok iyi belirten
sensitive to airhavaya karşı duyarlı
sensitive to lightışığa karşı duyarlı
sensitivenesshassaslık, duyarlık
sensitivityduyarlık, hassaslık
sensitizeduyarlı hale koymak, duyarlılaştırmak
sensitizersensibilizatör, duyarlaştırcı
sensitometersansitometre, duyarlıkölçer
sensitometrysansitometri, duyarlıkölçüm
sensoryduyumsal, duygusal, duyulara ilişkin
sensory organsduyu kılganları
sensualtensel, bedenle ilgili, bedensel, nefsi, şehvetli
sensualismşehvet düşkünlüğü, duyumculuk
sensualistşehvet düşkünü kimse
sensuousduyguları okşayıcı
sentencetümce, cümle, yargı, karar, hüküm, ilam, (to ile) mahkum etmek
sentence of statementbildirme cümlesi
sentence to deathidama mahkûm etmek
sententiousözdeyişli sözlerle dolu, özdeyişlerle konuşan
sentiencehissedebilirlik, bilinçlilik
sentientsezgili, duygulu, duygun
sentimentduygu, his, duyarlık, hassasiyet, içlilik, düşünce, fikir, kanı
sentimentalduygusal, duygulu, içli
sentimentalityaşırı duygusallık, içlilik, hassaslık
sentimentalizeduygusallaştırmak, duyarlı hale getirmek
sepalçanak yaprağı, sepal
separabilitybirbirinden ayrılabilme
separateayırmak, bölmek, ayrılmak, (karı koca) ayrı yaşamak, ayrı, ayrılmış, farklı, (from ile) -den uzak, ayrı
separate the wheatsapı samandan ayırmak
separatelyayrı ayrı, başka başka, bağlantısız olarak, ayrı olarak
separatenessayrılık, tek başına oluş
separationayırma, ayrılma, ayrılış, ayrılık, ayrı yaşama
separatistayrıklıkçı türküm üyesi
separatorayırıcı, separatör
sepiamürekkep balığının mürekkebi, siyaha yakın koyu kahverengi renk
sepsiskan zehirlenmesi, septisemi
septenaryyedi sayısına ait, yedişer
septic tankfosseptik, lağım çukuru, çürütme çukuru
septicaemiaseptisemi, kan zehirlenmesi
septuagenarian70 - 80 yaş arasındaki kimse, yetmişlik
septupleyedi kat, yediyle çarpmak
sepulchralmezara ait, kasvetli
sepulchregömüt, mezar, sin
sequelbir şeyin devamı, arkası, sonuç, son
sequenceard arda geliş, zincirleme gitme, ardışlık, ardıllık, sıra, düzen, seri, silsile, zincir, dizi
sequence countersıra sayacı
sequence of tenseszamanların uyumu
sequence registersıra yazmacı
sequentart arda gelen, izleyen, ardışık, sonra gelen
sequentialardıl, ardışık, sırasal, dizisel
sequential accesssırasal erişim
sequential controlsırasal denetim
sequential logicsırasal mantık
sequential operationsırasal işlem
sequential samplingardışık örnekleme
sequential scanningbasit tarama, normal tarama
sequential systemalmaşık renk işlemi
sequesterayırmak, tecrit etmek, haczetmek, el koymak
sequestering agentkompleks yapıcı
sequestrateel koymak, haczetmek, kamulaştırmak
sequestrationhaciz, müsadere, el koyma
sequestrumayrılmış ölü sümük/doku
seragliosaray, harem dairesi
SerbianSırbistan'a ait, Sırpça
serenadeserenat, serenat yapmak
serenedurgun, dingin, sessiz, huzurlu, sakin, yüce
serenityberraklık, huzur, durgunluk
serftoprağa bağlı köle, serf
sergeantçavuş, komiser muavini
serialseri halinde, sıra izleyen, dizi halinde, (ünalgı, sınalgı) dizi, tefrika
serial computerseri bilgisayar
serial numberseri numarası
serializedizi olarak yayınlamak, dizi haline getirmek
seriatimsırasıyla, birer birer
sericeousipek gibi, atlas gibi, tüylü
sericinipek zamkı, serisin
sericultureipekçilik, ipekböcekçiliği
sericulturistipekböceği yetiştiricisi
seriessıra, silsile, seri, dizi, türküm
series connectionseri bağlama
seriocomicyarı ciddi yarı komik
seriousciddi, ağrıbaşlı, önemli, şakaya gelmeyen, ciddi, ağır, tehlikeli, ciddi, şaka yapmayan, ciddi
seriouslyciddi olarak, ciddi bir şekilde, ciddiyetle
seriousnessciddiyet, ağırbaşlılık
sermondinsel konuşma, vaız, uzun ve sıkıcı öğüt, nutuk
serousseröz, serum gibi, seruma benzer
serpentineyılan gibi kıvrılan, yılankavi
serpiginouscilt hastalığı olan, yayılan
serratetestere dişli (yaprak), girintili çıkıntılı, tırtıllamak
serratedtestere dişli, testere gibi uçları olan
serrationtestere dişi gibi olma
serriedsık, sıkışık, omuz omuza
servalbir tür yaban kedisi
servanthizmetçi, uşak, köle, kul
serve-e hizmet etmek, hizmet vermek, hizmetinde olmak, çalışmak, bir yerde çalışmak, bir iş yapmak, gereksinimini karşılamak, yetmek, yeterli olmak, işini görmek, işine yaramak, (yemek) vermek, memuriyet, servis, hizmet
serve sb rightmüstehak olmak
serve the same purposeaynı işi görmek, amacı karşılamak
serve upyemeği sofraya koymak
serverservis atan oyuncu, (yemek) servis yapan kimse, (yemek) servis aleti
servicehizmet, görev, iş, vazife, tapınma, ibadet, tören, ayin, askerlik, yarar, yardım, fayda, hizmetçilik, uşaklık, memuriyet, servis, (konakçı/vb.'de) servis, bakmak, bakımını sağlamak, bakımını yapmak, onarmak, huk.tebliğ
service agreementhizmet sözleşmesi
service bureauservis bürosu
service chargeservis vergini
service linebaşlama çizgisi
service manualbakım el kitabı
service programhizmet bağdarlaması
service stairsservis merdiveni
service stationbenzin istasyonu
serviceabilityyarar, kullanışlılık
serviceabledayanıklı, kullanışlı, işe yarar, yararlı
servicemanordu/donanma, /vb.üyesi, asker
serviettepeçete, sofra peçetesi
servileköle gibi, köle gibi davranan, kulluk eden
servilitygurursuzluk, aşağılık, haysiyetsizlik
serving spoonservis kaşığı
servoservo, servomekanizma
servomechanismservomekanizma
sesamoidsusamsı, boğumlu, susam tohumu biçiminde
sesamoid bonesusamsı sümük
sessionoturum, celse, toplantı, (birdemde) dönem
setkoymak,hazırlamak,kurmak,köklemek,saptamak,belirlemek,gerçekleştirmek,batmak,niyetli,kararlı,kafasına koymuş,hazır,sabit,değişmez,belirli,belirlenmiş,kararlaştırılmış,takım,set,seri,koleksiyon,türküm,takım,cihaz,set,(güneş) batma,batış,türküm,duruş,vaziyet,(giysi) vücuda oturuş,film çekilen yer,set,dekor,stüdyo düzlüğü
set a good exampleiyi örnek olmak
set a high standardyüksek bir standart tutturmak
set a precedentemsal oluşturmak
Set a thief to catch a thiefDinsizin hakkından imansız gelir
set aboutbaşlamak, girişmek
set againstbirbirine düşürmek, arasını bozmak
set apartayırmak, ayrı koymak, tahsis etmek
set asidebir kenara koymak, biriktirmek, saklamak
set back(sögeni) geri almak, geciktirmek, mal olmak
set downyazmak, kaydetmek, durup yolcu indirmek
set eyes ongözüne ilişmek
set forthaçıklamak, bildirmek, ileri sürmek, yola koyulmak
set inbaşlamak, gelip çatmak, ortaya çıkmak
set in motionharekete geçirmek
set offyola çıkmak, meydana çıkarmak, başlatmak
set off on a journeyyolculuğa çıkmak
set onsaldırmak, üstüne salmak, saldırtmak
set on edgekamaştırmak, sinirlendirmek
set one back on one's heelsbirini beyninden vurulmuşa döndürmek
set one's cap atabayı yakmak
set one's face againstkarşı çıkmak
set one's heart on-e gönlünü vermek, çok istemek
set outyola çıkmak, açıklamak, belirtmek, düzenlemek
set people by the earsaralarına kara kedi sokmak
set rightdüzeltmek, yoluna koymak
set sb on a pedestalidealize etmek, yüksek paye vermek
set sb's mind at restyüreğine su serpmek
set sb's teeth on edgebirinin sinirine dokunmak
set the ball rollingön ayak olmak
set the scene-e sahne hazırlamak
set the seal on sthbir sorunu kökünden halletmek
set the stage forzemin hazırlamak
set the trendmoda başlatmak/yaymak
set the wheels in motionsbaş çekmek
set togirişmek, koyulmak, işe koyulmak
set to rightsiyileştirmek, düzeltmek, adam etmek
set to workçalışmaya başlamak
set tongues waggingdillere destan olmak
set upkurmak, dikmek, işe başlamak, (ses) yükseltmek
set up a businessiş açmak
set uponüzerine hücum etmek, çullanmak
setasert kıl, domuz kılı, seta, ince diken
setbackgerileme, kötüleme, kötüye gitme, düşme, başarısızlık, yenilgi
setscrewkontrol vidası, ayar vidası
setterbir tür av köpeği, seter
settingkoyma, yerleştirme, batma, çerçeve, yuva, konunun geçtiği yer ve zaman, ortam, bir kişilik yemek takımı
settle-de koloniler kurmak, yerleşmek, konmak, (rahat edecek şekilde) yerleştirmek, yatıştırmak, yatışmak, halletmek, çözmek, tatlıya bağlamak, karara bağlamak, kararlaştırmak
settle an accounthesabı ödemek
settle an account with sbhesaplaşmak
settle downoturmak, yerleşmek, yatırmak, oturtmak, yerleştirmek
settle forrazı olmak, fit olmak
settle for accountvadeli satmak
settle inalışmak, alışmasına yardımcı olmak
settle sb's hashbirinin çanına ot tıkamak
settle upödemek, hesabını kapatmak
settledsabit, değişmez, yerleşmiş, yerleşik, meskûn, oturulan, şenelmiş
settlementyeni küçük yerleşim alanı, göç, uzlaşma, anlaşma, karar, ödeme
settlement dayhesaplaşma günü, tasfiye günü
settleryeni bir yere gidip yerleşen kimse, göçmen
settlingoturma, tasman, yerleşme
settling tankçökeltme tankı
settoçarpışma, tartışma, kavga
setuptertibat,düzen,kuraştırma
seven-foldyedi kat, yedi misli
severkesmek, kesilmek, parçalamak, parçalanmak, kopmak, koparmak, ayırmak, ayrılmak
severalbirkaç, ayrı ayrı, farklı, kendi, bir kaçı, kimi, bazısı
severallyayrı ayrı, birer birer
severaltyayrılık, ferdi mülkiyet
severanceayırma, ayrılma, ilişki kesme, koparma
severance paykıdem tazminatı
severesert, katı, acı veren, şiddetli, sert, şiddetli, kıran kırana, şiddetli, sade, gösterişsiz
severelyşiddetle, ciddi olarak, sıkı sıkı, sert olarak
sewagelağımdan akan artık madde, lağım pisliği, lağım boşaltma
sewage disposallağım boşaltma usulü
sewage sludgelağım pisliği
sewage systemkanalizasyon
sewer pipelağım borusu, lağım künkü
seweragekanalizasyon, lağım pisliği
sewerage systemlağım jüyesi
sewing machinedikiş makinesi
sewing machine needledikiş makinesi iğnesi
sexcinsiyet, cinsellik, cinsel ilişki, seks
sex appealcinsel çekicilik, seksapel
sex chromosomecinsiyet kromozomu
sex hormonescinsiyet hormonları
sex organscinsel kılganlar
sexagenarian60 - 70 yaş arasındaki kimse, altmışlık
sexennialaltı yılda bir olan, altı yıl süren
sexismkarşı cinsin zayıf olduğunu savunan zihniyet, seksizm
sexistkarşı cinsin daha zayıf/yeteneksiz olduğuna inanan, seksist
sexlesscinsiyetsiz, cinsel çekiciliği olmayan
sexologyseksoloji, cinslikbilim
sextetaltı bitlik sayı, altı çalgılık hava
sexual harassmentcinsel taciz
sexual intercoursecinsel birleşme
sexual organsüreme kılganları
sexual perversioncinsel sapıklık
sexual reproductioneşeyli üreme
sexualityseks düşkünlüğü, sekse ilgi duyma, cinsel özellikler
shabbinesskılıksızlık, pejmürdelik, adilik, alçaklık
shabbyeski, yıpranmış, eski püskü, pejmüdre, kılıksız, pejmürde, aşağılık, adi, berbat, rezil
shackleköstek,pranga,kandal,zincir,engel
shadegölge, karanlık, gölgelik yer, perde, stor, renk tonu, gölge, (resimde) gölge, gölgeleme, küçük fark, ayrıntı, nüans, hayalet, ruh, ç, güneş gözlüğü, gölgelemek, gölgelendirmek, gölge vermek, karartmak
shade awayyavaş yavaş kaybolmak
shadinessgölgelik, şüphelilik
shadowgölge, karanlık, keder, hüzün, iz, eser, hayalet, ruh, zerre, nebze, ayrılmaz arkadaş, gölge, koruma, himaye, gölgelendirmek, gölgelemek, gölgesiyle örtmek, karartmak, gölgesi gibi izlemek, gizlice izlemek, gözetlemek, peşinden ayrılmamak, gölgesi olmak
shadow cabinetgölge kabine
shadow chancellormuhalefetteki bakan
shadow governmentmuhalefet hükümeti
shadow pricesgölge fiyatlar
shadowygölgeli, karanlık, loş, belli belirsiz, hayal meyal
shadygölgeli, gizli saklı, namussuz, üçkâğıtçı, güvenilmez
shaftmil, şaft, ok, araba oku, sütun gövdesi, ışın, hava bacası, çekiç, /vb.aletlerin sapı
shaggykaba tüylü, sert kıllı, çok kıllı, pösteki gibi, kabarcık, taranmış, yontulmamış, pürüzlü
shakesallamak, sarsmak, sallanmak, sarsılmak, silkelemek, silkmek, sarsmak, allak bullak etmek, çalkalamak, (el) sıkışmak, sarsıntı, sarsma, titreme, sallama, sallanma, silkme, el sıkışma, an, saniye
shake downyer yatağında uyumak, sarsarak düşürmek
shake in one's shoesüç buçuk atmak, ödü kopmak
shake like a jellytir tir titremek
shake like a leaftir tir titremek
shake off-den kurtulmak, kaçmak, silkip atmak
shake one's headkafasını sallayarak hayır demek
shake sb rigidödünü koparmak, aklını başından almak
shake the pagodaköşeyi dönmek, zengin olmak
shake updüzenlemek, değişiklik yapmak, sarsmak, çalkamak
shakedownuydurma yatak, yer yatağı, para sızdırma, şantaj, derinlemesine araştırma, inceleme, alıştırma, deneme
shakinesszayıflık, titreklik
shakingsallanan, sallama, sallanma
shaking channelsarsak oluk, sarsıntılı oluk
shakytitrek, sarsak, sallanan, çürük, güvenilmez
shalekatmanlarına ayrılabilen yumuşak kaya
shall(yardımcı fiil olarak) -ecek, -acak, (kural/yasa/emir/söz belirtir) -ecek, - acak, (`I' ve `we' ile öneri belirtir) -eyim mi, -elim mi
shall Iyapayım mı, edeyim mi
shall weyapalım mı, edelim mi
shallopküçük balıkçı teknesi
shallowderin olmayan, sığ, yüzeysel, dar
shamtaklit, yapmacık, yalan, numara yapmak, ayak yapmak, rol yapmak
sham sleepuyur gibi yapmak
shambleayaklarını sürterek yürümek
shambleskanara,mezbaha,salhane,sallakhane,savaş alanı,darmadağın yer
shameutanç, utanma, şerefsizlik, leke, utanç, ayıp, utanılacak şey, yazık, şanssızlık, utandırmak
shamefulayıp, utanç verici, yüzkızartıcı
shamelessutanmaz, arlanmaz, yüzsüz, arsız
shamelessnessarsızlık, utanmazlık
shammerdolandırıcı, ikiyüzlü kimse
shampooşampuan, şampuanlamak
shan't(edat) shall not'ın kısa biçimi
shandybira ve gazoz karışımı bir içki
shangri-lahayaller ülkesi
shankbacak, baldır, incik, aletin orta yeri, çiçek/yaprak sapı
shantykulübe, gemici şarkısı
shantytowngecekondu bölgesi, teneke mahallesi
shapebiçim, şekil, kalıp, form, kondisyon, biçim vermek, biçimlendirmek, etkilemek, yönlendirmek, biçimlendirmek, gelişmek
shapedbiçimli, şekilli, endamlı
shapelessbiçimsiz,şekilsiz,aybacar
shapely(kadın vücudu/vb.) biçimli, düzgün, güzel
shaping machineplanya makinesi
shardböcek kanadı zarfı, kırık çömlek parçası
sharepay, hisse, hisse senedi, aksiyon, paylaşmak, paylaştırmak, bölüştürmek, saban demiri
share and share a likeeşit paylarla
share certificatehisse senedi
share holderhissedar, aksiyoner
share markethisse senedi piyasası
share tenantmüşterek kiracı
shareholderhissedar,paycı
sharkköpekbalığı, hilekâr, dolandırıcı, üçkâğıtçı
sharpkeskin, sivri, keskin, içe işleyici, keskin, ekşimsi, ani, net, açık seçik, ani ve sert, tam, aniden, diyez, diyez nota, diyez işareti
sharp practicehileli iş, dalavere
sharp shooterkeskin nişancı
sharp-edgedkeskin ağızlı, keskin, bilenmiş
sharp-sightedkeskin görüşlü
sharpenbilemek, sivriltmek, keskinleştirmek, sivrilmek, keskinleşmek
sharpen one's braingözünü açmak
sharpenerbileyici,kalemtıraş,kalemyonan
sharpening machinebileme makinesi
sharperkumarbaz,üçkâğıtçı,dolandırıcı,hileci,kelekbaz,leylaç
sharpnesskeskinlik, netlik, açıkgözlülük, sertlik
shatterdarmadağın etmek,bozmak,doğramak,parça parça etmek,kırmak,paramparça etmek,parçalamak,hurdalamak,körlemek,altüst etmek,kırılmak,paramparça olmak,bozmak,mahvetmek,suya düşürmek,bozulmak,mahvolmak,(İİ) yorgunluktan öldürmek
shatter sb's hopesbirinin ümitlerini kırmak
shatterproofdağılmaz, kırılmaz
shatterproof glassdağılmaz cam, emniyet camı
shavetıraş olmak, tıraş etmek, rendelemek, kesmek, tıraş
shaverülgüç,tıraş makinesi,berber,tellak
shavingtıraş, ç.talaş, yonga
shavingstalaş, yonga, çapak
she(dişil) o, (ülkeler ve taşıtlar için) o, dişi
shearmakasla kesmek, saçını kesmek, (koyun tüyünü) kırkmak, kırpmak
shear wavekesme dalgası, enine dalga
shearingkırkma, kırpma, makaslama
shearsyün kırkma makası, büyük makas
sheathkın, kılıf, prezervatif, kılıf
sheathekınına/kılıfına koymak, gizlemek
sheathing paperkaplama kâğıdı
sheaveçıkrık, makara, kasnak, demetlemek
shebangmağaza, iş, kurum, mesele, konu
shebeenizinsiz içki satan yer
sheddökmek, saçmak, akıtmak, kan akıtmak, (kıl/deri/vb.) dökmek, çıkarmak, atmak, sundurma, kulübe, baraka, hangar
shed crocodile tearssahte gözyaşı dökmek
sheep shearingkoyun kırpımı
sheep-shearerkoyun kırkıcısı
sheepishutangaç, çekingen
sheepshankmargarita balığı
sheerkatıksız, sırf, safi, halis, dimdik, sarp, tül gibi incecik, dimdik, (birşeye çarpmamak için) aniden yön değiştirmek, sapmak
sheerlegsiki direkli maçuna, darağacı
sheetçarşaf, yatak çarşafı, kâğıt yaprağı, tabaka, levha, gazete
sheet anchorocaklık demiri, büyük kurtuluş ümidi
sheet copperbakır levha, bakır sac
sheet erosionyüzey erozyonu, yüzeysel erezyon
sheet irondemir levha, demir sac
sheet leadkurşun levha, levha kurşun
sheet metalmetal levha, sac
sheetingörtme, kaplama, perde
shekelşekel, israil para birimi
shelfsergen, raf, düz kaya
shelldeniz hayvanı kabuğu, deniz kabuğu, kabuk, bina iskeleti, topçu mermisi, yarış sandalı, kik, kabuğunu çıkarmak, kabuğunu soymak, ayıklamak, topa tutmak, topçu mermisi atmak
shell bossinguskur şaftı, kuyruk şaftı
shell outparayı sökülmek, ödemek, uçlanmak
shellfishkabuklu deniz hayvanı
shellproofkurşun işlemez, top işlemez
sheltersığınak, barınak, korunak, siper, sığınma, korunma, barındırmak, korumak, sığınmak
shelterbeltkoruma kuşağı, koruyucu kuşak
shelverafa koymak, raflara dizmek, bir kenara atmak, rafa kaldırmak, ertelemek, (down/up ile) (arazi) meyillenmek
shelvingraflar, raf malzemesi
shenanigankurnazlık, dolandırıcılık
shepherdçoban, önder, kılavuz, gütmek, yol göstermek, kılavuzluk etmek, önderlik etmek, -e götürmek
shepherd's-purseçoban çantası
sherardizingçinko emdirme, Sherard işlemi
sherbetşerbet, meyvalı dondurma
sheriff(Amerika'da) şerif, sakçı şefi
sherrybeyaz İspanyol şarabı, şeri
Shetland IslandsŞetland adaları
shieldkalkan, siper, koruyucu, korumak, siper olmak
shielding windowekran penceresi
shiftdeğişme, değiştirme, değişiklik, vardiya, nöbet, çalışma süresi, iş nöbeti, çuval giysi, şanjman, şanzıman, kaçamak, bahane, hile, çare, tedbir, (başka bir yere) taşımak/kaldırmak, değişmek, değiştirmek, (rüzgâr) yön değiştirmek, (suç/vb.) atmak, yüklemek, (vites) değiştirmek, geçinmek, idare etmek, yaşamak
shift change-overvardiya değişmesi
shift downvites küçültmek
shift for oneselfbaşının çaresine bakmak
shift keyklavyede büyük harf tuşu
shift registerkaydırma yazmacı
shifterhırsız, değiştirici, şalter, devre kesici
shiftinesshilekârlık, pişkinlik
shifting sandhareketli kum, yer değiştiren kum
shiftlessamaçsız, tembel, uyuşuk, uyuntu
shilly-shallytereddüt, kararsızlık, mızmızlanma, tereddüt etmek, ne yapacağını bilmemek
shimkama, ara sacı, şim, layner
shimmertitrek ışık, parıltı, parıldamak, titrek ışıkla parıldamak
shimmyşimi, esneme, titreme, şimi dansı, (tekerlek) çok titremek
shinincik, (up/down ile) (direğe/ağaca/vb.) maymun gibi tırmanmak, çabucak ve kolayca tırmanmak
shinboneincik sümüğü,kaval sümüğü
shindigA.B.D.'de danslı eğlenti
shindygürültü, şamata, patırtı
shineparlamak, parıldamak, ışıldamak, özünü göstermek, parlamak, parlatmak, parlaklık, parıltı, cila, cilalama, parlatma
shinerçil para, morarmış göz
shingletahta kiremit, tahta pul, padavra, yuvarlak çakıl, çakıllı deniz kıyısı, alagarson kesilmiş kadın saçı, (dam/vb.) tahta kiremitle kaplamak, saçı alagarson kesmek
shiningparlak, ışıltılı, parıltılı
shipgemi, vapur, büyük uçak ya da uzay gemisi, uzay aracı, gemiyle taşımak/göndermek, gemiye yüklemek, gemiye tayfa olarak almak/girmek, (kimise bir yere) yollamak, göndermek, (mal) yollamak, göndermek, nakletmek
ship brokergemi acentesi, gemi komisyoncusu
ship buildinggemi sanayii
ship chandlergemi malzemeleri satan kimse
ship ownerdonatan, armatör, gemi sahibi
ship's companygemi mürettebatı
ship's lifeboatgemi filikası
shipboardgemide, gemi güvertisinde
shipbuildergemi inşaatçısı
shipbuildinggemi yapımı, gemi inşaatı
shipment(mal) gönderme, yollama, taşıma nakliye, gönderilen mal
shipownerdonatan, armatör, gemi sahibi
shipped bill of ladingsevk konşimentosu
shipper's manifestgümrük manifestosu
shippinggemiler, filo, ticaret filosu, gemicilik, nakletme, nakliye, taşıma
shipping agentdeniz nakliyecisi, gemicilik şirketi
shipping billmanifesto, sevk belgesi
shipping clerkyükleme memuru
shipping companygemicilik şirketi, deniz nakliyat şirketi
shipping ordersevkıyat emri, ordinosu
shipshapedüzgün, düzenli, muntazam, temiz
shipwreckkaraya oturma, batma, deniz kazası, gemiyi kara oturtmak/batırmak, mahvetmek, bozmak, yıkmak
shireeyalet, sancak, kontluk
shirk(işten/vb.) kaçmak, kaytarmak
shirrbüzme, büzgü, büzmek
shitbok, sıçma, esrar, haşiş, saçmalık, zırva, bok herif, bir boka yaramaz kimse, Allah kahretsin!, Lanet olsun!, Anasını, sıçmak, sıçıp batırmak
shit oneselfaltına kaçırmak, korkudan altına etmek
shittyboktan, siktiriboktan
shivertitreme, ürperti, titremek, ürpermek
shoalsığ yer, sığlık, balık sürüsü, kalabalık, sürü halinde toplanmak ya da dolaşmak
shocktahıl balyaları, demet yığını, gür ve karmakarışık saç, darbe, vuruş, çarpma, sarsma, sarsıntı, çıngı çarpması, şok, çok sarsmak, çok şaşırtmak, şok etmek, sarsmak, şiddetle çarpmak
shock absorberamortisör, tampon, yatıştırıcı
shock coolingani soğutma, şok soğutma
shock dryingani kurutma, şok kurutma
shock excitationşokla uyarma
shock heatingşokla ısıtma
shock loadingşoklu yükleme
shock resistanceşok direnci, sarsma dayanıklılığı
shock resistantşok dirençli, sarsma dirençli
shock therapyşok tedavisi
shock troopsbaskın birlikleri, hücum taburu
shock waveşok dalgası, çarpma dalgası
shockerdeğersiz kitaplar, sarsan şey, heyecanlı roman
shockheadedsık ve kabarık saçlı
shockingşaşırtıcı, şaşılacak, şok edici, şok etkisi yapan, berbat, çok kötü
shockproofdarbeye dayanıklı, çarpmaya dayanıklı
shodpabuç giymiş, pabuçlu
shoddykaba yünlü kumaş, kalitesiz, baştansavma, uydurma, adi, bayağı, şerefsiz
shoe blackkundura boyacısı
shoehornayakkabı çekeceği, kerata
shoelessyalınayak, pabuçsuz
shoemakerayakkabıcı, kunduracı
shoohoşt, pist, kış, kovmak, kışkışlamak
shootateş etmek, atmak, fırlatmak, (ateş edip) vurmak, yaralamak, öldürmek, yıldırım gibi geçmek, aniden fırlamak, (film/resim) çekmek, filiz, sürgün, atış, av partisi, av alanı
shoot aheadhızla öne geçmek
shoot down(uçak) düşürmek, hayır demek, karşı çıkmak
shoot from the hipdan diye söylemek
shoot one's boltelinden geleni yapmak
shoot outaniden çıkmak, dışarı fırlamak, aniden çıkarmak
shoot straighttam isabetle vurmak
shoot the breezelaflamak, çene çalmak
shoot uphızla yükselmek, rasgele ateş etmek
shootervurucu, nişancı, atıcı, avcı
shootingatış, atıcılık, avcılık, filme alma, çekim
shooting rangekamera mesafesi, kamera uzaklığı
shooting scriptçekim senaryosu, çevirim senaryosu
shooting starakanyıldız, ağma, şahap
shopdükkân, mağaza, işlik, atölye, yapımevi, alışverişe çıkmak, alışveriş yapmak
shop aroundalışveriş için fikir edinmek
shop assistantsatış elemanı, tezgâhtar
shop floorüretim bölümü, işçiler, çalışanlar
shop floor workersişçiler, çalışanlar
shop stewardişçi temsilcisi, sendika sözcüsü
shop-soileddükkânda bozulmuş
shopkeepingdükkâncılık, perakendecilik
shopliftdükkânlardan eşya çalmak
shopliftingdükkân hırsızlığı
shopperalışveriş eden kimse
shopping centeralışveriş merkezi
shopping centrealışveriş merkezi
shopping listalışveriş listesi
shopping malltrafiğe kapalı alışveriş merkezi
shorekenar,kıyı,sahil,kara,desteklemek,dayanak,destek,payanda
shore uppayanda ile desteklemek
shorelessdenize kıyısı bulunmayan, sahili olmayan
shoringpayandalama, destekleme, iksa
shortkısa,kısa boylu,kısa süren,parasız,yeterli parası olmayan,az,kıt,yetersiz,aniden,gafleten,kısa devre,kontak,(viski/vb.) az miktarlarda içilen sert içki
short and sweetkısa ve öz
short billkısa vadeli poliçe
short bondkısa vadeli tahvil
short circuitkısa devre, kontak, kısa devre yapmak
short dated billkısa vadeli poliçe
short filmkısa metrajlı film
short forkısası, kısa şekli
short of-in dışında, -si eksik
short ratekısa vadeli kur
short wave(ünalgı) kısa tolkun
short-changealdatmak, kandırmak
short-handedyardımcısı az, işçisi az
short-headedbrakisefal, kısakafalı
short-livedkısa ömürlü, geçici, çok sürmeyen
short-rangekısa dönemli, kısa vadeli, kısa menzilli
short-sightedmiyop, ileriyi göremeyen, sağgörüsüz
short-temperedçabuk öfkelenir
shortageyokluk, kıtlık, sıkıntı, açık, eksik
shortcakekalın şekerli galeta, Ai.meyveli kurabiye
shortcomingkusur, eksiklik, eksik, noksan
shortcutkestirme yol, kısa yol, kestirme
shortenkısalmak, kısaltmak
shorthandstenografi, steno
shorthand typiststenograf
shortlistson elemeyi yapmak üzere listeye almak
shortlykısaca, yakında, az sonra
shortnesskısalık, eksiklik, kıtlık, noksanlık, darlık
shortskısa pantalon, şort, erkek külotu
shortsightedmiyop, ileriyi göremeyen, sağgörüsüz, basiretsiz
shotatış, erim, atım, menzil, silah sesi, mermi, saçma, gülle, nişancı, girişim, deneme, iğne, aşı, vuruş, şut, resim, enstantane fotoğraf, kadeh, yudum, yanardöner, şanjan, hasta, yorgun, bitkin, eski, eskimiş
shot firerbarutçu, patlatıcı
shot in the armtaze kan, iyiye götüren şey
shot in the darkkaba tahmin
shot peeningpüskürtmeli sertleştirme
should(öneri ya da gereklilik belirtir) -meli, -malı
shoulderomuz,çiğin,kürek,destek,banket,omuzla itmek,omuzlayarak özüne yol açmak,omuza almak,omuzlamak,kabul etmek,üstüne almak,yüklenmek
shoulder arms!silah omuza!
shoulder bladeküreksümüğü
shoulder girdleomuz kemeri
shoulder to shoulderomuz omuza, elbirliğiyle
shoutbağırmak, kışkırmak, seslenmek, bağırma, bağırış
shout downbağırarak sesini bastırmak, yaygara koparmak
shout one's head offavaz avaz bağırmak
shove arounditip kakmak, şamar oğlanına çevirmek
shove offsahilden ayrılmak, defolmak
shovelkürek, bir kürek dolusu miktar, kürekle atmak, küremek
shovel loaderkürekli yükleyici
shovelling machineküreme makinesi
showgöstermek, görünüş, gösteriş, sergi, teşhir, gösteri, oyun, temsil, şov, fırsat, olanak, iş, girişim
show a clean pair of heelstabanları yağlamak
show businesseğlence sanayii
show offgösteriş yapmak, hava atmak, fiyaka satmak
show one the doorkapı dışarı etmek, kovmak
show one's faceinsan içine çıkmak
show one's handkozunu oynamak, niyetini açığa vurmak
show one's teethdiş göstermek
show one's true coloursaçığa vurmak
show outkapıya kadar geçirmek
show the white feathergözü korkmak
show upgöstermek, gözükmek, görünmek, meydana çıkmak
showdownanlaşmazlığı çözme
showersağanak, duş, yağmak, yağdırmak, ...yağmuruna tutmak, duş almak
showerproofsugeçirmez yapmak
showinggösterme, gösterim, sergileme
showing-offgösteriş, caka, fiyaka, hava
showmantiyatro, sirk, /vb.müdürü, şovmen
showy(fazla) dikkat çeken, cart, cırtlak, cafcaflı, havalı
shredparça, lime, dilim, parçalamak, ince ince doğramak, kıymak
shrewkır faresi, şirret kadın, cırlak kadın
shrewdnesszekilik, kurnazlık, zekâ, açık fikirlilik
shrewishhuysuz, hırçın, aksi, cırlak
shriekçığlık atmak, haykırmak, acı feryat, çığlık
shrilltiz, keskin, cırtlak
shrinkçekmek, büzülmek, küçülmek, çekmesine neden olmak, küçültmek, azalmak, kaçınmak, kaçmak, sinmek, psikiyatrist
shrinkageçekilme, büzülme, rötre, (odun) çapçekme, büzme
shrinkingçekme, büzülme, rötre
shrinkproofçekmez, küçülmez
shriveitiraf edilen günahları dinlemek
shrivelkuruyup büzülmek, buruşmak, kıvrılmak, pörsümek
shrubbyçalılık, çalı gibi, ağaçsı
shruckzarf, kabuk, kılıf, kabuklarını soymak
shrug offkafasına takmamak, aldırış etmemek
shrug one's shouldersomuz silkmek
shrunkençekmiş, daralmış, kısalmış, büzülmüş
shudderürpermek, titremek
shuffle(oyun kâğıdı) karıştırmak, karmak, karıştırmak, karman çorman etmek, ayak sürümek, yer değiştirmek, elden ele dolaştırmak, kâğıt karma, karıştırma, karıştırma, karışıklık, ayak sürüme
shuffle off this mortal coilahreti boylamak
shufflinghilekâr, kaçamaklı
shunçekinmek, kaçmak, uzak durmak, sakınmak, kaçınmak
shuntmakas değiştirme, trenin yolunu değiştirme, makas değiştirmek, paralel bağlamak, şönt yapmak
shuntedşönt, devreye paralel bağlanmış
shuntermanevracı, makasçı
shutkapamak, kapatmak, Shut your mouth., kapanmak
shut awayelini ayağını çekmek, diğerlerinden ayrı tutmak
shut downkapatmak, tatil etmek
shut offkesmek, durdurmak
shut one's eyes togöz yummak
shut one's mouthçenesini kapamak
shut upkapamak, kilitlemek, hapsetmek, susturmak
shutdown(fabrika/iş/vb.) kapanma, tatil, iş durdurma
shutterkepenk, panjur, objektif kapağı, panjur ya da kepenkleri kapatmak, indirmek
shutter speedobtüratör hızı, poz süresi
shuttlemekik, uzay mekiği, gidip gelmek, mekik dokumak
shuttle diplomacymekik diplomasisi
shuttle servicekarşılıklı sefer, mekik sefer
shyutangaç, çekingen, (hayvan) ürkek, (at) ürkmek, çekinmek, atmak, fırlatmak, atış, deneme, tecrübe
shynessürkeklik, çekingenlik, korkaklık
SiameseSiyamlı, Siyamca, Siyam halkı
sibilantıslıklı, ıslıklı ünsüz
sibilateıslık gibi ses çıkaran, ıslık gibi ses çıkarmak
siccativekurutucu, sikatif
sickhasta, bulantılı, midesi bulanmış, kusacağı gelmiş, (of ile) bıkmış, bezmiş, iğrenç, hasta edici, mide bulandırıcı
sick headacheyarım baş ağrısı, migren
sick to death of-den bıkmış, bezmiş
sickeniğrendirmek, midesini bulandırmak, (hangise hastalık) belirtileri göstermek, hasta olmak
sickeningmide bulandırıcı, tiksindirici
sicklinesshastalıklı olma, güçsüzlük, kusma
sicklyhastalıklı, hastalık yapan, zayıf, soluk, mide bulandırıcı
sicknesshastalık, bulantı, kusma
sideyan, yan taraf, kenar, yüz, taraf, bölüm, taraf, kısım, yön, taraf, (with/against ile) tarafını tutmak
side clearanceyan boşluk, yan aralık
side elevationyan görünüş, yandan görünüş
side frontageyan cephe, yan yüz
side scuttleborda lombozu
side streamkol akarsu, kol ırmak
side streetdönge,yan sokak,tali yol
side toneyan ton, yan ses
side-dumper caryandan boşaltmalı vagon
side-tipping loaderyandan boşaltmalı yükleyici
sidebandyan bant, yan kuşak
sideboards(saç) favoriler
sidecarmotosiklet yan arabası, motosiklet sepeti
sidedtaraflı, kenarlı, çevrili
sidelightyandan gelen ışık, ilginç ama çok önemli olmayan bilgi, ikincil bilgi, yan bilgi, büyük pencere ya da kapının yanında bulunan dar pencere, yan pencere, (taşıtlarda) yan lamba
sidelineyan hat, yan çizgi, kenar çizgisi, ek iş, ek görev
siderealyıldızlara ilişkin
sideritesiderit, demirli göktaşı
sidero-(önek) demir, çelik
sideslipyana kayma, yan savurma, yan kaymak
sidestep-den kaçınmak, yana kaçmak, yana adım atmak
sidetracktreni yan hata geçirmek, saptırmak, konudan saptırmak, dikkatini dağıtmak
sidewardsyana doğru, yanlamasına, yan yan
sidingkısa demiryolu hattı, yan hat
sidlekorkarak ya da gizlice sokulmak, yanaşmak
sidle up to onebirine sokulmak
sierrasivri dağlık arazi, dağ sinsilesi
sievekalbur, kevgir, elek, elemek, kalburdan geçirmek
siftelemek, kalburdan geçirmek, (through ile) incelemek, gözden geçirmek, araştırmak, taramak
sift throughincelemek, gözden geçirmek
siftingeleme, inceleme, gözden geçirme
sighiç çekme, göğüs geçirme, of (çekme), iç çekmek, göğüs geçirmek, of çekmek
sightgörme gücü, görüş, görme, görüş, göz erimi, görüş alanı, görülen şey, görünüş, görünüm, manzara, ç.görülmeye değer yerler, nişangâh, görüş, düşünce, kanı, korkunç ya da gülünç hal, görmek, nişan almak
sight billgörüldüğünde ödenmesi gereken poliçe
sight distancegörüş uzaklığı
sight draftgörüldüğünde ödenecek poliçe
sight paymentgörüldüğünde ödeme
sight unseengörmeden (satın almak)
sight-readinggörür görmez okuma, görür görmez çalma
sightedgözleri gören, kör olmayan
sightingnişan, nişan alma, gözlem
sighting colourişaretleme boyası
sighting distancegörüş uzaklığı
sighting shotdeneme atışı
sighting telescopegözetleme teleskobu
sightlyhoş görünüşlü, yakışıklı
sightsgörülmeye değer yerler
sightseeinggörülmeye değer yerleri gezip dolaşma
signişaret, im, belirti, işaret, ifade, işaret levhası, belirti, alamet, burç, imzalamak, işaret etmek, işaret vermek, sözleşmeyle işe almak, sözleşmeyle işe girmek
sign awaybir belge imzalayarak hakkından vazgeçmek
sign characterişaret karakteri
sign manualel yazısı imza
sign offyayını bitirmek, imzalayıp bitirmek
sign onyayına başlamak, sözleşme imzalayıp işe girmek
sign on the dotted linekabullenmek, onaylamak
sign one's own death warrantölüm fermanını imzalamak
sign overresmen başkasına devretmek
sign paintertabela ressamı
sign the praise ofgöklere çıkarmak
signalişaret, sinyal, çınav, işaret vermek, işaret etmek, işaretle bildirmek, dikkate değer, göze çarpan, açık
signal boxişaret kulesi, manevra kulesi
signal flagişaret flaması
signal lampsinyal lambası
signal lightsinyal lambası
signal towerkumanda kulesi
signalizeişaretle bildirmek, belirginleştirmek
signallingişaretleme, sinyalizasyon
signalmanişaretçi, işaret memuru
signatoryimza eden kişi, imza sahibi
significanceönem, anlam, değer
significantönemli, anlamlı, değerli
significationanlam verme, anlamlama
signifiedgösterilen, imlenen
signifiergösteren, imleyen
signifybildirmek, belirtmek, ifade etmek, demek olmak, anlamına gelmek
signpostkarayollarında tabela, yol gösteren levha, işaret direği
signs of the zodiacon iki burç
silencesessizlik, susma, dinginlik, sır saklama, mektup yazmama, susturmak
silence gives consentsük-t ikrardan gelir
silence is goldensük-t altındır
silencersusturucu, ses azaltıcı
silentsessiz, gürültüsüz, suskun, telaffuz edilmeyen, yazılıp da söylenmeyen
silent partnerkomanditer ortak, gayri faal ortak
silent picturesessiz film
silhouettegölge, karaltı, siluet
silicicsilisik, silisden yapılmış, silisli
silicifysilisleşmek, silisleştirmek
silicosissilikoz, silis tozu sayrılığı
silk glossipek parlaklığı
silk stockingipek kadın çorabı
silkenipekten yapılmış, ipekli, ipek gibi yumuşak, parlak, ipeksi
silkworm breedingipekböcekçiliği
silkyipekli, ipek gibi, ipeksi
sillinessaptallık, budalalık, ahmaklık, saçmalık
sillyaptal, ahmak, akılsız, budala, ahmakça, gülünç, budalaca, saçma
silvanağaçlarla ve kırlarla ilgili, ağaçlık, kırsal
silvergümüş, gümüş çatal bıçak takımı, gümüş sofra takımı, gümüş rengi, gümüşi, gümüş kaplamak, aynayı sırlamak
silver bulliongümüş külçe
silver currencygümüş para
silver jubileeyirmi beşinci yıldönümü
silver paperyaldızlı kâğıt, kurşun kâğıdı
silver plategümüş kaplama
silver weddingevliliğin 25 yıldönümü
silver-headedbeyaz saçlı, gümüş başlı
silverygümüş gibi, (ses) tatlı ve berrak
silvicultureağaçlandırma, ormancılık
simianmaymun gibi, maymun
similarbenzer, benzeş, bendeş, okşar, okşaş, aynı türden, benzer
similarlybenzer şekilde, aynı
simmeryavaş yavaş kaynamak, yavaş yavaş kaynatmak, (with ile) dolup taşmak, kudurmak, köpürmek, coşmak
simmer downsakinleşmek, yatışmak, özüne hâkim olmak
simmer withdolup taşmak, kudurmak
simperpişmiş kelle gibi sırıtmak
simplesade, gösterişsiz, süssüz, basit, yalın, kolay anlaşılır, basit, sıradan, olağan, karmaşık olmayan, basit, saf, katışıksız, içten, dürüst, saf, toy, içinde kötülük olmayan, masum
simple formbasit kelime, yalın sözcük
simple fractionbayağı kesir
simple fracturebasit kırık, önemsiz kırık
simple future tensebasit gelecek zaman
simple interestbasit faiz
simple letter of creditbasit akreditif
simple past tense-di'li geçmiş zaman
simple present tensegeniş zaman
simple sentenceyalın tümce
simple-heartedsaf yürekli
simpletonavanak kimse, ahmak kimse, acemi çaylak
simplexsimpleks, yalınca, basit
simplicitykolaylık, yalınlık, sadelik, basitlik, saflık, bönlük
simplificationbasitleştirme, sadeleştirme
simplificativebasit, yalın
simplifykolaylaştırmak, basitleştirmek
simplybasit/sade bir şekilde, sırf, sadece, gerçekten, çok, son derece
simulacrumgölge, hayal, sahte gösteriş, taklit
simulatetaklit etmek, numara yapmak, ...numarası yapmak
simulatedtaklit, gerçeği gibi
simulationsimülasyon, taklit
simulatorsimülatör, benzeteç
simultaneityeşanlılık, simultane oluş
simultaneousaynı zamanda yapılan, aynı zamanda olan, eşzamanlı, simultane
simultaneous equationsbirlikte denklemler, eşanlı denklemler
simultaneous translationsimültane çeviri, anında çeviri
simultaneouslyaynı zamanda, birlikte, hep beraber
singünah, suç, kabahat, günah işlemek, günaha girmek
sinceondan beri, ondan sonra, o zamandan beri, -den beri, -den beri, -den bu yana, -dığı için, madem ki
sincereiçten, candan, gerçek, samimi
sincere friendsamimi arkadaş
sincerely yourssaygılarımla
sincerityiçtenlik, candanlık, samimiyet
sinciputkafatasının ön kısmı
sine diebelli bir tarihe bağlı olmadan, süresiz
sine qua nonzaruri şey, onsuz olmaz
sinecurekolay ve paralı iş
sinewkiriş, veter, sinir, güç, kas gücü
sinewykuvvetli, adaleli, sinirli
sinfulgünahkâr, günah niteliğinde, ayıp, kötü
sing(şarkı) söylemek, (kuş) ötmek, şakımak, ıslık gibi ses çıkarmak, vızıldamak, çınlamak, uğuldamak
sing a songşarkı söylemek
sing another tuneağız değiştirmek
sing smallkuyruğunu kısmak
singe(saçı/vb.) alazlamak, hafifçe yakmak
singerşarkıcı, hanende, ötücü kuş, şantöz, şantör
singletek,çift olmayan,tek,tek kat,ayrı,bir,bekâr,boydak,subay,tek kişilik,(bilet) yalnız gidiş,gidiş bileti
single barreltek namlulu tüfek
single entrytek kayıt jüyesi
single fareyalnızca gidiş vergini
single filetek sıra halinde
single fixed pulleytek sabit makara
single movable pulleytek hareketli makara
single seatertek kişilik uçak
single ticketgidiş bileti
single-breastedtek sıra düğmeli
single-crystaltekkristalli
single-frequencytek frekanslı
single-handedyalnız, tek başına, yardımcısız
single-heartedsamimi, dürüst
single-lane traffictek şeritli trafik
single-mindedkararlı, azimli, tek amaçlı
single-sash windowtek kanatlı pencere
single-spartek lonjeronlu
single-stagetek evreli, tek aşamalı
singles(tenis/vb.) tekler maçı
singletontek çocuk, yalnız kimse
singlyteker teker, birer birer, ayrı ayrı
singularyalnız, tek, ayrı, tuhaf, garip, acayip, olağanüstü, benzersiz, eşsiz, tekil, tekil sözcük
singularityeşsizlik, tuhaflık, gariplik, özellik
singularizeözelliğini belirtmek
sinisteruğursuz, kötü, tehditkâr, fesat
sinkbatmak, batırmak, yatırmak, azalmak, kötüye gitmek, güçten kesilmek, açmak, kazmak, lavabo, musluk taşı, lağım
sink iniyice anlaşılmak, içine işlemek, nüfuz etmek
sink intobatırmak, saplamak, sokmak
sink one's teeth intobir yere kapağı atmak
sink or swimya herrü ya merrü
sink shaftkeson kuyu, batırma kuyu
sinker(balık oltasındaki) kurşun
sinkingamorti eden, batış, yavaş yavaş ödeme
sintersinter, topak, kireçli çökelti, katılaşmak, katılaştırmak, külçelemek
sinteredsinterlenmiş, toplaşık
sinuosityviraj, dönemeç, dolambaç
sinuouskıvrımlı, bükümlü, dolaşık, yılankavi
sinusoidsinüzoit, dikmelik eğrisi
siphon barometersifonlu barometre
sippetkızarmış ekmek parçası
sirefendim, beyefendi, efendi, sör
sirencanavar düdüğü, siren, çekici ve tehlikeli kadın
sisalliflerinden halat, /vb.yapılan bir bitki
sissyhanımevladı, kız gibi (oğlan)
sisterkız kardeş,bacı,simil,hemşire,hastabakıcı
sister companykardeş şirket
sister-in-lawgörümce, baldız, yenge, elti
sitoturmak, oturtmak, (on ile) yer almak, görev almak, (for ile) (sınava) girmek, toplantı yapmak
sit abouthiçbir şey yapmamak, parmağını oynatmamak
sit aroundhiçbir şey yapmamak, parmağını oynatmamak
sit backdinlenmek, hiçbir şey yapmamak, boş boş oturmak
sit invekâlet etmek, yerine bakmak
sit in the anxious seatdiken üzerinde oturmak
sit on a powder kegdikenli fıçı üzerinde olmak
sit outsonuna kadar kalmak, yer almamak, katılmamak
sit tightolduğu yerde kalmak, dediğinden vazgeçmemek
sit upgece geç yatmak, dik oturmak, masada yerini almak
sit-down strikeoturma grevi
sitologyyemek bilgisi, rejim bilgisi
sitter(ressama) poz veren kimse, bebek bakıcısı
sittingoturma, oturuş, poz verme, oturum, celse, oturan, oturmakta olan, bir yerde yerleşmiş bulunan, oturan
sitting ducksaftaloz, kolayca aldatılabilen kişi
sitting memberbelirli bir saylav bölgesinin milletvekili
situatedbulunan, yerleşmiş
situationkonum, yer, durum, mevki, durum, hal, yağday, iş, memuriyet
sixfoldaltı kat, altı misli
sizableoldukça büyük, geniş
sizebüyüklük, boy, oylum, hacim, boyut, ölçü, ebat, (ayakkabı) numara, (giysi) beden, çiriş, tutkal, ahar, çirişlemek
size of samplenumune boyutu
size updeğerlendirmek, takdir etmek, ölçmek
sizing agenthaşıl maddesi
skatetırpana balığı, buz pateni, tekerlekli paten, patenle kaymak, paten kaymak
skate on thin iceriskli bir işe girmek
skate overgeçiştirivermek, savsaklamak
skate roundgeçiştirivermek, önem vermemek
skatingbuz pateni yapma, patenle kayma
skedaddlekaçış, tüymek, sıvışmak, tabanı yağlamak
skeletaliskeletle ilgili, iskelet gibi
skeletal muscleiskelet kası
skeletal soiliskelet toprak
skeletal systemiskelet jüyesi
skeletoniskelet, çatı, kafes, taslak, çok zayıf kimse, iskelet
skeleton structureiskelet yapı
skeletonizeiskeletini hazırlamak, iskelete döndürmek
sketchtaslak, kabataslak resim, kroki, skeç, kısa öykü ya da piyes, taslak yapmak, kabataslak resmini yapmak, kısaca tarif etmek
sketchykabataslak, yüzeysel, üstünkörü, yarım yamalak
skidkayma, yana kayma, kızak, takoz, (otomobil/vb.) yana kaymak, yana doğru savrulmak
skid chainpatinaj zinciri
skiddingkayma, savrulma, patinaj
skifftek kişilik ufak kayık
skilfulbecerikli, usta, hünerli
skillbeceri, ustalık, hüner, kesp, marifet, maharet
skilledbecerikli, usta, deneyimli, vasıflı, kalifiye
skilled workmankalifiye işçi
skimyüzeyini sıyırmak, sıyırıp geçmek, gözden geçirmek, köpüğünü almak, kaymağını almak
skim milkimansız süt, kaymak altı, yağsız süt
skimmed milkimansız süt, kaymak altı, yağsız süt
skimmerkevgir, kaymakçı kaşığı
skimmingkaymağını alma, köpük, kaymak, kef, cüruf
skimp(on ile) -den kısmak, tasarruf etmek, az harcamak, idareli kullanmak
skimpyküçük, az, yetersiz, ufacık
skinderi, cilt, post, pösteki, kabuk, derisini soymak, derisini yüzmek, kabuğunu soymak
skin and bonebir deri bir sümük
skin divetüpsüz suya dalmak
skin frictionyüzey sürtünmesi
skin gamehileli kumar oyunu
skin graftnakledilen deri parçası
skin graftingderi nakli, deri aşısı
skin wooltabak yünü, post yünü
skinkskink, kum kertenkelesi
skinnedderi gibi, yüzülmüş
skinnybir deri bir sümük,sıska,arık
skint(İİ) meteliksiz, züğürt, beş parasız
skintight(giysi) bedeni sımsıkı saran
skiphoplamak, sıcramak, zıplamak, sekmek, (konudan konuya/vb.) atlamak, atlamak, geçmek, boş vermek, ip atlamak, hoplayıp sıçrama, zıplama, sekme, atlama, inşaat asansörü, kafes
skirmishçatışma, çarpışma, çekişme, çatışmak, çarpışmak
skirretyabani şeker havucu
skirtetek, eteklik, kenar, kadın, karı, çevresinden dolaşmak
skirtingsetek yapağısı, bacak yapağısı
skittersekmek, sıçramak, zıplamak
skittishcanlı, hareketli, oyuncu, oynak
skittishnessürkeklik, cilvelilik
skivvyayak işleri yapan hizmetçi
skulksinsi sinsi dolaşmak
skullkafatası, çok çalışkan öğrenci ya da işçi
skygök, gökyüzü, topa çok hızlı vurarak havalandırmak, topu çok yükseğe atmak
sky-highçok yüksek, çok yüksek, ateş pahası
sky-writingdumanla havada yazı yazma
skyjackuçak kaçırma, uçak kaçırmak
skyscapegök manzarası, gök resmi
slackgevşek,sarkık,ağır,yavaş,asta,dikkatsiz,(iş) durgun,kesat,kaytarmak,tembellik etmek,ip,tel,/vb.nin sarkık kısmı,kömür tozu,ç.bol pantolon
slackengevşemek, gevşetmek, hafiflemek, laçka olmak
slacknessgevşeklik, durgunluk, tembellik
slag cementcüruf çimentosu
slag woolamyant, camyünü, campamuğu
slake limekireç söndürmek
slamkapıyı çarparak kapama, kapının çarpma sesi, (briçte) şlem, çarparak kapamak, çarpılarak kapanmak, hızla vurmak, yere çalmak, şiddetle eleştirmek, yerden yere vurmak
slam the door in sb's facekapıyı birinin yüzüne kapamak
slanderkara çalma, karalama, iftira, kara çalmak, karalamak, iftira etmek
slanderousiftira niteliğinde
slantyana yatmak, eğilmek, eğmek, eğimli olmak, meyilli olmak, (gerçeği) çarpıtmak, -in lehinde ifade etmek, eğim, görüş, görüş açısı, yan bakış
slaptokatlamak,şapalaklamak,tokat atmak,vurmak,kabaca çarpmak,çalmak,tokat,sille,şille,küt diye,doğruca,tahkir,manevi darbe,hakaret
slap in the facehakaret,sille,şille,şapalak
slaphappyşaşkın, kararsız
slashkesmek,yarmak,çapmak,yakşıca indirmek,uzun kesik,yarık,yırtmaç,işeme
slasher-sizerhaşıl makinesi
slashingtahripkâr, imha edici, engel, mânia
slatearduvaz kaplamak, bir işe seçmek, kayağantaş, kara kayağan, arduvaz, koyu maviye çalar kurşun rengi, taş tahta, yaz boz tahtası, karatahta, aday listesi, geçmişteki hatalar, tatsızlıklar
slatherbüyük bir miktar, har vurup harman savurmak
slatingtaştahta, arduvaz çatı kaplaması
slaughterhayvan kesme, kesim, büyük kıyım, kan dökme, kesim, katliam, toptan öldürme, (hayvan) kesmek, boğazlamak, kıyım yapmak, kan dökmek, katliam yapmak, (oyunda) çok kötü yenmek, katlamak
slaughterhousemezbaha,kesimevi,salhane,sallakhane
slaveköle, (away ile) köle gibi çalışmak
slave away atdinlenmeden çalışmak
slave driverinsanı köle gibi çalıştıran amir
slave filebağımlı dosya, köle kütük
slave modeköle modu, bağımlı işletim kipi
slave relayyardımcı röle, ara rölesi
slave storebağımlı bellek, köle bellek
slave unitbağımlı birim, köle birim
slaversalyası akmak, salya
slavishköle gibi, başkalarına boyun eğen, kopya edilmiş, kopyası
slavish imitationkörü körüne taklit etme
slawbir çeşit salata, lahana salatası
slayvahşice öldürmek, katletmek
sleazyucuz ve pis, döküntü
sledgekızak, kızakla kaymak, kızakla taşımak/gezmek
sleek(saç/vb.) düz,cilalı,parlak,bakımlı,temiz,derli toplu,zarif,kaşenk,modaya uygun,parıldatmak,tımar çekmek,saykal vermek,saykal çekmek,saykallamak,perdahlamak,cilalamak
sleepuyumak, yatacak yer sağlamak, uyku
sleep awayuyuyarak geçirmek
sleep doublebir yatakta iki kişi yatmak
sleep inyatılı çalışmak, yatılı olmak
sleep like a logkütük gibi uyumak
sleep onkararı ertesi güne bırakmak
sleep throughboyunca uyumak, uyuya kalıp kaçırmak
sleep togethersevişmek, yatmak
sleep withile sevişmek, yatmak
sleep with someonecinsel ilişkide bulunmak
sleeperuyuyan kimse, demiryolu traversi, yataklı tren
sleepinessuyuklama, uykulu olma
sleepinguyuyan, uykuda, uyku için kullanılan, uyku hali
sleeping caryataklı vagon
sleeping sicknessuyku hastalığı
sleeping tabletuyku hapı, uyku ilacı
sleepyyorgun ve uykulu, sessiz, sakin, hareketsiz
sleetsulusepken, sulusepken yağmak
sleevegiysi kolu, yen, plak kabı
sleightel çabukluğu, marifet
sleight of handel çabukluğu
slenderincecik, narin, ince, dal gibi, az, yetersiz
slenderizeincelmek, inceltmek, zayıflamak
slendernessincelik, narinlik, yetersiz olma
slew(round/around ile) aniden kendi çevresinde dönmek
slicedilim, dilimlemek, dilimlere ayırmak, dilmek
slickdüz,parlak ve kaygan,yüze gülücü,yapmacık kibar,tatlı dilli,kurnaz,üçkâğıtçı,ince petrol tabakası,saykallamak,cilalamak
slick downparlatmak, düzleştirmek
slickensidefay aynası, kırık aynası
slickeryağmurluk, muşamba, dolandırıcı
slidekaymak, kaydırmak, sessizce gitmek, kayma, kayılan yer, kaydırak, sürgü, toprak kayması, heyelan, diyapozitif, slayt, saç tokası, lam
slide gaugesürmeli kumpas
slide projectorslayt projektörü
slide rulesürgülü hesap cetveli
slide rulersürgülü hesap cetveli
slide switchsürgülü anahtar
slidingsürgülü, kayan, kayıcı
sliding frictionkayma sürtünmesi
sliding scaleyürüyen skala, değişken ölçek
sliding seatsürgülü koltuk
sliding surfacekayma yüzeyi
sliding timedeğişken zaman
sliding windowsürme pencere
slightince, narin, zayıf, küçük, ufak, önemsiz, önemsememek, hor görmek, küçümsemek, aşağılamak, hiçe sayma, aşağılama, saygısızlık, hakaret
slightingküçümseyen, hafifseyen, küçümseyici
slightlybiraz, azıcık, bir parça, hafifçe
slightly solubledüşük oranda çözünür
slimince yapılı,ne şişman ne de zayıf olan,(olasılık/şans/vb.) zayıf,zayıflamak,arıklamak,incelmek
slimebalçık, salgı, salyangoz sümüğü, yavşak, kıl
slimenessyapışkanlık, kayganlık, yaltakçılık
slimyyapış yapış, yapışkan, aşırı nazik, yapmacık, kibar
slingatmak,fırlatmak,iple asmak,taşatan,kuşatan,sapan,izbiro,kol askısı,kayış. sargı
slingshotsapan,kuşatan,mancınık
slinkgizlice sessiz sessiz yürümek
slinkysinsi, gizli, hırsızlama
slipkaymak, (gizlice) sıvışmak, kaçmak, süzülmek, (farkında olmadan) geçip gitmek, giymek, çıkarmak, düşmek, kötüye gitmek, çaktırmadan vermek, eline tutuşturmak, kayma, kayış, yanlışlık, hata, sürçme, kadın iç gömleği, kombinezon, yastık yüzü, gemi kızağı, kâğıt, pusula
slip awaysıvışmak, gözden kaybolmak, tüymek, yan çizmek
slip byçabuk geçmek (zaman)
slip knotilmek, hareketli düğüm
slip of the tonguedil sürçmesi
slip offsıvışmak, çıkarmak, üstünden atmak (elbise)
slip one's mindaklından çıkmak
slip one's noticegözünden kaçmak
slip outağzından kaçmak, dışarı sıvışmak, sıyrılmak
slip upküçük bir hata yapmak, yanılmak, sürçmek
slip-streampervane rüzgârı
slipknotilmek, ilmik, eğreti düğüm
slipper brakeelektromanyetik eğleç
slipperinesskayganlık, güvenilmezlik
slipperykaygan, kayağan, güvenilmez, kaypak
slipshoddikkatsiz,düzensiz,dağınık,pinti giyimli,baştansavdı,selikasız
slipwaygemi tezgâhı, kızak
slityarmak, uzunluğuna kesmek, kesik, yırtık, yarık, dar aralık
slitherkaymak, kayarak gitmek, yılan gibi süzülmek
slobhantal, kılıksız, ayı
slobberağzından salyalar akıtmak, salya
slobberysalyalı, abartmalı
slogzor ve sıkıcı iş yapmak, angarya yapmak, zor ve sıkıcı iş, angarya
sloopküçük yelkenli, şalopa
sloplapa, sulu yemek, ç.bulaşık suyu, ç.yemek artığı, taşırmak, dökmek, taşmak, dökülmek
slopeeğimli olmak, eğimlenmek, yokuş, bayır, eğim, meyil
slope downinmek, aşağı doğru meyletmek
slope offkaçmak, sıvışmak, kaytarmak
slope upçıkmak, yukarıya doğru meyletmek
sloping rampmeyilli rampa
sloppinessıslaklık, kılıksızlık, dikkatsizlik
sloppyıslak ve kirli, çamurlu, baştansavma, uyduruk, pasaklı, dağınık, aptalca, saçma
slopsbulaşık suyu, yemek artığı
sloshsudan/çamurdan geçmek, (sıvı) taşmak
slotyarık, delik, (ünalgı/vb.) bağdarlama, yarık açmak, (in/into ile) yer ayırmak, yer vermek, vakit ayırmak
slot inyer ayırmak, yer vermek
slot intoyer ayırmak, yer vermek
slot machinemeşrubat/yiyecek otomatı, kollu kumar makinesi
slothtembellik, miskinlik
slouchözünü koyvererek kambur gibi yürümek ya da durmak
slouchinghımbıl, tembel, kamburu çıkmış
sloughbataklık, kötü durum, batak, (off ile) (yılan/vb.) deri değiştirmek
SlovakSlovakyalı, Slovakça
slovenlydüzensiz, baştansavma, derme çatma, pasaklı, pis, dağınık
slowyavaş,asta,ağır,(sögen) geri,güç anlayan,kalın kafalı,yavaş,(up/down ile) yavaşlamak,yavaşlatmak
slow downyavaşlamak, yavaşlatmak, ağırlaştırmak
slow uphızını eksiltmek, yavaşlatmak, ağırlaşmak
slow-setting cementgeç katılaşan çimento
slowcoachhantal, uyuşuk kimse, mıymıntı
slowlyyavaş yavaş, ağır ağır, yavaşça
slownessyavaşlık, hantallık
slowpokeişi ağırdan alan kimse, yavaş giden kimse
slowwittedzor anlayan, kalın kafalı
slubyumrulu iplik, düğümlü iplik
sludgesulu çamur, pis artık yağ
slugkabuksuz sümüklüböcek, jeton, sert yumruk ya da darbe, metal kübü, yumruk patlatmak
slugabedgeç sögene kadar yatan kişi
sluggardtembel, aylak kimse
sluggishuyuşuk,tembel,mıymıntı,asta,ağır
sluggishnessağırlık, tembellik
sluicebent kapağı, savak, bol suda yıkamak, üstüne su dökmek
sluice valvesızıntı vanası, bent kapağı vanası
sluicewaysavak arnası, savak yatağı
slumgecekondu mahallesi, kenar mahalle, çok dağınık yer
slumberuyumak, uyuklamak, uyku, uyuklama
slumpbirdenbire düşmek, küt diye düşmek, yığılmak, (sayıca/vb.) düşmek, azalmak, kötüye gitmek, birdenbire ve hızla düşme, (iş/ticaret/fiyat/vb.'de) düşme, kötüleşme, durgunluk, kriz
slurkara çalmak, çamur atmak, (esriklikten/vb.) sözcükleri kötü telaffuz etmek, kara çalma, iftira, leke (sürme), sözcükleri kötü telaffuz etme
slurphöpürdetmek, şapırdatarak içmek
slurrybulamaç, sulu çamur, sulu çimento
slushsulu çamur, yarı erimiş kar
slutpasaklı, tembel kadın, ahlaksız kadın, orospu
slykurnaz, şeytan, şakacı, muzip
smackşaplak atmak, tokatlamak, (of ile) ...kokmak/tadı vermek/hissi uyandırmak, şamar, tokat, şaplak, şaklama, şak sesi, şapırtı, şapırtılı öpücük, küçük balıkçı teknesi, küt diye, güm diye
smack ofkokmak, kokusu olmak
smack one's chopsağzının suyu akmak
smack one's lipsdudaklarını şapırdatmak
smackerşaplak, şapırtılı öpücük
smallküçük,ufak,balaca,önemsiz,rîze,küçük küçük,ufak ufak
small beerhafif bira, değersiz şey
small filmamatör filmi, dar film
small fryufak balıklar, önemsiz kimse
small holdingküçük çiftlik
small hourssabahın çok erken sögenleri
small intestineincebağırsak
small talksohbet, laklak, muhabbet
small wondertevekkeli değil
small-mindeddar kafalı, bağnaz, bencil, aşağılık, adi
smallholdingküçük çiftlik
smallishufakça, ufacık, küçücük
smallnessufaklık, önemsizlik, basitlik
smaltazur mavisi, kobalt mavi
smarmy(İİ) kibarlık budalası, yağcı, dalkavuk
smartacımak, sızlamak, yanmak, üzülmek, kırılmak, incinmek, acıtan, sert, keskin, şiddetli, çabuk, çevik, şık, zarif, açıkgöz, kurnaz, yakışıklı, gösterişli
smart aleckukala dümbeleği, çok bilmiş
smart moneymanevi tazminat
smarten(up ile) güzelleştirmek, çeki düzen vermek, güzelleşmek
smartnessaçıkgözlülük, uyanıklık, hazırcevaplık
smashparçalamak, kırmak, paramparça etmek, parçalanmak, kırılmak, paramparça olmak, şiddetle çarpmak, (rekor) kırmak, iflas etmek, batmak, kırılma, parçalanma, şangırtı, çatırtı, çarpışma, kaza, sert vuruş, güçlü darbe, batma, iflas, büyük kaza, çok başarılı oyun, film, şarkı, /vb.hit
smash sb's face inbirinin yüzünü dağıtmak
smash to smithereensparamparça etmek, tuzla buz etmek
smash-upbüyük kaza, büyük çarpışma
smasherçok kıyak şey/kimse
smashing(İİ) mükemmel, harika, nefis, süper
smattereruzman olmayan kişi
smatteringçat pat bilgi, yüzeysel bilgi
smearleke, bulaşık leke, mikroskopta incelenmek üzere alınan parça, karalama, leke, iftira, sürmek, bulaştırmak, lekelemek, lekelenmek, karalamak, lekelemek, iftira etmek
smellkoklamak,kokmak,kokuşmak,pis kokmak,kokusunu almak,sezmek,koku alma duyusu,koku,iy,koklama,iz,eser
smell a ratbir katakullinin kokusunu almak
smell to high heavenayyuka çıkmak
smelling bottleamonyak şişesi
smelling saltamonyak ruhu
smelt(madeni arıtım için) eritmek, kal etmek
smilegülümsemek, gülümseme
smirksırıtmak, zorla gülümsemek, yapmacıklı biçimde gülümsemek, sırıtma, sırıtış
smithereensbinbirparça, tuzbuz
smithydemirhane, nalbanthane
smittenetkilenmiş, kapılmış, aşık, vurgun
smockiş gömleği, önlük, (giysiyi) büzgüyle süslemek
smogdumanlı sis, sanayi sisi
smokeduman,(çilim) çekme,sigara,çilim,puro,(çilim/pipo/esrar/vb.) çekmek,içmek,tütmek,(balık/et/vb.) tütsülemek
smoke colouredduman rengi, füme
smoke like a chimneybaca gibi tüttürmek
smoke outgün ışığına çıkarmak
smokerçilim çeken kimse,çilimkeş,çilim çekenlere ayrılmış vagon
smokescreendüşmana görünmemek için çıkarılan duman, gerçek niyetini gizlemek için uydurulan şey, paravana, maske
smokingçilim çeken,çilim çekme
smokydumanlı, tüten, duman dolu, duman rengi, koyu füme
smoothdüz,düzgün,sarsıntısız,(tat) hoş,akıcı,hoş,yumuşak,aşırı kibar,saykallamak,tımarlamak,saykal çekmek,düzeltmek,düzleştirmek,düzlemek,kolaylaştırmak
smooth awaykurtulmak (üzüntüden)
smooth fileyassı eğe, düz eğe
smooth operatornabza göre şerbet veren kişi
smooth the way for someoneişini kolaylaştırmak
smooth-facedsakalsız, ikiyüzlü
smoothieyapmacık tavırlı kişi
smoothing fileperdah eğesi
smoothing planeperdah rendesi
smoothnessdüzgünlük, pürüzsüzlük
smotherhavasızlıkdan ölmek, boğulmak, boğmak, kaplamak
smoulderalevsiz yanmak, için için yanmak, için için köpürmek/kudurmak
smudgebulaşmak, kirlenmek, bulaştırmak, kirletmek, bulaşık leke, is lekesi
smuggle...kaçakçılığı yapmak, kaçırmak
smutis, kurum, küf, islenmek, kurumlanmak
smutchpisletmek, lekelemek
smuttyahlaksız, açık saçık, müstehcen
snack barhafif yemek yenen yer, snekbar
snaffleağzına gem vurmak, aşırmak
snagkırık dal, budak, fırlak diş, beklenmedik engel ya da güçlük
snail's pacekaplumbağa hızı
snake charmeryılan oynatıcısı
snakyçok yılanlı, yılankavi, yılan gibi, kurnaz
snap(at ile) dişlemek, kapmak, ısırmaya çalışmak, kopmak, kırılmak, koparmak, kırmak, tükenmek, şaklatmak, şaklamak, (at ile) bağırmak, fotoğrafını çekmek, şıklatmak, dişlemeye çalışma, şaklama, çatırdama, parmak şıklatma, şıklama, tatlı bisküvi, şipşak resim, fotoğraf, enerji, gayret, bir iskambil oyunu, aceleyle yapılmış, paldır küldür
snap atbağırmak, kırıcı konuşmak
snap fastenerçıtçıt, yaylı raptiye
snap locksustalı kilit, çarpma kilit
snap out of itkötü bir durumdan çıkmak, özüne gelmek
snap sb's head offbirinin yüzüne bağırmak
snap uphevesle almak, atlamak, kapmak
snappishaksi, ters, huysuz, alaycı, ukala, öfkeli
snappycanlı, çevik, enerjik, şık, zarif
snapshotenstantane fotoğraf, şipşak
snaretuzak, kapan, tuzağa düşürmek, tuzakla yakalamak, kapana kıstırmak
snarlhırlamak,kaba ve öfkeli bir sesle konuşmak,hırlama,hırıltı,dolaştırmak,karmakarışık etmek,karmakarışık şey,arapsaçı,dolaşık kelef
snatchkapmak, kavramak, (at ile) elde etmek için elinden geleni yapmak, yakalamaya çalışmak, kapış, kapma, elde etmeye çalışma, gayret, parça, kırıntı, kısa süre, an
snatch atyakalamaya çalışmak
snatchydüzensiz, devamsız
sneaksinsice/gizlice ilerlemek, gitmek, sıvışmak, sokulmak, süzülmek, (öğretmene/vb.) gammazlamak, şikâyet etmek, araklamak, aşırmak, (çaktırmadan bakış) atmak, muhbir, gammaz, sinsi kimse
sneak upsinsi sinsi yaklaşmak
sneakerbez spor ayakkabı, kes
sneakershafif lastik ayakkabı
sneerdudak bükmek, küçümsemek, alay etmek, hor görmek, dudak bükme, küçümseme, alay, hor görme
snickkesik, çentik, hafif vuruş, kesmek, hafifçe dokunmak
sniffburnunu çekmek, koklamak, burnunu çekme, havayı koklama
sniffleburnunu çekmek, burun çekme
sniffyözünü beğenmiş, kibirli, pis kokulu
snifteryuvarlak likör kadehi
sniggerkıs kıs gülmek, kıs kıs gülüş
snipkırpma, kırkma, makasla kesilmiş parça, kırpıntı, kesinti, (İİ) kelepir, makasla kesmek, kırpmak
snipebataklık çulluğu, gizli bir yerden ateş etmek, siperden ateş etmek, haince saldırmak
snippetufak parça, lokma, azıcık haber, bilgi
snitchçalmak, aşırmak, ihbar etmek
snivelburnunu çekerek ağlamak, ağlayıp sızlamak, burnu akmak, burnunu çekmek
snookerzor duruma sokmak, belaya sokmak, kırmızı, değişik renkli topla delikli masada oynanan bir tür bilardo oyunu
snookeredyenilmiş, işi bozulmuş
snoopbaşkalarının işine burnunu sokmak
snooperbaşkalarının işine burnunu sokan kimse
snootsurat, yüz, yüzü ekşitme
snootytepeden bakan, küçümseyen, kaba
snoozekısa uyku, şekerleme, kestirmek, şekerleme yapmak
snorehorlama, horultu, horlamak
snortburnundan gürültüyle soluk çıkarmak,fınkırmak,horuldamak,kahkaha ile gülmek,öfke belirten ses,horultu,kahkaha
snortermüthiş şey, korkunç şey, olağanüstü şey
snotsümük,fırtık,aşağılık adam
snottysümüklü, aşağılık, kibirli
snowkar,pük,kokain,kar yağmak,gözünü boyamak,gözüne girmek
snow blindnesskar körlüğü
snow chainpatinaj zinciri, kar patinaj zinciri
snow fencekar siperi, kar parmaklığı
snow ploughkar temizleme makinesi
snow-whitekar beyazı, kar gibi beyaz, bembeyaz
snowballkartopu, çığ gibi çoğalmak, kartopu gibi büyümek
snowboundyoğun kardan mahsur kalmış
snowdriftrüzgârın oluşturduğu kar kümesi, kar yığını
snowfallkar yağışı, bir defada yağan kar miktarı
snowploughkar temizleme makinesi/aracı, (kayakta) kar sapanı
snowykarlı, bembeyaz, kar gibi, kar beyazı
snubküçümsemek, hiçe saymak, aşağılamak, hor davranmak, terslemek, hiçe sayma, aşağılama, küçümseme, tersleme, hor görme
snuffbkz.sniff, enfiye, (out ile) (mum/vb.) söndürmek
snuffyenfiye gibi, huysuz, ters
snugrahat ve sıcaklık, (giysi) tam oturan
snuggeryözel çalışma odası, kuytu yer
soöyle, o kadar, bu kadar, o derece, böyle, şöyle, bu yüzden, bu nedenle, demek (ki)
so as to-mek için, -cek biçimde
so farburaya kadar, şimdiye dek
So longGüle güle, Hoşça kal
so thatöyle ki, -mesi için
so to speaktabir caizse, yani
So whatBana ne, Ne yani, Ne olmuş, ne olmuş yani, ne var bunda
so-and-sofalan kişi/şey, filanca, Allah'ın cezası kimse
soakiyice ıslatmak, sırılsıklam etmek, suda ıslatmak, ıslanmak, (çay) demlemek, kazıklamak, (up ile) emmek, nüfuz etmek, ıslatma, ıslanma, ayyaş
soak upemmek, nüfuz etmek
soaked to the skinsırılsıklam
soapsabun, sabunlamak, yağ çekmek
soapboxsabun sandığı, sabunluk
soapysabunlu, sabun gibi, fazla nazik
soarçok yükseklerde uçmak, süzülmek, süzülerek yükselmek, (fiyat/vb.) çok yükselmek, fırlamak, gözü yükseklerde olmak, -e göz dikmek
soaringyükselen, tırmanan
sobhıçkıra hıçkıra ağlamak, ağlarken içini çekme, hıçkırık
soberayık,sarhoş olmayan,ılımlı,ölçülü,ciddi,ağırbaşlı,temkinli,yalın,sade,gösterişsiz
sober downuslanmak, uslandırmak, ayılmak
sober-mindedakıllı uslu, aklı başında
sobrietyayıklık, ölçülülük, ağırbaşlılık
sociabilitytoplumculluk, girişkenlik
sociabletoplumcul, sokulgan, girgin, arkadaş canlısı, hoşsohbet
socialtoplumsal, sosyal, toplum içinde yaşayan, toplumcul, girgin, sokulgan, arkadaş canlısı, toplantı
social accountingsosyal muhasebe
social actionsosyal eylem
social animalstopluluk halinde yaşayan hayvanlar
social democracysosyal demokrasi
social democratsosyal demokrat
social environmenttoplumsal çevre
social housingsosyal mesken, toplumsal konut
social insurancesosyal sigorta, sosyal güvenlik
social intercoursesosyal ilişki
social justicesosyal adalet
social ordertoplumsal düzen
social policysosyal politika
social sciencesosyal bilimler, toplum bilimleri
social securitysosyal güvenlik, sosyal sigorta
social servicesosyal hizmet
social servicessosyal hizmetler
social studiessosyal bilimler, toplum bilimleri
social valuestoplumsal değerler
social welfaresosyal refah
social workersosyal hizmet görevlisi
socialismtoplumculuk, sosyalizm
socialisttoplumcu, sosyalist
socializationsosyalleştirme, toplumsallaştırma, kamulaştırma
socializesosyalleştirmek, kamulaştırmak
societytoplum, topluluk, dernek, kurum, cemiyet, ortaklık, şirket, dostluk, arkadaşlık, sosyete
society lifesosyete hayatı
socioeconomicsosyoekonomik
sociolinguisticstoplumdilbilim, sosyolenguistik
sociologicaltoplumbilimsel, sosyolojik
sociologisttoplumbilimci, sosyolog
sociologytoplumbilim, sosyoloji
sociopoliticalsosyopolitik
sockkısa çorap, tokat, yumruk
socketoyuk, yuva, çukur, priz
socket wrenchlokma anahtar
socletemel, destek, kaide
sodçim, çimen parçası, gıcık, kıl, sinir herif, herif, ahbap, hıyar, baş belası
sodasoda, karbonat, sodyum bikarbonat, gazoz, dondurmalı ve sodalı bir içecek
soda watergazoz, maden sodası
sodalitycemiyet, kardeşlik
soddensırılsıklam, çok ıslak
sodium bicarbonatesodyum bikarbonat
sodium carbonateçamaşır sodası
sodium chloridesodyum klorür
sodium hydroxidesodyum hidroksit, sudkostik
sodium nitratesodyum nitrat
sodium sulfatesodyum tuzu
sodomiteoğlan, oğlancı, ibne, sapık
sodomyoğlancılık, (erkekler arası) anal birleşme
soeverher, her ne, her ne kadar
soffitalt yüz, alt yüzey, kemer
softyumuşak, rahatsız etmeyen, alkolsüz, fazla hoşgörülü, uysal, aptal, deli, az zararlı, hafif, sert olmayan, hafif, yumuşak, yıkamaya elverişli, kolay, sevecen, müşfik
soft bodied animalsyumuşakçalar
soft boiled eggrafadan yumurta
soft goodstekstil malları, mensucat
soft groundyumuşak zemin, zayıf zemin
soft in the headkaz kafalı
soft pricesdüşen fiyatlar
soft sellzorlamadan ikna ederek satış usulü
soft soapyağ çekmek, arapsabunu
soft-boiled(yumurta) rafadan
soft-sectoredyumuşak sektörlü
soft-shelledyumuşak kabuklu
soft-skinnedyumuşak derili
soft-spokentatlı sesli, tatlı dilli
softenyumuşatmak, yumuşamak, gevşetmek, gevşemek, tatlılaşmak, tatlılaştırmak
softening agentyumuşatma maddesi
softing of the brainbeyin sulanması
softlyyavaş yavaş, tatlılıkla, alçak sesle
softnessyumuşaklık, gevşeklik
softwarebilgisayar yazılımı
software houseyazılım evi
software packageyazılım paketi
software systemyazılım jüyesi
softwoodyumuşak ağaç, kozalaklı ağaç
softyhanım evladı, sünepe kişi
soggyçok ıslak, sırılsıklam, sulu
soiltoprak, arazi, toprak, ülke yurt, kir, leke, kirletmek, lekelemek, kirlenmek
soil ameliorationtoprak ıslahı
soil conditionstemel şartları, zemin şartları
soil conservationtoprak koruma
soil drainagetoprak drenajı
soil dressingtoprak gübrelemesi
soil erosiontoprak erozyonu, toprak aşınması
soil fertilitytoprak verimliliği
soil improvementtoprak ıslahı
soil mechanicstoprak mekaniği
soil moisturetoprak nemi, zemin rutubeti
soil pipekünk, toprak künk
soil pressuretoprak basıncı, zemin basıncı
soil solutiontoprak çözeltisi
soil structuretoprak yapısı, zemin yapısı
soil tillagetoprağı işleme
soireeakşam partisi, gece oyunu
solaceavuntu, teselli, avunma
solar batterygüneş bataryası
solar eclipsegüneş tutulması
solar energygüneş enerjisi
solar plexusgüneş sinirağı, karın boşluğu
solar power stationgüneş enerjili güç istasyonu
solar prominencegüneşten gelen akkor halindeki hidrojen bulutu
solar radiationgüneş radyasyonu, güneş ışınımı
solar spectrumgüneş tayfı
solariumsolaryum, güneşlik
solarizegüneş ışığıyla tedavi etmek
soldering boltlehim havyası
soldering fluidlehim suyu
soldering furnacelehimleme ocağı
soldering pastelehim macunu
solderlesslehimsiz, kaynaksız
soldier of fortunemaceracı
soldier onyılmadan çalışmak
soldierlyaskeri, asker gibi
soldieryaskerlik, askerler
soletaban, pençe, pençe vurmak, pençe yapmak, dilbalığı, özgün, tek, evlenmemiş, bekâr
sole agencygenel acentelik
sole proprietorshiptek sahiplik
solecisticdilbilgisi kurallarına uymayan
solemnityciddiyet, resmiyet, tantanalı tören
solemnize(evlilik/vb.için) tören yapmak/düzenlemek
solenoidsolenoit, sarmal bobin
solicitısrarla rica etmek, yalvarmak, istemek, talep etmek, fahişelik yapmak, askıntı olmak
solicitationısrarla isteme, talep, isteme, rica
solicitoravukat, istekli, talip
solicitousendişeli, kaygılı, meraklı, istekli
solicitudekaygı, endişe, merak, ilgi, özen, dikkat
solidkatı, içinde boşluk olmayan, içi dolu, dolma, sıkı, sağlam, ağırlığa dayanıklı, aralıksız, kesintisiz, deliksiz, kaliteli, sağlam, dayanıklı, som, üç boyutlu, güvenilir, sağlam, katı madde, katı yiyecek, üç boyutlu cisim
solid geometryuzay geometri
solid particlekatı tanecik
solid saltkatı tuz, kayatuzu
solid solutionkatı çözelti
solid-state physicskatı hal fiziği
solidaritydayanışma, birlik
solidificationkatılaştırma, katılaşma
solidifykatılaştırmak, katılaşmak, sağlamlaştırmak, pekiştirmek
soliditykatılık, sağlamlık
solidusyatık çizgi (/), altın sikke
solifluctiontoprak akması
soliloquizeöz özüne konuşmak, monolog yapmak
solitairetek taş mücevher
solitaryyalnız yaşayan, münzevi, yalnız, tek, arkadaşsız, ıssız, tenha, tek başına yaşayan kimse, münzevi
solitudeyalnızlık, tek başına yaşama, ıssızlık, tenhalık
solosolo, tek, tek başına, yalnız başına
solstitialgündönümüyle ilgili
solubility curveçözünürlük eğrisi
solubility productçözünürlük çarpanı
solubilizing agentçözme maddesi
solubleçözünür, eriyebilir, eritilebilir, çözülebilir, halledilebilir
soluble in alcoholalkolde çözünür
soluble when heatedısıtılınca çözünür
soluteçözünen, çözünmüş madde
solutioneriyik, çözelti, erime, çözünme, çözüm, çare, çözüm yolu
solvableçözülür, erir, halledilebilir, çözülebilir
solvencyödeme yeteneği, ödeyebilme
solventödeme gücü olan, borcunu ödeyebilen, muteber, eritken, çözgen
somaticbedensel, fiziksel
somatic cellvücut hücresi
somatic tissuevücut dokusu
somatologysomatoloji, vücutbilim
sombrecan sıkıcı, kasvetli, sıkıntılı, karanlık, loş
sombrenesscan sıkıcılık, kasvetlilik, karanlık, loşluk
somebiraz, birkaç, bazı, kimi, keybir, yaklaşık, biraz, oldukça, bazısı, bazıları, kimi, bir bölümü, bazı bölümleri, bazı kısmı
some fewçok, oldukça fazla
some littleçok, oldukça fazla
somebodybiri, birisi, önemli birisi
somedaybir gün, ilerde, gelecekte
somehowher nasılsa, ne yapıp edip, bir yolla, nasıl olduysa, her nedense, nedense
somehow or otherher nasıl olursa olsun
someplacebir yere, bir yerde
somersaulttakla, takla atmak
somethingbir şey, (hiç yoktan iyi) bir şey
something likegibi bir şey, yaklaşık, civarında
something ofgibi bir şey, bir tür
sometimesbazen, ara sıra, keyde
somewayher nasılsa, nasıl olduysa, her nedense
somewhat ofbir çeşit, bir derece
somewherebir yere, bir yerde, bir yer
somnambulateuykuda gezmek
somnambulistuyurgezer kimse
somniferousuyutucu, uyuşturucu, uyku getirici
somnolenceuyuklama, uyku hali
somnolentuyku basmış, uyuklayan
son of a bitchalçak, orospu çocuğu, itoğlu it
son of a gunfırlama, şamata herif
sonantsesli, selenli (ses)
songşarkı,mahnı,türkü,şarkı söyleme,şarkıcılık
songsterşarkıcı, ötücü kuş
sonicsakustik, ses bilgisi
sonnyoğlum, yavrum, evladım
sonometersonometre, sesölçer
sonoritytitreşimlilik, ötümlülük, seslilik
sonorizationtitreşimli özelliği kazanma, ötümlüleşme
sonorousses çıkaran, sesli, tınlayan, öten, dolgun, çın çın öten, tantanalı, etkileyici
soonkısa bir süre içinde, yakında, birazdan, erken, tercihan
soon after-den hemen sonra
soot arresterkurum tutucu
sootheyatıştırmak, sakinleştirmek, yumuşatmak, (ağrı) azaltmak, dindirmek
soothingyatıştırıcı, teskin edici, dindirici
sop(çorba/vb.'ne bandırılmış) ekmek/vb., rüşvet, sus payı, susmalık
sophismsofizm, bilgicilik, yanıltmaca, safsata
sophisticatehile ve safsata karıştırmak
sophisticatedkarmaşık, gelişmiş, komplike, kaşarlanmış, pişkin, bilgiç, görmüş geçirmiş, kültürlü
sophisticationkültürlülük, kurnazlık, karmaşıklık, sunilik
sophistrysafsata, yanıltmaca
sophomorelise ya da birdemde ikinci sınıf öğrencisi
soporificuyutucu, uyku getirici
soppy(İİ) içli, aşırı duyarlı
sorbefacientemilmeyi kolaylaştırıcı, emdirici
sorcerybüyü, sihir, büyücülük
sordidkirli, pis, alçak, aşağılık, adi, sefil, çıkarcı, paragöz
sordidnesspislik, alçaklık, cimrilik
soreacıyan, ağrıyan, hassas, duyarlı, kırgın, küskün, gücenmiş, yara
sorelyşiddetle, çok, acıyla
soriteszincirleme tasım, sorites
sorptionsorpsiyon, içe tutunma
sorreldoru at, kızıl kahverengi, kuzukulağı
sorrowüzüntü, keder, hüzün, acı, dert, kederlenmek, üzülmek
sorrowfulgussalı,kederli,boynu bükük
sorryüzgün,gussalı,acınacak,üzgünüm,maalesef,affedersiniz,Efendim?
sorttür, çeşit, kimse, tip, türlerine göre ayırmak, sınıflandırmak, sınıflamak, tasnif etmek
sort ofbir yerde, bir bakıma
sort outayıklamak, ayırmak, düzeltmek, çözmek
sortablesınıflandırılabilir, ayıklanır
sortertasnif edici, sınıflandırıcı, ayırıcı
sortiehücum, huruç, çıkma hareketi, (bilinmeyen bir yere) gezi
sortingtasnif, sınıflandırma
sou'westermuşamba denizci şapkası, lodos
soughrüzgâr uğultusu, uğuldamak
soulruh, tin, can, öz, esas, temel direk, ruh, canlılık, kişi, kimse, soul, simge, zencilere ait, zencilerle ilgili
soul-destroyingruh köreltici, can sıkıcı
soullessruhsuz, cansız, soğuk
soundsağlam, kusursuz, iyi halde, sağlıklı, salim, esen, emin, güvenilir, geçerli, sağlam, (uyku) derin, deliksiz, (uyku) derin, deliksiz, mışıl mışıl, ses, gürültü, ses erimi, etki, izlenim, boğaz, (gibi) gelmek/görünmek, çalmak, öttürmek, çalmak, ötmek, ses çıkarmak, iskandil etmek, derinliğini yoklamak
sound analyserses analiz aygıtı
sound analysisses analizi
sound barrierses duvarı, ses engeli
sound broadcastingses yayını
sound carrierses taşıyıcısı
sound cinematographysesli sinema
sound deadeningses geçirmeyen
sound distortionses bozulması
sound effectsses efektleri
sound in wind and limbsapasağlam
sound insulationses izolasyonu
sound intensityses şiddeti
sound intervalses aralığı
sound offatıp tutmak, ileri geri konuşmak
sound pressureses basıncı
sound trackses izi, ses yolu
sound transmissionses nakli
sounderiskandil, alıcı, sonda
soundingsondaj, iskandil, çınlayan, tınlayan
sounding pipeiskandil borusu
sounding rodsondaj çubuğu
soundlesssessiz, gürültüsüz
soundlyadamakıllı, doğruca
soundnesssıhhat, sağlamlık, doğruluk, mükemmellik
soundproofsesgeçirmez, sesgeçirmez hale getirmek
soup kitchenaşevi, imarethane
soup upmotorun gücünü artırmak
soupyçorba gibi, duygusal
sourekşi, (süt) ekşimiş, kesilmiş, ters, hırçın, huysuz, kesilmek, bozulmak, ekşimek
sour grapeskora,koruk,ulaşılamayan şeye pis deme
sourcekaynak, memba, kaynak
source computerkaynak bilgisayar
source documentkaynak belge
source languagekaynak dil
source machinekaynak makine
source programkaynak bağdarlama
source regionkaynak bölgesi
southgüney, güneye doğru, güneye
southeastgüneydoğu, güneydoğuya doğru
southeasterlygüneydoğuya giden, (rüzgâr) güneydoğundan esen
southeastwardgüneydoğuya giden
southergüney fırtınası, lodos rüzgârı
southerlygüneye doğru, (rüzgâr) güneyden esen
southerngüneye ait, güney
southern hemispheregüney yarımküre
southinggüneye doğru gitme
southwestgüneybatı, güneybatıya doğru
southwestermuşamba denizci şapkası, lodos
southwesterlygüneybatıya giden, (rüzgâr) güneybatıdan esen
southwestwardgüneybatıya giden
souvenirandaç, hatıra, estelik
souwestergeniş kenarlı şapka
sovereignhükümdar, (eskiden) bir paundluk altın para, yüce, en yüksek, yöneten, egemen, hakim, bağımsız, çok etkili, birebir
sovereigntyegemenlik, hakimiyet, bağımsızlık
Soviet RussiaSovyet Rusya
Soviet UnionSovyetler Birliği
sow(tohum) ekmek, dişi domuz
sow one's wild oatskurtlarını dökmek
sowerekici, ekim makinesi
sowing densityekim sıklığı
sowing machinemibzer, ekim makinesi
spaceyer, alan, aralık, mesafe, süre, zaman, müddet, uzay, espas, aralık, aralıklı dizmek, aralık bırakmak, aralıklara bölmek
space bararalık tuşu, espas tuşu
space capsuleuzay kapsülü
space characterboşluk karakteri
space currentboşluk akımı
space groupara türküm, uzay kümesi
space stationuzay istasyonu
space telescopeuzay teleskobu
spacerbilezik, ara halkası, ara levhası
spacingaralık, aralıklı dizme
spaciousgeniş, ferah, havadar
spadebahçıvan beli, (iskambil) maça, bellemek
spaghettiçubuk makarna, spagetti
spallufak taş parçası, parçalamak
spallingkabarıp dökülme, pul pul dökülme, kavlama
spankarış, aralık, mesafe, uzaklık, kısa süre, an, çifte koşulmuş at, öküz, /vb., kemer ya da köprü ayakları arasındaki açıklık
spandrelkemer üstü dolgusu, kemer üstü bölmesi, köşelik
spanglepul, payet, pul ya da payetlerle süslemek
Spanishispanyol, ispanyolca, ispanyollar, ispanyolca
spankerhızlı at, randa yelkeni
spankinghızlı koşan, seri, sert, keskin, iriyarı
spanking breezesert rüzgâr
spanner wrenchtırnaklı anahtar
sparseren, direk, tartışmak, ağız kavgası etmek
spar buoygönderli şamandıra
spar deckkontra güverte, geçici güverte
spareyedek, az, kıt, sıska, arık, zayıf, fazla, artan, boş, serbest, yedek parça, kıymamak, canını bağışlamak, esirgemek, ayırmak
Spare the rod and spoil the childKızını dövmeyen dizini döver
spare tirestepne, yedek lastik
spare tyrestepne, yedek lastik
spare wheelstepne, yedek tekerlek
sparingtutumlu, az kullanan
sparkkıvılcım, nebze, zerre, işaret, eser, iz, kıvılcım saçmak, kışkırtmak
spark arresterkıvılcım tutucu
spark coilkıvılcım bobini, endüksiyon bobini
spark plug barrelbuji gövdesi
spark plug cablebuji kablosu
spark plug cleanerbuji temizleyici
spark timingateşleme ayarı
sparkleparlayış, parıltı, pırıltı, canlılık, parlaklık, kıvılcım, kıvılcımlar saçmak, pırıldamak, parlamak
sparklerhavai fişek, parlak mücevher
sparklingparlayan, parlak, (şarap) köpüren
spartanbasit, sıradan, lüks olmayan
spasmodickasılımlı, süreksiz, düzensiz, aralıklı, kesik kesik, kopuk kopuk
spasticspastik, kasılımlı
spatağız kavgası, ağız dalaşı, ağız kavgası etmek, ağız dalaşı yapmak
spatesel, sağanak, büyük sayı/miktar
spatter(çamur/vb.) sıçratmak, sıçrayan çamur/vb., serpinti, sağanak
spatulamablak, spatül, boya bıçağı, dilbasan
spawnbalık yumurtası,kürü,(balık/kurbağa/vb.) yumurtlamak,çok sayıda öndürmek
spawningyumurtlayan, üreyen, yumurtlama
spawning seasonyumurtlama mevsimi
spawning timeyumurtlama zamanı
spay(dişi hayvanı) kısırlaştırmak
speakkonuşmak,danışmak,konuşabilmek,bilmek,irat etmek, söylemek,konuşma yapmak,düşünceleri iletmek
speak foradına konuşmak, sözcülük etmek, önceden ayırtmak
speak one's mindgörüşlerini çekinmeden söylemek
speak outsesini yükselterek konuşmak, serbestçe konuşmak
speak softly and carry a big stickaba altından değnek göstermek
speak to the pointkonuya bağlı kalmak
speak updaha yüksek sesle konuşmak
speak volumes foraçığa vurmak
speakerkonuşmacı, sözcü, hoparlör, kolon
speaker recognitionkonuşanı tanıma
speaking likenessaşırı benzeyiş, tıpkısı olma
speaking tubekonuşma borusu
spearkargı, mızrak, zıpkın, mızrakla vurmak, saplamak, zıpkınlamak
spearheadmızrak başı, öncü, önayak olan kişi
specialözel, sıradan olmayan, olağandışı, ekstra, ek, özel, özel herhangi bir şey
special characterözel karakter
special deliveryekspres mektup, özel ulak
special effectsözel efektler
special offerözel indirim
special partnershipkomandit şirket
special power of attorneyhususi vekâletname
special-purposeözel amaçlı
special-purpose computerözel amaçlı bilgisayar
specialisticuzmanlık gerektiren
specialityözellik, -e özgü şey, uzmanlık
speciality storespesiyal mal satan dükkân
specializationuzmanlaşma, ihtisas
specialized bankihtisas bankası
speciallyözel olarak, özelikle
speciationbiyolojik bir türün evrimsel gelişimi
specificözgül, özel, belirli, bir türe özgü, özüne özgü, kesin, açık
specific addressözel adres
specific gravityözgül ağırlık
specific programözel bağdarlama
specific refractionözgül kırılma
specific volumeözgül hacim
specific weightözgül ağırlık
specificallyözellikle, özel olarak
specificationbelirtme, tarifname, şartname
specificationsşartlar, ayrıntılar, şartname
specifyaçıkça belirtmek,dakikleştirmek
specimenörnek, örneklik, model, acayip, antika kimse ya da şey
specimen preparationörnek hazırlama
speciousgörünüşte doğru, aldatıcı, yanıltıcı, sahte
speciousnessaldatıcılık, güvenilmezlik
speckleufak benek, leke, çekit, çil
spectaclegörülecek şey, görünüm, manzara, gösteri, temsil, oyun
spectacularolağanüstü, görülmeye değer, şaşırtıcı, mükemmel, olağanüstü gösteri, görülmeye değer eğlence
spectatorizleyici, seyirci
spectralhayalet gibi, hayaletlere özgü, hayaletlerle ilgili, tayfla ilgili
spectral analysisspektral analiz, izgesel çözümleme
spectral colourtayf rengi, izge rengi
spectral densityspektral yoğunluk, izgesel yoğunluk
spectral selectivityspektral selektivite, izgesel seçerlik
spectral sensitivityspektral duyarlık, izgesel duyarlık
spectrographspektrograf, izgeçizer
spectrometerspektrometre, izgeölçer
spectrometryspektrometri, izgeölçüm
spectrophotometerspektrofotometre
spectrophotometricspektrofotometrik, ışılölçümsel
spectrophotometryspektrofotometri
spectroscopicspektroskopik
spectrum analysistayf analizi, izge çözümlemesi
spectrum analyzertayf analizörü, izge çözümleyici
specular ironkantaşı, hematit
speculatekuramsal olarak düşünmek, kuramlar yürütmek, tahmin etmek, borsada oynamak, spekülasyon yapmak, vurgunculuk yapmak
speculationkuram, tahmin, spekülasyon, borsa oyunu, vurgunculuk, vurgun
speculativekuramsal, tahmin niteliğinde, borsa oyunuyla ilgili, spekülatif
speculative investmentspekülatif yatırım
speculative marketspekülatif piyasa
speculatorspekülatör, vurguncu
speculumspekulum, madeni ayna
speechkonuşma yeteneği, söyleme yetisi, konuşma, konuşma tarzı, söylev, demeç, konuşma
speech centrekonuşma merkezi
speech communitydil topluluğu, dilsel topluluk
speech defectkonuşma bozukluğu
speech organsses kılganları, ses cihazı
speechificationnutuk çekme
speechifiernutuk çeken kişi
speechifynutuk çekmek, fazla konuşmak
speechlessdili tutulmuş, sessiz, suskun, dilsiz, sözle anlatılamaz
speechlessnesssuskunluk, sessizlik
speedhız, ivinti, sürat, çabukluk, vites, amfetamin, çabuk gitmek, hızla gitmek, hız sınırını aşmak
speed governorhız regülatörü, hız düzenleyicisi
speed indicatorsürat göstergesi, hız göstergesi
speed limithız limiti, azami sürat
speed of rotationdönüş hızı, dönme hızı
speed the parting guestmisafiri uğurlamak
speed uphızlanmak, hızlandırmak
speedinessçabukluk, hızlılık
speedometerhızölçer, hız göstergesi
speedometer cablehız göstergesi kablosu
speedwaymotosiklet ya da otomobil yarışı pisti, motosiklet yarışçılığı, sürat yolu, ekspres yol
speissarsenik içeren ham metal
speleologistmağaraları inceleyen bilim adamı
speleologymağarabilim, inbilim
spellbüyü, sihir, tılsım, büyülü söz, harf harf söylemek/yazmak, harflemek, (bir sözcüğün harflerini) düzgün bir sıraya yerleştirmek, nöbet, iş nöbeti, süre, dönem, devre, nöbet, kriz
spell outharf harf okuma, ayrıntılarıyla açıklamak
spellboundsihirlenmiş, büyülü
spellingimla, yazım, yazılış
spelterçinko, çinko lehimi, tutya
spend(pul) harcamak, geçirmek, tüketmek, bitirmek, kaybetmek
spend money like watersu gibi para harcamak
spendingharcama, sarf etme
spending moneycep harçlığı
spendthriftmüsrif, savurgan
spentkullanılmış, tükenmiş, bitkin, perişan
spent fuelkullanılmış yakıt
sperm nucleussperma çekirdeği
sperm whaleispermeçet balinası
spermarytestis, erbezi, haya
spermatictestise ait, spermatik
spermatophytatohumlu bitkiler
spermatozoonerkek dölleme hücresi
spermo-(önek) tohum, sperma
sphacelateçürümek, kangrenleşmek
sphacelationkangren olma, çürüme
sphagnumsfagnum, bataklık yosunu
spheno-(önek) kama şeklinde
sphenoidsfenoid, kama biçiminde
sphenoidal sinussfenoidal sinüs
sphereyuvar, küre, alan, çevre, sınıf, tabaka
spherical aberrationküresel aberasyon, küresel sapınç
spherical surfaceküresel yüzey
spherical trigonometryküresel trigonometri
spherical valveküresel vana
spheroidsferoit, küremsi, toparsı
spherometersferometre, küreölçer
sphinctersfinkter, büzgenkas
sphygmometerkandaki basıncı ölçmeye yarayan alet
spicatebaşaklı, sivri uçlu
spicebahar,baharat,edviye,tat veren şey,baharat katmak
spicinessnüktelilik, edepsizlik
spick-and-spantertemiz, yepyeni, gıcır gıcır
spiculariğne gibi, iğne biçiminde
spiculeiğne gibi sivri şey, spikül, diken
spicybaharlı, baharatlı, açık saçık, edepsiz, muzır
spideryörümcek gibi, örümcekli
spielkonuşma, söz, ağız kalabalığı, nutuk, konuşmak
spigotfıçı tapası, ağaç musluk
spikesivri (demir/vb.) uç, sivri uçlu şey, krampon çivisi, başak
spike knotuzun budak, boylama budak
spike one's gunsjosparını bozmak
spikedçivili, başaklı, içkili
spikyçivili, sivri uçlu, inatçı
spiletahta tapa, tahta tıkaç, fıçı musluğu
spilldökmek, dökülmek, üstünden atmak
spill the beansağzından kaçırmak, açığa vurmak, ötmek
spillwaydolu savak, taşma savağı
spin(iplik) eğirmek, (ağ) örmek, fırıl fırıl döndürmek, (tenis/vb.) kesme vuruş yapmak, kesmek, hızla dönmek, fırıl fırıl dönme, gezinti
spin a yarnpalavra atmak, hikâye anlatmak
spin dryersantrifüjlü çamaşır kurutma makinesi
spin its cocoon(böcek) kozasını örmek
spin outgereksiz yere uzatmak
spinalbelsümüğüyle ilgili
spinal canalomurga arnası
spinal columnbelsümüğü,omurga
spinal curvaturekamburluk
spinal nerveomurilik siniri,belsümüğü siniri
spindlyuzun, ince ve zayıf
spindriftdalga serpintisi
spineomurga,belsümüğü,hayb,diken
spinelessomurgasız, korkak, yüreksiz
spinetpiyanoya benzer bir tür çalgı
spinnereğirici, topaç, örümcek
spinneretiplik memeciği, memecik
spinning machineiplik makinesi
spinning milliplikhane, iplik fabrikası
spinning nozzleiplik memeciği
spinsterevlenmemiş yaşlı kız, kız kurusu
spiny skinned animalsderisidikenliler
spiralhelezon, helis, spiral, sarmal, helezoni, döne döne inmek/çıkmak
spiral chutehelezoni oluk, sarmal oluk
spiral conveyorhelezon taşıyıcı
spiral springhelezoni yay, sarmal yay
spiral staircasespiral merdiven, döner merdiven
spirantsızıcı, sızıcı şey, sessiz harf
spirantizationsızıltılaşma
spirekulenin sivri tepesi
spiritcan, yürek, cin, peri, ruh, heyecan, canlılık, heves, ruh, tutum, gerçek anlam, öz, (viski/vb.) sert alkollü içki, ispirto, canlandırmak, cesaret vermek
spirit lampispirto ocağı, kamineto
spirit leveltesviyeruhu, düzeç
spiritedcanlı, ateşli, cesaretli, hevesli
spiritednesszindelik, canlılık
spiritlesscansız, ruhsuz, cesaretsiz, sönük, donuk
spiritsalkol, sert içki, ruh hali, keyif
spiritualruhi, manevi, dinsel, mukaddes, ruhani, zencilerin söylediği ilahi
spiritualismtinselcilik, spiritualizm
spiritualistspiritualist, tinselci
spiritualitytinsellik, ruhsallık, manevilik
spirituousalkollü, ispirtolu
spitşiş, kebap şişi, dil, saplamak, tükürmek, tükürük
spit in sb's facebirinin yüzüne tükürmek
spitekin, garez, kasten kızdırmak, sinir etmek
splash(su/çamur/vb.) sıçramak, sıçratmak, (out ile) para saçmak, sıçrayan çamur, leke, şapırtı, gösteriş, caka, fiyaka
splash erosionsıçratma erozyonu
splash lubricationçarpma usulü ile yağlama
splashdownsuya iniş, denize iniş
splashertekerlek çamurluğu
splashproofserpintiden muhafazalı
splayeğim, meyil, şev, şev vermek, meyil vermek
spleendalak, terslik, huysuzluk
splendentışıklı, parlak, mükemmel, gösterişli
splendidgörkemli, muhteşem, çok güzel, çok parlak, mükemmel, çok iyi
splendidnessgörkem, gösteriş, parlaklık
splendiferousgöz kamaştıran
splendourparlaklık, görkem, tantana, ihtişam
splenetictitiz, huysuz, öfkeli
splice(örerek/yapıştırarak) tutturmak, eklemek, uçlarını birbirine eklemek, bağlantı yeri, ekleme
spliceryapıştırıcı, yapıştırma aygıtı, birleştirici
splineeğri cetveli, kama, çubuk, yiv, oluk
splintsüyek, cebire, kırık sarmada kullanılan tahta
splint bonesümüğün iç tarafındaki çıkıntı
splint coalarduvazlı kömür
splinterkıymık, yarıp uzun parçalara ayırmak
splinterproofkırılmaz, dağılmaz, çatlamaz, kurşun geçirmez
splityarmak, yarılmak, sökülmek, yırtılmak, yarılmak, ayırmak, bölmek, ayrılmak, bölünmek, ayrılmak, dağılmak, bölmek, paylaşmak, bölüşmek, yarık, çatlak, bölünme, ayrılık, ihtilaf, bozuşma, hisse, pay
split crankcaseiki parçalı karter
split hairskılı kırk yarmak
split one's sidesgülmekten kırılmak
split one's sides with laughteruğunmak
split personalitybölünmüş şahsiyet
split pinkopilya, emniyet mandalı
split pulleyiki parçalı kasnak
split ringyarık halka, yarık bilezik
split secondan, lahza, saniye
split-levelodaları değişik seviyelerde olan
split-second watchkronometre
splitting(baş ağrısı/vb.) keskin, şiddetli
splodgeleke, benek, lekelemek, bulaştırmak
splurgegösteriş, fiyaka, gösteriş yapmak
splutterşapırdamak, şaşkınlık ya da öfkeden karmakarışık şeyler söylemek
spoilçalınmış mal, ganimet, berbat etmek, mahvetmek, bozmak, içine etmek, bozulmak, çürümek, şımartmak
spoiled childşımarık çocuk
spoilsportoyunbozan kimse, bozguncu
spoketekerlek parmağı,pille,kulp,tutacak,(bisiklette) jant teli
spoken Englishkonuşulan ingilizce, konuşma ingilizcesi
spoken languagekonuşma dili, sözlü dil
spokeshavekürekçi rendesi, parmaklık rendesi
spoliationyağma etme, talan
spongesünger, otlakçı, beleşçi, asalak, süngerle silmek, otlanmak, sırtından geçinmek, otlakçılık etmek
sponge bagsugeçirmez tuvalet çantası
sponge on-ın sırtından geçinmek, otlakçılık etmek
sponge-downsüngerle kurutma
spongerotlakçı, beleşçi, asalak
spongysüngersi, sünger gibi, yumuşak
spongy bonesüngersi sümük
spongy parenchymasüngerdoku, sünger parankiması
sponsionkefalet, birinden emin olma
sponsorkefil, ünalgı-sınalgı bağdarlamasının masraflarını karşılayıp reklam yapan firma, kefil olmak, korumak
sponsorialkefil olan, destekleyen
sponsorshipkefil, destek, himaye, kefalet
spontaneitykendiliğinden olma, kendiliğinden yapma
spontaneousöz özüne olan, kendiliğinden olan, doğal, içten gelen
spontaneous combustionspontane tutuşma, kendiliğinden tutuşma
spontaneous generationabiyogenez
spontaneous ignitonotomatik ateşleme
spontaneous reacitonkendiliğinden olan reaksiyon
spontaneouslykendiliğinden, kendi kendine
spoonkaşık, kaşıkla almak, kaşıklamak
spoonbillkaşıklı balıkçıl, spatül kuşu
spoonysersem, aklı başından gitmiş
sporadicara sıra görülen, seyrek, dağınık
sporangiumsporkesesi, sporanj
sportspor, kafa dengi, gırgır kimse, sportmen kimse, şaka kaldıran kimse, eğlenmek, oynamak, gösterişli birşey takmak/giymek
sportivesportif, oyuncu, şakacı
sportsmansporcu, sportmen
sportsmanlikesportmenliğe yaraşan
sportysporcuya yakışır, gösterişli, şık, canlı, neşeli
spotyer, mahal, benek, çekit, leke, (yüzdeki) ben, namus lekesi, ayıp, güç durum, kısa reklam, projektör ışığı, hüküm giyme, mahkûmiyet, beneklemek, lekelemek, ayırt etmek, seçmek, görmek, tanımak, bulmak
spot businesspeşin alışveriş
spot cashemre hazır para, peşin para
spot checkrasgele yapılan tahkikat
spot lampspotlu lamba, efekt lambası
spot marketpeşin alışveriş piyasası
spot pricespot fiyat, peşin fiyat
spot removerleke çıkarıcı
spot sugarlekeli şeker, benekli şeker
spot transactionspot işlem, vadesiz işlem
spot weldingçekit kaynağı
spotlesslekesiz, tertemiz, pırıl pırıl, kusursuz
spotlessnesslekesizlik, temizlik
spotlightprojektör ışığı, halkın ilgisi, gündem
spottinesslekelilik, benek
spottybenekli, çekitli, lekeli, eksik
spousalevlilikle ilgili, evlenme, evlilik
spouseeş, karı ya da koca
spoutfışkırtmak, fışkırmak, püskürmek, heyecanla okumak/konuşmak, içinden su, /vb.akan ağız, burun, uç, /vb.emzik, meme, musluk, oluk ağzı, fıskiye
sprageğleç takozu, dayak, payanda
spratbir tür ufak ringa balığı
sprawlyayılarak oturmak/yatmak, (bitki) gelişigüzel yayılmak, yayılarak oturma ya da yatma, gelişigüzel yayılma, gelişme, büyüme
spraypüskürtülen ilaç, püskürtülen sıvı, serpinti, püskürtme aracı, sprey, toz halinde serpmek, püskürtmek
spray condenserpüskürtmeli kondansatör
spray dyeingpüskürtmeli boyama
spray gunpüskürtme tabancası, püskürteç
spray nozzlepüskürtme memesi
spray paintpüskürtme boya
spray paintingpüskürtmeli boyama
spray quenchingpüskürtmeli suverme
spray towerpüskürtme kulesi
sprayerpüskürteç, pülverizatör
spraying machinepüskürtme makinesi
spreadyaymak, yayılmak, yaymak, sermek, örtmek, açmak, açılmak, kenara çekilmek, sürmek, uzanıp gitmek, bölmek, bölüştürmek, dağıtmak, yayılış, dağılma, örtü, genişlik
spread foundationyayık taban
spread like wildfireağızda sakız olmak
spread oneself too thinkırk tarakta bezi olmak
spreaderyayıcı, serici, gübre serpme makinesi, dağıtıcı
sprightlinessneşe, canlılık
sprightlyneşeli, şen, canlı
springsıçramak,fırlamak,ortaya çıkıvermek,belirivermek,yaylanmak,çıkıp gelmek,sürpriz olarak hazırlamak/yapmak,sıçrama,fırlama,yay,zemberek,makas,esneklik,yaylılık,ilkbahar,köklem,pınar,bulak,memba,başlangıç,köken,neden
spring a leaksu sızdırmaya başlamak
spring balanceyaylı terazi, yaylı tartaç
spring bearingyaylı yatak
spring boxyay kutusu, yay kovanı
spring buddingbahar sürgünü
spring callipersyaylı pergel
spring clampyay kelepçesi
spring contactyay kontağı
spring equinoxilkbahar ılımı
spring into lifebirdenbire canlanıp harekete geçmek
spring locksustalı kilit, yaylı kilit
spring mattressyaylı yatak
spring pressureyay basıncı
spring ringyaylı halka, yaylı bilezik
spring seatyay yatağı, yay oturağı
spring shacklemakas küpesi
spring shock absorberyay amortisörü
spring tensionyay gergi direnci
spring upbaş göstermek, çıkıvermek, türemek
spring washeryaylı rondela
spring watermemba suyu, pınar suyu
spring weightyay ağırlığı
spring-cleanbahar temizliği, bahar temizliği yapmak
springboardsıçrama tahtası, tramplen
springerkemer üzengi taşı, atlayan kimse
springingtıkama, doldurma
springyesnek, yaylı, elastik
sprinkleserpmek, ekmek, saçmak, çiselemek, serpinti, çisenti
sprinklersprinkler, pülverizatör, püskürgeç
sprinkling systemyağmurlama jüyesi
sprinttabana kuvvet koşmak, sürat koşusu
sprocketcer dişlisi, zincir dişlisi
sprocket wheeldişli çark, dişli makara
sproutfilizlenmek, çıkarmak, filiz, tomurcuk, sürgün, brüksellahanası, küçüklahana
spruceladin ağacı, alaçam, şık, giyiminde titiz, temiz giyimli, temiz, derli toplu, şıklaştırmak, şık giydirmek
sprucenesszarafet, şıklık
sprydinç, canlı, çevik, faal
spudkazma,ketmen,toka,kerki,patates
spumescentköpük gibi, köpüklü
spun glasscam lifi, cam ipliği
spurmahmuz, teşvik eden şey, dürtü, güdü, mahmuzlamak, kışkırtmak
spur pinionfener dişli, düz dişli
spurioussahte, taklit, düzme
spurious countsyanlış sayımlar
spurious pulseyanlış darbe
spurntekme ile kovmak, reddetmek, burun kıvırmak
spurtfışkırmak, fışkırtmak, fışkırma, sızma, atak, çaba, gayret
sputterkekelemek, kekeler gibi konuşmak, guruldamak, kuru gürültü
sputteringpülverizasyon, püskürtme
spycasus, gözetleme, casusluk etmek, gözetlemek, uzaktan görmek, farketmek
squabbleağız kavgası,deyişme,atışma,patırtı,(önemsiz bir şey için) dövüşmek,mübahase etmek,çekişmek,ağızlaşmak,sözleşmek,patırtı çıkarmak
squadtakım, ekip, küçük türküm, manga
squadronfilo, süvari bölüğü
squalidkirli, pis, sefil, bakımsız
squalidnesspislik, sefillik, sefalet
squallyaygara koparmak, feryat etmek, ciyak ciyak bağırmak, yaygara, feryat, bora
squall frontsağanak cephesi
squanderboş yere harcamak, saçıp savurmak, israf etmek, çar çur etmek
squanderingmüsrif, çarçur eden, israf etme, müsriflik
squaredördül, kare, alan, meydan, gönye, kare, örümcek kafalı, çağının gerisinde kalmış, eski kafalı kişi, kesirsiz, tam, eşit, dürüst, doğru, insaflı, açık, kesin, eski kafalı, eşit, başabaş, dört köşe yapmak, karesini almak, doğrultmak, (hesabı) ödemek, temizlemek, görmek, halletmek, düzeltmek, yoluna koymak, ödeşmek, rüşvetle bir işi halletmek, -e uymak, bağdaşmak, dosdoğru, direkt
square accounts withfit olmak (ödeşmek)
square centimetresantimetre kare
square dealdürüst muamele
square kilometerkilometre kare
square mealdört dörtlük yemek, doyurucu yemek
square measureyüzey ölçü birimi
square millimetremilimetre kare
square nutdört köşe somun
square offboks için hazırlanmak
square oneen baş, başlangıç çekidi
square one's shouldersomuzlarını dikleştirmek
square sterndüz kıç şekli, ayna kıç
square the circleolmayacak duaya amin demek
square timberkadron, dördül direk
squarenesskare oluş, dürüstlük
squashezmek, sıkıştırmak, ezilmek, sıkışmak, susturmak, bastırmak, şap sesi, pelte gibi ezilmiş şey, meyve suyu, meşrubat, kalabalık, izdiham, bir tür kapalı tenis oyunu, balkabağı
squatçömelmek, bağdaş kurup oturmak, gecekondu yaparak yerleşmek, bodur, bücür, bastıbacak, çömelme
squatter(boş bina/vb.) bir yere izinsiz yerleşen kimse
squawk(tavuk/ördek/vb.) ciyaklamak, dırdır etmek
squeak(fare/vb.) cik cik ses çıkarmak,gıcırdamak,gıcırdatmak,ötmek,gammazlık etmek,cikcik,gıcırdama,cığıltı
squeakygıcırtılı, tiz sesli, cızırtılı
squealciyaklamak, ötmek, gammazlık etmek, ciyaklama, haykırış, bağırışma
squeamishiğrenen, midesi hemen bulanıveren, alıngan, güç beğenir, çok titiz
squeamishnesstitizlik, alınganlık, iğrençlik
squeezesıkmak, ezmek, sıkıştırmak, sığdırmak, tıkıştırmak, zorla koparmak, sızdırmak, sıkma, sıkıştırma, el sıkma, kalabalık, izdiham
squeeze bottlesıkılabilen plastik şişe
squeeze money out ofpara sızdırmak
squelchsusturmak, bastırmak
squibfişek, maytap, yergi, hiciv
squinchpayanda kemeri, köşe kemeri
squintgözlerini kısmak, yan bakmak, şaşı bakmak, şaşılık, bakış, yan bakış
squint-eyedşaşı gözlü, şaşı, tepegöz
squireköyağası, bey, toprak sahibi
squirtfışkırmak, fışkırtmak
stabbıçaklama, bıçak yarası, deneme, bıçaklamak, (bıçak/ağrı/vb.) saplamak
stab from the backarkadan vurmak
stab in the backsırtından bıçaklamak, arkadan vurmak
stabbing(ağrı/vb.) ani ve keskin, bıçak gibi
stabilitysağlamlık, denge, değişmezlik, durağanlık, kararlılık, istikrar, kalımlılık, süreklilik
stability factorkararlılık katsayısı
stabilizationstabilizasyon, sabit kılma, saptama, tespit etme
stabilization funddöviz istikrar fonu
stabilizedeğişmezleştirmek, dengede tutmak, sağlamlaştırmak
stabilized warfaresiper harbi
stabilizerstabilizatör, dengeleyici
stableahır, ahırdaki atlar, ahıra koymak, değişmez, durağan, sabit, kararlı, sağlam, sürekli, devamlı, kalıcı
stable equilibriumkararlı denge, değişmeyen denge
stable foundationsağlam temel,devamlı özül
stable manureahır gübresi
stable moneyistikrarlı para
stackyığın, istif, bolluk, baca, yığmak
stack the cardsoyun kâğıtlarını hile ile düzenlemek
staffdeğnek, çomak, asa, çalışanlar, memur kadrosu, personel, kurmay, eleman sağlamak, personel sağlamak
staff managerpersonel müdürü
staff officerkurmay subay
staff reductionspersonel indirimi
staff regulationspersonel yönetmeliği
stag partyerkekler toplantısı
stagesahne, tiyatro sahnesi, tiyatro, sahne yaşamı, tiyatroculuk, aşama, evre, safha, menzil, konak, sahneye koymak, sahnelemek, sahneye konmaya elverişli olmak
stage a sit-inoturma grevi yapmak
stage doortiyatronun arka kapısı
stagecraftsahne tekniği, tiyatro tekniği
stagestrucksahne aşığı, tiyatro hastası
staggersendelemek, sendeleyerek yürümek, şaşırtmak, afallatmak, sersemletmek, ayrı ayrı zamanlara göre düzenlemek
staggeredderecelendirilmiş
staggeringsarsan, sallayan
stagingiskele, sahneye koyma
stagnant(su) akmaz, durgun, (iş/vb.) durgun, kesat
stailized roadstabilize yol
stainlekelemek, lekelenmek, boyamak, leke, boya, vernik
stain removerleke çıkarıcı
stained glassrenkli cam, mozaik cam
stainlesslekesiz, kusursuz, tertemiz, paslanmaz
stainless steelpaslanmaz çelik
stairmerdiven basamağı,pille,(ç.) merdiven,pilleken
stair carpetmerdiven yolluğu
staircasemerdiven,pilleken
stairs carpetmerdiven halısı
stakekazık, (eskiden) insanların öldürülmek, yakılmak, /vb.amacıyla bağlandığı kazık, kazığa bağlayarak öldürme, çıkar, ortaya konan para, ç.ödül, kazığa bağlamak, kazıkla desteklemek, (pul/vb.) koymak, yatırmak, tehlikeye atmak
stake outhudutlarını göstermek, kazıklarla çevirmek
stalebayat, adi, yıpranmış
stalenessbayatlık, yorgunluk
stalksezdirmeden izleyip avlamak,yakalamak,azametle yürümek,sap,saplak
stalking-horsesiper arkasında gizlenme, maske
stallahır, önü açık küçük dükkân, tezgâh, (sinema/tiyatro/vb.'de) koltuk, bahane, kaçamak yanıt, durmak, duruvermek, stop etmek, stop ettirmek, ahıra kapatmak, çamur/vb.'ne saplanmak, oyalanmak, geciktirmek
stall for timevakit kazanmaya çalışmak
stall offoyalamak, atlatmak
stallionaygır, damızlık at
stalwartsağlam yapılı, gürbüz, iri yapılı, korkusuz, cesur, sağlam, günevinilir, sadık, ateşli yandaş
stamenerkeklik kılganı, erkek kılgan
staminadayanma gücü, dayanıklılık, güç, direnç
staminateercikli, erciğe ait
stammerkekelemek, kekeleme, kekemelik
stammeringkekeleyen, kekeme
stampdamgalamak, pul yapıştırmak, (pul) basmak, ayağını hızla yere vurmak, tepinmek, kafasına yerleştirmek, belleğine kazımak, pul, posta pulu, damga, ıstampa, iz, marka, işaret, alamet, tür, nitelik, karakter, zımba
stamp collectingpay toplama
stamp collectorpul koleksiyoncusu, filatelist
stamp dutydamga vergisi, damga resmi
stamp millmaden değirmeni, ezme değirmeni
stamp outyok etmek, kökünü kazımak, bastırmak, ezmek
stampede(korkudan) darmadağınık kaçış, bozgun, panik
stampingmaden dövme parçası, presde basma
stanchionpayanda, destek, direk, puntal
standayakta durmak, dikelmek, (ayağa) kalkmak, dikeltmek, durmak, kalmak, durma, duruş, mola, yer, mevki, durak, direnme, direniş, mukavemet, satış sergisi, tezgâh, işyeri, mağaza, dükkân, ayak, destek, sehpa, tribün, mahkemede tanık yeri
stand a chanceşansı olmak
stand asidebir yana çekilmek
stand backgeriye çekilmek
stand behindarkasında durmak
stand byseyirci kalmak, hazır beklemek, destek olmak
stand by with folded armseli kolu bağlı kalmak
stand correctedyanıldığını kabul etmek
stand downtanık yerini terk etmek
stand foranlamına gelmek, desteklemek, katlanmak, çekmek
stand for electionsaylavlar için adaylığını koymak
stand on one's own feetkendi yağı ile kavrulmak
stand outgöze çarpmak, özünü göstermek, ileriye fırlamak
stand overtehir edilmek, ertelenmek
stand sth on its headaltüst etmek
stand stillkımıldamadan durmak, hareketsiz durmak
stand to reasonakla yatmak
stand trialmahkemede yargılanmak
stand upayağa kalkmak, göğüs germek, dayanmak
stand up fordesteklemek, kayırmak
standardstandart,bayrak,sancak,ölçü,miyar,çama,standart,kabul edilen,standart
standard bearerbayraktar, sancaktar
standard cablestandart kablo
standard cellstandart pil
standard compassmiyar pusulası
standard conditionsstandart şartlar
standard costsstandart maliyetler
standard deviationstandart sapma
standard electrodestandart elektrot
standard equipmentstandart teçhizat
standard errorstandart hata
standard filmstandart film
standard formstandart biçim
standard formatstandart format
standard frequencystandart frekans, ayar frekansı
standard gaugenormal ray açıklığı, normal hat
standard lengthstandart uzunluk
standard of knowledgebilgi derecesi
standard of livingyaşam standardı
standard of valuedeğer standardı
standard partstandart parça, değişmeyen parça
standard pressurestandart basınç
standard ratestandart oran
standard setstandart takım
standard sizestandart boy, normal boy, normal ebat
standard solutionstandart çözelti
standard starstandart yıldız, ayar yıldızı
standard statestandart hal
standard temperaturenormal sıcaklık, ölçünlü sıcaklık
standard timenormal sögen ayarı
standard unitsstandart birimler
standard voltagenormal gerilim
standardizationstandardizasyon, standartlaştırma, ayarlama
standardizestandardize etmek
standingayakta duran, akmaz, durgun, sürekli, daimi, devamlı, süreklilik, devam, geçerlilik, yürürlük, saygınlık, şöhret, mevki
standing committeedaimi encümen, daimi komite
standing on one's headçok kolay bir şekilde
standing ordersürekli ödeme emri
standing roomayakta duracak yer
standoffishsoğuk, ciddi, itici
standpipedikey ve sabit boru
standpointgörüş çekidi, görüş, bakım
standstilldurma, durgu, duraklama, sekte
stannarykalay madeni, kalay ocağı
staphylococcusstafilokok basili
staplezımba teli, tel, lif, bir yerin başlıca ürünü, başlıca ürün, en önemli kısım, başlıca konu, esas, hammadde, zımbalamak
staryıldız, star, yıldız, talih
star clusteryıldız kümesi
star dustyıldız tozu, kozmik toz
star pinionıstavroz dişlisi
star-shapedyıldız biçimli
starchnişasta, kola, kolalamak
starch pastenişasta kolası
starch sugarnişasta şekeri, glükoz
starchynişastalı, kolalı, sert, katı, resmi
starchy foodskarbonhidratlı yiyecekler
stare(at ile) dik dik bakmak, gözünü dikip bakmak, gözünü dikip bakma, sabit bakış
stargazergökbilimci, astronom, yıldızbilimci, astrolog
stargazinghayallere dalıp gitme, hayalcilik
starksüssüz, sade, yalın, çıplak
starlethenüz meşhur olmamış genç aktris
starredyıldızlı, yıldız işaretli
startbaşlamak, başlatmak, çalışmak, çalıştırmak, irkilmek, sıçramak, yerinden hoplamak, (back ile) geri dönmek için yola çıkmak, (out ile) yola çıkmak, ayrılmak, başlangıç, başlama, kalkış, hareket, çıkış, start, sıçrama, irkilme, avans, avantaj
start a meetingtoplantıyı açmak
start backgeri dönmek için yola çıkmak
start from scratchsıfırdan başlamak
start offyola çıkmak, hareket etmek
start out-mek niyetinde olmak, yola çıkmak
start rollingharekete geçmek
start with a clean slatesil baştan yapmak
startermarş, yoğurt mayası, yarışa katılan kişi/at, starter, çıkışçı, meze türünden ilk yemek
starter buttonateşleme düğmesi, marş düğmesi
starter cableateşleme kablosu
starter push-buttonmarş düğmesi
startersbir öğünün ilk yemekleri
startingmarş, ilk hareket
starting buttonateşleme düğmesi
starting crankilk hareket kolu
starting frictionbaşlangıç sürtünmesi
starting motormarş motoru, ilk hareket motoru
starting pointbaşlangıç çekidi
starting positionbaşlama yağdayı, marş yağdayı
startlekorkutmak, şaşırtmak, ürkütmek, ürkmek
startlingşaşırtıcı, ürkütücü, hayret verici, heyecanlı
starvationşiddetli açlık, açlıktan ölme
starveaçlıktan ölmek, açlıktan öldürmek, kurt gibi acıkmak, açlıktan ölmek
starvelingaçlıktan ölmek üzere olan insan/hayvan
statedurum, hal, vaziyet, yağday, mevki, görkem, debdebe, tantana, ihtişam, devlet, eyalet, heyecan, stres, ifade etmek, açıklamak, belirtmek, ayıtmak
state capitalismdevlet kapitalizmi
State ConservatoryDevlet Konservatuarı
State Economic EnterprisesKamu iktisadi Teşebbüsleri
State Employees Pension FundEmekli Sandığı
state hospitaldevlet hastanesi
state monopolydevlet tekeli
state of aggregationyığışım hali
state of distresstehlikeli durum, çekinceli durum
state of emergencyolağanüstü hal, sıkıyönetim
state of equilibriumdenge hali, denge yağdayı
State Security CourtDevlet Güvenlik Mahkemesi
statedbelirli, muayyen, düzenli, muntazam
statelessyurtsuz, vatansız
statelinessheybetlilik, görkem, ihtişam, heybet
statelygörkemli, debdebeli, tantanalı, soylulara ait
statementsöz, ifade, demeç, hesap
statement of accounthesap özeti
statement of affairsiflas bilançosu
stateroomözel lüks kamara, yataklı kabin
states of mattermaddenin halleri
staticdeğişmeyen, devinimsiz, duruk, dural, statik, ünalgı paraziti
static balancestatik denge
static currentstatik akım, sürekli akım
static economicsstatik ekonomi
static electricitystatik çıngı
static energystatik enerji
static errorstatik hata, duruk hata
static frictionstatik sürtünme
static liftstatik kaldırma kuvveti
static lineparaşüt açma ipi
static linguisticsstatik dilbilim
static loadstatik yük, ölü yük
static pressurestatik basınç, duruk basınç
static storagestatik bellek, duruk bellek
staticalstatik, dengeli, denk, durgun, değişmez
staticizestatikleştirmek, duruklaştırmak
staticsdinginlikbilim, statik
stationistasyon,durak,dayanacak,yer,mevki,karakol,merkez,toplumsal konum,makam,rütbe,yerleştirmek,dikmek
station housesakçı karakolu, istasyon binası
station wagonsteyşın araba, kaptıkaçtı
stationaryyerinde duran, durağan, sabit
stationary enginesabit motor
stationary pointdurgun çekit
stationary statesük-net yağdayı
stationary wavestasyoner dalga, durağan dalga
stationmasteristasyon şefi
statistdevletçi, istatistik uzmanı
statisticalistatistiksel, istatistiki
statorstator, duraç, duruk
statoscopestatoskop, hassas barometre
statuaryyontuculuk, heykeltıraşlık, yontular, heykeller
statuetteheykelcik, küçük yontu
statureboy, boy pos, endam, önem, kişilik
statusdurum, hal, toplumsal ya da mesleki durum, konum, mevki, statü, yasal durum
status of ownershipsahiplik hali
status quomevcut durum, statüko
statuteyasa, kural, tüzük
statute barredzamanaşımına uğramış, geçersiz
statute of bankruptcyiflas kanunu
statutorykurallarla belirlenmiş, yasalarla saptanmış, yasal
statutory declarationresmi beyanname
statutory reservesstatü yedekleri
staunch(kan/vb.) akışını durdurmak, güvenilir, sadık, sağlam
staunchnessgüvenilirlik, sağlamlık
stavefıçı tahtası, değnek, şiir kıtası, kesim
stave infıçıda delik açmak, delinmek
stave offdefetmek, bertaraf etmek, savmak, geciktirmek
staykalmak, ...olarak kalmak, durmak, durdurmak, ertelemek, geciktirmek, sürdürüp tamamlamak, dayanmak, bastırmak, geçiştirmek, kalış, kalma, erteleme
stay bolttespit cıvatası, setuskur
stay indışarı çıkmamak, evde kalmak
stay onkalmaya devam etmek
stay with himyanında kalmak
stay-at-homedört duvar arasında oturan kişi
stay-in strikeoturma grevi
staysailvelena yelkeni, flok yelkeni, velestralya
steadfastnesssabır, sebat
steadilydurmadan, boyuna, gittikçe, ısrarla, sebatla, muntazaman
steadinessmetanet, sabır, sarsılmazlık, sebatlık
steadysallanmaz, oynamaz, sağlam, sabit, şaşmaz, dönmez, düzgün, düzenli, muntazam, değişmez, sürekli, daimi, devamlı, sebatkâr, sarsılmaz, metin, akıllı uslu, aklı başında, mazbut, ciddi, sallanmaz hale getirmek, sabit kılmak, yatıştırmak, teskin etmek, durmadan, muntazaman, dost, sevgili, aşık
steady as a rockkaya gibi sağlam
steady customerdevamlı müşteri, sürekli müşteri
steady flowkararlı akış, daimi akış
stealçalmak, aşırmak, hırsızlık yapmak, gizlice hareket etmek, süzülmek, kelepir
steal a glancegöz ucuyla bakmak
steal a kissçaktırmadan öpmek
stealthgizli iş ya da eylem, gizlilik
stealthilygizlice, usulcacık
stealthygizlice yapılan, sinsi
steambuhar, buğu, güç, kuvvet, enerji, öfke, hiddet, istimle hareket etmek, gitmek, buhar salıvermek, dumanı çıkmak, buğusu çıkmak, buğuda/buharda pişirmek
steam boatvapur, istimbot
steam distillationbuhar damıtması
steam enginebuhar makinesi, lokomotif
steam gaugebasıölçer, manometre
steam generatorbuhar jeneratörü
steam hammerbuhar çekici, istim çekici
steam heaterbuharlı ısıtıcı
steam heatingbuharlı kalorifer
steam locomotivebuhar lokomotifi
steam pipebuhar borusu, istim borusu
steam pressurebuhar basıncı
steam pressure gaugebasıölçer, manometre
steam rollerbuharlı silindir
steam superheaterbuhar kızdırıcı
steam trapbuhar kapanı, buhar ayırıcı
steam turbinebuhar türbini
steam upsinirlendirmek, kışkırtmak, buğulan(dın)mak
steam-tightbuhar kaçırmaz
steaming enginebuhar makinesi
steamrollerbuharlı yol silindiri, baskı yapmak, zorlamak
steelçelik, sertleştirmek, katılaştırmak
steel beltçelik bant, çelik kayış
steel belt conveyorçelik bantlı konveyör, çelik kayışlı taşıyıcı
steel coatedçelik kılıflı
steel engravingçelik oymacılığı
steel ringçelik çember, çelik bilezik
steel structuredemir yapı
steelinesssertlik, çelik gibi olma
steelworksçelik fabrikası
steelyçelik gibi, sert, katı, sağlam
steepdik, sarp, yalçın, (fiyat/miktar/vb.) çok fazla, haddinden fazla, aşırı, fahiş, suda bırakmak, ıslatmak, (çay) demlemek, demlenmek
steependikleşmek, dikleştirmek
steeplechaseengelli koşu/at yarışı
steeplejackkule tamircisi, baca tamircisi
steerhadım öküz, dümen kullanmak, dümenle yönetmek, seyretmek, yönetmek, bilgi, haber
steeragedümen kullanma, ara güverte
steeragewaydümen dinleme hızı
steeringdümen tutma, direksiyon
steering axledireksiyon dingili
steering boxdireksiyon kutusu
steering columndireksiyon mili
steering committeeyönetim komitesi
steering enginedümen makinesi
steering geardireksiyon dişlisi, dümen donanımı
steering mechanismdireksiyon mekanizması
steering nutdireksiyon somunu
steering postdireksiyon kolonu
steering roddireksiyon rodu
steering shaftdireksiyon şaftı
steering tie rodakupleman çubuğu
steering tubedireksiyon borusu
steering wheeldireksiyon simidi, dümen dolabı
steinbüyük bardak, bira bardağı
stellaryıldızlarla ilgili
stellar vaultyıldız tonoz
stellateyıldız biçiminde, yıldız şeklindeki
stellate leaveshalka dizilişli yapraklar
stellularyıldızlarla süslenmiş
stemağaç gövdesi,sap,saplak,gövde,pruva,sap benzeri şey,pipo sapı,soy,köken,soy sop,kodak kökleri,(akışını) durdurmak
stemmasoyağacı, şecere, soy
stenchkötü koku, leş kokusu, pis koku
stencilkalıp, delikli marka kalıbı, işaret, harfler, marka, mumlu kâğıt
stenographsteno harfi, stenografi
stenographystenografi, steno
stentergerme kurutma makinesi, ram, germek
stenter framegerme makinesi
stentorian(ses) yüksek, güçlü, boğuk
stepadım, basamak, ayak sesi, ayak izi, girişim, önlem, tedbir, kademe, derece, ç, seyyar merdiven, adım atmak, girmek, basmak
step by stepadım adım, yavaş yavaş
step downazaltmak, düşürmek, inmek, çekilmek
step inmüdahale etmek, araya girmek
step into sb's shoesbirinin yerini doldurmak
step onçiğnemek, üzerine adım atmak, ayak bastırmak
step on sb's toesbirinin damarına basmak
step on the gasgaza basmak
Step on the gas!Gazla!, Çabuk ol!
step outdışarı çıkmak, eğlenceye gitmek
step out of lineçizginin dışına çıkmak
step upartırmak, yükseltmek, artmak, yükselmek, çıkmak
step-downazaltan, düşüren
stepbrotherüvey erkek kardeş
stepladderseyyar merdiven
stepparentüvey anne ya da baba
stepping stoneatlama tahtası
stepsseyyar merdiven, seyyar merdiven
stepsisterüvey kız kardeş
stereostereo pikap/teyp/cihaz, müzik seti, stereo
stereo recordingstereo kayıt
stereochemistrystereokimya
stereographicstereografik
stereographystereografi, üçboyutlu çizge
stereoisomerismstereoizomerizm
stereomicrophonestereo mikrofon
stereophonic microphonestereofonik mikrofon
stereoscopicstereoskopik, üçboyutlu
stereoscopic imageüçboyutlu görüntü
stereospecificstereoözgül
stereotypeklişeleşmiş örnek, beylik olay, beylik örnek, basmakalıp örnek
stereotypedstereotip, basmakalıp, beylik
sterilekısır, dölsüz, verimsiz, mikropsuz, steril, sıkıcı
sterilizationsterilizasyon
sterilizekısırlaştırmak, mikropsuzlaştırmak, sterilize etmek
sterilizersterilize aleti, sterilizatör
sternsert, haşin, katı, acımasız, amansız, sert, şiddetli, kuvvetli, kıç
stern postkıç bodoslaması
sternalgöğüs sümüğü ile ilgili
sternutationaksırma, hapşırma
sternway(gemi) geriye gitme
stetdüzelti yapılmayacağını belirten sözcük
stetsongeniş kenarlı fötr şapka
stewtürlü, güveç, yahni, üzüntü, heyecan, telaş, hafif ateşte kaynatmak
stew in one's own juiceyaptığının cezasını çekmek
stewardkahya, erkek hostes, kamarot, gemi garsonu, kahyalık yapmak, vekilharçlık yapmak
stewardesshostes, kadın kamarot
stewardshipkâhyalık, idare, vakilharçlık
sticksopa,değnek,baston,saplamak,sançmak,saplanmak,koymak,sokmak,takmak,yapışmak,yapıştırmak
stick aroundbeklemek, kalmak
stick atsıkı çalışmaya devam etmek, yapmayı reddetmek
stick bydesteklemeye devam etmek
stick in one's crawiçi elvermemek
stick in one's gizzardkursağında kalmak
stick like a burrkene gibi yapışmak
stick like gluekene gibi yapışmak,sülük gibi yapışmak,sakız gibi yapışmak,kır-sakız olmak
stick one's neck outözünü ateşe atmak
stick one's nose intoburnunu sokmak
stick outdışarı çıkarmak, uzatmak, ucu çıkmak
stick tobağlı kalmak, değiştirmeyi reddetmek, yapışmak
stick to one's gunsayak diremek
stick to one's lastçizmeden yukarı çıkmamak
stick togetherbirbirine yapış(tır)mak, birbirinden ayrılmamak
stick updikmek, dik durmak
stick up forsavunmak, tarafını tutmak
stick-in-the-muduyuşuk, ağır, tutucu, pısırık, eski kafalı
stick-to-itiveazimli, inatçı
stickeryapışkan adam, etiket
sticking plasterplaster, yapışkan yakı
stickleinatçılık etmek, titiz davranmak
sticklerdisiplini seven, kılı kırk yaran kişi
stickyyapış yapış, yapışkan, güç, zor, cimri
stiffkatı, sert, pek, eğilmez, bükülmez, tutulmuş, kasılmış, pekişmiş, sıkı, koyu, güç, zor, kuvvetli, şiddetli, soğuk, resmi, çok yüksek, fahiş, ceset, leş
stiff-neckedboynu tutulmuş, inatçı, dik başlı
stiffensertleşmek, katılaşmak, sertleştirmek, katılaştırmak, kasmak, kasılmak, ciddileşmek, soğuklaşmak
stiffenerrijidite çubuğu, berkitme çubuğu
stiffnessbükülmezlik, sertlik, rijitlik
stifleboğmak, boğulmak, bastırmak, tutmak, zaptetmek
stigmadamga, namus lekesi, ayıp, tepecik
stigmatizedağlamak, leke sürmek, küçük düşürmek
stillhareketsiz, kıpırdamadan, sessiz, durgun, rüzgârsız, esintisiz, dalgasız, durgun, (şarap/vb.) köpüksüz, gazsız, hâlâ, yine de, buna rağmen, yatıştırmak, sakinleştirmek, susturmak, sessizlik, sakinlik, imbik
still lifeölü doğa, natürmort
still waters run deepdurgun sular derinden akar
stillbirthölü doğmuş çocuk
stillnesshareketsizlik, sessizlik, durgunluk
stiltayaklık, cambaz ayaklığı
stiltedçok resmi, azametli, tumturaklı
stiltednessaşırı resmiyet
stimulantuyarıcı, tahrik edici şey, uyarıcı ilaç
stimulateuyarmak, canlandırmak, kışkırtmak, uyandırmak, kamçılamak, tahrik etmek, teşvik etmek, özendirmek, gayrete getirmek
stimulatingcanlandırıcı, uyandırıcı
stimulationdürtme, teşvik, uyarma, uyarım
stingsokmak,sançmak,acıtmak,sızlatmak,yakmak,acımak,sızlamak,yanmak,batma,acı,sızı,(arı/akrep/vb.) iğne,ısırgan tüyü
stingerarı iğnesi, diken, kırıcı söz
stingingkaşındırıcı, ısıran, acı verici
stinglessdikensiz, iğnesiz, etkisiz
stingraydikenli bir tür iri vatoz
stinkpis kokmak, leş gibi kokmak, berbat olmak, pis koku
stink like a polecatleş gibi kokmak
stink outkötü koku ile kaçırmak
stink to high heavenleş gibi kokmak
stinkbugpis kokulu bir böcek
stinkingpis kokulu, kokmuş, berbat, çok
stintdar tutmak, yeteri kadar vermemek, kısmak, esirgemek, cimrilik etmek, tutumlu hareket etmek, hasislik etmek, belli bir iş/görev, sınır, had
stipendmevacip,maaş,tekaüt,vergin
stippleçekitlerle çizmek/boyamak/resim yapmak
stipulateşart koşmak, öngörmek
stipulationşart koşma, şart
stipulekulakçık, yan yaprak
stirkarıştırmak, kıpırdamak, kımıldamak, kıpırdatmak, kımıldatmak, harekete geçirmek, canlandırmak, karıştırma, hareket, canlılık, heyecan, telaş
stir up a hornet's nestbelayı aramak
stirpessülale, kodak, soy
stirringheyecanlı, heyecanlandırıcı
stirring timesheyecanlı günler
stitchdikiş, ilmik, ani ve keskin sancı, batma, dikmek, dikiş dikmek, dikişlerle süslemek
stitcheryiğne işi, işleme
stochasticstokastik, tahmini
stockstok, mevcut mal, hisse senedi, devlet tahvili, ağaç gövdesi, kütük, çiftlik hayvanları, soy, nesil, (tüfek) kundak, sap, kabza, şebboy çiçeği, stok etmek, beylik, basmakalıp, alelade, beklenen, damızlık, stok olarak elde tutulan
stock accountsermaye hesabı, stok hesabı
stock bookenvanter defteri
stock brokerborsa acentesi
stock certificatehisse senedi sertifikası
stock companyanonim şirket
stock controlstok kontrol
stock corporationsermaye şirketi
stock dividendhisse senedi temettü
stock doveyabani güvercin
stock exchangeborsa, menkul kıymetler borsası
stock farminghayvancılık, hayvan yetiştirme
stock in tradedükkandaki mal, sermaye, stok, kuvvetli taraf
stock lodgerhisse senedi defteri
stock marketkıymetli kâğıt piyasası
stock market orderborsa emri
stock solutionihtiyat çözeltisi
stock yieldhisse senedi getirisi
stock-stillhiç hareket etmeden, kıpırdamadan, hareketsiz
stockbreederbüyükbaş hayvan
stockfarmingbüyükbaş hayvan yetiştirme
stockholderhissedar, pay sahibi, ortak
stockjobberborsa simsarı, borsa tellalı
stockpileyığmak, istiflemek
stocktakingenvanter yapma, stok sayımı
stockykısa ve kalın, bodur, tıknaz
stodgy(yemek) sindirimi güç, ağır, ağır, sıkıcı, eski kafalı
stoicacıya dayanıklı, sabırlı
stoicalacı dayanıklı, sabırlı
stoicheiometricstokiyometrik
stoicheiometrystokiyometri
stokeateşe kömür, /vb.atmak, canlandırmak
stokesstokes, kinematik akışkanlık birimi
stolidduygusuz, vurdumduymaz, kayıtsız, heyecansız, ruhsuz
stolidityduygusuzluk, vurdumduymazlık, soğukluk
stomachmide, karın, iştah, istek, heves, katlanmak, dayanmak, kaldırmak
stomppaldır küldür yürümek/dans etmek
stonetaş, değerli taş, mücevher, meyve çekirdeği, gr.lık ağırlık ölçüsü, taşlamak, taşa tutmak, çekirdeğini çıkarmak
stone breakertaş kırma makinesi
stone crusherkonkasör, taş kırıcı
stone curbtaş kenar, taş bordür
stone cuttertaş kesme makinesi
stone cuttingtaşçılık, taş kesme
stone fruitçekirdekli meyve, sert çekirdekli meyve
stone hammertaşçı çekici, taş kırma çekici
stone masontaşçı, taş ustası
stone-blindtamamen kör, gözü hiç görmez
stone-deadtamamen ölmüş, duvar gibi sağır
stone's throwkısa mesafe, pek yakın
stoneduyuşturucuyla uçmuş, zom, küfelik, matiz, zilzurna sarhoş
stonewallkaybetmemek için oynamak, ihtiyatla vurmak
stonewaretaş işi kap kacak
stoneworkinşaatın taş kısmı
stoninesstaştan yapılmış olma, soğukluk
stonytaşlık, taşlı, taş gibi, acımasız, katı, sert, amansız, zalim
stookekin demetleri yığını, ekin demetlerini yığmak
stool pigeonçığırtkan güvercin, gammaz kimse
stoopöne doğru eğilmek, kambur durmak, alçalmak, tenezzül etmek, eğilme, kambur durma, alçalma, tenezzül
stopdurmak,durdurmak,önlemek,engellemek,durdurmak,mani olmak,alıkoymak,durmak,kesilmek,bitmek,kalmak,durmak,tıkamak,durdurma,durma,duruş,durak,dayanacak,engel,mani,çekit
stop a gaptıkamak, kapamak, tıpalamak
stop byuğramak, ziyaret etmek
stop deadbirdenbire durmak
stop downmerceğin perdesini küçültmek
stop drillfaturalı matkap
stop knobaçma kapama düğmesi
stop lightstop lambası, kırmızı trafik ışığı
stop offyolculukta durmak, mola vermek
stop paymentçekin tediyesini durdurmak
stop pressgazeteye en son eklenen haber
stop sb's mouthrüşvetle susturmak, konuşmasını engellemek
stop short oftereddüt etmek, çekinmek
stopover(yolculukta) mola, mola yeri
stoppagedurdurma, durma, tıkama, stopaj
stoppage in transitutakip hakkı
stoppertapa, tıkaç, durdurucu, durduran kimse
stoppingdurma, durdurma, diş dolgusu
stopping distanceeğleç mesafesi
stopping placedurak, iskele
stopping trainposta treni
storagedepolama, depo etme, depoya koyma, ambar, depo, ardiye vergini
storage batteryakümülatör
storage dambiriktirme barajı
storage densitybellek yoğunluğu
storage devicebellek aygıtı
storage dumpbellek dökümü
storage keybellek anahtarı
storage markbellek işareti
storage mediumsaklama ortamı
storage switchbellek anahtarı
storage tanksu deposu, depolama tankı
storaxbuhur, günlük ağacı
storestok, dükkân, mağaza, ambar, depo, bolluk, ç.erzak, kumanya, depolamak, depo etmek, ambara koymak, saklamak, biriktirmek, doldurmak
store upbiriktirmek, yığmak, toplamak, istif etmek
storekeeperambar memuru, dükkâncı, mağazacı
storeroomambar, depo, kiler
stormfırtına, öfke, kıyamet, heyecan, ani duygusal taşkınlık, yüksek ses, fırtına patlamak, fırtına çıkmak, çok öfkelenmek, kıyameti koparmak, hücum etmek
storm centrekasırga merkezi
storm cloudfırtına bulutu, tehlike işareti
storm in a teacupbir bardak suda koparılan fırtına
storm lanterngemici feneri
storm of applausealkış tufanı
storm sewersağanak lağımı
storm signalfırtına işareti
storm windowçift pencere, soğuk havaya karşı ek pencere, kış mevsiminde pencereye ilave olunan dış kanat
stormprooffırtınaya karşı dayanıklı
stormyfırtınalı, şiddetli, gürültülü, sinirli
storyöykü,hikaye,nakil,nağıl,masal,yalan,martaval,masal,makale,(kiminse başından geçen) olay,(binada) kat
story writerromancı, hikâyeci
storybookhikâye kitabı, roman
storytelleröykü anlatan kimse, öykücü, masalcı, yalancı, martavalcı
stoutşişman ve iri yarı, kalın, kuvvetli, sağlam, cesur, yiğit, bir tür sert ve koyu bir bira
stoutheartedyürekli, yiğit, cesur
stoutnessşişmanlık, iriyarılık, sağlamlık, cesaret
stowistif etmek, yerleştirmek
stow awaybiletsiz yolculuk etmek
stowageyükü istif etme, istif yeri, istif vergini
stowawaykaçak yolcu,biletsiz sernişin
strabotomyşaşılık ameliyatı
straddleata biner gibi üzerine oturmak, bacaklarını iyice açıp oturmak/dikilmek
strafebombardıman, bombalamak
straggledüzensiz bir biçimde yayılmak, (türküm/sürü/bölük/vb.'den) arkada gitmek/yürümek
stragglertürkümden ayrılan kimse, başıboş hayvan
straightdüz, düz, paralel, düzenli, dürüst, kaçamak olmayan, doğru, dürüst, namuslu, eski kafalı, tutucu, geleneklere bağlı, karşı cinse ilgi duyan, zıtcinsel, ciddi, (içki) sek, düz, dümdüz, doğru, direkt, doğruca, dosdoğru, (yarış/vb.'de) düzlük
straight aheaddosdoğru, doğruca
straight angledüz açı, doğru açı
straight awayhemen, bir an önce
straight bill of ladingnama yazılı konşimento
straight flute drilldüz oluklu matkap
straight from the shoulderdobra dobra
straight loanteminatsız kredi
straight offhemen, bir an önce
straight outçekinmeden, açık açık
straight wavedüzgün dalga
straightawayhemen, derhal, bir an önce
straightendüzeltmek, doğrultmak, düzelmek, doğrulmak, çözmek, halletmek
straightforwarddoğru sözlü, açık sözlü
straightforwardnessdürüstlük, açık sözlülük
straightnessdüz olma, dürüstlük, doğruluk
strainsoy, ırk, kan, nesil, soydan ya da doğuştan gelen özellik, iz, eser, biçim, tarz, ifade, hava, melodi, ezgi, nağme, (at ile) germek, asılmak, zorlanmak, büyük çaba harcamak, zorlamak, zarar vermek, incitme, (against ile) vücuduyla bastırmak, itmek, gerginlik, gerilme, zora gelme, burkulma, burkulup incinme, zor, çaba
strain a pointözel muamele yapmak
strain againstvücuduyla bastırmak, itmek
strain gaugegerilimölçer, uzama ölçeri, strengeyç
strain measurementuzama ölçümü
strainedyapmacık, sahte, zoraki, yorgun, gergin
straitboğaz, ç.sıkıntı, darlık, güç durum
strait jacketdeli gömleği
straitendaraltmak, sıkıştırmak
straitssıkıntı, darlık, güç durum, sıkıntı, darlık, güç durum
strakeşlam çukuru, çamur çukuru, borda kaplaması
strandkıyı, sahil, yalı, karaya oturmak, karaya oturtmak, halatın bir kolu, tel, iplik
stranded(gemi) karaya oturmuş, güç durumda, parasız
strangetuhaf, garip, acayip, yabancı, alışık olmayan
strange lookingtuhaf görünüşlü
strangelytuhaf tuhaf, garip şekilde, şaşılacak derecede
strangely enoughne gariptir ki, buna rağmen
strangenesstuhaflık, acayiplik, yabancılık
strangleboğazlamak, boğazını sıkarak öldürmek
strangle holdboğucu hakimiyet
strangulateboğmak, düğümlemek (bağırsak)
strangulated herniadüğümlü fıtık
strangulationboğulma, düğümlenme
strapkayış, şerit, atkı, bant, berber kayışı, ustura kayışı, kayışla bağlamak, kayışla dövmek
stratatabakalar, katmanlar
stratagemsavaş hilesi, tuzak
strategicstratejik, elverişli, uygun
strategiststrateji uzmanı
straticulatekatmanlı, katmanlar halinde
stratificationtabakalaşma, katmanlaşma, tabakalanma
stratifiedtabakalı, katmanlı, üst üste binmiş
stratifykatmanlar halinde oluşturmak, katmanlaşmak
stratigraphystratigrafi, katmanbilgisi
stratocumulusstratokumulus, yığınbulut
stratospherekatyuvarı, stratosfer
stratumkatman, tabaka, kat, toplumsal sınıf, tabaka
stratusstratüs, katmanbulut
strawsaman, kamış, kamış çubuk, önemsiz şey
straw coloursaman rengi, açık sarı
straw-colouredsaman rengi
strawberry markyüzdeki kırmızı leke
strawberry tonguekırmızı lekeli dil
strawysamanlı, saman gibi
strayyolunu yitirmek,başıboş dolaşmak,azmak,doğru yoldan sapmak,doğru yoldan ayrılmak,uzaklaşmak,serseri,tek tük,rasgele,tesadüfi,kayıp,serseri,kaybolmuş çocuk/hayvan
stray bulletserseri kurşun
stray radiationdağınık radyasyon, dağınık ışınım
streakyol, çizgi, çubuk, çizgilemek, yol yol yapmak, hızla geçmek, hızla gitmek
streakydamar damar, çubuklu, çizgili, yollu
streamakarsu, çay, dere, akıntı, akım, yağmur, sel, gidiş, akış, eğilim, akmak, (rüzgârda) dalgalanmak
streamline(işyeri/vb.) verimlilik düzeyini artırmak, aerodinamik şekil vermek
streamlinedaerodinamik biçimli
street lightingsokakların aydınlatılması
street marketserbest piyasa
street refugerofüj, ortakaldırım
street sprinklerarazöz, sulama taşıtı
street sweeperbalayöz, sokak süpürme aracı
streets ahead ofkat kat iyi
strengthgüç, kuvvet, dayanıklılık, dayanma gücü, sertlik, şiddet, etkililik
strengthengüçlendirmek, sağlamlaştırmak, desteklemek, kuvvet vermek, güç kazanmak
strengthenerkuvvetlendirici, takviye edici şey
strengtheningkuvvetlendirici, güçlendirici, kuvvetlendirme, güçlendirme, takviye etme
strengthlessgüçsüz, kuvvetsiz
strenuousgüç, ağır, yorucu, gayretli, faal, etkili
strenuousnessgüçlülük, gayret, faaliyet
stressgerilim, gerginlik, sıkıntı, bunalım, stres, baskı, etki, önem, vurgu, önem vermek, üzerinde durmak, belirtmek, vurgulamak, üzerine basmak, vurgu koymak
stress at breakkopma gerilimi
stress curvegerilme eğrisi
stress tensorgerilme tansörü
stressed syllablevurgulu hece
stretchgermek, uzatmak, gerilmek, uzamak, yayılmak, gerinmek, germe, gerilme, gerinme, gerginlik, geniş yer, uzam, aralıksız süre
stretch the truthabartmak
stretcher-bearerteskereci
striaince çizgi, çizik, yiv
striateçizgili, yivli, oyuklu, ince çizgiler oluşturmak
striated muscleçizgili kas
striated rockçizgili taş, çizikli taş
stricken(dert/hastalık/vb.'den) çeken
strickleölçek sileceği, bileği taşı
strictsıkı, dikkatli, sert, hoşgörüsüz, tam, katı, değişmez, titiz
strictlysert biçimde, tam manasıyla, kesinlikle
strictnesssertlik, katılık
strictureşiddetli eleştiri ya da kınama, ayıplama
strideuzun adımlarla yürümek/geçmek, uzun adım
strident(ses) keskin, tiz
strifesorun, kavga, çekişme
strikevurmak, çarpmak, çakmak, yakmak, yanmak, (kazarak/vb.) bulmak, çalmak, basmak, vurmak, grev yapmak, etkilemek, düşündürmek, bir izlenim bırakmak, aklına gelivermek, basmak, bulmak, vurma, vuruş, çarpma, (petrol/vb.) bulma, iş bırakımı, grev
strike a bad patchbaşı dara düşmek
strike a balancedengeyi bulmak, denge sağlamak
strike a bargainanlaşmaya varmak, uzlaşmak
strike a cordhatırlatmak, aklına getirmek
strike a lightkibrit çakmak
strike a sour notetadını kaçırmak
strike ballotgrev oylaması
strike breakergrev kırıcı işçi
strike campçadırları toplamak
strike it richbaşına talih kuşu konmak
strike offkesip koparmak, uçurmak, basmak, çıkarmak
strike oilşansı yaver gitmek
strike onbuluvermek, bulmak
strike out-den çıkarmak, silmek
strike the right notelafı gediğine oturtmak
strike upçalmaya başlamak, (arkadaşlık) kurmak
strike while the iron is hotdemir tavında dövülür
strike-pronegrev eğilimli
strikeboundgrev yüzünden çalışamayan
strikebreakergrev kırıcı işçi
strikingdikkat çekici, çarpıcı, gözalıcı
striking priceicra fiyatı
stringsicim,ip,kendir,tel,bağ,şerit,kordon,dizi,sıra,boncuk,/vb.dizisi,hevenk,kılçık,sinir,koşul,şart,kayıt,ç,telli çalgılar,(çalgıya) tel takmak,ipliğe dizmek ya da geçirmek
string alongboş vaatlerle kandırmak
string bandtelli çalgılar orkestrası
string instrumentstelli sazlar
string piecedöşeme kirişi
stringboardmerdiven kirişi, merdiven böğürü
stringedtelli, ipe dizilmiş, iplikli
stringed instrumenttelli çalgı
stringencysıkılık, sertlik, para darlığı, kesat
stringent(kural) uyulması zorunlu, sıkı, katı, para sıkıntısı çeken, darda
stringerboyuna kiriş, takviye kirişi, çatı kuşağı
stringinesslifli olma, tel tel olma
strip(giysi/kabuk/vb.) soymak, yolmak, soymak, soyup soğana çevirmek, soyunmak, uzun ve dar parça, şerit, forma
strip offelinden almak, soymak
stripekumaş yolu, çizgi, çubuk, biçim, tip
strippingsıyırma, soyma, soyulma, stripping
striveçalışmak, çabalamak, çekişmek, uğraşmak
strokevuruş,çarpma,vurgun,darbe,inme,felç,özünden gitme,tutma,usul,yol,çaba,hareket,saatin vurması,kalem darbesi,hat,çizgi,okşama,okşayış,beklenmedik darbe,şanssızlık,yüzme tarzı,okşamak,(topa) vurmak,tımar vermek,okşamak,saykallamak
stronggüçlü, kuvvetli, metin, sağlam, sert, keskin, şiddetli, ağır, (çay/vb.) koyu, ağır kokulu, (içki/sigara/vb.) sert
strong acidkoyu asit, kuvvetli asit
strong marketfiyatların yükseldiği piyasa
strong-armzor kullanan, zor kullanmak
strong-mindedbildiğinden şaşmayan, iradeli, azimli
stronglykuvvetle, sertçe, çok, pek, fazla
structural defectmalzeme hatası
structural designyapı tasarımı
structural formulayapı formülü
structural linguisticsyapısal dilbilim
structural steelyapı çeliği
structuralismyapısalcılık
structuralistyapısalcı, yapısalcı
structureyapı,bünye,yapı,bina,dikili,bütünüyle tasarımlamak,planlamak
structurelessyapısız, plansız
strugglesavaşım, savaş, mücadele, çabalama, çaba, uğraş, gayret, çabalamak, uğraşmak, savaşım vermek, savaşmak, boğuşmak, mücadele etmek
struggle against terrorismterörle mücadele
struggle for lifeyaşama uğraşı
strumacemice çalmak, zımbırdatmak, tıngırdatmak
strungtel takmak, akort etmek
strutkasıla kasıla yürümek, destek, payanda
struttingkurumla yürüyen, payanda vurma
stubsigara izmariti, dip koçanı, kütük
stubbleekin anızı, hafif uzamış sakal
stubbornnessinatçılık, dik başlılık
stubbykısa ve kalın, güdük
stuckşaşırıp kalmış, saplanmış, takılmış, yapışmış
stuck-upkibirli, havalı, burnu büyük, şımarık
studdamızlık at, aygır, hara, iri başlı çivi, yaka düğmesi, çivilemek
studdingdireklik kirişler
studdingsailcunda yelkeni
studentöğrenci,okuvcu,talebe,uzman
students unionöğrenci derneği
studio camerastüdyo kamerası
studio lightstüdyo ışığı, ışıldak
studiousçalışkan, dikkatli
studiousnessçalışkanlık, dikkatlilik
studyçalışma,okuma,inceleme,taslak,çalışma odası,okumak,çalışmak,(çimke) bandıkmak,...öğrenimi görmek,kınıkmak,incelemek
study groupçalışma türkümü
stuffmalzeme, madde, şey, nesne, zımbırtı, ızır zıvır, doldurmak, tıkmak, tıkamak, tıka basa yedirmek, (ölü hayvan) doldurmak, (tavuk/vb.yiyecek) içini doldurmak
stuff and nonsensesaçma sapan
stuffed cabbagelahana dolması
stuffed shirtküçük köyün büyük ağası
stuffed vine leavesyaprak dolması
stuffinesstıkanıklık, alınganlık, dargınlık, sıkıcılık
stuffing boxsalmastra kutusu
stuffyhavasız, havası pis, sıkıcı, resmi, eski kafalı, tutucu
stultificationaptallaştırma
stultifyaptallaştırmak, aptal gibi göstermek
stumbletökezlemek, hataya düşmek, yanlışlık yapmak, sapmak, sürçmek, kekelemek
stumble acrossrastlamak, ile karşılaşmak
stumbling blockmani, engel, ket
stumersahte para, sahte çek, dolandırıcı
stumpkütük, kesilen bir şeyin kalan parçası, küçülmüş kalem, sigara izmariti, şaşkına çevirmek, sersemletmek, şaşırtmak, paldır küldür yürümek
stunsersemletmek, şaşırtmak, afallatmak, bayıltmak
stunneryakışıklı erkek, çekici kadın
stunningçok çekici, hoş, güzel
stuntengellemek, gelişmesini engellemek, beceri gerektiren iş, beceri, ustalık, hüner, numara, akrobatik uçuş gösterisi
stupesıcak kompres, sıcak kompres yapmak
stupefactionsersemlik, şaşkınlık, uyuşukluk
stupefysersemletmek, bunaltmak, şaşkına çevirmek, aptallaştırmak
stupendousmuazzam, harikulade, müthiş, büyük
stupidaptal, salak, ahmak, saçma, aptalca
stupidityaptallık, ahmaklık, budalalık
stuporuyuşukluk, sersemlik
sturdinesssağlamlık, güçlülük, gürbüzlük
sturdygüçlü, kuvvetli, gürbüz, sağlam, azimli, sebatkâr
stydomuz ahırı, pis yer, (göz) arpacık
styletarz, üslup, biçem, stil, moda, çeşit, tip, tavır, biçimlendirmek
stylishşık, modaya uygun, moda
stylishnessşıklık, modaya uygunluk
stylisticüsluba ilişkin, biçeme ilişkin, biçemsel
stylisticsdeyişbilim, anlatımbilim
stypticdamarları büzücü (ilaç), kan durdurucu (ilaç)
suasionikna, gönlünü yapma
suavenazik, tatlı, güleryüzlü
suavitytatlı dillilik, nezaket
sub-(önek) altında, altına, alt, yardımcı, ikinci
sub-indexsembolün sağ altına yazılan rakam
subagentikinci temsilci, acente yardımcısı
subalternast, alt, ast, teğmen, astsubay
subaquasu altında yaşayan, su altında bulunan
subaqueoussualtı, su altında bulunan
subatomicatom içindeki, atomla ilgili, atomdan küçük
subconsciouslybilinçsizce
subcriticalaltkritik, altdönüşül
subcutaneousderi altında bulunan, deri altı
subdivisionifraz, parselasyon, parsellenmiş arazi
subdueboyunduruk altına almak, yumuşatmak, azaltmak, yatıştırmak
subduedyumuşak, hafif, kısık, davranışlarında aşırı yumuşak, munis, çok sessiz
subgradetaban, alt temel, alt tabaka
subgroupalt türküm, altöbek
subirrigationalttan sızdırmalı sulama
subjacentaltındaki, altta bulunan
subjectkul, bende, konu, mevzu, ders, denek, özne, tabi, bağımlı, olası, muhtemel, meyilli, bağlı, (to ile) tabi tutmak
subject matterkonu, mesele
subjectionboyun eğme, itaat, bağımlılık, tabi olma
subjunctivedilek kipi, dilek kipiyle ilgili
subjunctive mooddilek kipi, isteme kipi
subleasekiracının kiraya vermesi, ev sahibi gibi kiraya vermek
sublesseeikinci el kiracı
sublessorkiraladığı emlakı başkasına kiraya veren kiracı
sublet(asıl kiracı tarafından) bir başkasına kiraya vermek, devretmek
subleveldilim katı, altdüzey
sublieutenantdeniz teğmeni
sublimatesüblime, süblimleştirmek, tasfiye etmek, yüceltmek
sublimationsüblimleşme, uçunma, uçunum, arıtma, yüceltme
sublimegurur verici, yüce, ulu, son derece güzel, muhteşem
sublingualdil altında bulunan
sublingual glanddilaltı bezi
submachine gunhafif makinalı tüfek
submarinedenizaltı,denizaltında olan,denizaltı ile ilgili,denizaltı,sualtı kayık
submarine minesualtı mayını
submarine rocketdenizaltı roketi
submarine valleydenizdibi koyağı, denizdibi vadisi
submaxillaryaltçeneyle ilgili
submergebatırmak, daldırmak, batmak, dalmak
submergedsu altında olan, batık
submerged shorelinebatık kıyı
submergencebatma, batırma
submersedsu altında yetişen
submersiblesuya batırılabilir
submersible pumpderin kuyu pompası
submersionbatırma, daldırma, batma, dalma
submission(to ile) boyun eğme, uyma, itaat, teklif, öneri, sunuş
submissiveuysal, boyun eğen, itaatkâr
submissivenessuysallık, itaatkârlık
submitboyun eğmek, itaat etmek, iradesine teslim olmak, ileri sürmek, önermek, sunmak
submittalboyun eğme, teslim olma
subnormal(özellikle zekâca) eksik, yetersiz, normalin altında
subordinatealt, ikincil, ast, ikinci dereceye koymak, ikinci plana almak
subordinate clauseyan cümle, yantümce
subordinated loanikinci kredi, tali kredi
subordinationitaat, boyun eğme
subordinativebağlı, bağımlı, yan cümle ile ilgili
subornyalan ifade verdirmek, aklını çelmek, ayartmak
subpoenacelpname, mahkemeye davet, mahkemeye davet etmek
subrogationhalefiyet, yerini alma
subscribe(to ile) abone olmak, teberru etmek, bağışta bulunmak, kabul etmek, onaylamak
subscriberbağışta bulunan kimse, teberru yapan kimse, yardımsever, abone
subscriber unitabone ünitesi
subscriber's cableabone hattı
subscriber's meterkontör,alısün konuşma sayacı
subscriptalta yazılan yazı, alta konulan işaret
subscriptionabone vergini, bağış miktarı, üye aidatı, abone
subscription listabone listesi
subscription priceabone vergini
subscription rightrüçhan hakkı
subsequencearkası gelme, altdizi
subsequentsonradan ortaya çıkan, sonradan gelen, sonraki
subsequentlysonradan, arkadan
subservehizmet etmek, yaramak, geliştirmek
subservienceboyun eğme, yaranma
subservient(to ile) boyun eğen, itaat ve hizmet eden
subside(yapı/arazi/vb.) yavaş yavaş çökmek, dibe çökmek, yatışmak, sakinleşmek, durulmak
subsidenceçökme, dibe çökme, toprağa gömülme
subsidiarybayi, şube, tali, ikincil, ek, yardımcı, ikinci planda gelen
subsidiary accounttali hesap, yardımcı hesap
subsidiary companybağlı şirket, tali şirket, bağımlı ortaklık
subsidiary ledgeryardımcı defter
subsidiary occupationtali iş
subsidize(hükümet/vb.) pul vermek, desteklemek
subsidysübvansiyon, destek akça
subsist(on ile) kıt kanaat geçinmek, yaşamak, idare etmek
subsistence levelgeçim düzeyi
subsistence moneygeçim parası
subsoiltoprakaltı, alt toprak
subsoil ploughkirizma pulluğu
subsonicsesten yavaş uçan, sesten yavaş
substancemadde, materyal, cisim, özdek, (the ile) önemli bölüm, asıl anlam, öz
substandardyetersiz, belli düzeyin altında, standartın altında
substantialkatı, dayanıklı, sağlam, güçlü, özlü, önemli, gerçek, büyük, önemli
substantiallyçok, yeteri kadar çok
substantiatekanıtlamak, doğrulamak
substantiationgerçekleştirme, ispat etme, tasdik etme
substantivalisim niteliğinde
substantivebağımsız, müstakil, direkt, substantif
substationşube, tali istasyon
substitutevekil, temsilci, vekalet etmek, yerine geçmek, yerine koymak/kullanmak
substitute materialyedek malzeme
substitutionyerine koyma, ornatma
substructurealt yapı,temel,özül
subsumesınıflandırmak, ihtiva etmek, içermek, kapsamak
subsumptionsınıflandırma, ihtiva etme, içerme
subtenantkiracının kiracısı
subtendtaşımak (tomurcuk)
subterfugekaçamak, bahane, hile, dolap, dalavere
subtilizationinceltme, incelik verme
subtitle machinealtyazı basma aygıtı
subtlegüç algılanan, güç farkedilen, ince, kurnaz, zeki
subtletyincelik, ince ayrıntı, detay, zekice fikir
subtlyincelikle, kurnazca
subtract(from ile) çıkarmak, eksiltmek, from and you will get
subtractionçıkarma, çıkarma, eksilme, eksiltme
subtractiveeksiltici, eksi işaretli
subtropicsubtropikal, dönencealtı
subtropicalsubtropikal, dönencealtı
suburbvaroş, banliyö, yörekent
suburbanbanliyöde oturan, banliyö, civarda bulunan
suburbiavaroşlar, kenar mahalleler
subventionsübvansiyon, yardım, ödenek
subversionyıkma, son verme
subversive(iktidardakileri) devirmeyi tasarlayan, yıkıcı
subvert(iktidardakileri) devirmeye çalışmak
subwayyeraltı geçidi, metro, altulaşım
subway stationmetro istasyonu
subway systemmetro jüyesi
succeed(in ile) başarmak, başarıya ulaşmak, yerini almak, -den sonra gelmek
successbaşarı, başarılı kimse/şey
successionbirbirini izleme, ardıllık, yerini alma, yerine geçme, sıra, dizi
succession rightstevarüs hakları
succession taxveraset vergisi
successivebirbirini izleyen, ardıl
successivelyart arda, sıra ile, birbiri arkasından
successor in officegörevde halef
succinctnessaz ve öz olma, kısalık
succinic acidsüksinik asit
succouryardım, imdat, yardımına koşmak, imdadına yetişmek
succulencesulu olma, özlülük
succulent(meyve/vb.) sulu
succumb(to ile) yenilmek, dayanamamak, boyun eğmek
suchöyle, böyle, bu gibi, öylesine, çok, o kadar, o kadar çok, öylesine, o kadar fazla, öylesine çok, öylesi, öyleleri, bu, o
suchlikes, benzeri şeyler, bunun gibi, böylesi, benzeri
suck inemmek, yutmak, çekmek
suck upyağcılık etmek, yaltaklanmak
suckeremici, sürgün, fışkın, budala, enayi
suckingsütten kesilmemiş, gelişmemiş
sucking discçekmen, vantuz
sucklingmemede olan bebek ya da hayvan
suction fanemici vantilatör
suction filteremme süzgeci
suction lineemiş borusu, emme borusu
sudatoriumhamamlarda terleme odası, terletici oda
sudatoryterleyen, terletici
suddenani, ansız, beklenmedik
suddenlyaniden,ansızın,gafleten,birdenbire,hiç yoktan,derken
sudoriferousterleten, terletici
sudorificterletici, terletici ilaç
suedava etmek, dava açmak
sufferıstırap çekmek, acı çekmek, -e uğramak, acısı çekme, kötüye gitmek, kalitesi düşmek, değer kaybetmek
suffer from a swollen headböbürlenmek,kibirlenmek
sufferablekatlanılabilir, çekilebilir, dayanılabilir
sufferancemüsamaha, göz yumma, hoşgörü
sufferer(hastalıktan ötürü) acı çeken kimse, ıstırap çeken kimse, hasta
sufficeyetmek, yeterli olmak, doyurmak
sufficiencyyeterlilik, yeterli şey
sufficientlyyeterince, kafi derecede
suffocate(havasızlıktan) boğulmak, boğmak
suffocationboğulma, bunalma
suffraganpiskopos muavini
suffrageseçme hakkı, oy kullanma hakkı, oy kullanma
suffusekaplamak, üzerine yayılmak, etrafa yayılmak
sugarşeker, şekerim, tatlım, şeker koymak
sugar daddyyaşlı ve zengin hovarda
sugar factoryşeker fabrikası
sugar industryşeker endüstrisi
sugar liquorşeker şerbeti
sugar mapleakçaağaç, isfendan
sugar millşeker fabrikası
sugar of leadkurşun asetat
sugar refineryşeker rafinerisi
sugar storage binşeker silosu
sugar the pillgöz boyamak
sugaredşekerli, şeker katılmış
sugarplumşekerleme, bonbon
sugaryşekerli, tatlı, hoş, ince, nazik, şeker gibi
suggestönermek, belirtmek, göstermek, işaret etmek
suggestiblekolay etkilenen, etki altında kalan
suggestionöneri, eser, iz
suggestivemüstehcen, açık saçık, ayıp şeyler öneren
suggestivenessmüstehcenlik, anlamlılık
suicidalintihara eğilimli, intihar etmek isteyen, son derece tehlikeli, öldürücü, intihar niteliğinde
suicideintihar, özünü öldürme
suittakım elbise, belli amaçla kullanılan giysi, takım, iskambilde takım, dava, işine yaramak, memnun etmek, uymak, uygun olmak, uymak, uygun olmak, yakışmak
suit one's bookişine gelmek
suit oneselfkendi istediği gibi yapmak
suitabilityuygunluk, elverişlilik
suitableuygun, yerinde, elverişli
suitcasebavul,valiz,camedan
suite(konakçı/vb.) daire, süit, oda takımı, (mobilya) takım, süit
suitingkostümlük kumaş, tayyörlük kumaş
suitorbir kıza talip erkek
sulfa drugsülfa ilacı, sülfonamit
sulfanilamidesülfanilamit
sulksomurtmak, surat asmak, küsmek
sulkysomurtkan,karakabak,küskün
sullen(yüz) asık, somurtkan, asık suratlı, kasvetli, karanlık, iç karartıcı
sullykirletmek,lekelemek,biabır etmek
sulphonamidesülfonamit, sülfamit
sulphonic acidsülfonik asit
sulphur blackkükürt siyahı
sulphur dioxidekükürt dioksit
sulphur oxidekükürt oksit
sulphuric acidsülfürik asit
sulphurous gaskükürtlü gaz
sultanasultan karısı/annesi/kız kardeşi/kızı, hanım sultan, çekirdeksiz kuru üzüm, sultanî
sultanatesultanlık, saltanat
sultrinessboğucu hava, nemli hava
sultry(hava) boğucu, sıcak, bunaltıcı, cinsel yönden çekici, seksi
sumişlem, problem, meblağ, tutar, (the ile) toplam, yekûn
sum upözetlemek, hüküm vermek, değerlendirmek
summaryözet, acele yapılan, derhal yapılan
summer rangeyayla, yaz merası
summer resortsayfiye, yazlık
summer solsticeyaz gündönümü
summerhousekameriye, çardak
summeryyaza mahsus, yaz gibi
summing-upözet, dava özeti
summitzirve, doruk, uç, zirve toplantısı
summit conferencezirve toplantısı
summit meetingzirve toplantısı
summit talkzirve toplantısı
summon(to ile) emirle davet etmek, celp etmek
summon up(gücünü) toplamak, cesaretini toplamak
summonscelp, çağrı, mahkemeye celp etmek
sumpdrenaj kuyusu, yağ karteri, alt karter
sumptuousbüyük, pahalı, tantanalı, muhteşem
sumptuousnessmasraflı olma, görkem, tantana, lüks
sungüneş, güneşlenmek, güneşlendirmek
sun visorparasol, güneşlik
sun worshipergüneşe tapan kimse
sun-proofgüneş geçirmez, güneşe dayanıklı
sunbathegüneş banyosu yapmak, güneşlenmek
sunburngüneş yanığı, güneşten yanma
sunburntbronz tenli, bronzlaşmış, güneşten yanmış, güneş yanığı acısı çeken
sunderayırmak, koparmak, kopmak
sundowngün batımı, güneş batması
sundriedgüneşte kurutulmuş
sundriesufak tefek şeyler
sundryçeşitli, türlü türlü
sunfishaybalığı, güneş balığı
sunflowerayçiçeği, günebakan
sunkhavşalı, gömülmüş, batmış
sunkenbatmış, batık, çukur, içeri gömük, çökmüş
sunlampmorötesi ışınlar veren çıngı lambası
sunrisegündoğumu, güneş doğması
sunsetgünbatımı, güneş batması
sunshadegüneş şemsiyesi, güneşlik
suntangüneş yanığı, bronzlaşma
supakşam yemeği yemek, yudumlamak
super computersüper bilgisayar
superableyenilmesi mümkün, atlatılabilir
superannuateemekliye ayırmak
superannuatedçalışamayacak kadar yaşlı, modası geçmiş, demode
superannuationemeklilik maaşı
superannuation fundemekli sandığı
superbmükemmel, harika, süper
supercargoyük memuru, geminin yük memuru vekili
superchargeaşırı beslemek, kompresörle güçlendirmek
superchargingsüperşarj, aşırıdoldurma, aşırı yükleme
superciliouskibirli, mağrur, burnu büyük, özünü beğenmiş
superconductingsüper iletken, süper iletici
superconductiveüstüniletken, süper iletken
superconductivityaşırıiletkenlik
superconductorsüper iletken, üstün iletken
supereminenceaşırı üstünlük
supereminentçok üstün, pek önemli
superessiveüstündelik yağdayı
superficialyüzeysel, yüzeyde olan, yüzeysel, üstünkörü, yarım yamalak
superfineçek ince, çok zarif
superfluityçokluk, fazlalık, aşırı bolluk, gereksiz şey
superfluousgereksiz, lüzumsuz, fazla
superheatkızdırmak, fazla ısıtmak
superheated steamkızgın buhar
superheterodynesüperheterodin
superimpose(on ile) üstüne koymak, eklemek
superimposed loadek yük, ilave yük
superimpositionsürempresyon, üst üste çekim, bindirme
superintendyönetmek, idare etmek, denetlemek
superintendencegözetim, kontrol
superintendentyönetici, müfettiş, denetmen, sakçı memuru
superior(sınıf/mevki/vb.) üst, yüksek, yüksek kaliteli, üstün nitelikli, gururlu, kibirli, mağrur, özünü beğenmiş, amir, üst
superior planetdış gezegen
superior todaha iyi, daha üstün
superlativeen üstünlük derecesi, enüstünlük derecesinde sözcük, en iyi, en üstün, eşsiz, süper
superlative degreeenüstünlük derecesi
supernovasüpernova, üstnova
supernumeraryfazla, ekstra, arta kalan
superoxidesüperoksit, hiperoksit
superphosphatesüperfosfat
superpositionüst üste koyma, bindirme
supersaturateaşırı doyurmak
supersaturationaşırıdoyma
superscriptüste yazılan yazı, üsttakı
supersedeyerine geçmek,yerini almak,ivaz etmek
supersonicsesten hızlı, süpersonik
supersonic frequencysesüstü frekans
superstitiousbatıl inançlı, boş şeylere inanan
superstructureüstyapı, palavra üstündeki yapı
superveneeklenmek, izlemek, arkasından gelmek
supervisenezaret etmek, denetlemek
supervisionnezaret, denetim
supervisormurakıp,gözetçi,müfettiş,denetçi,(birdemde) danışman
supervisorydenetsel, denetimsel, denetleyici
supervisory programyönetici bağdarlama
supinesırtüstü yatmış, sırtüstü
supper clubseçkin gece kulübü
supplantyerine geçmek, ayağını kaydırıp yerini kapmak
supplementilave, ek, (by/with ile) -e eklemeler yapmak
supplementalek, ilave, bütünleyici
supplementary(to ile) ilaveli, ilave olan, ek
supplementary brakeyardımcı eğleç
supplementary budgetek bütçe, katma bütçe
supplementary maintenancetamamlayıcı bakım
supplementary orderek sipariş
supplementationekleme, ilave, tamamlama
supplicantrica eden, yalvaran
supplicate(yardım) dilemek, yalvarmak
supplicationyalvarma, rica, yalvarış
suppliertedarik eden kimse/firma
supplieslevazım, erzak, gereçler
supplyvermek, tedarik etmek, sağlamak, tedarik, temin, sağlama jüyesi, mevcut, stok miktar, sağlanması gerekli miktar, verilmesi gerekli oran
supply and demandarz ve talep, sunu ve istem
supply canaliletim arnası
supply pipebesleme borusu
support(ağırlığını) çekmek, kaldırmak, dayanmak, bakmak, geçindirmek, desteklemek, savunmak, (takım/vb.) tutmak, destekleme, tutma, destek, mesnet, dayanak, geçim, geçim kaynağı, iaşe, destek olan kimse ya da şey, yardım, destek
support buyingdestekleme alımı
support documentkanıt, delil
support purchasedestekleme alımı
support unitdestek birimi
supportabletahammül edilebilir
supportertaraftar, savunucu
supporting tissuedestekdoku
supposezannetmek, sanmak, varsaymak, inanmak, sanmak, eğer, farzedelim, bence ...-se iyi olur
supposedsözde, zannedilen, farazi
supposedlysöylendiğine göre, diyorlar ki, -dığı farzediliyor
suppositionvarsayım, tahmin
suppress(bir hareket ya da durumu) bastırmak, sindirmek, gizlemek, saklı tutmak, zaptetmek
suppressionbastırma, bastırı, tutma, zapt etme, baskı
suppressivebastıran, sindiren
suppressorparazit giderici, parazit bastırıcı
suppressor gridtopraklama ızgarası
suppurateirinlenmek, cerahat toplamak
supranationalulusal sınırların dışında
suprasegmentalparçaüstü, kesitüstü
supremeüstün, yüce, ulu, en yüksek
supreme authorityyüksek otorite
supreme courtyüce divan, yüksek mahkeme
Supreme Court of AppealsTemyiz Mahkemesi
supreme testen büyük tecrübe
surceasebitme, ardı arkası kesilme, bitmek, arkası kesilmek, ara vermek
surchargealışılmış bir yükün üzerine eklenen fazladan yük, sürşarj, yeni fiyatlı posta pulu
surdasam, rasyonel olmayan, sessiz, ünsüz
sureemin, şüphesiz, kesin, kesin, muhakkak, mutlak, güvenilir, sağlam, emin, elbette, tabi, kesinlikle, tabii, elbette
sure-footedayağını sıkı basan, düşmez, kaymaz
surelykesinlikle, kesin olarak, mutlaka, sanırım, umarım, eminim, elbette, tabi
suretykefalet, teminat, güvence, garanti, kefil
surety bondkefalet senedi
surfdalga köpüğü, çatlayan dalgalar, sörf yapmak
surfaceyüzey, (the ile) dış görünüş, su yüzüne çıkmak, (yol/vb.) sert bir maddeyle kaplamak, (posta) adi
surface contaminationyüzey kirliliği
surface defectyüzey kusuru
surface energyyüzey enerjisi
surface hardeningyüzey sertleştirme
surface hardnessyüzey sertliği
surface insulationyüzey yalıtımı
surface layerüst tabaka, üst yüzey
surface leakageyüzey sızıntısı
surface miningaçık işletme
surface pressureyüzey basıncı
surface structureyüzeysel yapı
surface temperatureyüzey sıcaklığı
surface tensionyüzey gerilimi
surface waveyüzey dalgası
surface windyüzey rüzgârı
surface-activeyüzey etkin, yüzey aktif
surface-active agentyüzey aktif madde, yüzeyetkin özdek
surfacingkaplama, perdahlama
surfactantyüzeyetkin özdek, yüzey aktif madde
surgebüyük dalga, dalgalanma, dalgalanmak, yükselmek
surgerycerrahlık, ameliyat, muayenehane
surgical operationameliyat
surgical wardameliyat koğuşu
surgingdalgalı, çalkantılı
surjectionüzerine fonksiyon, örtev
surlinesssomurtkanlık, hırçınlık, huysuzluk
surlykızgın, öfkeli, ters, sert, huysuz
surmisesanmak, zannetmek, tahmin etmek
surmountüstesinden gelmek, altetmek, yenmek
surmountableçözümlenebilir
surpassgeçmek, üstün olmak, baskın çıkmak, aşmak
surpassingeşsiz, üstün, baskın
surplusgereğinden fazla miktar, fazlalık, gereğinden fazla, aşırı, fazla
surplus incomegelir fazlası
surplus weightfazla ağırlık
surplusageartan miktar, artık
surprisesürpriz, şaşkınlık, baskın, şaşırtmak, hayrete düşürmek, şaşkınlığa uğratmak, beklenmedik anda yakalamak, baskın yapmak
surrealismsürrealizm, gerçeküstücülük
surrealistgerçeküstücü, sürrealist, gerçeküstücü kimse, sürrealist
surrealisticsürrealist, gerçeküstü
surrenderteslim olmak, teslim etmek, hakkından vazgeçmek, feragat etmek, teslim, vazgeçme, feragat
surreptitiousgizli, gizlice yapılan
surreyhafif iki kişilik araba
surroundkuşatmak, etrafını sarmak, çevirmek, kenar
surroundingçevredeki, civardaki
surrounding airhava, ortam
surtaxek vergi, munzam vergi, katma vergi
surveillancegözetim, gözaltı
surveybakmak, incelemek, dikkatle göz gezdirmek, (bir yapıyı) yoklamak, muayene etmek, durumunu sınamak, teftiş etmek, haritasını çıkarmak, yaygın kanı, genel görüş/inceleme, harita çizme, haritasını çıkarma, teftiş, tetkik, inceleme, yüzölçümü, ölçüm
survey instrumentkontrol aleti, denetim aygıtı
surveyingmesaha bilimi, ölçme, haritacılık
surveyor's levelölçü terazisi
survivalkalım, hayatta kalma, yaşamı sürdürme, eskiden kalma şey, eskiden beri süregelen şey
survivehayatta kalmak, yaşamayı sürdürmek, sağ salim çıkmak, -den sağ kurtulmak
survivorölümden dönen kimse, hayatta kalan
susceptibilityhassaslık, duyarlık, alınganlık
susceptible(to ile) kolay etkilenen, etki altında kalan, -e dayanıksız, -den çabuk etkilenen, -e karşı hassas
susceptivealan, kabul eden, hassas
suspectşüphelenmek, kuşkulanmak, kuşku duymak, farzetmek, zannetmek, suçlu olduğuna inanmak, kuşkulanmak, -den şüphelenmek, değerinden şüphe etmek, sanık, şüpheli, su götürür
suspendasmak,sallandırmak,belli bir süre için durdurmak,dayandırmak,ertelemek,askıya almak,(okul/vb.'den) uzaklaştırmak
suspended roofasma tavan, asma çatı
suspenderspantalon askısı
suspenseaskıda kalma, kararsızlık, şüpheli beklenti
suspensionasma, asılma, erteleme, süspansiyon, asıltı, süspansiyon askı
suspension bridgeasma köprü
suspension of paymentödemenin durdurulması
suspicionşüphe, kuşku, zan, itimatsızlık, güvenmeme, az miktar, zerre
suspiciousşüpheli, kuşkulu
suspicious deathşüpheli ölüm
suspiciousnessşüphelilik, kuşkululuk
suspirationiç çekme, nefes alma
suspireiçini çekmek, ah çekmek
suss(out ile) keşfetmek, bulmak, keşif yapmak, incelemek
sustaingüçlendirmek, güçlü tutmak, güç vermek, uzun süre korumak, sürdürmek, devam ettirmek, (acı/vb.) çekmek
sustain a defeatyenilmek, hezimete uğramak
sustenancebesleme, güç verme, gıda, besin
suturedikiş, dikiş ipliği, dikiş yeri, dikişle birleştirmek
suzerainhükümdar, hükümdar
suzeraintyhükmetme, hükümdarlık
svelteince yapılı, fidan gibi
swabtemizleme bezi, (down ile) temizlemek, silmek, paspaslamak
swabbertemizleyici, hantal herif
swaddlekundak, bebeği kundaklamak
swaddling clotheskundak takımı
swagsoygunda ele geçirilen mal/para, ganimet
swagebaskı kalıbı, kalıpta dövmek, kalıba basmak
swagertokaç, biçimleme aracı
swaggerkasıla kasıla yürümek, kasıntılı yürüyüş, kasılma
swallowyutmak,yutkunmak,inanmak,yemek,yutmak,yutma,yutkunma,kırlangıç,karankuş
swallow one's pridegururunu ayaklar altına almak
swallow the baitzokayı yutmak
swallow upyiyip yutmak, yok etmek
swampbataklık, batak, suyla doldurmak, taşırmak, (iş/vb.) yüklemek
swankcaka satmak, gösteriş yapmak, hava atmak
swankyşık, gösterişli, havalı, tantanalı, debdebeli
swapdeğiş tokuş etmek, takas etmek, değiştirmek, değiş tokuş, değiştirme, takas
swarm(arı/vb.) küme, oğul, sürü, kalabalık, küme halinde ilerlemek
swarm withdolup taşmak, kaynamak
swashçalkantı, çalkalanmak
swashbucklerkabadayı, palavracı
swat(böcek/sinek/vb.) yassı bir şey ile vurmak, ezmek, vurma, ezme
swathbir defada biçilen alan
swathe(in ile) kumaşla sarmak, sargı ile sarmak, çevrelemek, sarmak
swaysallamak, sallanmak, etkilemek, sallanma
swearküfretmek, sövmek, yemin etmek, andiçmek, yemin ettirmek
swear a blue streakana avrat dümdüz gitmek
swear blindekmek kuran çarpsın ki
swear byinanmak, şaşmamak
swear inbağlılık yemini ettirmek
swear like a trooperana avrat düz gitmek
sweatter, telaş, zor iş, terlemek, alınteri dökmek, çok çalışmak
sweat bloodburam buran terlemek
sweat coolingbuharla soğutma
sweat one's guts outkıçını yırtmak
sweatingaz para verip çok çalıştırma
sweatshirtuzun kollu pamuklu kazak
sweatshopdüşük verginli işyeri
sweatyterli, ter kokulu, terletici, çok sıcak
sweepsüpürmek, süpürerek temizlemek, hızla ilerlemek, şiddetle ilerlemek, hız ve gururla ilerlemek, (bir alanı) çevrelemek, çevirmek, süpürme, geniş alan, silkeleme, sallama, baca temizleyicisi, (at yarışı/vb.) bahis
sweep awaysüpürüp temizlemek
sweep circuitsüpürme devresi, svip devresi
sweep off his feetözüne âşık etmek, ikna etmek, kandırmak
sweep sth under the carpetgizli tutmak, saklamak
sweep the boardne var ne yoksa kazanmak
sweep voltagesüpürme gerilimi, svip voltajı
sweepbackkanat geri çekikliği
sweepinggeniş içerikli, genel
sweepingssüprüntü, çörçöp
sweepstake(at yarışı/vb.) bahis
sweettatlı, tatlı, sevimli, hoş, şirin, tatlı, şekerleme
sweet herbsgüzel kokulu otlar
sweet peakokulu bezelye çiçeği, ıtırşahi
sweet toothtatlı yiyeceklere düşkünlük
sweet williamhüsnüyusuf çiçeği
sweet-scentedgüzel kokulu
sweet-temperedyumuşak huylu
sweetentatlanmak, tatlılaşmak, tatlandırmak, tatlılaştırmak, yumuşatmak, pohpohlamak
sweetenerşeker yerine kullanılan tat verici madde, tatlandırıcı
sweetheartcanım, tatlım, sevgilim
sweetmeatşekerleme, bonbon
sweetnesstatlılık, sevimlik, şirinlik, güzel koku
sweetpepperdolmalık biber
swellşişmek, kabarmak, şişirmek, kabartmak, denizin dalgalanması, sesin yükselmesi, (Aİ) çok iyi, süper, kalite
swell with pridegöğsü kabarmak, koltuğu kabarmak
swellingkabarık, şiş, şişlik
swelling indexşişme indisi
swelling pressureşişme basıncı
swelterçok terleme, sıcaktan bayılma, sıcaktan terlemek, ter dökmek
swelteringçok sıcak, cehennem gibi
sweptback wingok biçimli kanat
swerveaniden yana sapmak, (amaçtan) sapmak, dönmek, saptırmak, döndürmek, ani dönüş, sapma
swiftçabuk, atik, tez, hızlı, kılıç kırlangıcı
swiftnesssürat, çabukluk, hız
swill(out/down ile) bol suyla çalkalamak/yıkamak, açgözlülükle içmek, bol bol içmek, boy suyla yıkama/çalkalama, domuz yemi
swimyüzmek, yüzerek geçmek, (baş) dönmek, (with/in ile) dolu/kaplı olmak, yüzme
swim withile dolu olmak, kaplı olmak
swimbellçan biçiminde yüzme kılganı
swimmingyüzme, yüzme sporu, yüzücülük
swimming bathyüzme havuzu
swimming costumekadın mayosu
swimming poolyüzme havuzu
swimming trunkserkek mayosu, mayo
swindle(out of ile) dolandırmak, parasını çarpmak, dolandırıcılık
swingsallanmak, sallamak, aniden geriye dönmek, ani dönüş yapmak, salınarak yürümek, hoş bir ritmi olmak, hoş bir ritimle çalmak, sallanış, sallanma, sallandırma, salıncak, dikkat çeken değişiklik, göze batan değişiklik
swing axleesnek yarım dingil
swing bridgeaçılır kapanır köprü
swing ploughtekerleksiz saban
swingedövmek, vurmak, kamçılamak
swingeing(özellikle pula ilişkin ayarlamalarda) en yüksek derecede, çok miktarda
swingingcanlı, hareketli, yaşam dolu
swingleketen tokmağı, (keten) tokmakla dövmek
swipekuvvetli darbe, kuvvetli vuruş, çalmak, yürütmek, araklamak, (at ile) kolunun bütün hızıyla vurmak, kuvvetli darbe indirmek
swirlgirdap yaparak dönmek, (su/toz/duman/vb.) girdap, girdap gibi dönme
swishıslık sesi çıkarmak, hışırdamak, hışırtı, gösterişli, pahalı
switchşalter, devre anahtarı, çıngı düğmesi, (beklenmedik) değişiklik, değişim, çubuk, ince ve kısa sopa, demiryolu makası, değiştirmek, değiş tokuş etmek, dönmek., düğmeye basıp açmak/kapatmak/değiştirmek
switch bladeşalter bıçağı
switch keykontak anahtarı
switch offkapatmak, söndürmek
switch overarna değiştirmek, tümüyle değişmek
switch panelşalter panosu, anahtar panosu
switch registeranahtar yazmacı
switchbackeğimli ve zikzak hat, viraj, dönemeç
switchboardalısün santralı
switchboard operatorsantral memuru
switchesmakas, demiryolu makası
switching circuitanahtar devresi
swivel(round ile) kendi etrafında dönmek, döndürmek
swivel blockfırdöndülü makara
swollenşişmiş, şiş, kabarık, gururlu, şişinmiş, özünü beğenmiş
swoopüstüne çullanmak,şığımak,üstüne çullanma,ani saldırı
sword of DamoclesDemokles'in kılıcı
swordsmankılıç kullanmakta usta olan kimse
swothafız, inek, çok çalışan kimse/öğrenci, çok çalışmak, hafızlamak, ineklemek
sycamorefiravuninciri, çınar
sycophancydalkavukluk, parazitlik
syllabicatehecelere ayırmak
syllabicationheceleme, seslemleme
syllabifyhecelere ayırmak
syllabizehecelemek, hecelere ayırmak
syllabusmüfredat bağdarlaması, öğretim bağdarlaması, koyak
sylphtenek perisi, güzel kız
symbiosissembiyoz, ortakyaşama
symbolicsembolik, simgesel
symbolic addresssimgesel adres
symbolic codesimgesel kod
symbolic instructionsimgesel komut
symbolic languagesimgesel dil
symbolic logicsembolik mantık
symbolicalsembolik, simgesel
symbolismsembolizm, simgecilik
symbolizesembolü olmak, sembolize etmek, simgelerle anlatmak
symmetricsimetrik, bakışımlı
symmetric circuitsimetrik devre
symmetricalsimetrik, bakışımlı
sympathetic(to ile) karşısındakinin duygularına katılan, duygudaş
sympathetic nervesempatik sinir
sympathetic nervous systemsempatik sinir jüyesi
sympathieskarşısındaki ile aynı duyguyu paylaşma, duygudaşlık
sympathize(with ile) (duygularına) katılmak, duygularını paylaşmak
sympathyacıma, şefkat, halden anlama, başkalarının duygularını paylaşma/anlama, duygudaşlık
symponiousahenkli, uyumlu
symptomaraz, bulgu, semptom, bulgu, belirti, işaret
symptomaticbelirtisi olan
symptomatologysemptomatoloji
syn-(önek) ile, ile beraber, aynı zamanda
synanthereousbirleşik anterli, çok başçıklı
synapsesinir kavşağı, sinaps
synapsiskromozomların birleşmesi, sinir kavşağı, sinaps
synarthrosisoynamaz eklem
syncsenkronizasyon, eşzamanlama
synchrocyclotronsenkrosiklotron
synchroniceşzamanlı, eşsüremli
synchronismsenkronizm, eşzamanlılık
synchronizationsenkronizasyon, eşzamanlama
synchronize(sögen) aynı zamana ayarlamak, ayarlarını birbirine uydurmak, eş zamanlı/eş hızlı olmak, eş zamanlı/eş hızlı kılmak, senkronize etmek
synchronoscopesenkronoskop, eşzamangözler
synchronouseşzamanlı, senkron, senkronize
synchronous computereşzamanlı bilgisayar
synchronous speedsenkron hız
synchronous systemeşzamanlı jüye
synchronous workingeşzamanlı çalışma
synchronyeşzamanlılık, eşsürem, eşsüremlilik
syncopationsinkop, ortadan kısaltma, hece düşmesi
syncopeiçses düşmesi, kalp sektesi
syndicalismsendikacılık, sendikalizm, sendika idaresi
syndicatesendika, sendika oluşturmak, sendikalaşmak
syndiotacticsindiyotaktik
syndromehastalık belirtileri, tüm semptomlar, sendrom
syneresisbirleme, sinerez
synesisgramer hatası, sözdizimi hatası
synonymeşanlamlı sözcük, eşanlamlı
synonymous(with ile) eşanlamlı
synoviasinovya, eklem sıvısı
synovia membranesinovya zarı
syntactic errorsözdizim hatası
syntacticalsözdizimine ait
syntax errorsözdizim hatası
synthesizesentez yaparak oluşturmak, sentezle birleştirmek
synthetic fibersentetik lif
synthetic manuresuni gübre, yapay gübre
synthetic resinsentetik reçine
syphiliticfrengili, frengili
syringaleylak, beyaz yasemin
syringeşırınga, şırıngalamak, şırıngayla temizlemek
syrinxöstaki borusu, fistül
syrupyşurup gibi, şuruplu, ağdalı, çok tatlı, aşırı duygusal
system analysisjüye analizi, jüye çözümleme
system checkjüye denetimi
system engineeringjüye mühendisliği
system integrityjüye bütünlüğü
system logjüye kaydı, jüye günlüğü
system maintenancejüye bakımı
system of accountsmuhasebe jüyesi
system of equationsdenklemler jüyesi
system of logarithmslogaritma jüyesi
system programjüye bağdarlaması
systematicjüyeli, sistematik
systematic errorsistematik hata
systematicallyjüyeli olarak
systematizationjüyeleştirme
systematizejüyeleştirmek, sistematize etmek
systemic circulationbüyük kan dolaşımı
systemic diseasesistemik hastalık
systems analysisjüye analizi, jüye çözümleme
systems analystjüye analisti, jüye çözümleyici
systems engineerjüye mühendisi
systems engineeringjüye mühendisliği
systems operatorjüye operatörü
systems programmerjüye bağdarlamacısı
systems programmingjüye bağdarlamalama
systems softwarejüye yazılımı
systolekalbin kasılması, sistol, kasım
systolicsistolik, kasımlı